29 Nisan 2010 Perşembe

Turbo geri döndü


Turbo fena, çok fena. 2010 sezonu için hazırlanan Turbo, uzun aradan sonra koştuğu ilk kupa koşusunda (23 Nisan) yanıltmadı bizleri. Beklenenden de iyiydi kanımca. Artık 5 yaşında safkan. Çıktığı gibi götüreceğini tahmin etmemiştim bu grupta. TV başında kitlendim izlemek için ama bu kadar kolay geçeceğini bilseydim heyecan yapmazdım açıkçası. Kafkaslı'nın sakatlık yaşaması bir yana diğer safkanların da zorlayacağını düşünüyordum ama Turbo'yu iyi hazırlamış Ümit Arslan. Böylece Turbo'nun kazancı 3,5 milyon TL'ye yaklaşmış oldu. Ayrıca bu formuyla 2010 seznunda rakipsiz kalacağını da göstermiş oldu. Tabi şunu söylemek lazım. 23 Nisan Koşusu 1400m Çim pist mesafesindeydi. Turbo için böyle kısa mesafede artık kaybedilecek bir yarış öngörmek zor. Ancak kendisi kalitesinde, aynı tarzı koşabilecek at zorlayabilir ki, yeni gelen Arap taylarında böyle bir performans gözükmüyor. İlerleyen zamanlarda uzun mesafelerde daha çekişmeli yarışlarda, çıktığı gibi gelmesinin zor olcağaını düşünüyorum.

28 Nisan 2010 Çarşamba

Robben, Sneijder vs Ronaldo, Kaka


Robben Bayern'i finale taşıdı belkide Sneijder de Inter'i bu gece finale taşıyacak. Bu iki oyuncunun yerine gelen Ronaldo ve Kaka ise Real Madird'i çeyrek finale bile taşıyamadılar...

Kaynak

EPL'de kim 4. olacak?


4. yarışı ligin son 2 haftasına girilirken iyice kızıştı ve şampiyonlar ligine son bilet için 4 takım kapışıyor. Öncelikle takımların puanlarını ve kalan maçlarını yazalım;

Tottenham(64) : Bolton, Manchester City (D), Burnley (D)
Aston Villa(64) : Manchester City (D), Blackburn
Manchester City(63) : Aston Villa, Tottenham, West Ham (D)
Liverpool(62) : Chelsea, Hull (D)

Averaj durumu; Tottenham +27 - Aston Villa +16 - City +27 - Liverpool +28

Şimdi bütün maçlarını kazanıp rakiplerin ne yaptığı kendilerini ilgilendirmeyen 2 takım var; Tottenham ve Manchester City. İkisininde rakiblerinden 1 maç fazla oyanayacak olması önemli bir avantaj ama bu maçta kendi aralarında olacak.Özellikle City 2 rakibi ile de oynayarak kendi kaderini kendisi çizecek. Ancak iki maçıda evinde oynayacak olması önemli bir avantaj.

Puan eşitliğinde Aston Villa'nın şansı çok az. Diğerleri ise birbirlerine oldukça yakınlar. Yani kalan haftalarada atılan her gol altın değerinde.

Liverpool'un şansı da çok az zira Chelsea'den Torres yokken puan almaları çok zor. Üstelik 1 maç az oynayacaklar City ve Tottenham'a göre.

Tottenham City maçı dışında kalan iki maçı da kazanır. Keza Villa ve City de son maçlarını iddaaları devam ettiği sürece muhtemelen kazanırlar.

Düğüm City-Tottenham maçında çözülecek ve hissiyatım Tottenham 4. olacak şekilde ancak City de Tottenham kadar şanslı.

Anket de yapalım bakalım en çok kime şans tanınıyor.

26 Nisan 2010 Pazartesi

Psikolojik savaş


Bir maça çıktığında rakip takımın yedek kulübesinde Mourinho varsa işin gerçekten zor demektir. Futbolcu için maç içi ayrı zorluklar vardır, maç öncesi ayrı...

Mourinho'nun futbolcusu olmakla, Mourinho'nun rakibi olmak siyahla beyaz kadar farklı şeyler. Kendi oyuncusunu motive etmekte Portekizli bir numaradır. Chelsea'ye ilk geldiği zamanlarda bir Barça maçı öncesi bir muhabirin "Terry yılın defansına aday gösteriliyor. Terry bugün Eto'o ve Ronaldinho'ya karşı oynayacak, bunun Terry için büyük bir sınav olduğunu düşünüyor musunuz?" şeklindeki volelik sorusuna, "Bugün Terry değil, Ronaldinho ve Eto'o Terry karşısında sınav verecektir." cevabını yapıştırmıştı. Kendinizi Terry'nin yerine koyun ve düşünün. İbrahim Kaş olsa, o lafın ardından Terry kadar oynardı...

Barça ilk maçta Italya'da Mourinho'nun takımı karşısında 3-1 lik mağlubiyet aldı. Söz konusu Barça olunca turu İnter aldı artık diyemiyor insan. Maçın başında atılacak 1 gol, sonrasında 20 dakika içinde gelecek 2. golün habercisidir. 2 olduktan sonra Barça'nın rakibi için tur artık Kaf dağının ardındadır. Ancak bu sefer karşısında Portekizli var tabi. Ezberleri bir çırpıda bozabilir. Sneijder'in ara pasına hareketlenen Milito, Valdesle karşı karşıya kaldı mı 5 farklı organıyla topu ağlara yollayabilir...


Maça 2 gün var ama psikolojik savaç başladı bile. 3 gün önce Puyol konuştu. Kaptan ilk maçta yol yorgunluğumuz vardı ama bu mazeret değil, farkındayız dedi. Bu maçta tribünleri arkamıza alıp rakibimizi eleyeceğiz dedi. Kaptan bu maçta tribünde olacak, destek için şimdiden elinden geleni yaptığı aşikar.

Bugün de maçta sahada olması muhtemel bir isim konuştu. Henry. Malum kendisi Mourinho'yu en iyi tanıyanlardan bir tanesi. Olası bir Mourinho saldırısına karşı taraftarı ve takımı motive etmeye çalışır vaziyette. Mourinho'yu Arsenal günlerinden beri tanıdığını ve Mourinho karşısında yapılacak en akıllıca işin onun sözlerini gözardı etmek olduğunu söyledi. Maç hakkında ise Inter kolay kolay kaybetmeyen bir takım ancak Nou Camp'ta onları yenebiliriz, gruplarda da yenmiştik zaten dedi.

Mourinho henüz bir açıklama yapmadı. Eli kulağındadır, bugün yarın bir şeyler söyler...

25 Nisan 2010 Pazar

Shay Given



Given acaba ne çekiyor? Adebayor önceden çekmiş heralde "iyi iyi" diyor

Şanssızlık


Kendi ülkesinin Milli takımını seçen oyuncuları severim. Drogba'nın gönlümdeki yeri ayrıdır mesela. Sayesinde bir çok insan Fildişi Sahili diye bir ülkenin varlığına şahit oldu. O, olmasa belki de sadece ansiklopedilerden okuyacaktık, bilecektik. Çad'dan, Malawi'den, Rwanda'dan farkı olmayacaktı. Peki seçmeyenler kötü mü? Değil elbette. Adamın doğup büyüdüğü, ekmeğini kazandığı ve en önemlisi futbolu öğrendiği yerin Milli takımında oynaması son derece normal...

Neyse giriş kısmını biraz uzun tuttuktan sonra David Suazo özeline inelim. O da ülkesinin Milli Takımında oynayanlardan. Zamanında İtalya Milli Takımı için bekleyebilirdi. Alınırdı alınmazdı ayrı konu ama şansını bir kez olsun deneyebilirdi...

Sergen Baba küçümsese de bugün Honduras Milli Takımı varsa David Suazo, Maynor Figueroa, Wilson Palacios ve Hendry Thomas sayesinde var. Tıpkı bir zamanlar Jamaika'nın olduğu gibi. 98 Dünya Kupası'na katılan Earle'li Gayle'lı, Whitmore'lu Jamaika gibi...

Honduras için saydığım 4 oyuncudan 3'ünün Avrupa'ya Wigan vasıtasıyla gelmiş olması da dikkatimden kaçmış değil. Wigan iyi kapak atmış oralara, laf arasında belirteyim...

Son paragrafta bu yazının yazılmasına vesile olan haberi paylaşayım. Suazo'nun Dünya Kupası'nda oynama ihtimali oldukça düşük. Bu olay en fazla Honduras Milli Takımı hocası Reinaldo Rueda'nın canını sıkmışa benziyor. Hoca, önümüzdeki haftalarda gelecek mutlu haberi bekliyor... Kısmet işte 40 yılın başında bir kez Dünya Kupası'na katılırsınız onda da en iyi oyuncularınızdan biri sakatlanır. Ya da 40 yılın başında bir kez ülkeniz Dünya Kupası'na katılır, onda da sakatlık yüzünden oynayamazsınız. İkincisi daha kötü sanırım...

24 Nisan 2010 Cumartesi

Transfer Politikası: 30+


Kimin 10 milyar Eurosu olsa, sahip olduğu kulüp için 100-200 milyon Euro civarında para vermez? Bakın tuttuğu kulüp için demiyorum, bizzat sahip olduğu kulüp için. Kim vermez? Berlusconi vermez...

Milan'ın şu elde olanı olmayanı satma, 30+ ya sarma işini blogda defalarca başka hikayelerin içinde yazdım. Bu da onlardan biri olacak. Her ne kadar ligdeki durumu çok kötü olmasa da Inter ile kadro yapısı arasında dağlar kadar fark olduğunu hepimiz biliyoruz. Kadro yerlerde, neden? Çünkü adam paraya kıyıp transfer yapmıyor. Bu seneden fazlasıyla umutluydum ama umutlarım suya düşeceğe benziyor...

AC Milan'ın sağ bek ihtiyacı var (sağ beke gelene kadar nelere nelere ihtiyacı var da, neyse) ilgilendikleri isim Dani Alves, Sergio Ramos ya da Maicon değil. Zebina... Juventus'ta taraftarla arası kötü olan Zebina'yla Milan ilgileniyor...

Zebina'nın kalitesini geçtim, yaş olarak gerçekten 30 mu belirledi bu adamlar? 30'un altını almayız mı dediler? Anlamıyorum, gerçekten anlayamıyorum...

Neyse bardağın dolu tarafına bakmak lazım. Benim 5 yılım var, 5 yıl sonra Allah'ın izniyle ben de kırmızı-siyahlı forma için şansımı deneyeceğim...

23 Nisan 2010 Cuma

Nicky Butt


Bugünlerde Alex Fergosun'un bırakması durumunda yerine kimin geçeceği merak ediliyor. İngilizler her gün birilerini yazıyor efsane hocanın veliahtı olarak. Onlar saltanatı devam ettirecek kişiyi araken o efsane kadronun bir üyesi sezon sonu futbolu bırakma hazırlığı yapıyor. Kadronun ManU'da kalamayanlarından biri... Nicky Butt...

92 yılında Fergie'nin A takıma çıkardığı Butt, ilk 11'in değişilmez ismi olmak için 3 yıl beklemek zorunda kaldı zira Ince-Keane ikilisini kesmek pek kolay değildi. Ne zaman Ince Inter'e gitti o zaman Butt'a forma şansı doğdu. İlk 11'i kaptıktan sonra da kolay kolay bırakmadı, ta ki 2004 yılına kadar. 2000 lerin başında Scholes'un forvetten ortasahaya doğru kayması Butt'ın ekmeğine taş koydu ve 2004 yılında takımdan ayrıldı. Sezon sonu futbolu bırakıyor. 10 yıl sonra gözlerimi kapadığımda onu siyah beyaz formayla değil kırmızı formayla hatırlayacağım...

19 Nisan 2010 Pazartesi

Sevilen dizi Papatyam


Star TV, maçın yerine sevilen dizi Papatyam'ı yayınlayacak yarın. Kanalın bu tutumunu son derece yerinde ve makul buluyorum. Videoyu izledikten ve bölümün özetini okuduktan sonra siz de benimle aynı fikirde olacaksınız...

O tombul kızın bakla kırması, o yumurcağın "hem evlilik erkeğin doğasına aykırı" özlü sözü, satranç oynayan dümbeleğin piyonu alışı... Bakın bu muhteşem anları kıytırık bir maç için kaçırıyorsunuz. Bir de dizide hoş bir bayan var yani, benden söylemesi... Hem hiç mi Metin Akpınar'a saygınız yok? Adam emek vermiş o kadar çekim yapmış bu yaşta, siz orda maç maç diye tutturmuşsunuz. Hem Türklerde oynamıyor. N'apacaksınız gavurların maçını?

İşin özeti sallayın maçı izleyin diziyi. Hem maçın tekrarını gece verecekler. Onu izlersiniz. Ertesi gün de işe ya da okula geç gidersiniz ya da gitmezsiniz bi kerecik...

Ben çayımı demleyip mis gibi dizimi izleyeceğim... Size de şiddetle tavsiye ederim...

Günün sorusu: Bu diziyi Metin Akpınar izliyor mudur?

Fenerbahçe Beşiktaş


Dünkü maç hakkında yazılacak hem çok şey var hem de hiçbir şey yok...

Neresinden tutarsan tut elinde kalan bir maç...

Hakem hakkında ne kadar fazla şey söyleyebilirsin ki.. Ben hakemin art niyetli çıktığını düşünüyorum. Zira verdiği kararlar bunu gösterdi...

Her maçın hakemi düzgündü de bu mu değildi? Geçen hafta da Trabzonspor maçında penaltısı verilmedi Beşiktaş'ın ama benim için bu kadar önemli değildi. Hakem o an sezemedi, göremedi ve vermedi. İnsandır hata yapar...

Bir önceki hafta da Ankaragücü maçında, Ankaragücü'nün penaltısı verilmedi. İnsandır hata yapar...

Ancak bir maçta aynı takım aleyhine bu kadar çok hata yaparsanız, insandır hata diyemem kusura bakmayın...

Maç öncesi balonlar. Bu ne kadar haysiyetsiz bir davranıştır. Bir grup Fenerbahçe taraftarı aynı nitelikte bir pankart açsa, eyvallah. Üç beş kişinin yaptığını takıma ya da taraftara maletmek doğru değil deriz ama bu organizasyonda yönetimin parmağının olmadığına ben inanmıyorum. Üç beş taraftarın bu balonları hazırladığını ve stada soktuğunu düşünmüyorum...



Bilica konusu, üzerinde durulması gereken bir konu. Bugün arkadaşlarla maçın kritiğini yaparken bir arkadaşım gayri ihtiyari bir şekilde "penaltı çukuru" dedi. Penaltı çukuru derken? Maalesef bu terimi futbolumuza sokan yüce şahsiyet Bilica... Kasaplığını geçtim ama bu yaptığın nedir kardeşim?

O pozisyona sarı verseymiş, kırmızı verseymiş...Hiç umrumda değil... Bu aşağılık davranışın cezası sarı ya da kırmızı kart olamaz... Onunla aynı havayı soluduğum için utanıyorum... Yatacak yerin yok Bilica!

Bilica olayına bir başka açıdan bakarsak. Nasıl bir özgüvendir o? Ne cesaretle o hareketi yapabilirsin? Sivasspor forması altındayken yapabilir miydin onu?

Emre Belözoğlu her maça bu kadar kinle, nefretle hazırlanmamalı. Agresif futbolun ne demek olduğunu vakti zamanında yanlış öğrenmiş olsa gerek... Kaşları çatık, onu bunu tehdit ederken görmekten sıkıldım artık...

Dün bir kez daha Beşiktaşlı olduğum için gurur duydum. Böyle maçlar Beşiktaşlılık duygusunu güçlendiriyor. Yenmiş olmak yenilmiş olmak çok da umrumda değildi. Ben ligi Ankaragücü maçı sonrası kapatmıştım zaten. O noktada şampiyonluk gitmişti. Küçük bir umut kalmıştı içimizde o da dün bitti... Beşiktaşlı futbolcuların hepsini tek tek gözlerinden öpüyorum... Helal olsun hepsine...

17 Nisan 2010 Cumartesi

Ülkesinde Kral


Adriano Leite Ribeiro, Avrupa'da yapamayan ya da yapmak istemeyen ve köye erken dönüş yapan futbolculardan. Inter'de oynadığı bir kaç iyi sezonun ardından gazetelerin arka sayfalarından çok 2. sayfalarında görmeye başladık. Öyle ki Mourinho bile ısrarla onu kazanmak için elinden geleni yaptı lakin sonu hüsran oldu. Brezilyalı, televizyonlarda kızlarla görünmeyi, Chiellini ile omuz omuza görünmeye tercih etti. Tercih meselesidir, saygılarımı sunarım...
Mourinho'nun da sabırları taşınca annesinin dizinin dibine gitti Adriano. Futbola başladığı Flamengo'ya döndü, üstelik bu sefer kiralık falan da değildi. Kesin dönüştü artık. İtalyanın makarnası, pizzası umrunda bile değildi. Geçen sezon 30 maçta fileleri 19 kez havalandırdı. Hemşerilerine gerçek Adriano'yu izletti ve gol kralı oldu. 2009 sezonunun gol kralı olan Adriano "Craque Brasilleirao" ödülünü aldı.

Ne diyelim hayırlı uğurlu olsun. Az kafasını çalıştırsa, şimdi Barcelona maçına bileniyor olurdu...

Dünyanın en iyi hocası kim?


İnsan gece gece ders çalışmak zorunda kalınca sıkıntıdan ne yapacağını, ne düşüneceğini bilemiyor. Gecenin bir vaktinde nerden aklıma geldi bilmiyorum ama takıldı işte...

Dünya'nın en iyi teknik direktörü kim acaba? Az önce kendime sordum. Bir iki isim sıraladım içimden ama en iyisi hangisi pek karar veremedim. Mesela Alex Ferguson olabilir dedim ama daha kısa zamanda Mourinho da çok başarılı oldu ya da Pep... Lippi hem Şampiyonlar Ligi'ni hem Dünya Kupasını kaldırdı. Bu onur diğerlerine nasip olmadı mesela. Derken Capello öyle kolay kolay yenilir yutulur cinsten başarılar kazanmış değil, bu sebeple kendisini de atlamamak lazım. Son olarak Arsene Wenger'i koyalım. Listeyi bir yerde bitirmek zorunda olmasam uzattıkça uzatırım...

Adayları yan tarafa koydum. Seç beğen al... Ya Real'in efsane hocası Miguel Munoz var, o neden listede yok demeyin, son yılları baz aldım...

En iyisi ben biraz "İki fazlı akış" çalışayım...

16 Nisan 2010 Cuma

İlginç istek


Louis van Gaal hem kariyerli hem de kaliteli hocadır. Lakin ben kendisini pek sevmem. Sevmeme nedenim Barcelona dönemlerine dayanıyor. Barça'nın hocalığını yaptığı için değil, Rivaldo ile sürtüşmesinden dolayı. Zira ikisi arasından birinin yanında olmak zorunda kalsam safım bellidir...

Bayer Munih'in hocasını bloga taşıyan sebep ilginç. Lyon'un haftasonu oynayacağı Monaco maçının Fransa Futbol Federasyonu tarafından ertelenmesi Hollandalı Hocayı kızdırmış. Ulan sana ne oluyor diyesi geliyor insanın...

Şimdi aklımı başıma devşirip tekrar düşünüyorum. Yine aynı noktadayım. FFF, kendi takımının maçını erteler. Söyle AFF da senin maçını ertelesin. E ertelemiyorsa da o sizin sorununuz. Paşamız UEFA'dan FFF'na baskı yapmasını istemiş. Biri de çıkıp "Louis git bi çay koy!" dememiş...

15 Nisan 2010 Perşembe

Dominic ''Red Devil" Monaghan


Lost'taki Charlie ve FlashForward'daki Simon. Forma yakışmış. Henry Ian Cusick'de (Desmond) bir Celtic forması giysin.

12 Nisan 2010 Pazartesi

El değişimi


İşlerin yoğunluğu sebebiyle uzun süredir bir şeyler yazamamıştım. En son Turiaf'ın geçen hafta yazdığı Messi haberi kalmış. Neyse ki Real maçıyla birlikte anlamlı da olmuş post...

İspanya'dan Ada'ya geçelim. Man Utd bu sene şampiyonluğu kaptırabilir. Rooney'in sakatlığı pahalıya patladı. Bu hafta da puan kaybettiler ve artık Londra'nın mavilileri şampiyonluk için büyük avantaja sahip. Londra'nın bir diğer ekibi de fırsat kolluyor, arkadan sinsi sinsi geliyor...

Biraz daha altlara baktığımızda bir kaç sıra aşağıda Liverpool'u görüyoruz. Bu sene kabul gibiydi. Taraftar senenin en az kayıpla bitmesi için dua ediyor. Her yıl teselli olan Avrupa bu yıl bekleneni veremedi. Şampiyonlar Ligi'ne erken veda ettiler. Bu sene Avrupa yok ama lig var desem, o da değil zira bu sene ilk 4'e girmeleri hayal. Hatta Avrupa Kupalarına katılamama ihtimalleri bile var...

Takımın sahipleri George Gillett ve Tom Hicks sıkılmış görünüyorlar. Takım satılacak dedikoduları gün geçtikçe artıyor. Piyasa değeri 600 milyon pound. En azından planlanan satış bedeli bu. Bu sahiplerin öngörüsü mü yoksa medyanın tahminimi bilmiyorum. Peki kim alır? Bu parayı kim verir sorusuna gelince, Sunday Times'a göre Barclays British Airways ile birlikte 300 milyon pound ödemeye hazır.

Taraftar için oldukça zor. Çok şükür bizde böyle alım satım yok... Kulüp dediğin taraftarındır, yemişim parasını da, paradan gelecek hayrı da...

9 Nisan 2010 Cuma

Messi'yi durdurmanın yolu


Messi sol üst tarafta. Kimin aklına gelirdi şu tıfılın dünyayı kasıp kavuracağı? Artık zaman makinesi ile geçmişe gidip hitler'i durdurmak dışında messi'yi şu yaşlarda şeker ile kandırıp futboldan vazgeçirmek de bilim kurgu senaryolarının önemli bir parçası haline gelmeli...

6 Nisan 2010 Salı

Meltingdown...


Mahşerin dört atlısı aynı anda sahadaydı; Ayhan-Topal-Sarp-Barış .Rijkaard çökmüş durumda. Hanesine yazılan eksiler oldukça arttı. Bundan sonra ne olur bilemem ama galiba Galatasaray'ın aradığı adam Rijkaard değil gibi....

4 Nisan 2010 Pazar

1 Nisan şakası


İçinde futbol geçen 1 Nisan şakasına ilk olarak Brescia maçında rastlamıştım. Kiminle oynadıklarını hatırlamıyorum ama büyüklerden birini Baggio'nun golüyle yenmişlerdi ve taraftarlar "1 Nisan" pankartı açmıştı...

Bu seneki 1 Nisanı en iyi değerlendiren Ekşibeşiktaş bloguydu. Fanatik'e sağlam malzeme oldu hatta, Beşiktaş'a curling takımı bile kurdurdular...

Fransa'da da 1 Nisan bombasını L'Equipe patlatmış. Domenech sonrası Fransa milli takımına Emmanuel Petit gelecek yazmışlar. Fransızlar şaşırmış tabi, inanan da olmuştur elbette. Gerçeği öğrenmek için ertesi günü beklemişler.

1 Nisanı bırakıp gerçeğe döndüğümüzde, önümüzdeki tablo şu şekilde, Fransa milli takımı için kulislerde dolanan isimler: Laurent Blanc, Didier Deschamps, Alain Giresse ve Jean Tigana. Bu isimler Fransa milli takımı için iyi midir? Ben Giresse'yi fazla bilmiyorum ama diğer üçü neden olmasın. Bu arada Domenech'ten sonra kim gelse iyidir tabi, orası da ayrı...

3 Nisan 2010 Cumartesi

Barça maçı izlemek


Dün Beşitak yine savunmadan hücuma uzun toplar dışında top çıkaramazken, arkadaşım şunları söyledi... "Anlayamıyorum ben. Neden top şişirirsin ki? Tamam yeteneksizsin, beceremiyorsun ama öğrenmeye çalışsana, izle Barça'yı öğren. Xavi nasıl ileriye top taşıyor onu öğren. Her maçta yapamazsın ama yapabildiğin maç da çıkar." ...

Elbette izlenerek öğrenilseydi kedi kasap olurdu ama yine de taktiksel açıdan bu tarz oyunların izlenmesi iyi olabilir. Necip'ten bir Xavi performansı beklemiyorum ancak oyun tarzı en azından o formatta olsun yeter. Xavi, o performansı İspanya liginde, Necip de Türkiye liginde yapsın...

Dün bunları konuşmuşken, bugün Real Madrid'in solbeki Marcelo'nun antrenman sonrası verdiği demeçle karşılaştım. Biz dün Necip'e, Fink'e maç izle diyorduk ama Marcelo bile izlemiyormuş. Marcelo rakipleri Barcelona'nın maçlarını izlemediğini onların nasıl oynadıklarıyla ilgilenmediğini söylemiş. Marcelo kardeşim nasıl oynadıklarıyla ilgilensen fena olmaz, zira Barça maçına da pek kalmadı. Üstelik Messi ile karşı karşıya gelecek olan da sensin...

Madem Marcelo'nun demecine girdik bitirelim. 107 gollük rekoru da sormuşlar Brezilyalıya. Bizim için ekstra motivasyon oluyor demiş. 107 gollük rekora 26 gol kalmış durumda şu anda. Kalan maç sayısı da 9. Maç başı 3 gol atıldığı takdirde rekor kırılır. Bu performans ile devam ederse Real rekoru kırar...

Son olarak Kaka'nın durumunun daha iyi olduğunu ve Barça maçına yetişmesinin muhtemel olduğunu söylemiş. E gözümüz aydın o halde...

2 Nisan 2010 Cuma

Ankaragücü:0 - Beşiktaş:0


Daha bir kaç gün önce Mustafa Denizli kendisi söylemişti, puan kaybına tahammülün olmadığı haftalara girildiğini. Üstelik Beşiktaş'ın puan kaybetme kotasının da 2 olduğunu eklemişti. Bugün o kota doldu...

Maç hakkında çok fazla söylenecek söz yok aslında. Ferrari, Ernst ve Tello'nun eksiklikleri fazlasıyla hissedildi. İbrahim Kaş geçtiğimiz haftalara nazaran daha iyiydi ama hakemin es geçtiği penaltı pozisyonunda fazlasıyla yakıyordu takımı...

Ernst olmayınca savunma ile hücum kopuk iki takım gibi oynuyor. Top şişirmekten başka bir taktiğimiz yok maalesef. Bu taktikle şampiyon olursak -ki benim umudum yok denecek kadar az- vay haline TSL'nin...

Benim için bugün umutlar nerdeyse tükendi. Şampiyonluk çok zor artık. Tabzonspor ve Fenerbahçe maçlarını kazanırsak tekrar şampiyonluktan bahsedilebilir... Bugün umudumu büyük ölçüde yitirdim...

Hakem hakkında bir paragraf. Penaltıyı yedi. Verdiği iki ofsayt kararı da doğruydu...
Ankaragücü için bir paragraf. Ben, o takımın başkanını tribünde görünce cinleniyorum. Hala kendime yediremiyorum şu Ankaraspor-Ankaragücü muhabbetini ve sonrasında yaşananları. Her hafta bir takım bay geçiyorsa, o tribünde oturan adamın yüzündendir. Ankaragücü gol kaçırdığında verdiği tepki futbolsever tepkisi değildi. O tribündeki yaşlı teyzem futbolla daha ilgili inanın...

Totemler de bitti... Bir umutmuş yaşatan insanı...