29 Mayıs 2010 Cumartesi

Kaybetmeyi bilmiyoruz


2016 Avrupa Şampiyonası'nın kaybedilişi gerçekten çok üzücü. Yeni statlar, yollar, konaklama tesisleri, futbola dair altyapı çalışmaları için bahane olacaktı ve sonunda Türk futbolu kazanacaktı. Hem Türk futbolu açısından iyi olacaktı hem de şampiyona benim ülkemde yapılmış olacak ve o atmosfere tanıklık edecektim. Olmadı... Fransa 1 oy farkla kazandı...

Bu gibi durumlarda biz hep hırsla kalkarız. Çünkü biz kaybetmeyi bilmiyoruz.

Platini lobi yapmış, Fransa Dünya Kadınlar Futbol Turnuvası'nda Almanya lehine çekilmiş ve karşılığında Almanya'nın oyun Fransa'ya gelmiş, Ukrayna, Kıbrıs ve İsrail'in oyu zaten belliymiş vs. Bunların hepsi doğru olabilir ama komple teorisinden farksız da olabilir.

Kaybettik ve bir çok gazete Platini, kirli masa, Henry'nin eli çerçevesinde haber yaptı. Çok az yayın organı çıkıp da biz hakediyorduk ama Fransa'da yapılması gerektiğine dair de sağlam sebepler var, jürinin çoğu Fransa yönüde insiyatif kullandı dedi...


Biraz daha geriden alalım. İsviçre'yi 2-1 yendiğimiz maç sonrası Ludovic Magnin -ki kendisini hiç sevmem- biz de Türklere kaybettik ama başımızı önümüze eğip sahayı terketmesini bildik dedi. İsviçre maçında o olaylara sebep olursan Magnin'den bile bu kulağa küpe olacak cinsten lafı işitmeye mahkum olursun. Biz kaybetmeyi bilmedik, onlar bildi...

Bu dava da ondan farksız. Kaybedince hemen bir yerlerden vurmaya çalış. Zamanında gazeteye taşımadığın Henry'nin elini çıkar. Haksız değil, o el İrlanda'nın umutlarını etkiledi ama zamanı şimdi değildi. 2-3 ay öncesiydi... Platini'ye lobi yaptı diye kızıyoruz, Şenes Erzik'e yapmadı diye kızıyoruz... Yapmak mı doğru yapmamak mı? Ya Platini'ye kızma ya da Şenes Erzik'e... Kızma ki doğrunu bilelim...

Gelelim benim fikrime. Bence Türkiye bu turnuvayı herşeyiyle hakediyordu. Ülkede futbol adına benzer çapta bir turnuvanın düzenlenmemiş olması ve ülkenin futbol sevdalısı olması en büyük hakedişidir bence. Sonrasında da projesi. Projesi de çok sağlam ve umut vericiydi... Diğer taraftan Fransa'ya bakalım. Franda 1998 Dünya Kupası'na ev sahipliği yapmıştı ve 18 yıl sonrası için bir turnuvaya adaydı. Bence bu dezavantajıydı peki avantajı neydi? Bandı geriye sarıp bakalım. 2006 Dünya Kupası'ndan itibaren futbolun merkezi kabul edebileceğimiz Fransa, İtalya, Almanya, Hollanda ve İngilitere gibi ülkelerde büyük bir şampiyonanın oynanmamış ve oynanmayacak olması. 2008 Avrupa Şampiyonası Avusturya-İsviçre'de , 2010 Dünya Kupası GüneyAfrika'da, 2012 Avrupa Şampiyonası Ukrayna'da, 2014 Dünya Kupası Brezilya'da. Bu Fransa için bir avantaj oluşturmuş olabilir. Baktığımız ülkeler Bezilya hariç futbol ülkesi değil, Brezilya'da çok uzak. Futbol ülkesinde oynanması çok mu önemli peki? Kupanın prestiji ve ilgi açısından önemli.

Yanlış hatırlamıyorsam bu sene düzenleyeceğimiz Avrupa Basketbol Şampiyonası'nın 1 oy farkla almıştık, üstelik Fransa'nın önünde.
Son nokta ise son derece ilginç. Ben farkında dahi değildim, bugün Ali Murat Hamarat söyleyince fark ettim. 2016 Haziran ayı Ramazan'a denk geliyor. Kayseri, Konya, Ramazan ayı, İngiliz ve Ukraynalı turist, sıcak, bira... Anahtar kelimeler bunlar. Cümleyi siz kurun...
Son olarak 2020'yi bize vereceklerini düşünüyorum. 2016'nın kaybedilmesi bizi 2020 için çok daha güçlü bir aday kılacaktır...

27 Mayıs 2010 Perşembe

Mutsuz


Real Madrid'in yeni teknik direktörü beklendiği gibi Jose Mourinho oldu. Bunu geçen seneden beri istiyordum aslında. Bu takıma bu hoca yakışırdı. Dünya'nın gelmiş geçmiş en başarılı takımı en iyiyle çalışmalıydı...

Mourinho gerçekten özel bir insandır. İlk demeçleri bile bunu farkettiriyor. Real Madrid cephesi ve Mourinho mutlu, peki ya mutsuzlar...

Ben profesyonel futboldan ve futbolcudan ziyade amatör ruhu severim. Mourinho'nun bugünkü mutluluğu, Real Madrid'in yarınki oyun sistemi, oynayacağı futbol, başarısı ya da başarısızlıkları elbette önemlidir ama bence bu transferde daha hassas noktalar var...

1. Inter taraftarının buruk sevinci. Şampiyonlar Ligi'ni ömürlerinde ilk kez gördü çoğu ve belki de tek UCL kupaları olacak ama doyasıya sevinemiyorlar. Çünkü daha çok sevdikleri hocalarını kaybettiler. Ben Beşiktaş'ın başında bugünkü Mourinho'yu görmeyi, Şampiyonlar Ligi kupasını almaya tercih ederim...

2. Pellegrini... Mourinho geldiğinde, çoğumuz kimin yerine geldiğini ya da Pellegrini'yi düşünmedik. Ben de dahil. Ama Pellegrini'nin mutsuzluğuna şahit olmak benim için üzücü. Mou'nun gelişine sevincimi gölgede bırakıyor. Çok duygusal düşünüyor olabilirim ama ben bunu önemserim. Başarısız olsa da gönderilse, kendi de kabullenir ve gider ama bu şekilde gitmesi ve belki de uzun süredir gideceğini bilmesi beni üzüyor...

Şu anda Mourinho'nun gelişi, Pellegrini'nin üzüntüsü kadar değerli değil... Umarım gittiği takımda mutlu olur...

25 Mayıs 2010 Salı

2010 Dünya Kupası #3 G.Afrika, Meksika, Uruguay


Dünya Kupası öncesi incelemelerimize devam edelim. Kadro yapıları ve seçimleri süreci sona erdikten sonra artık oyuncular yavaştan konuşmaya başladı. Kimisi kupa için geldiklerini söylüyor, kimisi şansa ihtiyaç duyduklarını, kimisi kupaya renk katacağız diyor. Ev sahibi Güney Afrika ile başlayalım. Önce kısaca kadroya değinelim. Kaleci kousunda çok şanslı olduklarını söyleyemem. Afrika dışında oynayan tek kalecileri Fernandez, o da takımında yedek kulübesinde bekliyor. Savunma hattında öne çıkan isim Mokoena. EPL tecrübeli savunmacı hem defansın göbeğinde hem de ön liberoda oynayabiliyor. Onun dışında İsrail'de top koşturan Masilela ve Fransman ikinci planda öne çıkabilir. Takımın en iyi oyuncusu hücuma dönük ortasaha oyuncusu Pienaar. O da Mokoena gibi EPL'de top koşturuyor. Tıpkı takım arkadaşları Dikgacoi ve McCarthy gibi...Bunların dışında Nomvethe fantastik hareketleriyle izleyicilerin ilgisini çekmeye müsait bir oyuncu...

Takım kupadan çok umutlu değil. Kupada tecrübeli hoca Parreira ile oynayacaklar ama kısıtlı kadro ile ne yapacakları meçhul. En büyük avantajları ev sahibi oluşları. Okocha Güney Afrika'nın iyi oyunculara sahip olduğunu ancak diğer Afrika takımlarında da görülen tecrübesizlik ve istikrar problemi ile karşı karşıya olduğunu söyledi. Parreira, takımın gelişme gösterdiğini vekendi oyun sistemini rakibe empoze etmeye başladığını savunuyor.


Meksika kadro olarak fena sayılmaz. Hatta gruptaki rakibi Güney Afrika ile karşılaştırıldığında oldukça iyi bir kadroya sahip. Kalede tipik Güney Amerikalı kaleci Ochoa var. Saçmalamadığı sürece iyi kalecidir. Savunmanın en sağlam adamı şüphesiz Barçalı Marquez. Yanında oynamaya müsait Eredivision'da top koşturan Moreno, Salcido ve genç Nilo.Ortasahada Dos Santos kardeşler, genç yıldız Guardado sağlam oyunculardan üçü. Savunmaya dönük Torrado'da kupa için fena isim sayılmaz. Hücum hattında veteran Blanco, Franco ve Arsenal'in genç oyuncusu Carlos Vela var.

İngiltere ile oynadıkları hazırlık maçı sonrası Vela, takımı Arsenal'i hatırlamış olsa gerek daha çok yerdeğiştirmeliyiz ve bu şekidle rakibe tehdit oluşturabiliriz dedi. Aguirre ise takımının gidişatından memnun. Meksika deyince aklımaBorgetti ve kafa golleri geldi...



Grubun diğer ekibi Uruguay. Kalesi emin ellerde. Lazio'nun kalecisi Muslera hiç fena sayılmaz. Ssvunma hattında Portolu Fucile, Juve'de kiralık oynayan Caceres, Villarrealli Godin ve kaptan Lugano var. Savunma hattı hem Güney Afrika'ya hem de Meksika'ya nazaran daha oturmuş görünüyor. Ortasahada Gargano, Eguren öne çıkan isimler. Hucüm hattı oldukça sağlam. Avrupa'nın en golcü ismi Luis Suarez ve Diego Forlan.

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Öğrenmemiz gereken çok şey var


Bazı oyuncular bütün yıl yatar ama kritik 3 maçta attığı gol o bütün yılı kurtarır. Mesela Deivid. Bugün hala Fenerbahçe forması giyiyorsa Inter, CSKA ve Galatasaray'a attığı gollerin hatrı vardır. Bazıları da bunun tam tersidir. Kritik maçlarda fırsat bulur atamaz sonra kısa zamanda yol verilir. Federico Higuain. Liverpool'a o golü atmış olsaydı, Fenerbahçe maçında attığı gol de verilmiş olsaydı bugün hala Beşiktaş forması giyiyor olabilirdi. Yok vazgeçtim, bu yönetim mantalitesiyle Beşiktaş formasını uzun süre giymesi zor olurdu ama en azından 1 yıl daha kalırdı.

Higuain bugün Arjantin Ligi takımlarından Godoy'da oynuyor. Godoy Clasura'da 3. sırada ve Higuain 7 golle takımın en çok gol atan oyuncusu...

Geçelim bir diğer eski Beşiktaşlı Eduard Cisse'ye... Bizim savunmadan anlayışımız vurması, sert girmesi, ayak göstermesi, omuz omuza mücadele vs. Bunlar elbette önemli ama herşey bunlardan ibaret değil. Cisse'yi pek az sefer omuz omuza mücadelede görmüşüzdür. Fotoğraf arasak google'da omuz omuza fotoğrafını bulamayız. Cisse farklı tip bir ön liberoydu. Türkiye'de kaldığı sürede en çok top kazanan oyuncuydu. Bu istatistiğe yanındaki adam topu kapıyor bu araya girip çalıyor diyen oldu. Durum bu kadar sıradan değil tabi. Cisse akıllı ortasaha oyuncusudur. Deschamps'ın dediği gibi az bulunur, aklıyla oynayan oyunculardandır. Biz beğenmedik, yolladık. Çünkü mücadeleden kaçan adamı sevmeyiz biz. Yine Türkiye'ye gelse yine eleştirilir...

23 Mayıs 2010 Pazar

It Only Ends Once



Bu gece bu iş bitecek ve umarım hayalkırıklığına uğratmayarak bitecek. 2.5 bölüm uzunluğunda bir şaheser bekliyorum...

Mourinho'nun eleştirilen oyun sistemi


İlker Yasin maçın sonuna doğru eğer Mourinho bu kupayı kazanırsa "Dünyanın en iyi hocalarından biri olacak" dedi. Ayıp! Porto'da 2 büyük kupa, Chelsea ile 50 yıl sonra şampiyonluk sevinci, Inter'le Avrupa'nın en büyük kupası. Evinde 7-8 yıldır lig maçı kaybetmemesi de dip not olsun... Bu adam hali hazırda Dünya'nın en iyi hocalarından biri zaten. En iyi mi değil mi onu tartışalım...

Bu takım, Mourinho'nun takımıydı. Bir kaç yıl önce kimse Inter'in Şampiyonlar Ligi'ni alabileceğini düşünemezdi. Ama bugün akıllı oyun sistemiyle bu kupayı müzesine götüdü, üstelik Şampiyonları bir bir eleyerek...

Chelsea ve Barça maçlarında savunma futbolu oynattığı için eleştiriliyor Mou. Chelsea maçıyla başlayalım. Siz Chelsea'ye karşı 3. dakikada 1-0 öne geçseniz ne yaparsınız? Takımı biraz daha geriye yaslamaz mısınız? Basayım, ikiyi de atayım mı dersiniz? Tamam altınızda Barcelona, karşınızda Osasuna olur ezersiniz ama Chelsea'ye 2'yi atayım dersen tokatı basar... Sonrasında elbette ki Chelsea oynayacak ve pozisyon arayacak. Önemli olan en az pozisyonu vermektir. O maçta 50. dakikaya kadar dayandılar ve sonrasında Kalou affetmedi. Sonrasında Inter tekrar oyuna ortak oldu ve daha 5 dakika dahi geçmeden 2. golü buldu ve tekrar kapandı. Sonuç evinde 2-1 kazandı...

Sonrasında Londra'daki maç. O maçta Inter son derece iyi oynadı. Hatta Mourinho evinde gibi(!) oynadı... Inter hem topla oynama yüzdesine bakıldığında hem de pozisyon anlamında Chelsea'den daha iyiydi. Ama bu hiç bir zaman görülmedi ya da görülmek istenmedi...

Çeyrek finalde eşleştiği CSKA'ya karşı evinde özellikle pozisyon anladımda çok daha iyi bir performans gösterdi. Topla oynama yüzdesi de öyle dillerden düşmediği gibi %30'larda değildi.

İkinci maçta da pozisyon anlamında CSKA'dan daha iyiydi, topla oynama yüzdeleri ise %50-50'ydi... Efendim, CSKA karşısında da oynasın bi zahmet diyenler çıkacaktır elbette. İşte ben de bu noktaya temas etmek istiyorum. Kendinden daha zayıf takımlara karşı zaten oynuyor ama hucüm hattı Inter'den güçlü takımlar için de savunma yönünü ön plana çıkarıyor. Bu kadar basit. Yoksa herkesin dediği gibi ortalama %35 topla oynamayla kupaya uzandı, 2. Yunanistan vakası falan değil olay...

Gelelim yarı final eşleşmesine. Rakip Barcelona. Dünya'nın en iyi hücum hattı. Bu maçı almanın tek yolu var, iyi savunma yapmak ve fırsatları iyi değerlendirmek. Inter ilk maça iyi başladı ve atakları Inter buldu, gol gelmedi derken Barça'nın golü geldi. Sonrasında Inter baskıyı arttırdı ve önce 1-1 sonra 15 dakika aralıklarla gelen iki golle 3-1'e getirdi maçı. Elbette sonrasında iyice kapandı ve Barça son yarım saatte yorgunluktan ölmek üzere olan Inter'e gol atamadı... Messi'nin bırakın golü kaleyi tutan kaç şutu var? Pardon şutu var mı?

İkinci maçta topla oynama yüzdesi %25 Inter'in. Bu bile çok Inter'e. Barcelona deplasmanındasın, ilk maçı 3-1 almışsın. daha yarım saat bile geçmeden 10 kişi kalmışsın. Allah aşkına siz olsanız ne yapardınız? Ben takımı geriye çekmem gol atmaya kasardım diyeniniz var mı aranızda? Mantıklı olnı yapmadı mı Portekizli? Peki neden eleştiriliyor? Çünkü paşam Barça'yı eledi...

Son olarak Bundesliga şampiyonu Bayern Munih. Savunmada açık verirsen Robben affetmez o kadar. O kaçırsa Oliç araya kaçar, köşeye bırakır. Savunmada açık vermeyecek ve oyunu tartarak oynayacaksın. Mourinho da bunu yaptı. Dengeli oynadı, topla Bayern'in oynamasına izin verdi ama ceza sahasına da yaklaştırmadı. Sonra bulduğu fırsatta Milito ile golü buldu. Sonrasında yine aynı senaryo ve ağır Alman savunmasının belini kıran Milito ile 2-0...

Inter savunmacı bir takım falan değil. Bugün Serie A'nın en fazla gol atan takımı. Kadro yapısını bilerek, rakibe göre oyun oynayan bir takım. Sadece Barca, Chelsea, Bayern maçını izleyenlerin eleştirmesi son derece normal...

Futbolsever neden Mourinho'yu sevmiyor? Savunma yaptırdığı, futbolu katlettiği için mi? Ben söyleyeyim. Savunma yapması rakip takımın işine gelir, zira topla daha çok oynama fırsatı bulur... O halde nedir problem?

Şampiyonlar Şampiyonu İnter


İngiltere şampiyonunu elediler , İspanya şampiyonunu elediler ve son olarak Almanya şampiyonu elediler. Üstelik kendi ligi olan Serie A'da da şampiyon oldular. Şampiyonlar şampiyonu ünvanını sonuna kadar hakettiler. En büyük şampiyon ise tabiki Mourinho. Açıkcası gollerin Arjantin milli takımına alınmayan Zanetti ve Cambiasso'dan gelmesini isterdim ancak Milito'yu da severiz. Eğer o hocasına rağmen dünya kupasında takımını sırtlayan oyuncu Messi değil Milito olursa işte o zaman yılın oyuncusu ödülünü de alır.

22 Mayıs 2010 Cumartesi

Barcelona'da yoğun günler


Geçen senenin aksine bu yıl transfer piyasasına hızlı giren Real Madrid değil Barcelona oldu. Daha Bismillah demeden Villa'yı aldılar. Villa yeni kulübünde oldukça mutlu. Dünya'nın en iyi külübüne geldiğini ve burada gol atmanın çok daha kolay olduğunu söylemiş. Nasıl olmasın ki? Xavi adama zorla gol attırır. Xavi-Iniesta-Villa-Messi... Ağır oldu...

Gelelim Villa bağlantılı diğer habere. Laporta Ibra'nın piyasasının düşmesinden korkmuş görünüyor. Ibra satılık değil, Villa'nın gelişi onun gidişi manasına gelmez dedi. Dedi ama yedik mi? Ben yemedim. İlk ciddi teklifi değerlendirecekleri kesin. Ibra bir aşıydı tutmadı. Kötü ya da uyumsuz değildi, ihtiyacı olandan farklıydı aslında. Laporta Zlatan'ın satışıyla zarar etmek istemiyor, bu sebeple tok satıcı rolüne girmiş görünüyor. Ibra'dan kar etmenin tek yolu Manchester'dan geçer. Mancini eski öğrencisini isterse Barça iyi paraya satar, aksi takdirde zararına satışa çıkarmaları muhtemel. Alıcısı da Chelsea olabilir.. Ya da Moratti Eto'o ya karşı Zlatan+40 der mi acaba?

Son transfer haberi Fabregas. Bu yıl, olmadı önümüzdeki yıl ya da bir sonraki yıl... Bir zaman sonra Cesc o formayı giyecek elbet. Txiki Beguiristain, Marca'ya yaptığı açıklamada görüşmelere başlandığını söyledi. Arsenal en iyi oyuncusunu iyi paraya satmak isteyecektir. Satmaz diyemiyorum. Wenger'in mantalitesi: Her futbolcunun bir değeri vardır. Kendisine katılıyorum...

20 Mayıs 2010 Perşembe

2010 Dünya Kupası #1 - Arjantin, İspanya, Fransa


Dünya Kupası'na yaklaşırken kadroları ve takımlardaki son durumları vermeye devam edeyim. Daha önce Arjantin, Brezilya ve Portekiz'in kadrolarını vermiştim. Maradona kadroyu 23 kişiye indirdi. Güney Afrika'ya gidecek 23 kişi artık belli.

Kaleciler: Sergio Romero (AZ Alkmaar/NED), Mariano Andujar (Catania/ITA), Diego Pozo (Colon)

Defanslar: Nicolas Otamendi (Velez Sarsfield), Martin Demichelis (Bayern Munich/GER), Walter Samuel (Inter Milan/ITA), Gabriel Heinze (Marseille/FRA), Nicolas Burdisso (AS Roma/ITA), Clemente Rodriguez (Estudiantes), Ariel Garce (Colon)

Ortasahalar: Jonas Gutierrez (Newcastle/ENG), Maximiliano Rodriguez (Liverpool/ENG), Javier Mascherano (Liverpool/ENG), Juan Sebastian Veron (Estudiantes), Angel Di Maria (Benfica/POR), Javier Pastore (Palermo/ITA), Mario Bolatti (Fiorentina/ITA)

Forvetler: Lionel Messi (Barcelona/ESP), Gonzalo Higuain (Real Madrid/ESP), Martin Palermo (Boca Juniors), Sergio Aguero (Atletico Madrid/ESP), Diego Milito (Inter Milan/ITA), Carlos Tevez (Manchester City/ENG)

Daha önceki yazımda da belirttiğim gibi savunması zayıf; Hücumu iyi, belki de en iyi; Hocası kötü; tecrübeli bir takım. Maradona'nın oyuncularına motivasyondan başka verecek neyi var bilmiyorum.

Coloccini, Lavezzi, Datolo, Sosa, Blanco ve Mercier kesik yiyenler. Empati kurunca, psikolojilerinin ne kadar kötü olduğunu anlayabiliyorum...


Son Avrupa Şampiyonu İspanya'da da Bosque kadroyu 23'e indirdi. Türkiye'de saç baş yolduran, her gün yeni bir geyiğe malzeme olan Guiza kadrodan çıkarıldı. Çıkarılmasına da şaşırmadım doğrusu, aslında alınmasına daha çok şaşırmıştım. Genelde kötü özellikler oyuncuların peşini bırakmaz diye biliriz ama Guiza gol krallığının ekmeğini fazlasıyla yedi sanırım. Çıkarılan diğer oyuncu Negredo. Forvet hattında 3 oyuncu kaldı. Bence az. Kusuru örten tek nolta hücuma dönük ortasaha oyuncuları. Xavi, Iniesta ve Fabregas hala sakatken Senna'nın çıkarılmasını çok mantıklı bulmadım. Elbette 3'ü de yetişecek maçlara ama kondisyonları ne durumda olur bilinmez. Senna çıkarılmamalıydı...

Kaleciler: Iker Casillas (Real Madrid), Jose Reina (Liverpool), Victor Valdes (Barcelona)

Defanslar: Raul Albiol (Real Madrid), Alvaro Arbeloa (Real Madrid), Joan Capdevila (Villarreal), Carlos Marchena (Valencia), Gerard Pique (Barcelona), Carles Puyol (Barcelona), Sergio Ramos (Real Madrid)

Ortasahalar: Xabi Alonso (Real Madrid), Sergi Busquets (Barcelona), Cesc Fabregas (Arsenal), Andres Iniesta (Barcelona), Javi Martinez (Athletic Bilbao), David Silva (Valencia), Xavi (Barcelona), Jesus Navas (Sevilla), Juan Manuel Mata (Valencia), Pedro Rodriguez (Barcelona)

Forvetler: Fernando Llorente (Athletic Bilbao), Fernando Torres (Liverpool), David Villa (Valencia).


Son olarak romantik edebiyatçı Domenech'in takımı Fransa. Kadroyu inceleyelim. Kalede sıkıntı çekmezler. Lloris oldukça yetenekli bir kaleci ve güven veriyor. Savunma hattı da bir o kadar iyi. Özellikle bekleri çok sağlam. Ortasahada ve forvette de eksikliğini hissedecekleri bir oyuncu yok. Lass bir süre sakat olsa da iyi bir sezon geçirdi. Yanında Toulalan ya da diğer Diarra rahatlıkla oynar. Kadro tam teşekküllü. Başlarında adam gibi bir hoca olsa favorilerim arasında olurlardı ama Domenech'li Fransa'ya şans vermiyorum.

Evra ve Malouda ise kupayı almak için gideceklerini söylediler. Hoca ya da basın sağlam vermiş gazı. Kazanmaya gidiyoruz diyorlar. Hayalkırıklığına uğrarlar...

Kaleciler: Hugo Lloris (Lyon), Steve Mandanda (Marseille), Cedric Carrasso (Bordeaux)

Defanslar: William Gallas (Arsenal/ENG), Eric Abidal (Barcelona/ESP), Bakary Sagna (Arsenal/ENG), Patrice Evra (Manchester United/ENG), Gael Clichy (Arsenal/ENG), Marc Planus (Bordeaux), Anthony Reveillere (Lyon), Sebastien Squillaci (Sevilla/ESP)

Ortasahalar: Abou Diaby (Arsenal/ENG), Alou Diarra (Bordeaux), Lassana Diarra (Real Madrid/ESP), Yoann Gourcuff (Bordeaux), Florent Malouda (Chelsea/ENG), Jeremy Toulalan (Lyon)

Forvetler: Nicolas Anelka (Chelsea/ENG), Djibril Cisse (Panathinaikos/GRE), Andre-Pierre Gignac (Toulouse), Sidney Govou (Lyon), Thierry Henry (Barcelona/ESP), Franck Ribery (Bayern Munich/GER), Mathieu Valbuena (Marseille)

Teknik Direktör Arayışları


Bizim basın Rijkaard'ı göndermeye çalıştı ama olmadı gibi... İtalyanlara göre Milan'ın yeni hocası Donadoni. Napoli'nin ve İtalya Milli takımının eski hocası Leonardo'dan boşalan koltuğa getiriliyor. Sevdiğim hocadır, Milli takımda pek başarılı olduğu söylenemez ama başarısını ölçen tek kriter de bu olmamalı...

Juventus'un başına da bugün Sampdoria'nın eski hocası Del Neri geldi. 59 yaşındaki tecrübeli hoca hakkındaki düşüncelerimi önümüzdeki günlerde yazacağım...

Son olarak Inter. Moggi'ye göre Mourino Real Madrid'e gittiği zaman Inter'in başına Fabio Capello geçecek. Bir başkası söylese umursamazdım ama söz konusu Moggi olunca insan kayıtsız kalamıyor...

Bekleyip göreceğiz...

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Quaresma'dan Mourinho'ya


Bir kaç hafta önce Beşiktaşla anlaştığı iddia edilen ancak sonrasında bir kez dahi gazetelerde resmini göremediğimiz Quaresma İtalyan basınına konuştu. Öncelikle belirtmek gerekir ki haberde Beşiktaş'ın adı geçmiyor. Portekizli, transferinden ve Inter'deki geleceğinden bahsetmiş. Portekiz'e kesinlikle dönmek istemediğini İspanya ve İtalya'ya sıcak baktığını ancak önceliğinin kesinlikle futbol oynamak olduğunu söylemiş. Sonrasında da Mourinho'dan bahsetmiş. Inter'deki yedek kalışının ve formsuzluğunun sebebinin Mourinho olmadığını, onun gerçekten büyük bir hoca olduğunu söylemiş. Mourinho'nun "Beni benimle çalışanlar sever" sözüyle uyum içerisinde konuşmuş adeta.

Gelelim Mourinho'ya. "Special One" bu aralar Van Gaal ile atışıyor. Van Gaal da eski yardımcısına laf yetiştirmekte zorlanmıyor. Onlar atışırken İspanyol medyası Mourinho'nun ağzından laf alma derdinde. Şampiyonlar Ligi finali onların umrunda bile değil, varsa yoksa Real Madrid. Hele hele Barça'nın Villa transferi sonrası...
Portekizli hoca Marca'ya konuşmuş: "Ne zaman bilmem ama bir gün kesinlikle Real Madrid'i çalıştıracağım."

Mourinho'ya ben yardımcı olayım. Ne zaman mı? Gelecek sezon...

2010 Dünya Kupası #1


Dünya Kupasının başlamasına kısa bir zaman kala biz de yavaştan ısınma turlarına başlayalım...
İlk kadrolar açıklandı. Tabi bu kadrolar revize edilecek ve 23 kişiye indirilerek.

Dunga 23 kişilik kadrosunu açıkladı. Kadroda sürpriz isimler olduğu gibi sürpriz bir şekilde kadroya alınmayanlar da var. Genel olarak baktığımızda Brezilya'nın geçtiğimiz kupalara nazaran daha zayıf bir ekiple turnuvaya katıldığını görüyoruz. Kalede Cesar olduğu sürece sıkıntı çekmeyecektir, yedekler de kupada idare edebilecek kapasitede. Savunmada sezonu iyi geçiren Lucio, Maicon ve Dani Alves var. Takımın beyni Kaka yılın büyük bölümünü sakat geçirdi ve formsuz. Bu büyük dezavantaj olacaktır. Ortasahada görev alan diğer oyuncular da eski Brezilya kadrolarındakine nazaran çok zayıf. Hücum hattı da eskiyi aratıyor.

Sol bek sıkıntısı yaşanırken Maxwell, Marcelo ve yaşına rağmen R.Carlos'un kadroya dahil edilmemesi ilginç. Ronaldinho'nun çağrılmaması beklenen bir durumdu ama Pato'nun ki sürpriz oldu. Gerçek Ronaldo'yu ise son kez de olsa Dünya Kupasında izlemek güzel olacaktı...

Goalkeepers : J.Cesar (Inter Milan), A.Doni (AS Roma), H.Gomes (Tottenham Hotspur).
Defenders : Lucio and Maicon (Inter Milan), Juan (AS Roma), Bastos (OL), D.Alves (Barcelona), Luisao (Benfica), T.Silva (AC Milan), Gilberto (Cruzeiro),
Midfielders : Kaka' (Real Madrid), G.Silva (Panathinaikos), F.Melo (Juventus), Elano (Galatasaray), J.Baptista (AS Roma), Ramires (Benfica), Josue' (Wolfsburg), Kleberson (Flamengo).
Forwards : L.Fabiano (FC Seville), Robinho (Santos), Nilmar (Villarreal), Grafite (Wolfsburg).


Madem Amerika Kıtasından başladık, ordan devam edelim. Maradona'nın futbolculuğunu ne kadar seviyorsam teknik direktörlüğünü de o kadar az seviyorum. Yakıştıramıyorum işte... Yakıştıramayınca da bardağın boş tarafını görüyorum hep. Ya da bardak gerçekten boşa yakın..

Kalede sıkıntı çekmeleri muhtemel. Andujar ve Romero kötü kaleci değil ama çok da güven vermiyor açıkçası. Savunmanın göbeğini bir şekilde kapatırlar ama bekler sıkıntılı. Savunmacı bek oynatmaları muhtemel. En akıllıcası da bu olur zaten zira ortasaha son derece forvete dönük olacaktır. Hücum hattı çok sağlam. Kimi koysan oynar nitelikte. Yedek kulübesinde oturacak olanlar bir başka ülkenin vatandaşı olsa üzerine sistem oturtulan adam olabilirlerdi. Messi, Tevez, Higuain, Di Maria, Aguero, Milito... Seç seçebildiğini...
Bunlar kadroya alınanlar. Peki ya diğerleri. Riquelme ile olan sürtüşme ve sonrası kadroya alınmıyor oluşuna hiç girmeyeceğim ama aklımın bir köşesinde de durmuyor değil. Ben Dünya kupasında Maradona'yı görmektense Riquelme'yi görmeyi tercih ederdim. Maradona'yı tribünde görmeyi de tercih ederdim tabi. O kadar da değil yani...

Şimdi Cambiasso'yu almıyorsun, bari Gago'yu al, o olmadı Lucho'yu al, Banega'yı bile mi almadın? Yuh... Bir de Zanetti'ye o forma yakışmaz mıydı? Geçmişin hatrına değil, bugünkü performansına göre alsaydın bari...

Goalkeepers : Andujar (Catania), S.Romero (AZ Alkmaar), Pozo (Colon).
Defenders : W.Samuel (Inter Milan), Demichelis (Bayern Munich), Heinze (OM), N.Burdisso (AS Roma), Otamendi (Velez Sarsfield), C.Rodriguez (Estudiantes), Coloccini (Newcastle United), Insaurralde (Newell's Old Boys), Garce' (Colon).
Midfielders : Mascherano and M.Rodriguez (Liverpool), J.S.Veron and J.Sosa (Estudiantes), J.Gutierrez (Newcastle United), Pastore (Palermo), Bolatti (Fiorentina), Datolo (Olympiakos Piraeus), Di Maria (Benfica), J.Mercier (Argentinos Juniors), S.Blanco (Lanus).
Forwards : Messi (Barcelona), G.Higuain (Real Madrid), Tevez (Manchester City), D.Milito (Inter Milan), Aguero (Atletico Madrid), Lavezzi (Napoli), Palermo (Boca Juniors).

Son olarak da Avrupa'ya geçelim ve Portekiz'den bahsedelim. Kadro bir hayli şişik. Kalecileri orta şeker. Savunma kısmen daha şekerli. Tabi Pepe'nin son durumu önemli. Ortasaha en sağlam mevkii. Zira takımın çoğu yıldızı burada oynuyor. Deco, Q7, CR9, Simao, Nani... Hepsinin bir arada oynaması zor görünüyor. Forvet yokluğunda Ronaldo forvete kayacaktır ve arkası hücuma dönük ortasahalarla süslenecektir. Ortasahada savunma görevindeki futbolcular ise Lisbon'un son jenerasoyunundan...

Goalkeepers : Eduardo (Sporting Braga), D.Fernandes (Iraklis), Beto (FC Porto), Rui Patricio (Sporting Lisbon).
Defenders : R.Carvalho and P.Ferreira (Chelsea), B.Alves and Rolando (FC Porto), Miguel (Valencia), Pepe (Real Madrid), R.Costa (Lille), Amorim (Benfica), Ze' Castro (Deportivo La Coruna).
Midfielders : Deco (Chelsea), R.Meireles (FC Porto), Duda (Malaga), Moutinho, M.Veloso and P.Mendes (Sporting Lisbon), F.Coentrao (Benfica), Tiago (Atletico Madrid), M.Fernandes (Valencia), Eliseu (Real Zaragoza).
Forwards : C.Ronaldo (Real Madrid), Liedson (Sporting Lisbon), Simao (Atletico Madrid), Nani (Manchester United), Danny (Zenit), Makukula (Kayserispor), H.Almeida (Werder Bremen).

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Şampiyonluğun Lige Etkisi


Hala tuhaf geliyor Bursaspor'un şampiyon oluşu. Nasıl tuhaf gelmesin ki; İlk kez 3 büyüklerin dışında bir takımın şampiyonluğuna şahit oluyorum. Şampiyonluğu tadan 5. takımın Bursaspor oluşu sürpriz değil aslında. Bursaspor, 4 büyükler dışında şampiyonluk tadabilecek en muhtemel takımlardan birisidir, belki de birincisi...

Bursaspor'un şampiyonluğunu kutluyorum. Taraftarını, hocasını, futbolcusunu ve bu başarıda emeği geçen herkesi tebrik ediyorum... Bursaspor için büyük bir adımdır bu şampiyonluk...


Şampiyonluğun ardından Türk futbolunun seyri değişti, önü açıldı, artık ligimiz gelişecek gibi söylemlere katılmıyorum. Bu şampiyonluk Bursaspor'u bir kaç adım ileriye götürür ama bunları Türk futbolu için söylemek hem erken hem de şu aşamada yersiz.

Bursaspor'un şampiyonluğu gelecek yılı nasıl etkileyebilir diye düşünelim... 4 büyüklerden başlayalım... Yine yıldız avına çıkacaklar. Şampiyonluğa ulaşabilmek için alabilecekleri en iyi oyuncuları alacaklar, maddi imkanları zorlayıp, hatta hiçe sayıp elde avuçta ne varsa verecekler. Bu geçen sene de böyl olmadı mı? Galatasaray'ın kuracağı kadro geçen seneki kadrodan ne kadar daha iyi olacaktır. Muhtemelen biraz daha iyi olacaktır ama bu Bursaspor şampiyon oldu diye değil, şampiyonluk yine kaçtı diye... Önceki yıl Beşiktaş şampiyon olduğunda da aynı psikolojiyle transfer yapmıştı Galatasaray ve Fenerbahçe... Bu sebeple Bursaspor'un şampiyonluğu 4 büyükleri daha da ateşler demek çok doğru olmaz...


Şampiyonluk kimin önünü açabilir? Ligde bu tarz takımlar yok değil. Örneğin Kayserispor, belki gelecek yıla şampiyonluk parolasıyla başlayacaklar. Anadolu'dan da şampiyon çıkabileceğini gördüler, artık daha inançlı olacaklar ve hazırlıklarını bu çerçevede yapıp daha da güçlenecekler. Ancak bu tip takımlar ligimizde pek fazla değil. Kayserispor ile aynı kategoriye girebilecek takımlar sınırlı. Bunlara Eskişehirspor, Gaziantepspor ve Gençlerbirliği'ni ekleyebiliriz en fazla...

Diğer takımlar yine geçtiğimiz yıllardakine benzer plan ve hedeflerle lige giriş yapacak ve benzer biçimde seyredecekler. Örneğin Kasımpaşa. Bursaspor'un şampiyonluğu Kasımpaşa üzerinde ne gibi bir etki oluşturabilir ki? 4 büyükler dışında şampiyon çıkabiliyormuş deyip gelecek yıla bu hedefle mi girecek? Kasımpaşa, 3 gün önce ne hedef koyduysa bugün o hedefin peşindedir.

Yine şampiyonluk hedefindeki takımlar şampiyonluk için, Avrupa Ligi hedefindekiler Avrupa Ligi için, Orta sıra mücadelesi verenler orta sıralar için, küme düşmemek için oynayanlar küme düşmemek için mücadele edecektir. Bu gruplardan biri bariz bir biçimde seviye atlamadığı sürece hedefler değişmeyecektir. Bursaspor'un şampiyonluğu da seviye atlama üzerinde çok etkili bir parametre değil...

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Beşiktaş'ın geleceğini satmak


Batuhan Karadeniz...

Çok önceleri duyduk adını... Google'da arattığımızda fotoğrafı dahi çıkmıyordu... 1.91 olduğunu, oynadığı maç sayısının 3-5 katı gol attığını duyuyorduk...

Beşiktaş'ın geleceği diye anılıyordu... Öyleydi de...

Ertuğrul Sağlam dönemi A takıma yükselişi...

Gaziantepspor maçında 90+5'teki golü...

Herşey çok hızlı gelişiyordu... Tek eksiği disiplindi. Elbette önemli eksikti ama tamamlanabilirdi, kapatılabilirdi...

Man City 5 milyon € önerdi ya da öyle söylentiler çıktı... 5 milyonun bilmem ama izledikleri kesindi...

Beşiktaş satmadı; Çünkü o Beşiktaş'ın geleceğiydi...


Milli takımda kaleciye penaltı noktasını gösterişi, sonra penaltıyı kaçırışı... Higuain'a vermediği pas...

Ukala tavırları, Eskişehirspor'da kiralık oynadığı dönemde maç öncesi kampı terkedişi... Hepsi ciddi problemlerdi ama o henüz 20 yaşında bile değildi...

Çocuktu...

Ferguson, Ronaldo-Rooney kavgasında Ronaldo'yu silseydi bugün 94 milyon € kazanamamış olacaktı, ManU şampiyonlar ligini kazanamamış olacaktı ve belki de Cristiano Ronaldo CR7 olmayacaktı...

Mourinho, Batuhan ile bir çok yönden benzerlik gösteren Balotelli'yi 10 kere 100 kere kadro dışı bırakabilirdi ama bırakmadı, ısrarla oynattı ve oynatıyor da... Balotelli, bir gün gelecek ve öğrenecek. En kötü ihtimalle öğrenmiş gibi yapacak ve profesyonelleşecek...


Tüm Beşiktaş herşeye rağmen Batuhan'a sahip çıkmak ve sabır göstermek zorundaydı. Başta Yıldırım Demirören ve Mustafa Denizli olmak üzere. Mustafa Hoca'nın sistemine (!) uymuyor olabilir, o zaman kiralasaydı...

Çünkü o Beşiktaş'ın geleceğiydi... Ya da bizi yıllarca öyle kandırdılar... Yarın Muhammet'e de aynısını yapacaklar... Beşiktaş'ın geleceğini bugün sattıkları gibi yarın da satacaklar... Üstelik 10 numara diye getirdikleri 30'una merdiven dayamış, 1 yıl izlenmiş, geçmişi hiç olmayan, geleceği geçmişinden daha karanlık Tabata'nın 4'de 1 fiyatına...

Şampiyon olmuşuz, kupa almışız umrumda değil. Ben kupa ile mutlu olan taraftar değilim. Benim görmek istediğim Beşiktaş bu değil, benim tuttuğum Beşiktaş bu değil... Ben, onlarla aynı formayı giyen farklı takımları tutuyorum...

Ben seneye de şampiyon olmamaya razıyım, sonraki sene de... Ama 3 yıl sonra sağ bekte Rıdvan'ı, sol bekte İsmail'i, orta sahada Necip'i, Onur Bayramoğlu'nu, forvette Batuhan'ı görmek istiyordum. Genç Muhammet'in ilk 11'e girebilmek için savaştığını görmek istiyordum... Artık Batuhan'ı göremeyeceğim, biliyorum ki yarın diğerlerini de göremeyeceğim...

Bizi kandırmayın artık! Ne Okan Koç, ne Serdar Özkan, ne Batuhan ne de Muhammet Beşiktaş'ın geleceği... Hepsini sattınız ve satacaksınız...

9 Mayıs 2010 Pazar

Barcelona'nın romantik çiftleri


Birkaç gün önce İbra ile Pique'nin fotoğrafları çıktı. İyi niyetimle, anlık karede, yanlış anlaşılmaya mahal veren bir fotoğraf çıkmış diyeceğim. Ya da İbra'nın gözüne birşey kaçmış, Pique onu çıkarmaya çalışıyor diyelim. Ya da dobra dobra boyu boyuna diyelim...

Fotoğraf çıkınca piyasaya İspanyol medyası da konunun üzerine gitmiş. Haliyle gazeteci kardeşimiz milyonların sesi olarak herkesin aklındaki sorunun cevabını bulma uğraşına girmiş. İbrahimoviç'e "Gay misin?" diye sormuş. İbrahimoviç de cevabı pardon küfrü yapıştırmış. "Kız kardeşinle benim eve gel, gör bakalım gay miyim"...

N'aptın İbo? Biraz daha kibar olabilirdin demek çok kibar kalır. Tamam kızdın, insanın hoşuna gitmez böyle ithamlar ama ortada da fotoğraf var en nihayetinde. Yakışmamış. "Bad for you" diyorum...


İbo-Pique fotoğrafının üzerinden çok geçmeden yeni bir fotoğraf daha düştü piyasalara. Bojan-Henry. Bunlar pek boyu boyuna olmamış tabi ama daha romantik... Şimdi sırada hangi çift var acaba? Bence Xavi-İniesta...

6 Mayıs 2010 Perşembe

Pankart


Dün oynanan maça futbol dışında birçok şey damgasını vurdu. Roma taraftarı kızgındı. Nasıl kızmasınlar ki şampiyonluk mücadelesi verdikleri Inter ile kupa finalindeler, üstelik o Inter birkaç gün önce ezeli rakipleri Lazio ile şaibeli bir maç oynadı. Maç taraftar açısından şaibeliydi elbette ama Laziolu futbolcuları zan altında bırakmak doğru değil...

Totti maça damgasını vuranlar arasındaydı. Keşke güzel futboluyla maça damgasını vursaydı... İtalyan futbolcu maçın sonlarına doğru tüm sinirini Balotelli üzerine boşalttı. Vahşi Totti gelecek sene ilk birkaç hafta yatar haberi olsun...

Dünkü iğrençlikler bununla sınırlı değildi elbette. Taraftar da eşeğin kulağına suyu kaçırmış. Tamam kızarsın ama küfretmezsin yani. Haftasonu Lazio tribünlerinin açtığı pankarta cevap yazmışlar. "Sen hayır derken; Anan evet..."

Bu, helal olsun iyi laf giydirmişler, vermişler ayarı cinsinden bir pankart değil. Direkt küfür etmişler işte. Zeka ürünü değil, içinde inceden dokundurmalar yok, sokakta herhangi birine "Ohh noo" desen bu cevabı verirdi zaten. Tribündeki pankart daha kaliteli olmalı. Biraz da olsa zeka kokmalı...

6-6


İskoçya Ligi hakkında futbolseverin bildiği iki şey vardır. Rangers ve Celtic. Geri kalanını çoğu kimse bilmez ya da kimsenin pek umrunda değildir diyelim. İddaacılar Hearts'ın son 5 hafta içerde dışarda ne yaptığını bilir o ayrı, o onların futbol bilgisi (!) ve ilgisidir...

Motherwell, Hibernian. Benim gözümde Motherwell, Denizlispor; Hibernian da Gaziantepspor gibidir. Muhtemelen futbola tenis muamelesi yapmamış olsalardı bu satırlar onlar için yazılmamış olurdu.

6-6 biter mi bir maç? Üstelik müthiş bir geri dönüşle. Deplasman ekibi Hibernian, sen son 25 dakikaya 4 farkla önde gir (4 farkla diyorum 1-2 değil) sonra 1 puana razı ol. Acaba herhangi bir futbolcu 6-6 lık skora sevinmiş midir? 1 puan aldık mutluyuz açıklaması yapmaya yüzü olan var mıdır? Hocam 6 gol yemişsin, o 1 puanı alacağına hiç alma daha iyi...

Bardağın dolu tarafına bakıp 6 gol atmış aynı zamanda demeyin... 6 gol yenilen bardağı da kır at...

Bizim halı saha maçında bile bu kadar gol olmuyor...

4 Mayıs 2010 Salı

Winner


Tomas Zapotocny ismi 2 yıl önce devre arasında anılmıştı. Sonra yerine Gordon geldi. Biliyorum adı Gordon, soyadı değil ama soyadını yazmak için google'a girmem gerekiyor. Şimdi üşendim...Okunuşu Şindelfeld...

Neyse konuyu saptırmadan devam edelim. Zapo'yu ilk duyduğum an o andı. Yılların FM'cisi olarak ismini duymadığım bir oyuncuyu alıyor olmamız soru işaretiydi benim için. Nyese ki almadık o an... Sonra yıl sonu geldi ve 2 katı fiyatına aldık...

Almıştık artık. Yapacak birşey yok. İyi midir kötü müdür diye hemen açtım Udinese'nin sitesini. Yaklaşık 10 maça baktım. Zapo oynadığında takım kazanmış, oynamadığında kaybetmiş ya da berabere kalmış. Bana öyle denk gelmiş olma ihtimali de var tabi... Ben o gün Zapo'nun adını "Winner" koymuştum...

Sonra bize geldi. Fena da değildi. Şampiyon da oldu. Winner'lığını bir kez daha gösterdi. Şimdi Bursaspor'da ve şampiyonluk şansı devam ediyor. Şampiyon Bursa olursa, gerekirse Ferrari gitsin ama Zapo geri gelsin...