24 Mart 2009 Salı

Sahada da, Tribünde de!

İki gün geçti aradan bir türlü yazma fırsatı bulamadım ancak kendimi toparladım ve bugün yazabiliyorum. Pazar akşamı Ali Sami Yen stadyumunda yaşananlara tanık olmak çok güzeldi. Tabiki, bunları yaşarken deplasman türbününde olmak ayrı bir zevkti benim için. Stada çekirdek çitleyen rakip seyircilerin! arasından geçerek gittik. Enteresandı.

'İstanbul'un tavrını yaşnanlarla çok iyi anlamış olduk. Daha maç başlamadn, stada girerken tarafarları iteleyen polisleriyle, sizin hepinizin bacağını kırarım diyerek tehditler savuran komiserleriyle, bir harikaydı İstanbul! Evet seni böyle biliyorduk biz, yüzümüzü kara çıkarmadığın için teşekkürler İstanbul!

Neyse yaşananları kafamıza bile takmadık. Maçın ilk dakikasından, son dakikasına kadar takımımıza desteğimizi gösterdik. Golü görmedim, kırmızı kartı fark etmedim, oyundan kimler çıktı kimler girdi haberim bile olmadı. Yağmur altında, nefesimizin sonuna kadar destekledik. Kırmızı karta rağmen, susmadık. Çünkü biz inanmıştık, inandırılmıştık. Bir gün önce antrenmanda izlediğimiz futbolcularımızın inancı, hırsı ve morali galip geleceğimize inandırmıştı bizi. Öyle de oldu. Takımımızı alkışladık, kendimizi alkışladık. Eve gittiğimde Galatasaray'ı destekleyen ve maçı evde izleyen annemin ilk sözü; "Mücadele eden kazanıyor işte oğlum." oldu.

Fakat gelin görün ki, koca Türk medyası ya da İstanbul Medyası desem daha mı doğru, bir tek onlar alkışmadı işte EsEs'i! Alkışı geçtim, tek bir laf etmediler bile! Hakkını yemek istemiyorum 3-5 kişi dışında, galibiyetin hakkını veren oldu mu bilmiyorum? Evet böyle bir medyaya karşı da galip geldi Eskişehirspor o akşam. Sadece takımıyla değil taraftarıyla da harikaydı o akşam. Siz bilmeseniz de, neler oldu neler o akşam... Boşverin öğrenmek istemezsiniz, öğrenseniz de anlamazsınız zaten. Siz en iyi Bizans Oyunlar'ından anlarsınız. Takımlarınızla devam edin siz oyunlara. Bizi bulaştırmayın, böylesi daha iyi...

1 yorum:

omer26 dedi ki...

Çok güzel anlatmışsın. Kalemine sağlı.