31 Aralık 2010 Cuma

2010 böyle geçti...

2010'un son postunda yılı şöyle bir hatırlayalım...

Bridge-Terry arasındaki kız meselesi sonrasında ilk maçları heyecanla beklenmişti. Maç öncesi seramonide Terry elini uzattı ama Bridge karşılık vermedi... Terry'nin gözümden düştüğü olaydı


Sezona müthiş başlayan ManU, hem lig hem de Şampiyonlar Ligi için favoriler arasındaydı. Ta ki Rooney sakatlanana kadar. Old Trafford sakinlerinin en çok korktuğu kare buydu ve gerçekle Bayern Munih maçında yüzleştiler...

Diego Forlan altın yılını geçirdi. Takımını UEFA şampiyonu yaptı ve sonrasında Uruguay ile de yarı final gördü...



Avrupa'nın en büyük kupasını Mourinho'nun Inter'i sistem adamlarıyla kazandı. İşte o adamlardan biri... 30 undan sonra parlayan Diego Milito...


Henry'nin kirli eli İrlanda'yı Dünya Kupası'nın dışına itti ama Trapattoni bu durumdan çok da rahatsız olmuşa benzemiyor...



Vuvuzelalar ve Tanıl Bora'nın söylemiyle "Futbolun Ramazan ayı"... Dünya kupası..



Brezilyalıların en çok takıldığı adamdı Messi. Arjantin forması altında Nou Camp performansının çok altındaydı. Hoş onunla dalga geçen Brezilyalılar da çok mutlu ayrılmadılar...


Büyük kupayı kazanan Barcelonaydı.. Pardon İspanya...


Barça yeni sezonda da geçen yılkinden farksız...


ManU'da geçen sene Rooney yıldızlaşmıştı, bu yıl Nanili Manchester oldular. Berbatov'u da unutmadan geçmeyelim..

30 Aralık 2010 Perşembe

Anketler


2010'u bitirirken anketsiz bitirmeyelim...

Yılın 3 dalda en iyilerini beraber seçelim. Ylın takımı, yılın futbolcusu ve yılın teknik direktörü...

Adayları seçerken ligleri, Avrupa Kupalarını ve Dünya Kupasını göz önünde bulundurdum.

Yılın takımı adayları: Tüm kupaları silip süpüren Inter, Bundesliga şampiyonu ve UCL finalisti Bayern, UEFA Kupası şampiyonu Atletico Madrid, Dünya Kupası sahibi İspanya ve finalist Hollanda...

Yılın futbolcusu adayları: Barcelona'nın şampiyonluğunda ve İspanya'nın Dünya Kupasını kazanmasında büyük rol sahibi Xavi, Inter'le tüm kupaları kazanan, üstüne bir de Dünya Kupasında takımını finale çıkaran Sneijder, Atletico Madrid'e UEFA Kupasını getiren, Uruguay'ı da yarı finale çıkaran Forlan, Barça ile lig şampiyonluğu gören ve gol kralı olan Messi ve Bayern'i final oynatan, Hollanda ile de final gören Robben...

Yılın Teknik Direktörü adayları: Inter ile kazanan ve Real Madrid'e gelen Jose, İspanya'nın hocası, Yeniköy kasabı (!) Del Bosque, Fulham'ı UEFA'da finale taşıyan Hodgson, Atletico Madrid'in hocası Flores ve Bayern'in Hollandalı çalıştırıcısı van Gaal..

Benim oylarım: Inter, Sneijder ve Jose...

Durmayanlar


Durmadan, dinlenmeden maç yapıyorlar... Yılbaşıymış, yeni yılmış kimsenin umrunda değil. Antrenmanlar, maçlar devam ediyor. Manchester bu hafta kiminle oynuyor sorusunun 3 tane doğru cevabı var mesela... Bu arada amcamın göbeği iğrençmiş...

28 Aralık 2010 Salı

Sırada Maldini mi var ?


La Gazetta'nın haberine göre Leonardo teknik ekibine Maldini'yi istiyormuş. Ciddi mi yoksa La Gazetta artık "yol bir kere açıldı ne yazsak yalan gibi durmaz" deyip masa başı haberler mi yapmaya başladılar? Leonardo bir yere kadar ama Maldini hakkaten böyle birşey yaparsa çizme fena sallanır.

27 Aralık 2010 Pazartesi

Beşiktaş'ın yıldız transferleri ve transfer plansızlığı


Devre arası transferinden hayır gelmez diyen halt etmiş. Daha 2 yıl önce Ernst bu takıma devre arasında geldi ve takımın şampiyonluğunda büyük katkı sahibi oldu...

Beşiktaş bu sezon şampiyon olur demiyorum. Çok büyük ihtimalle şampiyon olamayacaktır. 14 puanlık fark ve önündeki 4 takım Siyah-beyazlıları hedeften uzak tutuyor. Tutunulabilecek tek nokta topun yuvarlak oluşu...

Simao, Almeida ve Fernandes. Hepsini ayrı ayrı incelemek gerekir. Sabrosa kendini ispat etmiş ve bu diyarlarda ne işi var sorusu sorulabilecek bir oyuncu. Muhteşem bir kariyeri ve formda bir sezon. Almeida, golcü sıkıntısı çeken Portekiz’in son dönemlerde yetiştirdiği en iyi golcülerden biri. Benim sevmediğim bir tipte oyuncu ama sıradan değil. Unutulmamalı ki Beşiktaş ile birlikte Real Madrid ve Lazio da yakından ilgileniyordu. Fernandes, sağlam bonservis bedelleriyle İngiltere ve İspanya’ya transfer oldu. Portekizliden beklenti çok büyüktü, performansı beklentilerin biraz altında kaldı. Kiralık anlaşılmış bir oyuncu, sezon sonu beğenilirse ve mali engeller olmazsa alınır, diğer türlü teşekkür edilip gönderilir. Bu arada Simao ve Almeida’ya ödenen toplam 3 milyon €’nun da bu oyuncuların değerinin çok altında olduğunu söylemek lazım. Sezon sonu sözleşmeleri bitmiyor olsa bu paralara çakmaları bile alınamazdı.

Gelelim madalyonun diğer yüzüne. Bu oyuncuların gelmesi demek Zapo, Fink ve Tabata’nın gitmesi demek. Olayı buna bağlayarak bu üçünün maliyetini 30- 40 milyon € çıkaracak değilim. Bugünlerde bu tarz saçmalıkları fazlasıyla okuyoruz. 3 yılda alacakları paralar, gidenlerin bonservis bedelleri, gelenlerin bonservis bedelleri toplanıyor sonra bana maliyet çıkarılıyor. Gazeteler ve internet siteleri bunları yazarsa Elano’yu 8’e alıp 3’e satan Adnan Polat, gönül rahatlığıyla 5 milyon € kar ettik der. Kimse de bir şey diyemez.

Beşiktaş’ın şu anda 14 yabancısı var. Kural bildiğimiz gibi maksimum 10 yabancıya müsaade ediyor. Yıllar sonra şu halimize gülebiliriz. Devre arası yapılan transferler ve elden çıkarılamayan futbolcular. Ortada bir plansızlığın olduğu aşikar. Beşiktaş, bu plansızlığın bedelini acı bir şekilde ödemek zorunda kalabilir. Zapo, Tabata ve Fink’i gönder gitsin demek hem kolaycılık olur hem de yanlış. Öncelikle bu oyuncuların gönderilmesinin zor olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü bu adamlar burada kazandıkları parayı başka yerlerde zor kazanırlar. Hatta kazanamazlar. Mesela Ferrari de bu sebeple gitmek istemiyor. Ferrari’ye Beşiktaş’ın verdiği parayı İtalya’da verecek kulüp yok. Hal böyle olunca adam, Juve de ilgilense transfere soğuk bakıyor. Benzer şekilde Holosko’yu da satmakta zorlanıyor kulüp. Holosko’nun menajeri Slovak oyuncunun Beşiktaş’ta kazandığını başka yerde kazanmasının zor olduğunu, bu paraları veren kulüp olmazsa gitmeye soğuk baktığını söyledi. Diğer taraftan Bobo’nun yıl sonu sözleşmesi bitiyor, oyuncu daha fazla para istiyor. Bobo da haklı. Bobo, ben de Nobre kadar istiyorum dese, sen onu hak etmiyorsun diyemezsin. Özetle: Takım içinde maaş dengesi çok önemlidir. Beşiktaş bugün geçmişte olmadık oyuncuya verdiği yüksek maaşların cezasını çekiyor. Bu durum Tabata’nın 8 milyon €’sundan daha fazla koyar...

Maaşlardan futbolcu fazlalığına geçecek olursak, bir plansızlık da orda var. Bu olay Beşiktaş’ın ilk kez başına gelmiyor. Yönetim bu işten kurtulmak için iki yol bulmuş. 1 kiralamak, 2 sözleşmesini dondurmak. Kiralamak Avrupa’da da farklı amaçlarla çok kulübün başvurduğu bir yol. Genç oyuncuyu ve İngiltere için çalışma izni çıkmayan oyuncuyu kiralamak bu konunun kapsamının dışında kalırken, bir başkasını alıp eldekini kiralamak bahsettiğimiz model. Bu kabul edilebilir bir yöntemdir ama bazı şartlarda. Mesela oyuncunun maaşını kim ödeyecek? Yıl sonu için opsiyon tanınacak mı? Oyuncu orada oynayacak mı, yedek mi kalacak? Bunlar düşünülmesi gereken konular. Tüm bunlar iyi yapılmış olsa da, bu tip oyuncuları kiralamak çözümü ertelemekten başka bir şey değildir.

Diğer yöntem daha kötü. Sözleşme dondurma yöntemi. Bunu ülke futbolumuzun literatürüne sokan kulüp maalesef Beşiktaş. Camia olarak biri sakatlansa da sözleşmesini dondursak diye düşünüyoruz ne yazık ki. Bugün Tabata 4 ay sakatlansa nerdeyse derin bir oh çekeceğiz. Üstelik bu yöntem de erteleme yönteminden başka bir şey değil. Ayrıca burada düşünülmesi gereken bir detay daha var. Bundan sonra Beşiktaş’a gelecek yabancılar için iyi bir referans olmayacaktır bur durum. Zapo, beni bir aldılar, bir kiraladılar ne olduğunu ben de anlamadım diyebilir. Bu gelecek oyuncunun yolunu tıkayabilir.

Bir tarafta Simao, Guti, Quaresma, Ersnt ve Almeida’yı izleyebilecek olma heyecanı sürerken, diğer tarafta ciddi ekonomik yıpranmaya sebep olacak transfer fiyaskosu. UEFA sağlam kriterlerle gelirken biz kendimizi yarına hazırlamıyoruz...

26 Aralık 2010 Pazar

Man Utd 2-0 Sunderland


Man Utd 17. maçında puanını 37'ye çıkararak liderliğini sürdürdü. Ferguson'un takımı Noel'e lider girmişti ve Noel sonrası da liderliğini devam ettirdi. Hemen belirtelim, Ferguson'un ManU'su Noel'den sonra performansını arttırır...

Sunderland ligin az gol yiyen takımlarından biridir. Onuoha, Elmohamady, Beardsley ve Bramble ile bu sezon savunma anlamında iyi bir lig geçiriyorlar. Ligdeki konumlarında da bu oyuncuların payı büyük. Bu bağlamda ManU için çok da kolay olmayan bir maçtı, üstelik Nani ve Fletcher da sahada yokken...

Erken gelen gol Manchester'ın beklediğinden daha kolay bir maç geçmesini sağladı. İlk 20 dakika çok daha fazlasını da bulabilirlerdi. Berbatov'un ve Anderson'un birer topu direkten dönerken, ManU forması giymiş Barça izliyorduk...

Sonraki bölümde maç daha dengeli bir hal aldı. Dengeli dediysek Black Cats pozisyona girdi demek istemiyorum, van der Sar ilk yarıda yere yatmadı. İkinci yarı da ilk yarı bittiği yerden başladı. Manchester Giggs ile pozisyon üretmeye çalışıyordu. Nani'nin yokluğunda Rooney geride Giggs'i yalnız bırakmadı ve takımın pozisyona girmesinde çaba sarfetti. Rooney iyi hoş da bir de kaleyi görse ve şut çekse...

Rooney'in yapmadığını yine Berbatov yaptı ve defansa da çarpan top Gordon'u ikinci kez geçti. Manchester için yoğunlaşacak maç trafiğinde önemli bir galibiyet oldu...

EPL'de maç trafiği durmayacak gibi. Pazartesi, Salı, Çarşamba maç var... Perşembe, Cuma tatil, Cumartesi tekrar maçlar devam edecek. Dünya 1 ay yatacakken İngilizler top peşinde koşacak. Sağolsunlar...

İbibikli Balotelli

Geçtiğimiz hafta Everton'a 2-1 yenildikleri maç öncesi...

25 Aralık 2010 Cumartesi

EPL, La Liga'dan daha heyecanlı


İnsanların değeri gittiklerinde anlaşılır. EPL'de benim için öyle sanırım. Evde oturup maç izleyememek oldukça sıkıcı. Oysa 14.45'te Blackburn-Man City, 18'de Arsenal-WBA maçı ols fena mı olurdu. Neyse yarını bekleyeceğiz..

EPL'yi bu kadar yücelten tek kişi ben değilim. Kardeşim David Silva da benim gibi düşünüyor. İspanyol oyuncu EL'nin La Liga'dan daha heyecanlı olduğunu söyledi. Evet Barça-Real var ama zirveye oynayan sadece onlar.Burda çok daha fazla takım şampiyonluk mücadelesi veriyor. Silva'ya katılıyorum ama tek sebebin de bu olmadığını düşünüyorum. Mesela Bundesliga'da da çok takım kafaya oynuyor ama ben çok zevk almıyorum. Futbolcu kalitesi heyecanımı kaçırıyor. Oysa Premier Lig öyle mi? Hem futbolcular kaliteli, hem hocalar, hem statlar, hem oyun anlayışı...

EPL hiç bitmesin

Christmas'ı kutlasınlar eyvallah... Tatillerini de yapsınlar ama bizi futbolsuz bırakmasınlar... Bugün için affettik, yarın ve Pazartesi karşılığını isteriz.. EPL hiç bitmesin..

24 Aralık 2010 Cuma

İdeal 11 ve yedekler


Benim kafamdaki ideal onbir bu. Şimdi Simao-Q7-Guti-Almedia garanti yabancılar. Toraman-Ersan-Cenk-Aurelio ise garanti yerliler. Üzülmez İsmail'e göre daha iyi olduğu için o da ideal onbirde yerini almalı. Şimdi sıkıntının oldu yer stoper ve sağ bek mevkileri. Schuster Toraman'ı inatla sağbekte kullanmıyor.Hilbert oraya ne kadar alışsa da ben stoper Sivok sağbek Toraman ikilisini stoper Toraman sağbek Hilbert'e hertürlü tercih ederim.

Yedeklere gelirsek. Hakan/Rüştü ikilisinden biri kesin olacak. Solbekte İsmail olmalı. Sağbek ve sağ kanat için Hilbert mutlaka olmalı.Ortasaha için Necip ve Fernandes olmalı. Hücum için ise yabancı hakkı kalmadığından Bobo tribüne gidip yerine Nobre/Nihat/Ali üçlüsünden ikisi gelmeli.

Yani yedekler: Hakan/Rüştü-İsmail-Hilbert-Necip-Fernandes-Nobre/Nihat/Ali

Eğer Beşiktaş yerli transferi düşünüyorsa sağbek, sol kanat ve forvet mevkileri için birşeyler yapabilir ancak ligdeki şuanki durumda bu transferler pek elzem değil. Sezon sonuna bırakıp daha iyi ve ekonomik transferler yapılabilir.

23 Aralık 2010 Perşembe

2010'un en iyi direktörü


Yıl sonu yaklaşınca yılın malzemesicine kadar her kategoride ödüller veriliyor. Bu ayın 28'inde Dubai'de düzenlenecek Globe Soccer organizasyonunda en iyi direktör açıklanacak. Adaylar:
Roman Abramovich (Chelsea)
Adriano Galliani (AC Milan)
Miguel Angel Gil (Atletico Madrid)
Uli Hoeness (Bayern Munich)
Alexandre Rosell (Barcelona)

Bize uzaktan davulun sesi hoş gelir. Abramovich'i Stamford Bridge'de, Gil'i Vicente Calderon'da, Hoeness'i Allianz Arena'da sormak lazım. Başarıya bakarsak 2010 yılında en başarılı Gil deriz ama burda uzaktan görünen başarı çok elzem değildir. Bu arada ilginçtir Rosell daha hiç birşey yapmadan listeye girmiş...

CAF - Afrika ödülleri


Daha önce BBC'nin "Yılın Afrikalısı" ödülüne Gyan'ı layık gördüğünü yazmıştım. Bu ödülün daha prestijlisini CAF (Afrika Futbol Konfederasyonu) veriyor. CAF'a göre yılın Afrikalısı Samuel Eto'o. Kamerunlu bu ödülü daha önce 2003, 2004 ve 2005'te olmak üzere 3 kez kazanmıştı. Eto'o zaten son yıllarda Afrika futbolunun yetiştirdiği en önemli bir kaç oyuncudan biri. Son 10 yılın en iyisi bile diyebiliriz. Eto'o'nun dışında aklıma Drogba ve Essien geliyor...

Diğer ödüllere de bakalım. Yılın teknik direktörü Dünya Kupası'nda Gana ile büyük başarı yakalayan Milan Rajevac. Yılın takımı da Dünya Kupasında elle tutulur tek başarı yakalayabilen Gana. Gana'yı severim. Dünya Kupası öncesi NTVSpor için blog sahipleri ve Eurospor ekibiyle bir takım inceleme raporu hazırlamıştık. Falso ismi verilen bu organizasyonda Gana yazısını da ben yazmıştım.

Yılın genç oyuncusu ödülü yine Gana'ya gitti. Kwadwo Asamoah en iyi genç Afrikalı seçildi. Udineseli ortasaha oyuncusu son dönemlerde ciddi gelişme kaydetti. Yakın zaman için Gana ortasahasında Essien'in yanına bir yıldız daha geliyor. Gana adına güzel haber...

Yılın Afrika'Da oynayan Afrikalısı ise tanıdık bir isim. Hatta o hala oynuyor mu dedirtecek cinsten. Ahmed Hassan. Al-Ahly'nin oyuncusu bu ödüle layık görüldü. Son dönemlerde takip etmiyordum, benim için de sürpriz oldu...

22 Aralık 2010 Çarşamba

Guti Christmas için Antalya'da


Eskişehirspor - Beşiktaş maçında ucuz bir kartla oyun dışı kalan Guti'nin arkasından konuşan çok olmuştu. Önce maçın spikeri Melih Gümüşbıçak suyu bulandırdı, sonrasında medya alıştığımız geyiği yaptı: Christmas'a erken gitmek için bilerek kırmızı görmüş olabilir Guti...

Türkiye Kupasında Konya Torku Şekerspor maçı vardı ve Guti'nin bu maçta cezası bitmiş olacaktı ama laf ebelerinin umrunda mıydı? Çamur at, izi kalsın. Bu arada maç sırasında, benzer geyiği Eskişehirspor'un menajerinin... pardon teknik direktörünün de yaptığını sonradan öğrenmiştik...

Fotoğraf Antalya'dan.. Guti, bugün Antalya'da sahada... Utandırır mı? Hiç sanmıyorum... Utanmazlar...

Adam olmayacak çocuk: Balotelli


Mario Balotelli ile Batuhan'ı birbirine benzetirim. Bu benzetmeyi yapan tek kişinin de ben olmadığımı biliyorum. Batuhan'ın röportajını izlemişsinizdir, izlemediyseniz de işte size link... Bunu izledikten sonra iyi ki defolup gitmiş dedim...

Şimdi, Batuhan'ın kişiliği benzer muadili Balotelli'ye gelelim. Tuttosport'un Golden Boy ödülünü bu sene Balo kazandı. Ödül sonrası yine beklenen açıklamalarını yaptı. Ödülün önceki sahipleri Cesc, Rooney ve Vaart'a gönderme yaparak, 'bu ödülü daha önce kazananlar arasında sadece biri benden iyi o da Messi. Messi'den sonra en iyi oyuncu benim, diğerleri benim gerimde kalır' açıklaması yaptı. Messi konusunda mütevazi davranmış majesteleri...

Bitmedi. İkinci olan Wilshere hakkında da atıp tuttu. "Onun adı neydi? Wil...? Onu tanımıyorum. Arsenal ile oynadığımızda gözlerim üzerinde olacak" dedi. Bununla da sınırlı kalmadı Gana asıllı İtalyan. Konuşmasının sonunda bir gün Milan forması giymek istediğini yineledi.

Balotelli, laf attığı Wilshere'den bugün daha yetenekli olabilir ama Wilshere ondan çok daha üst düzey bir oyuncu olacaktır. Bu adam bu kafayla giderse -ki gider- bir kaç yıl sonra sıradan bir oyuncu olur; sonrasında da bir baltaya sap olamadan unutulur gider. Yıllar sonra böyle bir yetenek vardı diye anarız...

20 Aralık 2010 Pazartesi

Yeşil - Sarı ManU


Man Utd, dünyanın en zengin kulübü olarak gösteriliyor. Aslında aynı zamanda en çok borcu olanlardan biri. Bugün Barça'nın 500 M € civarında borcu varsa, ManU'nun da 700 M Sterlin. Barça batakta deniyor ama Kırmızı Şeytanlar için ağzını açan yok mesela. Nedenine gelince...

Qatar Holding ManU ile ilgileniyor ve 1.5 Milyar Sterlin'i gözden çıkarmış görünüyor. Üstelik borcuyla birlikte almayı kabul ediyor. Teklif resmileşirse top Glazer ailesinde olur. "He" derlerse olur bu iş...

Manchester sokakları Yeşil-sarı atkılı insanlarla dolar...

Club World Cup 2010 : Inter Mılan


Dünya Kulüpler Kupası, bir Şampiyonlar Ligi kazanmak kadar mühim değil ama prestij olarak ciddi bir kupa. Her şey bir kenara kupanın galibi sıfatını 1 yıl formanda taşıyorsun. Barça geçtiğimiz hafta son kez taşımıştı ve kupa, dün yeni sahibini arıyordu; Buldu. Inter Milan...


Finalde Mazembe kulübünü 3-0 yenen Inter kupanın yeni sahibi oldu. Maçın tamamını izleyemedim, zaten izlediğim bölümde Inter çok rahat oynuyordu ve 2-0 öne geçmişti. Pandev ve sonrasında Eto'o. Bu arada Eto'o gol sonrası saçma sapan sevinmeye devam ediyor. Yine oldukça kötü bir sevinç gösterisinde bulundu...

Mazembe'de iğrenç saç modelli bir çok futbolcunun oluşu da maçı izlemememde etkili oldu açıkçası. Hele kalecinin saç modeli neydi öyle. Kel misin, uzun saçlı mısın bi karar ver Kidiaba...

Inter'de Benitez, kupa sonrası konuşmaya başladı ama sussa hiç fena olmaz; Zira bu kupa Moratti'nin çok da umrunda değil..

18 Aralık 2010 Cumartesi

Ramos uzatıyor


Dünya'nın en iyi sağ bekleri Dani Alves, Maicon ve Ramos olarak gösterilir. Ben, Ramos'un kesinlikle diğer ikisinin arkasında kalacağını düşünüyorum. Alves de, Maicon da Ramos'dan daha iyi...

Mourinho aslında Ramos'u sağ bekten ziyade stoperde oynatmayı düşünüyor. Sezon başında o bölge için Maicon'u çok istediler ancak Inter oyuncuyu vermek istemedi. Portekizlinin planı Ramos'u stopere çekerek sağa Maicon'u koymaktı.

Real Madrid, İspanyol oyuncuya yeni sözleşme önerecek. 24 yaşındaki oyuncuyu 7 yıl daha Santiago Barnebeu'da görmek istiyorlar.

Mondragon


Mondragon'un Galatasaray'dan ayrılışına o zaman da anlam verememiştim. Sonrasında da Galatasaray hep onun eksikliğini hissetti. Mondi'yi hem sevmezdim hem de severdim. Allah var, iyi kaleciydi. Hele hele uzaktan şutlarda çok güven veriyordu. Sevmediğim özelliği her tartışmanın içinde oluşuydu. Sevdiğim kısmı ise sayesinde biz de Cordoba gibi bir kaleciye sahip olmuştuk...

Mondragon 39 yaşında Köln'den ayrıldı ve ABD'nin yolunu tuttu. Philedelphia Union ile anlaştı. ABD deyince aklıma geldi, Galatasaray'ın da bir dönem formasını giymiş Friedel hala oynuyor.

Yılın Afrikalısı: Gyan


BBC Yılın Afrikalısını seçti. Yaya, Eto'o, Drogba ve Gyan adaylardı. İngilizler, kendi liglerinde oynayanları biraz ön plana çıkarmışlar. Haksız da sayılmazlar. Kazanan Gyan. Dünya Kupası'nın etkisi büyük. Sezonu 3 kupayla kapatan, hatta bu haftasonu 1 kupa daha kazanması beklenen Eto'o gölgede kaldı. Takım arkadaşı Sneijder de FIFA Yılın futbolcusu ödülünde finale kalamamıştı. Interliler Hocaları Mourinho'nun yanında sönük kaldılar.

Gelelim Ganalıya. Dünya Kupası performansıyla iyi bir transfer yaptı. EPL'de de fena gitmiyor. Benim beklentilerimin kesinlikle üstünde bir performans sergiliyor...

17 Aralık 2010 Cuma

Beşiktaş'ın Avrupa Kupası'ndaki Rakipleri


UEFA Avrupa Ligi kuraları çekildi. Son 32'ye 24 takım Avrupa Ligi gruplarından, 8 takım ise Şampiyonlar Ligi'nden geldi. Beşiktaş grubu ikinci bitirdiği için göreceli olarak zor bir kura çekecekti.

Olası takımlar arasında gelebilecek en kolay takımlardan biriydi Kiev. Adı kolay görünen Braga ve Twente formda ve son dönemlerde adından söz ettiren takımlardı. Diğerleri zaten rüştünü ispat etmiş takımlardı. Bu bağlamda Kiev eşleşmesi iyi bir eşleşme olarak nitelendirilebilir.
Tabi bu Kiev kolay rakip demek değil. Gelebilecekler arasında kolay olabilir ama en nihayetinde sağlam takım. Özellikle hücum hattı sağlam. Milevskyi takımda en çok merak ettiğim adam. Takımın en iyisi bile denebilir. Onun dışında Sheva, Ayila Yussuf, Husyev, Eremenko, Mykhalyk, Vukojevic takımın ağır topları. Takımın en belirgin özelliği genç bir takım oluşu. Kağıt üzerinde, yeni transferleri de hesaba katarsak ağır basan takım Beşiktaş. Maç yaklaşınca daha detaylı bir Kiev incelemesi yaparız.
Bu şans ne zamana kadar sürer dedim. 10 dakika sürdü. Bir sonraki turda rakip Man City- Aris galibi. Man City kalan takımlar arasında kadrosu en iyi olan. Ayrıca en zor rakiplerden de biri. Tabi City'nin bu kupayı ne denli ciddiye aldığını şimdilik bilmiyoruz...

16 Aralık 2010 Perşembe

Massimo Ambrosini


Olmaz demeyin, zira ben geçen sene dedim, oldu... Mesela Guti bugün Beşiktaş, Raul da Schalke forması giyiyor... Massimo Ambrosini. Sezon sonu sözleşmesi bitiyor, 15 yıl önce kapısından girdiği kulüpten bu yıl sonunda ayrılma ihtimali var. Milan yaşlılar kulübü bırakmaz diyemiyorum. Bu sene tutturdukları grafiği sürdürebilmek için gelecek sezon yapılanmasını değiştirebilir...

Ambrosini Milan'la sözleşme uzatmak istiyor, olmazsa bir başka İtalyan takımına gitmeyi düşünmüyor. Olmazsa yurtdışına giderim diyor... Yolu bu diyarlardan geçer mi?

Rapid maçının kazanımları


Dünkü Rapid maçı prestij maçıydı. 2-0 kazandık ama iyi oynadık mı konusunda soru işaretleri var. Futbol anlamında kötü değildi ama iyi demek için de çok sebebim yok.

Maçta bir kaç şey beni mutlu etti. İlki Guti'nin sahaya kaptan çıkması. Guti oyun içinde zaten kaptan gibi. Koldaki pazubandla birlikte prosedürü de tamamlanmıştı dün...

Quaresma'nın golle dönmesi. Moral açısından mühimdi. Uzun süreli sakatlıktan sonra döndüğü Kasımpaşa maçında çok eksiği vardı ama bu maç o kadar da vasat değildi. Henüz performansı istenilen düzeyde değil ama tatmin eder görünüyor...

Cenk'in formu. Çok sağlam toplar çıkardı. Refleks konusunda ders olarak okutulabilecek kadar iyi reflekse sahip. Maşallah diyelim.

Schuster'in konuşuyor olması. Fikirleri ve yorumları tartışılır, tartışılmalı da ama konuşuyor olması güzel. Düşüncelerini aktarıyor olması güzel...

Prestij maçında küçük mutluluklar duydum...

15 Aralık 2010 Çarşamba

Dinime küfreden müslüman olsa...



Sene başında Gaziantepspor'la anlaşan sonra bir anda Bucaspor'a giden... Bucaspor'a dünyanın oyuncusunu alıp, bir kaç hafta sonra kulübü yarı yolda bırakarak Eskişehirspor'a giden Bülent Uygun... Guti'yi sen mi sorguluyorsun!

14 Aralık 2010 Salı

Andrew Carroll


Bazı oyuncuların numaraları doldurulamaz. Sonrasında gelecek oyuncu özellikle seçilir ve öyle verilir numara. Galatasaray, Hagi'nin numarasını müzeye kaldıracaktı ama sonra bir ben giymedim o 10 numarayı. Milan'da 3, ManU'da 7 değerlidir. Newcastle'da da 9. Çünkü o Shearer'ın formasıdır...

Bugün o numarayı terleten isim içerde yetiştirdikleri Carroll. Oyun tarzı Shearer ile alakasız, elbette Shearer'ı özel kılan çok özelliğe de haiz değil ama o 9 numaranın sahibi ve bunu hakediyor.


2006 yılında 17 yaşında çıktı A takıma. Geçen sezon takımın EPL'ye çıkışında büyük pay sahibidir ve bu sezon müthiş bir performans sergiliyor. Andrew Carroll, sevmediğim oyuncu stilini sevdirebilecek kadar iyi oynuyor. Fiziği güçlü, ayağında top tutabiliyor ve özellikle kontralarda arkadaşlarının dağılmasında ve ileri çıkmasında önemli rol oynuyor. Bitiriciliği ise kendinden beklenmeyecek kadar iyi.

Bu sezon 10 golü, 6 asisti var. Bu sezon 6-7 kez 90 dakika izlemişimdir. İstatistik yapan, golleri çıkardığında bir halta yaramayan oyuncu değil. Her daim oyunun içinde ve futbol zekası yüksek. Ingiltere'nin büyükleri yakın zamanda NU'ın kapısını çalacaktır. Uunutmadan henüz 21 yaşında.. Bir başka ifadeyle Batuhan'dan 2 yaş büyük...

13 Aralık 2010 Pazartesi

Krasiç uçurur


Milos Krasiç'i Juve alabilmek için çok uğraşmıştı. Sırp oyuncuya ihtiyacı elbette vardı ama transferde ekstra bir motivasyonu daha vardı Torino ekibinin... Tıpkı Beşiktaş'ın Pascal ruhunu aradığı gibi... Krasiç'ten yeni bir Nedved çıkarmak...

Dün Krasiç çok iyi oynadı. Bu sene çok maçta iyiydi. Fenerbahçe peşinden az koşmadı, Türkiye'de de böyle oynasa üzerdi doğrusu. Müthiş futbolunu son dakikada attığı golle taçlandırdı. O golden 5 dakika öncesinde de içeriye çok iyi girmiş ve tam ceza alanına girerken indirilmişti. Maç içinde de o kanattan Lazio'yu çok hırpaladı.

Krasiç için sene başında İtalyan medyası şöyle demişti: "Krasiç yazılır, Nedved okunur". Diyenin ağzına sağlık...

12 Aralık 2010 Pazar

Geleceğin yıldızı


Yetenek kalıtsal olsaydı, bu çocuk yaklaşık 20 yıl sonra Dünya'nın gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu olurdu...

İBB 1-3 Trabzonspor


İBB - Trabzonspor maçı Trabzonluların 2 haftadır bekledikleri maçtı. Hava soğukmuş, yol uzakmış demeden doldurdular stadı. Hepsine helal olsun. Takım istekli, arzulu olunca taraftar da yanında oluyor. Taraftar olunca maç da güzel oluyor. Bu sene olimpiyat stadında bundan güzel maç varmıydı hatırlamıyorum...

Trabzon bu sene her maça hızlı başladı. Takım, büyük bir arzuyla golü daha ilk dakikadan itibaren arıyor. Bu maçta da farklı değildi. Golü bulduktan sonra duraksaması da, sonrasında tekrar baskı kurması da bu sene klişeleşmiş Bordo-Mavi futbolunun bu maça yansımasıydı...

Skor 1-1'ken Umut'un sahtekarlığı ve verilen penaltı. Umut, emek hırsızlığı yapmıştır. Bu Trabzon'un galibiyetine kesinlikle gölge düşürmüştür. Trabzonspor'da bu ilk değil ve sanırım son da olmayacak. Umut da, Burak da bu sene çok pozisyonda hakemi aldattı. Burak, takımına bu şekilde çok serbest vuruş kazandırdı...

Üçüncü gol ise hem hazırlanışı, hem de bitirilişiyle çok güzeldi. Alanzinho çok iyi kesti, Umut çok iyi vurdu...

Bu galibiyetle şampiyonluk adayı 2.5'a düştü diyebilirim. Trabzon-Fenerbahçe ve bir ihtimal Bursaspor...

10 Aralık 2010 Cuma

Eskişehirspor 2-0 Beşiktaş


Beşiktaş için kolay maç değildi. Galatasaray, CSKA ve Bursaspor zor maçlardı. Sakatlıktan dolayı alternatifleri azalan, hatta şu anda elde kalan alternatiflerle kurulan bir kadro ile zorlu bir dönem geçiriliyordu ve Eskişehirspor'a takıldı takım.

Eskişehirspor'u tebrik etmek lazım. Çok pozisyon üretti. Beşiktaş'ın zaaflarından iyi yararlandı. Bunu özellikle maçın ilk 10 dakikası ve ikinci yarı için söylüyorum.

İlk 10 dakikanın ardından Beşiktaş oyuna ağırlığını koydu. Pozisyon üretmek anlamında ciddi sıkıntıları vardı. Çok da anormal değildi açıkçası. En ilerde Holosko ve Ali Küçik'in olduğu takımdan çok fazla pozisyon beklemek yanlış olur. Ali Küçik, Beşiktaş için yarındır. Saygıyla karşılıyorum ve oynadıkça seviniyorum da. Ancak şunu da gözardı etmemek gerekir ki Ali Beşiktaş için bugün itibariyle yetersiz...

Beşiktaş 40. dakika itibariyle %65 topla oynuyordu. Yaptığı toplam pas sayısı Eskişehirspor'un iki katıydı. Ancak özellikle Guti'nin kırmızı kartı sonrası Eskişehirspor daha baskılı oynamaya başladı. Bünyamin Gezer, nam-ı değer "eyyamcı Bünyamın" bu ligin iletişime geçmesi en zor insanı. En zor hakemi değil insanı. Bu moda bir kaç yıl önce de çıkmış, Lincoln ve Delgado'yu da vurmuş, sonra saçma olduğu anlaşılınca bırakılmıştı. Ancak bazen demode şeyler tekrar moda olabiliyormuş. Geçen hafta Volkan Şen'e, bu hafta Guti'ye. Guti neden sarı kart göstermiyorsun dedi diye, daha doğrusu Türkçe diyemiyor, mimikleriyle ve el kol hareketleriyle gösteriyor diye ikinci sarıdan kırmızı yedi. Ben bunu kabullenemiyorum. Haftada en az 7-8 maç izliyorum, bu sene bunu Avrupa'da görmedim. Avrupa'da olmaması doğru olduğunu ispatlamaz ama mantığımız doğruyu bize gösterir...


Bir paragraf da spiker için ayırmam gerekir. Guti'nin kırmızısı sonrası "Hani tatile erken girmek için kırmızıyı bilerek mi gördü demeden geçemiyor insan" manasında, anlamsız sözü onun kişiliğini, belki de kişilik sorununu gösteriyor. İçi fesat olmayan biri bu sözleri sarf edemez. Yazıklar olsun. Bugünden yazayım, bu konuyu Erman Toroğlu, Ahmet Çakar ve Serhat Ulueren de gündeme getirecektir. Çünkü bu insanlar futboldan nefret etmemiz için ellerinden geleni yapmaya devam edecektir...

Şampiyonluk için konuşmak yersizdi, bu geçerliliğini sürdürdü. Beşiktaş'ın hedefi Şampiyonlar Ligi olmalı. Bu da bu yolda kolay bir hedef değil...

9 Aralık 2010 Perşembe

Anlamsız cezalar


Ben bu cezayı anlayamıyorum... Açıp tüm kuralları, ceza yönetmeliğini falan tek tek okumuş değilim. Ancak her iki kulübe de verilen cezayı mantığıma bir türlü oturtamıyorum...

Beşiktaş ve Bursaspor taraftarı birbirine giriyor, kulüplere ceza.. Allah aşkına maç öncesi stad dışındaki bu olaya kulüp nasıl müdahale edebilirdi? Kulübü nasıl suçlayabilirsiniz? Maç öncesi güvenlikten emniyet sorumlu değil midir? Hadi stad Beşiktaş'ın diye Beşiktaş'ı sorumlu tuttunuz, Bursaspor'un günahı ne? Bilmem kaç taraftarın stad dışı kavgasında kulübü ne hakla cezalandırırsınız?

Bir başka bakış açısıyla, biz 20-30 kişi anlaşsak, Yalova'da Bursaspor taraftarına dalsak, onlar da karşılık verseler... Ceza verilecek mi? Ya da kime verilecek?

Tüm bu olaylar stad içinde dahi olsa saha kapatma cezası verilmemeli. Olaylara sebebiyet verenleri toplarsın, stada sokmazsın. Bilmem kaç kişinin işlediği suçu tüm taraftara mal edemezsiniz...

Benim gidemeyeceğim iki maçın hesabını kim verecek? Benim suçum ne? Kurunun yanında yaş da yanar diyecek kadar eskide yaşamıyor olalım...

Benitez sıkıntısı


Mourinho'nun yerine gelmek zordur. Bu bağlamda Rafa zoru tercih etti. Inter, Milan ve Juve'nin de yokluğunu fırsat bilip yıllardır şampiyon olan bir takım, son senesinde 3 kupa kazanmış üstelik biri kulüpler bazında Avrupa'nın en önemli kupası... Özetle beklenti büyüktü...

Benitez bu beklentinin yanına dahi yanaşamadı. Ligde durum iç açıcı değil. Yıllar sonra ilk kez şampiyonluğun en büyük adayı değiller. Avrupa'da da gruptan çıkmalarına rağmen performans beklentinin çok altında.

Moratti kızmakta haklı. Başkan'ın Bremen maçı sonrası demeci ağır. İhanete uğramış hissediyorum dedi İtalyan. Takımın performansından memnun olmadığını ve Rafa'nın karakterini gösterip, takımı motive etmesi gerektiğini söyledi. Dünya Kulüpler Şampiyonası öncesi teknik direktör değişimi yapılmayacağını ancak turnuva sonrası kesin kararın verileceğini ekledi. Rafa'nın koltuğu sallantıda demek zor değil...

Moratti sakatlıkların bahane edilmemesi gerektiği (Inter bu sene 42 sakatlık sorunu yaşadı) söyledi. Başkan sakatlıkların nedeninin değişen antrenman programından kaynaklanabileceğini düşünüyor.

Benitez sıkıntıda, Benitez'in takımı yine sıkıntıda. Olmuyor, olmuyor, olmuyor... Inter'de bile olmuyorsa zor be hacı...

8 Aralık 2010 Çarşamba

Dünya Kulüpler Şampiyonası 2010


Dünya Kulüpler Şampiyonası bugün başladı. Avrupa Kıtasını temsilen Şampiyonlar Ligi Şampiyonu Inter katılıyor... Turnuva Abu- Dhabi'de düzenleniyor..
Turnuvaya 7 takım katılıyor:
Inter Milan (Italy)
Internacional Porto Alegre (Brazil)
Seongnam (South Korea)
TP Mazembe (Congo)
Pachuca (Mexico)
Hekari United (Papua New Guinea)
Al-Wahda (UAE)

İlk elemede Hekari United ile Al-Wahda eşleşti. Bugün oynanan maçta Al-Wahda rakibini 3-0 yendi. Goller Hugo, Baiano ve Jumaa'dan geldi. Fernando Baiano bildiğimiz Baiano bu arada...

Şimdi Al-Wahda eledi ama daha önünde bir maç daha var. Rakibi Güney Kore temsilcisi Seongnam. Bu eşleşmenin yanı sıra Mazembe ve Pachuca maçı da var.
Yarı finalde Mazembe-Pachuca galibi Internacional ile, Al-Wahda-Seongnam galibi ise Inter ile eşleşecek...

Finalde iki Internacional olma ihtimali yüksek. Avrupalı Internazionale ile Brezilyalı Internacional... Çok enternasyonal bir final olacak gibi...

7 Aralık 2010 Salı

Jol & Newcastle


Newcastle United dengesiz takım. Sen git Londra'da Arsenal'i yen, sonra evinde Blackburn'e kaybet. Git Chelsea'den puan çal, gel WBA'a kaybet... Herşeye rağmen takım kötü değildi. Futbolu umut vericiydi ancak olmadı. EPL'de pek alışık olmadığımız birşey oldu ve hocaları ile yollarını ayırdılar...

Diğer taraftan Martin Jol Ajax'tan ayrıldı...

İki denklemi ortak çözdüğümüzde Jol'un yolu İngiltere'den geçer görünüyor...

Juve'nin transfer politikası


Juventus'un bu yılki transfer stratejisinin en belirgin özelliği kiralama politikası. Bianconeri'nin bu sezonki kadrosunda A takımla antrenmana çıkan 7 kiralık oyuncu var. Benzer bir stratejiyi yanılmıyorsan önceki yıl Valladolid denemişti ancak Juve ile Valladolid'in politikaları arasında fark olduğunu söylemek gerek...

Valladolid maddi durumu sebebiyle satın almak yerine kiralamayı yeğlemişti ancak Juve'de durum böyle değil. Bu oyuncuların satın alma opsiyonu var ve bunların arasında gelecek yıl da takımda olması düşünülen isimler var...

Marco Motta (Roma), Aquilani (Liverpool), Traore (Arsenal), Quagliarella ve Rinaudo (Napoli), Pepe (Udinese), Sorensen (Lyngby). Bunlara ilave edilebilcek B takım seviyesinde bir kaç oyuncu daha var...

Peki bu sistem nasıl işliyor? Genel olarak oyuncunun maaşını kiralayan kulüp veriyor. Kiralama anlaşmasında satın alma opsiyonu maddesi koyulabiliyor. Bundan 2 yıl önce Gourcuff'un Bordeaux'a gidişi de benzer şekilde gerçekleşmişti. Fransız oyuncu Milan'dan Bordeaux'a kiralık gitmişti. O sezon geçirdiği müthiş yılın ardından, Milano ekibi Gourcuff'u beklerken banka hesabında 15 milyon € buldu. Bordeaux o sezon alır almaz satışa çıkarsa 20'den aşağı satmazdı mesela...

Juventus'un kiraladığı bu oyuncuların böyle bir opsiyonu var. Muhtemelen yıl sonunda Pepe ve Quagliarella takımda kalacak. Diğerleri gider demiyorum ama bunlar kesin kalır. Bu sayede patlak transferin önü kesilmiş oluyor. Örneğin Traore'yi satın alsaydı ve oyuncuyu sistemine oturtamasaydı satmak zorunda kalırdı. büyük ihtimalle de aldığından daha düşük fiyata satardı...

Juve 2. ligden çıktıktan sonra çok oyuncu getirdi götürdü. Çoğu tutmadı. Örneğin savunmayı bir türlü oturtamadı. Kanatlar bir türlü işlemedi. Sütten ağzı yanan Torino ekibi yoğurdu üfleyerek yiyor. Doğru da yapıyor...

Bu sistemi Beşiktaş bu yıl denedi. Ersan kiralık geldi ve satın alma opsiyonu var. Hoş, satın alma opsiyonu biraz tuzlu ama... Ersan dışında Fernandes'i de benzer bir yolla alacak gibi görünüyor. En azından transfer öncesi söylentiler bu yönde. Bu da isabetli bir karar...

6 Aralık 2010 Pazartesi

Scouting Vs. Altyapı


Takımlar kötü gitmeye görsün hemen tavsiyeler gelir. Taraftarın da, yorumcunun da, yönetimdeki muhalifin de zikri aynıdır: Altyapı, özkaynak...

Peki bu zıkkım çok mu önemli?

Altyapı elbette önemlidir ancak önemini abartmaya da gerek yok. Ondan daha önemli şeyler de vardır. Scouting gibi...

Türkçesini bilmediğimiz bu şey çok daha önemlidir. Başarının yolu altyapıdan ziyade burdan geçer. Bugün Dünya'da altyapıdan beslenen çok takım yoktur. Akla ilk gelen örnek Barcelona'dır. Evet Barcelona bugün altyapısından 7-8 oyuncuyu takımında oynatıyor. Çok da iyi oynuyorlar, hatta bu güzel futbolun temelinde, bu çocukların 13-14 yaşından beri beraber oynaması da yatıyor.

Peki ikinci bir örnek verelim. Bayern Munich. Sonrası? Sonrasında Southampton, West Ham Utd seviyelerine iniyoruz. Altyapıdan oyuncu çıkaran takım çok ama altyapı temelli strateji kuran yok denecek kadar az...


İngiltere'nin 4 büyükleri scouting sistemiyle besleniyor. Nani, Anderson, Fabregas, Nasri, Alex Song, Bendtner, Essien, Lampard isimleri scouting ile takıma kazandırılmış isimlerdir. Elbette diğer taraftan Scholes, Gerrard gibi altyapı çocukları da vardır. Büyük çoğunluğu genç yaşta profesyonel takıma kazandırılan isimler oluşturmaktadır.

İtalya'da ve İspanya'da da durum farklı değil. Juventus'un altyapısından kaç oyuncu var bugün takımda, peki ya Milan, Inter. Durum onlar için de farklı değil. Bugün altyapı sandığımız Del Piero aslında iyi bir scouting ürünü. Daha 19 yaşındayken Padova'da Juve'ye kazandırılmış bir isim. Mariga, Biabiany, Alibec, Coutinho Inter'in scout ekiplerinin keşfettiği oyuncular. Pato, Papastathopoulos da Milan'ın genç yetenekleri. İspanya'da scout ekiplerini İspanya sınırları içinde bulmak çok zor. Sevilla, Villarreal, Atletico Madrid... Lautaro Acosta, Fazio, Perotti, Agüero, Banega, Feghouli ve Altidore. İspanya, Arjantin pazarını en iyi kullanan ülkelerden biridir. Hatta Villarreal'in Boca ile anlaşması dahi var...


Bunların dışında Brezilya ve Arjantin pazarının müdayimleri Portekiz kulüpleri. Benfica, Sporting ve Porto Avrupa'ya sattığı onlarca oyuncuyu bu pazarlardan aldı zamanında.

Sonrasında Fransa. Afrika pazarının en sağlam ülkesi. Fransa'dan dünyaya yayılan onca yıldız scouting sistemiyle Fransız kulüplerinde forma şansı yakalıyor ve onlarca kat fazla paraya Avrupa'nın diğer kulüplerine satılıyor...

Almanya'da ise takımlar Brezilya ve Afrika pazarını iyi kullanıyor. Özellikle Hoffenheim sağlam oyuncular getirdi. Almanların bir diğer pazarıda Balkanlar. Bosna, Hırvatistan, Polonya...

Yıllardır bu sistemin ekmeğini yiyen Hollanda'da ise Belçika, Brezilya ve Afrika pazarını iyi kullananlardan. Tabi Hollanda takımlarının altyapıya verdiği önemi de gözardı edemeyiz, 15 yıl öncesi kadar olmasa da bu konuda hala iyi durumdalar...


Özellikle bizim üç büyükler için bu sistemin faydalı olacağını düşünüyorum. Altyapıya önem verilmesin demiyorum ama önceliği scouting sistemine vermek daha doğru. Bugün 10 yabancı hakkı var. Üstelik getirilebilecek yabancının Anadolu takımlarına ve Lig A takımlarına kiralanması da mümkün. Evet belki hiç bir zaman bir Ronaldo, bir Messi, bir Kaka düşmeyecektir. Hatta Robinho, Deco, Pepe de kolay olmayacaktır ama Dzeko, Pastore, Hulk gibi oyuncular elde edilebilir.

Pastore Palermo'ya 8 milyon $ bonservis ile geldi. Bu parayı Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray da verebilirdi. Üstelik muhtemelen Pastore'ye daha fazla ödeyeceği için onu da ikna edebilirdi. Bu hayal değil...

Zamanında Gaziantepspor ve Gençlerbirliği bu işten çok ekmek yedi. Şimdiki enformasyon çağında Türk takımları çok oyuncu getirebilir.