31 Ocak 2011 Pazartesi

El Clasico Reklamı


Rıdvan Dilmen'li Burger King reklamını izlemişsinizdir. Hani şu 5 muhabbetinin döndüğü, El-Clasico'ya götüren reklam.

Öncelikle takıldığım ilk noktayla başlayayım. Reklamlarda rahmetli Kemal Sunal benzeri bir insan kullanma ısrarı niye? Ben dişlek,aptal gülüşü olan insanları görmekten sıkıldım açıkçası.

Şimdi asıl rahatsızlık veren bölüme gelelim. Burger King, Real Madrid-Barcelona maçına götürüyor. Reklamda dönen muhabbet Nou Camp'taki maça göndermeler içeriyor. '5 yiyen gördün mü?', 'Görmedim, acı gelir, hazmı kolay olmaz, 5, leblebi...' diye gidiyor muhabbet. Peki yakışmış mı? Yakışmamış tabi ki. El Clasico'yu değerli kılan ögeler Real Madrid ve Barcelona'dır. Bunlardan birinin olmayışı geride hiçbir şey bırakmaz. Durum böyleyken taraflardan birini aşağılamak yersiz. Bu taraf Barcelona olsun da istemezdim. Bu da anlamsız olurdu. Real Madrid'i tutsam da, Barcelona'ya saygı duyarım.

İki takımı da ezmeden reklam yapılabilirdi. Üstelik çok daha güzel şeyleri ön plana çıkararak. Bu kadar güzel bir derbiden bunu malzeme almak çok yanlış. Madrid'i ezmeye çalışmak gereksiz olmuş. Üstelik Dünya üzerinde ezilmesi en güç takımı. Madrid'in tozlu sayfaları içinde kaybolursunuz...

30 Ocak 2011 Pazar

Fenerbahçe 2-0 Trabzonspor


Beşiktaş'ın mağlup olmasıyla çok geride kalması, Kayserispor'un puan kaybıyla hedeften uzaklaşması her halükarda şampiyonluk favorilerini 3'te tutacaktı. Fenerbahçe'nin galibiyeti ligi iyice kızıştırdı.

Trabzonspor, bu maçı düşünerek hafta arası yedek çıkmış ve bu maç için gerekirse Türkiye Kupası'ndan vazgeçebileceğini göstermişti. Nitekim vazgeçti ya da vazgeçmek zorunda kaldı. Ondan vazgeçti ama ne yazık ki kupayı feda ettiği maçı da alamadı. Bu Trabzonspor için büyük bir vurgundur. Puan dezavantajına rağmen bugün için Bursaspor şampiyonluğun daha büyük favorisidir.

Trabzonspor motivasyon takımıdır. İlk yarıdaki başarısı kadro kalitesinin üzerindeydi. Şenol Güneş faktörü bariz hissediliyordu. Ligin ikinci devresine puan kaybıyla başlanması, kupaya veda edilmesi ve Fenerbahçe'ye mağlup olup puan farkının 2'ye düşmesi Karadeniz ekibi için büyük bir motivasyon kaybıdır. Bu takım Antalyaspor olsa, durum bu kadar vahim olmayabilir ama kırılgan Trabzonspor için durum bundan ibarettir.

Fenerbahçe için bu maç rövanş maçı niteliğindeydi. Takımdan çok seyirci için öyleydi aslında. Maça beklendiği gibi hızlı ve hırslı başladı sarı-lacivertliler. Özellikle ortasahada sert ve agresif oynadı. Sağlam Trabzon ortasahasına karşı kalabalık bir ortasahayla çıktı Aykut Kocaman. Emre, Selçuk ve sağa yakın oynasa da Topuz, o bölgeyi kalabalık tuttu ve bir çok mücadelede topun sarı lacivertlilerde kalmasını sağladı.

Tipik Lugano golü ve sonrasında Niang'ın İlhan Mansız'ı hatırlatan golü. 2002 Dünya Kupası'nda İlhan Mansız'ın Senegal'e attığı golün bir benzerini Senegalli Niang Trabzonspor'a attı. Şenol Güneş bu sefer golü yiyen taraftı. İkinci golden sonra maçın dönmeyeceği belli oldu. 2. yarı Trabzonspor'un kontra atak bulabiliyor oluşu oyunun özetiydi aslında.


Maçın sert geçeceği daha 10. saniyede belliydi. Hakem olmasa bu maç çok daha yumuşak geçerdi. Bünyamin Gezer, uzun süre kartını göstermedi sonrasında bir çıkardı pir çıkardı. Kart gösterilmeyince oyun iyice sertleşti. Bu iki taraf için de geçerli. Sonrasında kantarın topuzunu kaçtı. Selçuk atılmasa Glowacki atılır mıydı? Jaja'ya yapılan faulu verse, sonrasında Trabzonspor için bu kadar bonkör davranır mıydı? Bunların cevabını hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Tek bildiğimiz hakemin oldukça kötü bir maç yönetmesidir.

Son olarak Tayfun Cora için bir paragraf açalım. Haftaya Glowacki cezalı, Egemen muhtemelen sakat olacak. Stoperde Giray'ın yanında oynama ihtimali olan adam Tayfun'du. Ta ki gereksiz bir kırmızı görene dek. Tamam maç atmosferi ama oyuncu da biraz olayların farkında olmalı.

İBB 2-1 Beşiktaş


Bucaspor maçı sonrası küçük ve etkisiz takımlara karşı başarılı olunabileceği sinyalinin verildiği ancak Trabzonspor ve İBB maçlarının farklı tipte takımlar için önemli sınavlar olduğunu söylemiştik. Yedek ağırlıklı Trabzonspor'u ilk yarıda ezdi -ki Buca maçında bile o kadar baskı kuramamıştı- ikini yarıda rölantide bir maç götürdü. İBB bambaşka bir sınavdı. Bu ligin en tiksinç futbolunu oynayan bir takıma karşı verilen sınavdı...

İBB kontra ataktan başka taktiği olmayan bir takım. Beşiktaş'ın atacağı bir gol maçı çözerdi. Nobre'nin iki kafa vuruşu ve birinde Hasagiç'in kurtarışı, diğerinde defansın çıkardığı top. Beşiktaş ilk yarım saatte 9 köşe vuruşu kullandı ve golü çıkaramadı. İBB tek köşe vuruşunda Cenk'in büyük hatasında golü buldu. Cenk genç kalecidir, ışık var, bu pozisyondan dolayı silecek değiliz ama bu tip hataları sık sık olmasa da yaptığını farketmeli.


Beşiktaş bu durumda da maçı çevirirdi. İyi oynayan taraftı. Daha doğrusu oynayan taraftı. İBB futbol adına hiç birşey yapmadı. Ancak Aurelio'nun kırmızı kartı işleri iyice zora soktu. Marco kasten yapmadı ama kasten yapmamış olması kırmızıyı yanlış kılmaz. Pozisyonu ilk izlediğimde kırmızı ağır gelmişti. Tekrarında hareketin sert ve sakatlayıcı olduğunu gördüm.

İkinci yarıda Nobre'nin çıkacağı kesindi. Ersnt ya da Fernandes girecekti. Ersnt'i tercih ederdim. Defansif özelliği daha kuvvetli bir adamın girmesi daha faydalı olabilirdi. Fernandes girdikten sonra oyun tamamen tenise döndü. Beşiktaş ortasahası ilerde kaldı, ortasahayı geçen toplar İBB adına pozisyona dönüştü.

Simao'nun enfes golünden sonra Beşiktaş daha baskılı oynayacaktı. Özellikle 60-65'ten sonra takım yoruldu. 10 kişisiniz ve sürekli topla oynayan tarafsınız, üstelik yaş ortalamanız da oldukça yüksek. Son yarım saatte Beşiktaş baskıyı kuramadı ve geliştirdiği ataklar cılız kaldı.

İskender İBB'nni en tehlikeli adamıdır. Beşiktaş karşısında ilk 11 çıkmaması benim için büyük sürpriz oldu. Ayağı düzgün ve hızlı oyuncusu. Hem İbrahim Akın'dan hem de Gökhan Ünal'dan çok daha iyi bir sistem oyuncusu.


Şimdi biraz da maç dışında gelişenlere bakalım. Schuster'in yan hakeme itirazını Koray Gencerler çok fazla abarttı ve Alman Hoca'yı tribüne gönderdi. O pozisyonda, 4. hakem Schuster'in üzerine gelmese olay saman alevi gibi bitip gidecekti. Hakemler oyunu zorlaştırmamalı. Bu 4. hakemin işgüzarlığıdır.

Gökhan Ünal'ın, Toraman'a bilerek tekme atmasının karşılığı kırmızı karttır. Gökhan'ın gereksiz bir asabiyeti vardı -ki o pozisyondan önce de Fernandes ile tartışmıştı-.

Beşiktaş bu mağlubiyete rağmen iyi yolda. Beşiktaş iyi takım. Schuster iyi hoca. Bu felsefesini Beşiktaş'a yerleştirebilmek için elinden geleni yaptığına inanıyorum. Umarım bu felsefesinden vazgeçmez. TSL'de bu felsefe çok geçerli değil, Bursaspor gibi önce defans diyen takımlar daha başarılı olur. Beşiktaş başarılı olduğunda da böyle oynayarak oldu. Mustafa Denizli defansif ve mücadeleci takımıyla şampiyonluğu getirdi. Ben şahsen böyle şampiyon olmaktansa, Schuster'in futbol anlayışıyla şampiyonluğu kaçırmayı tercih ederim...

29 Ocak 2011 Cumartesi

Ersan Adem Gülüm


Ersan Adem Gülüm'ü Avustralya'dan buralara getiren adam dönemin CM transferleriyle tanınan ismi Ersul Yanal'dı. Vestel Manisaspor'un başarılı hocası Nizamettin Çalışkan, Sezer Öztürk, Oumar Kalabane gibi CM'de el üstünde tutulan oyuncularla birlikte Ersan'ı da ülkemize getirdi. Ersan, o dönemin Vestel Manisaspor'una imza attığında daha 19 yaşındaydı...

Gurbetçi oyuncunun ilk yılında forma şansı bulduğunu söylemek zor. Hakan Balta, Burak Özsaraç, Ümit Bozkurt, Kalabane, Borbiconi gibi isimlerin arasında kadroya girmekte dahi zorlanıyordu. Ersun Hoca'nın başarılı takımının ortasaha ve forvetini de hatırlatmakta fayda var. Selçuk İnan, Uğur İnceman, Lukas Zelenka, Okan Koç, Sezer Öztürk, Filip Holosko, Meduna, Reinaldo, Rafael ve Metin Akan...


Ertesi yıl da kadroyu büyük ölçüde koruyan Vestel Manisaspor'da 2007-2008 sezonunun devre arasında ilip Holosko'nun Beşiktaş'a geldiği günlerde Ersan da Elazığspor'un yolunu tutuyordu. Haberi elbette Holosko kadar yankı uyandırmamıştı. Ersan bu dönemde Avustralya'ya dönmeyi dahi düşündü. O yine de burada kalıp futbol hayatına burada devam etmek istiyordu. Elazığ macerası uzun sürmedi, yıl sonunda Adanaspor'a transfer oldu. 2 başarılı yıl ve sonrasında belki de savunmaya Türk oyuncu takviye etmek zorunda kaldığı için Adem ile ilgilenen Beşiktaş'a kiralandı. Ersan, ağlayarak geldi Nevzat Demir tesislerine. Manisaspor'dan ayrıldığı devre arası belki de bugünlerin hayaliyle Elazığspor'a gitmişti. Bu, onun haklı gururuydu.

Ersan'ın Beşiktaş'a transferi haftalarca gazete sayfalarını süslemedi. Quaresma ve Guti gibi yıldızların geldiği sezon Ersan haber olacak değildi ya. Gündemde olmayan oyuncu ilk maçında çok daha fazla ilgiyi hakettiğini gösterdi. Savunmada oldukça başarılıydı. Sıradan ikinci lig oyuncusu değildi. Hatta çoğu Süper lig takımında olmayan bir oyuncuydu. Ersan'a bu adam oynar demek için bir kaç hafta bekledik. İlk günden yıldız yapmadık ve doğru da yaptık...


Yarım sezon oynadığı Beşiktaş'ta oldukça iyi bir izlenim veriyordu. Muhtemelen Sivok'un dönüşüyle kulübede oturacaktı ama onun psikolojik varlığı Schuster için büyük kazanç olacaktı. Toraman için, müthiş bir alternatif olacaktı. Üstelik hücumda daha fazla yabancı kullanabilmek adına savunmada çift Türk stoper için de bulunmaz kumaştı.

Ersan bana Pique'yi anımsatıyor. Oyun stili Pique'ye çok benziyor, zira fiziği de. Top kontrolü bir defans oyuncusuna göre çok iyi. Topla da çok iyi hareketleniyor ve dar alanda ardarda bir kaç oyuncu geçebiliyor. Bileği bu kadar düzgün savunma oyuncusu bulmak zor. Sivok da, Toraman da bu kadar düzgün bileğe sahip değil. Üstelik alt ligden gelen bir futbolcu için müthiş bir güvene sahip. Gökhan Gönül'ü bugün çok başarılı yapan özelliklerinden birisi budur. Tabi ki yeteneklidir ama önemli bir başka nokta da kendine güvenidir...


Ne olduysa Trabzonspor maçında oldu. Maçın sonlarına doğru sakatlana Ersan sezonu kapattı. Beşiktaşlılar anımsayacaktır. 2001 sezonunda Tamer Tuna'nın yolu kesişmişti bu kulüple. Sezon öncesi hazırlık kampında müthiş bir performans sergilemiş, hatta Nihat ile harika bir uyum sağlamış ve ligin tozunu attırır denmişti. Sonrasında sakatlık ve verimsiz bir sezon. Umarım Ersan'ın sakatlığı ile bunu bir arada anmayız.

Şimdi Ersan için iki soru var. 1 Gelecek sezon nerde oynayacak? 2 Hangi milli takımı seçecek? Beşiktaş'ın Ersan'dan vazgeçeceğini düşünmüyorum. Tabi burda Adanaspor yönetiminin de tavrı mühim. Ne kadar yolarsam kardır deyip astronomik bir rakam isterlerse gelecek sezon Ersan'ı siyah-beyaz içinde göremeyebiliriz. Transfer önceliğinin Beşiktaş'ta olmasının bir bağlayıcılığı yok. Beşiktaş'ın vermeye yanaşmayacağı bir rakam talep edip, sonra bir başka takıma satabilir. Burada Beşiktaş yönetiminin büyük hatası var. Eğer kiralık anlaşması sonrası şu kadar para veririm alırım gibi bir madde koyulmadıysa büyük hata. Böyle bir maddenin varlığını ya da yokluğunu bilemiyoruz. Medya yokmuş gibi yansıtıyor. Bir başka nota da milli takım tercihi. İsmini yakından tanıdığımız Holger Osieck, Ersan'ı Avustralya milli takımında oynatabilmek için çaba sarfediyor. Son röportajında Ersan'ın pozitif yaklaştığını söyledi ancak Gülüm'ün tercihi Türkiye'den yana. Sakatlanmasa, savunmada büyük problem yaşayan milli takımla en az bir maça çıkardı.

28 Ocak 2011 Cuma

Carragher 33 oldu


Liverpool bugün bir yıldız kazandı. Suarez artık Kop'un önünde kopacak ama bugün belki Anfield sakinlerini ilgilendiren daha önemli bir şey var. Jamie Carragher 33 yaşına girdi. 12 yaşında girmişti o kapıdan ve hiç ayrılmadı. O bir Liverpool efsanesi. Mutlu yıllar Jamie...

Luis Suarez Liverpool'da


Luis Suarez Liverpool'da. Hollanda liginin altını üstüne getiren adam 26.5 milyon € bonservis bedeliyle kırmızı oldu. Şimdi akıllardaki soru şu: Kezman, Afonso Alves, Huntelaar'ın yanında mı anacağız yoksa Nistelrooy, Romario, Ronaldo'nun yanında mı? Hollanda liginden çıkmış adamlar birbirinden çok uzak performans gösterince akıllarda soru bırakıyor işte. Bence arada bir yerde olur ama iyilere daha yakın olur...

Suarez ile ilgili tek soru da bu değil? Acaba Liverpool'un efsanesi ve şimdiki hocası Dalglish'in efsanevi 7 numarasını mı giyecek yoksa bir başka numara mı?

Take Control - Nike - Iniesta



Andres Iniesta ve Nike reklamı...

Türkiye Kupası ve değişmeyen sistemi


Ziraat Türkiye Kupası kuraları çekildi. Eşleşmeler şu şekilde:

1 - BEŞİKTAŞ - GAZİANTEP BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESPOR
2 - GAZİANTEPSPOR - GALATASARAY
3 - İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESPOR - KASIMPAŞA
4 - GENÇLERBİRLİĞİ - BUCASPOR
YARI FİNAL EŞLEŞMELERİ İSE ŞÖYLE;
1 NUMARALI EŞLEŞMENİN GALİBİ İLE 2 NUMARALI EŞLEŞMENİN GALİBİ
3 NUMARALI EŞLEŞMENİN GALİBİ İLE 4 NUMARALI EŞLEŞMENİN GALİBİ

Aynı gruptan çıkan Gaziantep BB ile Beşiktaş'ın eşleşmesi kupa sisteminin ne kadar yanlış olduğunun bir göstergesi. Daha önce yine aynı gruptan çıkan Antalyaspor ile Beşiktaş çeyrek finalde eşleşmişti. Hatta sadece Beşiktaş'ın değil, bu yıl aynı gruplardan çıkan tüm takımların birbiriyle eşleşmeşti. Bu bir işaret olsun. Biri artık şu sistemin değiştirilmesi için öncülük etsin lütfen.

Kupa sürprizlere gebe olmalı. İkinci ligden gelen bir takım lig liderini eleyebilmeli. Kupanın tadı budur. Grup sistemiyle bunu tamamen ortadan kaldırıyorsun. Yeni Malatyaspor, Fenerbahçe karşısında sürpriz bir galibiyet alabiliyor ama işine yaramıyor mesela. Oysa gruplar olmasa çok daha heyecanlı bir turnuva izleyebiliriz.

Hadi grup yaptın, bari sistemi doğru düzgün yap. Seribaşlarının, "ligi" ilk dört sırada bitiren takımların oluşu şaka olmalı. Bu kupa, lig ile ne alakası var. Seribaşı yapacaksan geçen yılın yarı finalistlerini yap.

Şimdi çeyrek final maçları, sonrasında da yarı finaller. Sürprizi engellemeye devam: çift maçlı eleme sistemi.

Buna rağmen ilk dört sıradaki takımların kupada yola devam etmiyor oluşu enteresan...

27 Ocak 2011 Perşembe

Gareth Bale


Tottenham yalanlasa da artık dedikodu olmaktan öteye geçmiş bir haber. Gareth Bale gelecek yıl White Hart Lane'de olmayacak muhtemelen. Genç yıldızın talibi çok. Kim böyle bir oyuncuyu kadrosunda görmek istemez ki?

İşi sıkı tutan isim ise Moratti. Gelecek sezon için 40 milyon sterlini gözden çıkardığı söyleniyor. Inter, Maicon'a taksi tutturan adamı sol tarafa monte edecek gibi görünüyor. Bale gözönünde olmayan Serie A'yı tercih etmek ister mi? Kasaplarla dolu ligde sakatlanma pahasına rakiplerin sağ kanadını felç etmek ister mi? Bunu sezon sonu göreceğiz.

Herşey bir kenara fotoğrafta Bale'den çok Palacios ön plana çıkmış. Yok böyle bir duruş.

Burun buruna mücadele


Liverpool - Fulham maçından burun buruna bir mücadele örneği...

26 Ocak 2011 Çarşamba

Beşiktaş 2-1 Trabzonspor


Geçen sene Trabzonspor'un kupa finalinde yendiği Fenerbahçe, belki de elinde olmadan Trabzonspor'un kupadan elenmesine vesile oldu. Bugün Trabzonspor as kadrosuyla çıksaydı maç daha farklı olabilirdi ama Fenerbahçe maçını düşünen Şenol Güneş, Beşiktaş'a yedek ağırlıklı bir kadro ile çıktı ve kupadan elendi.

Sene başında her takım 3 kulvarda da başarı parolasıyla lige başlar. Şu anda 3 kulvarda da devam eden tek takım Beşiktaş. Bugünden sonra ligin ilk 4 sırasındaki takımlar tek kulvarda mücadele edecek. Bu avantaj da olabilir, dezavantaj da. Motivasyon açısından avantaj, maç yoğunluğu bakımından dezavantajdır.

Trabzonspor yedek olunca Beşiktaş için çok da ciddi bir sınav olmadı. Buca maçı göz boyama mı, yoksa gerçekten rakibi ezen Beşiktaş mı sorusunun cevabını biraz daha erteledik. İBB maçı fikirlerin netleşmesinde etkili olacaktır.

Önemli oyuncularını sahaya sürmemiş olan Trabzonspor karşısında ilk yarı muhteşem bir futbol vardı. Öyle ki Bucaspor maçında dahi bu tempo yakalanamamıştı. Topla oynama %70'e %30 seviyelerini gördü. Bordo-mavililer uzun süre yarısahalarından çıkamazken Beşiktaş özellikle Nobre ve Aurelio ile orta alanda çok fazla top kazandı. Rakip daha çıkmadan, rakibe basan bir takım vardı. Çok pozisyonda da topu kazanan...


Trabzonspor as kadro ile çıkmış olsaydı da Schuster aynı kadro ile çıkacaktı diye düşünüyorum. Bu kadro için geçen hafta büyük maçlarda riskli olabilir demiştim ama bugün izlediğim oyun durumun hiç de öyle olmadığını gösterdi. Beşiktaş Nobre - Almeida çift forvetiyle oynuyor diyemeyiz. Nobre, top rakipteyken Aurelio ile nerdeyse aynı hizada oynuyor. Orta alanda Guti-Aurelio ve Nobre üçlüsü oluşuyor. Top Beşiktaş'tayken biraz daha forvete yakın, duran toplarda forvette görev alıyor. Bu sebeple bu kadroya savunma yönünden zayıf demek anlamsız. Nobre çift görevli kullanılıyor.

Beşiktaş'ın erken gol bulacağı belliydi. Almeida basit dokunuşuyla ligdeki ilk golünü attı, diğer gol de muhteşem füzesiyle Quaresma'nındı. İlk yarıda skor çok daha farklı olabilirdi, Quaresma'nın kestiği topta Aurelio arka direkte vuramadı, bugünün en iyilerinde İsmail'in ortasında Almeida kaçırdı, Simao'nun çatala giden topunu Onur çıkardı... İlk çırpıda aklıma gelenler bunlar. İlk yarı Beşiktaş Trabzonspor'u ezdi...


İkinci yarı Karadeniz temsilcisinin erken golü Beşiktaş'ta şok etkisi oluşturdu. Sonrasında direkten dönen top gol olsa Karakartallar bunu 5 atsa çıkaramazdı. 1 dakika içinde yenecek 2 golün ayıbı kapanmaz. 5-10 dakika içinde oyunun hakimi yine Beşiktaş oldu. İlk yarıdaki kadar etkili değildi, ne savunmada ne hücumda ilk yarıdaki performansın yakınına yanaşamadı ama oyunu da yönlendiren taraftı. Almeida'nın direkten dönen topu ve Fernandes'in harika şutları. Fernandes bu sene uzaktan birden fazla gol atar. Stili Cristiano Ronaldo'nun stiline çok benziyor. Topa -TV'den izlemek gerekir- ayağının üstüyle sert ve düzgün vuruyor. Rakip için ciddi bir tehdit.

Beşiktaş bugünkü ilk yarı performansıyla büyüledi, ikinci yarı yorgunluğun da etkisiyle form düzeyi düştü. Buna rağmen kötü değildi. Haftasonu İBB maçı var ve muhtemelen benzer bir kadro sahada olacak. Felsefe oturtmak için bazı şeyleri göze almalısınız. Hata yapılabilir, yapılacaktır da... Aynı hata iki kez yapılmadığı sürece herşey yolundadır. Beşiktaş iyi yolda...

25 Ocak 2011 Salı

Kim demiş herkes hakemlere düşman diye?


Sevilla yetkilileri Real Madrid maçı öncesi hakemleri korumaya alacaklarını ve Realli yöneticilerin hakemlerle konuşmalarını engelleyeceklerini açıkladılar. bu dava biraz eskiye dayanıyor, 2004 yılı Kral Kupası yarı final 2. maçında yöneticilerin hakemlerle konuşup, 2 yarı öncesi hakemleri etkilediğini savunuyorlar.

Haksızlar diyemem. Ben de olsam ben de rahatsız olurum. Evet belki etkilemiyor ya da etkiliyemiyordur ama insanın içine pislik düşürür bu işler. Sergen'in tabiriyle sıkıntı olur. En doğrusu konuşmamaktır. Şimdi burdan yola çıkıp Kral'ın takımı her türlü pisliği yapar demeyin gözünüzü seveyim..

24 Ocak 2011 Pazartesi

Pique - Muz - Mourinho


Pique, muz ve Mourinho... İspanyollar konuyu iyi bağlamış.

Oxford


Oxford Utd. heykelini pembeye boyamışlar. İngiliz polisi kimin yaptığını bilmiyor. Bir de mesaj var: "GOTTA LOVE ART’

23 Ocak 2011 Pazar

Dinamo Kiev & Semin & Lucescu & Beşiktaş


Ukrayna'nın en başarılı takımı Dinamo Kiev ile Beşiktaş'ın tek ortak noktası UEFA Avrupa Ligi'nde eşleşmiş olmaları değil. Bu iki takımın kaderi aslında bundan bir kaç yıl önce de kesişmiş. Pascal Nouma'nın golüyle hatırlanan maçtan bahsetmiyorum, kesişim kümesinde bir kişi var o da Mircea Lucescu.

Türk futbolundan bir türlü söküp atamadığımız bu adam, bazılarına göre bu "çingene", yıllar önce iki takımın da kaderini etkiledi. Lucescu'nun Beşiktaş'tan ayrılıp, Shakhtar'a gitmesi Karakartalları etkilediği kadar Beyaz-Mavilileri de etkiledi. 2004-05 sezonuna kadar son 12 yılda 11 şampiyonluk yaşayan Kiev, Luce'nin Ukrayna Ligi'ne gelişiyle şampiyonluğu Shakhtar'a bıraktı. Lucescu'nun gelişiyle birlikte Shakhtar 6 sezonda 4 şampiyonluk aldı ve iki kez Kiev'in gerisinde kaldı. O iki sezonda da ikinci oldu. Gerçi son 14 sezonda ilk iki sırayı bu iki takımın paylaştığını hesaba katarsak bu ikinciliklere şaşırmamak gerek.


Bu Rumen bugün Türkiye'de konuşulduğu gibi yıllarca Ukrayna'da da konuşulacak. Şimdiden yıllarca konuşulmayı hakeden iş yaptı. 6 sezonda 4 şampiyonluk ve UEFA Kupası. Bugün itibariyle Lucescu, Valery Lobanovsky'den sonra Ukrayna Ligi'nin en başarılı ikinci teknik direktörü. Sözkonusu Lobanovsky'nin bugün Dinamo Kiev'in stadına ismini veren Dinamo'nun efsane futbolcusu olduğunu belirteyim.

Luce'den tekrar Dinamo'ya geçiş yapalım. Dinamo, bu 6 sezonluk dilimde iki kez mutlu sona ulaştı. Bunlardan birincisi Anatoly Demyanenko ile ikincisi de Yuri Semin ile kazanıldı. Yuri Semin, kazandığı şampiyonluk sonrası Lokomotif Moskova'nın başına geçerken, Dinamo Valery Gazzaev ile anlaştı. Gazzaev iyi hocadır ama Dinamo'da başarılı olamadı. Semin döneminde müthiş performans gösteren oyuncular, Gazzaev ile birlikte düşüşe geçti ve bu düşüş takımın genel performansına yansıdı. Kiev ekibi Gazzaev'in ilk sezonu koltuğu yine Shakhtar'a kaptırdı. Üstelik Semin döneminde UEFA Kupası'nda yarı final gören takım, Gazzaev'le birlikte Şampiyonlar Ligi'nde gruplardan çıkamadı.

Dinamo yöneticilerinin Gazzaev'e sabrı 2010 Ekim'e kadar sürdü. Kötü gidişe dur diyemeyen Gazzaev ile yollar ayrıldı ve Semin tekrar Dinamo'nun başına geçti. Semin, Kiev taraftarı için bir motivasyon unsuru. Üstelik takımda da oldukça sevilen bir isim. Gazzaev ile birlikte düşüşe geçen Kaddouri ve Ninkoviç'in tekrar eski formunu kazanamacı düşünülüyor. Hatta sadece bu iki isim değil, takımın tamamında bir performans artışı olması bekleniyor. Dinamo'nun efsane oyuncusu Andriy Shevchenko Semin'in gelişine çok sevindiklerini, tüm futbolcuların Semin'i çok sevdiğini, Kiev'in Semin ile birlikte büyük zaferler yaşadığını ve yenilerini de yaşayabileceğini söyledi. Semin'in Ukrayna Ligi'nin oyun sistemini bildiğini, lige ve takıma uyum sorununu kısa zamanda atlatacağını düşünürsek, Kiev'in yeni zaferler kazanmasının çok zor olmadığını söyleyebiliriz.

Semin ile herşey güzel gidebilir ama bir problem var. Kiev ligde şu anda 2. ve lider Shakhtar'ın tam 12 puan gerisinde. Üstelik Metalist'in yalnızca 3, Dnipro'nun da 5 puan önünde. Karpaty ile ise arasında 8 puan fark var. Kiev ikinci yarı liderlik için savaşacaktır ancak Metalist'in de hiç küçümsenmemesi gerektiğini vurgulayalım. Metalist son yıllarda futbolunu çok geliştirdi ve gelişen Ukrayna futboluyla birlikte adını Avrupa'ya duyurdu.

Lucescu, Kiev'i küçümsemiyor ancak şampiyon olmalarına da pek fazla ihtimal vermiyor. Kısa zamanda eski günlerine kavuşacaklarını ve bir mucize yaratacaklarını düşünmüyor. 12 puanlık fark ve oturmuş yapısı Lucescu'nun elini sağlamlaştırıyor.

Bu kısmı Beşiktaş'ı da biraz ilgilendiriyor aslında. Yaklaşık bir ay sonra Beşiktaş, Kiev ile UEFA Avrupa Ligi son 32 mücadelesi verecek. Semin, 3 ay önce geldi. Kısa bir süre değil ama çok da uzun sayılmaz. Avantajları iki yıl önceki takımdan çok farklı olmamaları. Dezavantajları yeni bir sisteme adapte olmaya çalışmaları.

22 Ocak 2011 Cumartesi

Dünya Şampiyon İspanya


Dünya şampiyonu İspanya karikatürü. Puyol efsane olmuş. Tolento'ya armağanım olsun.

21 Ocak 2011 Cuma

Beşiktaş 5-1 Bucaspor


Devre arası transferleri ilk kez İnönü'nün çimlerine ayak basacaktı. Taraftar da heyecanlıydı, onlar da. Açılış güzel oldu. Beşiktaş bugün sezonun en iyi günlerinden birini yaşadı. Buca karşısında oldukça iyi oynadı. İzmir temsilcisini ilk 10 dakikada yarı sahaya hapsetti. Nobre'nin golü sonrası oyun biraz dengelense de 20. dakikada Guti'nin penaltı golü Buca'nın az da olsa varolan direncini kırdı. Quaresma çok top kaybetse de, pozisyonların onun olduğu kanattan geliştiğini gözardı etmemek gerekir. Portekizlinin kendine aşırı güveni bazı pozisyonlarda hata yapmasına sebep oluyor. Buca maçında skor bunu tolere etti ancak her maç böyle olmayacaktır. Q7 bireysel yeteneği olan ve topla oynamayı seven bir oyuncu. Bu yüzden benzer pozisyonlarda çalımı deneyecektir. Bunlarda hata da yapacaktır ancak bunu minimize etmek yine onun elinde. Pozisyonlarda daha paylaşımcı olduğunda çok daha etkili ve verimli olacaktır.

İlk yarının sonunda Beşiktaş formasıyla ilk golünü atan Simao, genelde oyunun dışında kalıyor. Bunda atakların Quaresma'nın olduğu kanattan gelişmesinin de etkisi var tabi. Sabrosa henüz alışma dönemini yaşıyor, bir kaç hafta içinde Simao'nun performansının yükseleceğini ve daha verimli olacağını düşünüyorum.

Yeni transfer Hugo Almeida'yı Manisaspor maçında çok beğenmiştim. Uzun, ağır oyuncuları pek sevmem. Bu benim kişisel tercihimdir, çoğu zaman hızlı oyuncuları tercih ederim. Hugo Almeida benim çok sevmediğim oyuncu modeli. Ancak Türkiye'de bu tip oyuncuların iş yaptığını da söylemek gerekir. Makukula'nın bu ligde neler yaptığına hepimiz şahit olduk. Uzun, güçlü oyuncu bu ligde iş yapar. Almeida, bu tarz oyuncuların iyilerinden. Hava hakimiyeti yüksek, şutları etkili. Almeida, Nihat için de katalizör görevi görecektir. Nihat'ın yanında pivot santrfor olması durumunda, Milli oyuncu daha etkili oluyor.
Gelelim Guti'ye. Attığı iki gol -ki biri süper- ve oynadığı müthiş futbol. Emre Atasoy'un sene başında söylediği bir söz vardı: "Guti topa vurmuyor, topu okşuyor". Emre ağabeyin diline, Guti'nin ayağına sağlık. Müthiş paslar atıyor. Oyunun kilitlenmesine kesinlikle izin vermiyor. Quaresma'nın olduğu kanadın sık kullanılmasında Guti'nin payı yadsınamaz. Guti, şu anda Beşiktaş forması terleten en iyi oyuncu.


Sisteme bakacak olursak. Schuster'in 5 yabancıyla çıkması şaşırttı aslında. Savunmada Sivok'u bekliyordum. Alman Hoca hafta arası tek önlibero ile oynayacağını açıklamıştı. Zayıf rakipler karşısında bu anlamlı olabilir ama ortasahası dirençli takımlar karşısında oyuna hakimiyeti azaltacaktır. Örneğin Trabzon maçına bu kadro ile çıkmak çok doğru olmayacaktır. Aurelio ya da Necip ile birlikte Fernandes ya da Ernst ve Guti'den kurulu bir ortasaha Beşiktaş'ın ideal kadrosu olmalı. En azından ligin kalburüstü takımlarına karşı bu tip bir ortasaha ile oynamak gerekir. Alt sıra takımlarına bu tip bir kadro ile çıkılabilir.

Bu sisteme doğrudan çift forvet demek çok doğru değil. Nobre forvet görünse de forvet arkası bölgede iyi baskı yapıyor ve hücumda savunma yaparak rakibin çıkışını zorlaştırıyor. Nobre'nin en iyi yaptığı şey bu olunca Nobre'den en fazla randıman alınan sistem de bu oluyor.

Bucaspor karşısında müthiş bir futbol oynandı. Beşiktaş'ın önündeki iki maç da seçiçi. Trabzonspor maçı top yapabilen ve ortasahası dirençli takımlara karşı verilecek sınavların bir modeli olacak. İBB maçı da ligin kalburüstü ve iyi kontraya çıkan takımlarına karşı verilecek sınavların modeli olacaktır.

20 Ocak 2011 Perşembe

19 Ocak 2011 Çarşamba

Beşiktaş'ın ilk yarı istatistikleri


İkinci yarı öncesi ilk yarı değerlendirmesi yapmakta fayda var. İlk yarıda Beşiktaş formasını 28 farklı futbolcu terletti. En fazla oynayan Fabian Ersnt, en az oynayan ise Yusuf Şimşek'ti. Ernst 17 resmi maçın 16'sında forma giydi ve tamamında ilk 11 başladı. Alman oyuncu için, rotasyonu seven Schuster'in bu çarka sokmadığı tek oyuncu da diyebiliriz. Fabian'ı 15'er maçta forma giyen İbrahim Toraman ve Tabata izledi. Tabata'nın 5 maça yedekten girdiğini söylemek gerek. Tabata'nın bir başka özelliği ise Hilbert ile birlikte tüm maçlarda 18 kişilik kadroda yer bulan yabancı olması. Kalede ise tam bir rotasyon var. Cenk 8+1, Rüştü 4, Hakan 5 maçta oynamış.

Beşiktaş, Ekrem'in oynadığı maçlarda 2.3 puan ortalamasıyla oynamış. Gerçi Ekrem'in 3 maç oynadığını ve bunun da istatistikten sayılamayacağını belirtmek gerekir. Ekrem'i geçtiğimizde Necip dikkat çekiyor. Genç oyuncunun oynadığı maçlarda 2 puan ortalamasıyla oynamış Siyah-Beyazlılar. En kötü ortalamayı tutturan ise Erhan Güven. Erhan'ın oynadığı 7 maçta Beşiktaş toplam 9 puan toplayabilmiş. Bu bir işaret olsa gerek.


Gollere baktığımızda Bobo'nun attığı 7 golün 5'i Beşiktaş'ı öne geçiren goldü. Diğer gollerden bi Beşiktaş zaten galipken atılmış, diğer gol ise beraberliği getiren gol olmuş. Holosko iki maçta galibiyeti sağlayan golü atarken, Nobre'nin 4 golünün ikisi farkı ikiye ya da üçe çıkaran gol olmuş.

Diğer taraftan Nobre attığı 4 golün tamamını kafa ile atmış. Bobo 7 golün 5'ini sağ ayağı ile, birini sol ayağı ile, birini de kafasıyla atmış. Guti Hernandez ise 4 golünün 4'ünü de sol ayağıyla kaydetmiş.


Tabata 5 asistle takımın en fazla asist yapan oyuncusu. Tabata'yı 3 asistle Guti izlerken, Quaresma, Ernst ve Hilbert'in 2'şer asisti var.

Yabancılardan Fink 8, Ferrari ise 7 maçta 18 kişilik kadroda yer bulamamış. Ferrari'nni sakatlık yüzünden kadroya giremediğini belirtelim. Quaresma da benzer sebeple 7 maçta takımı eksik bırakmış. Guti ise 5 maçta kadroda yokmuş.


Biraz da takıma genel bakarsak. Schuster'in oyuncu değişikliklerini çok da erken yapma taraftarı olmadığını görebiliyoruz. Alman Hoca ilk oyuncu değişiklik hakkını 3 kez ilk yarılarda kullanmış. Bunlarda da sakatlıklar etkiliydi. Sarı melek, 17 maçın 10'unda oyuncu değişikliği için son yarım saati beklemiş.

Beşiktaş öne geçtiği tüm maçları kazanırken (7'de 7), mağlup duruma düştüğünde 1 kez maçı çevirmiş, 3 kez de beraberliği kurtarmış.

Biraz da totemciler için ekleyelim. Beşitaş beyaz forma ile oynadığı 14 maçın 7'sini kazanırken, 4'ünde mağlup olmuş ve 3'ünde berabere kalmış. Çubuklu forma ile tek maça çıkmış ve kaybetmiş. Çizgili siyah forma ile 1 galibiyet ve 1 beraberliği var. Çubuklu forma ile golü yok, 2 gol yemiş. Beyaz forma ile (21-13) ve siyah forma ile (4-3) lük form durumu var. İnönü'de atılan gollerin 8'i deniz tarafındaki kaleye, 6'sı diğer kaleye. Yediğimiz gollerin 6'sı deniz tarafındaki kaleye atılmış, 4'ü diğer kaleye.

17 Ocak 2011 Pazartesi

Barça kuklaları


Barcelona'nın ünlü caddesi La Rambla'da gezinirken etrafta Barça ile ilgili birşeyler görmek hiç de zor değil. Barcelona kuklaları da bunlardan bazıları.


Hep Beşiktaş'ın benzer ürünler çıkarması gerektiğini düşünürüm. Formadan, tişörtten çok daha fazlasını satabilmeli kulüpler. Başka bir şey satılmıyor demiyorum ama yeterli bulmuyorum.

Kuklalara gelirsek; Messi'nin kuklasını oynatabilmek için çok yetenekli bir kuklacı olmak gerek. Puyol'un saçları sevdim. Iniesta da tam "İbiş" olmuş.

Taye Taiwo


Marsilya sportif direktörü Jose Anigo L'Equipe'e verdiği demeçte Taiwo ile ilgili özellikle Türk basınını yakından ilgilendiren şeyler söyledi. Fenerbahçe'nin, Niang'dan sonra, Marsilya'yı Marsilya yapan olguların birinin daha peşinde olduğu ortada. Sol bek için Taye Taiwo'nun peşindeler. Anigo Taiwo'yu takımda tutmanın zor olduğunu söyledi. Durumun sadece bir oyuncuyu ikna etmekten fazlasını içerdiğini, işin içinde finans faktörünün de olduğunu söyledi. Marsilya adına elde tutmak zor görünüyor. Gönül herşeye rağmen Taiwo'nun orada kalmasını istiyor. O, benim gözümde Marsilyalı Taiwo ve öyle kalsın isterdim.

14 Ocak 2011 Cuma

Yorumsuz

Nile Ranger... Ne desem boş...

10 Ocak 2011 Pazartesi

El Bombastico


Salı 23.00'da Fulya Tesisleri tarihi bir maça tanıklık edecek...

Gazoz Ligi turnuvasında NEUROSPORTumuz şöhretler karması Ayazma karşısında...


Gelişmeleri blogumuzdan takip edebilirsiniz...


9 Ocak 2011 Pazar

Hoşgeldin Nilis


Luc Nilis kariyeri şanssız bitmiş bir efsanedir. 18 Ekim 2008'de bir zamanlar böyle bir adam vardı diye yazmışım. Kasımpaşa, Yılmaz Vural'dan boşalan teknik direktörlük görevine Fuat Çapa'yı getirdi. Yardımcısı ise Luc Nilis oldu...

Antrenörlük konusunda ne kadar başarılı olur bilemem ama adamı kulübede dahi görmek güzel olur... Hoşgeldin Luc..

Leeds 2000ler


Dün Arsenal karşısında görünce eski günler aklıma geldi. 14-15 yaşımdayken maçlarda Alan Smith olduğumu hatırlarım. Seviyordum, hepsini seviyordum...

Üsttekiler: Danny Hay, Mark Viduka, Michael Duberry, Danny Milosevic, Nigel Martyn,
Paul Robinson, Jonathan Woodgate, Lucas Radebe, Eirik Bakke.
Orta sıradakiler: David Hancock (Physio), Sean Hardy (Kit Officer), Steve Sutton (Goalkeeping Coach), Steve McGregor (Sports Science Manager), Gary Kelly, David Batty, Ian Harte, Danny Mills, Lee Bowyer, Robbie Keane, Brian Kidd (Coach) Eddie Gray (Assistant Manager), Roy Aitken (Coach).
Alttakiler: Alan Maybury, Jason Wilcox, Michael Bridges, Harry Kewell, Peter Ridsdale (Director), Rio Ferdinand, David Leary (Manager), Olivier Dacourt, Alan Smith, Stephen McPhail, Jacob Burns.

8 Ocak 2011 Cumartesi

7 Ocak 2011 Cuma

Adam trene benziyor


Wolves menejeri Mick McCarthy... Bir insanı bir başkasına benzetirsin ama bir adamı trene de benzetmezsin... Ama adam harbiden kara trene benziyor...

Half Cursed



4 Ocak 2011 Salı

Yenilsen de Yensen de Anketleri


Zamanında ormanda bir yangın çıkmış. Bir karınca ağzına aldığı bir damlacık suyla yangına doğru koşuyormuş. Onu gören kaplumbağa sormuş:

-Ağzındaki bir damlacık suyla nereye koşuyorsun?

Karınca, yangını söndürmek için koştuğunu söylemiş. Bunu duyan kaplumbağa gülmüş ve devam etmiş:

-O kadarcık suyla yangını söndürebileceğini mi sanıyorsun?

Karınca cevap vermiş:

-Bu bir damlacık suyla yangının sönmeyeceğini biliyorum ama en azından safımı belli ediyorum...

Bizimkide bu misal... Bugün ülke futbolumuzda değişmesi çok zor şeyler var. Bu zorluklar bizi yıldırmamalı. Banu abla ve Bağış ağabey son 10 yılda çok yol katedildiğini söylüyor. Belki 10 yıl sonra daha iyi bir yere geleceğiz. Ben umutluyum. Biz elimizden geldiğince mücadele etmeliyiz. Biz vazgeçersek, buralarda kimsecikler kalmaz...

YENİLSEN DE YENSEN DE yılbaşı özel progrmaında tartıştığımız ve başlıklar haline getirdiğimiz konulardan anket yapıldı. Hepsi önümüzdeki yıl gerçekleşir mi bilemem ama önümüzdeki yıl da bir adım daha ileriye gidebilmek için elimden geleni yaparım...

3 Ocak 2011 Pazartesi

Kaptan gemisine dönüyor


Fabio Cannavaro için gemisini terkeden kaptan yakıştırması yapılır. Juve'nin küme düşürüldüğü dönemde takımdan ilk ayrılanlardandı. Ayrılığı 3 yıl sürdü. Real'den ayrıldığında tekrar Torino'nun yolunu tuttu. Ancak Fabio eskisi gibi değildi. Bu sezonun başında Al-Ahly'e gitti...

Fabio, Sky Sports Italia'ya 2012 yılında Juventus'a dönebileceğini söyledi. 39 yaşında futbolcu olarak dönmeyecek tabi. 2009 yılında Juventus ile yaptığı anlaşmada 2012 yılında idari görevli olacak ibaresinin hala geçerli olduğunu ve zamanı geldiğinde bu opsiyonu kullanabileceğini söyledi.

Cannavaro'yu futbolcu olarak çok beğenirim ama bu zihniyette bir insanı yönetici yapmam...

2 Ocak 2011 Pazar

Beşiktaş 17'de 17 yapar


Beşiktaş bugün 3 yıldızını getirdi. 3 ünlü Portekizli, Manuel Fernandes, Simao Sabrosa ve Hugo Almeida bugün İstanbul'a geldi. 20 gün sonra İnönü'de bu oyuncuları izlemeye başlayacağım. Şampiyonluğun kaçtığı yılda en azından Simao, Guti, Quaresma gibi oyuncuları izlemek teselli olacaktır. Seyir açısından iyi bir ekip oldu Beşiktaş ama başarı gelir mi noktasında o kadar emin değilim...
Şansal Büyüka, Beşiktaş 17'de 17 yapabilir demiş. Hatta yumuşatmaya gerek yok, direkt yapar demiş. Böyle bir beklentisi olduğunu söylemiş. Tabi asıl demek istediği bu değil. Amaç Beşiktaş'ı övmek değil. Schuster'in omuzlarına yük bindirmek. Arada Denizli'yi kendi safına çekmeler ve sonrasında "Ben Beşiktaş'ın yakın tarihinde bu kadar önemli bir kadro görmedim. O zaman karşılığını beklemek bir futbolsever olarak en doğal hakkımız değil mi?" cümlesi. Ucuz oyunlar bunlar...

Şansal Büyüka'yı örnek verdim. Büyüka bu konuda tek değil. Çok yazar benzer şeyleri yazacaktır, söyleyecektir. Beşiktaş bu kadro ile şampiyon olur diyemeyiz. Öndeki 4 takım ve 14 puanlık fark Simao, Quaresma ve Guti'nin yıldızından daha büyük. Bunları bilelim. Bugün bu yıldızları övenler yarın ilk kötü sonuçta Simao yaşlı, Fernandes iyi olsa kiralamazlardı, devre arasında alınan oyuncudan hayır mı gelir diyecektir. Buna da hazır olalım. Bugün sudan ucuz yıldız diyenler, yarın maaşlarını toplayıp önümüze 20-30 milyon €'luk harcamalardan bahsedecektir...

Beşiktaş'ın bu sene şampiyon olma ihtimali çok düşük. Hani top yuvarlak ya o kadar işte. Hücum hattı çok iyi, hatta Avrupa'da çok az takımda bu kadar iyi hücum hattı vardır ama savunma vasat. Toraman-Sivok-Ersan-Üzülmez kağıt üzerinde iyi duruyor ama sahada kağıtta durduğu gibi durmuyor. Oyuncuların sisteme alışması zaman alacaktır. Bu zaman geçinceye kadar da puan kaçacaktır. Tek sorun da bu değil tabi, sakatlıklar, takım uyumu, harmonisi vs. Başarı için hele hele 17'de 17 gibi ütopik bir yaklaşım için çok etken var...