27 Şubat 2009 Cuma

Amauri'nin milli davası


Gattuso sakat olunca kendini sahalarda göremez olduk ama adını haberlerde duymaya devam ediyoruz. Bu sefer futbolcu kimliğiyle değil...

Paşamız, futbolcu formasını çıkarıp, yönetici ceketini giymiş. Yattığı yerden ahkam kesmiş. Sicilyalı ya milli davaları korumak ona düşer. Söz konusu milli takım olunca da söylenmiş.

"Brazilian striker Amauri should not join the Italian national team if he will be granted Italian citizenship"

O söyler de Amauri boş durur mu? Onun da kanında Sicilyalılık var.

"I do not care what Gattuso has to say"



Gennaro'nun Amauri'ye bir şey yapacağını sanmıyorum. Ama Lippi alırsa kadroya; o zaman Gattuso boğazına yapışır işte Lippi'nin.

Hazır konusu açılmışken işin Brezilya ayağı hakkında da bilgi verelim. Dunga Sky'a konuşmuş:

"The doors to the Brazilian national team are open to every Brazilian player. But, it is up to each player to deserve being picked. Amauri still has a chance to be selected. However, there are already quite a few excellent forwards in my squad like Luis Fabiano, Adriano and Pato".

Fabiano ve Pato'yu anlarım da Adriano neyin nesi... Amauri çok daha iyi tombul Adriano'dan...

Ters yüz


Çanlar bu sefer Madrid için çalıyor. Özellikle geçtiğimiz yaz transferde zor anlar yaşayan ve Eto'o ile Henry'i sürekli olarak kaybetme korkusu içinde bulunan Barça bu aralar rahat. Madrid ise en sağlam kalesi Raul'u kaybedebilir; tabi göze alırsa...

Önce Barça ile başlayalım. Geçen sene imza atmak için bin dereden su getirten Samuel Eto'o şimdi sadakat dersleri veriyor.

"I love Barça. I have signed a five year deal and the most difficult moment was last summer. I really wanted to leave but them I wanted to show how important I can be for this team. And I will continue as long as the club will want to; I could remain until 2010".

Bir diğer yıldız Henry ise zaten sadıktı kulübüne. Hiçbir zaman gideceği yönündeki haberleri onaylamadı. Arap hayranları City'i satın alınca ona göz dikmişlerdi ama o sansasyonu seçmedi. Gitse belki de yeniden eski günlerine dönebilirdi, yeniden ön plana çıkabilirdi. City'nin UCL'ye kalmasını sağlamak onun için büyük bir onur olabilirdi ama o başka türlü bir onuru tercih etti ve tercihlerinin de hala arkasında.

"It's a honor to play for Barcelona. I live great here and my dream is to finish my career here with the Blaugrana".

Katalunya'da yüzler gülerken, Madrid'de şaşkınlık hakim. Raul Gonzales. İsmi ile Real Madrid özdeşleşti artık. Real tarihinin en büyük golcüsü ABD konusu sorulduğunda neden olmasın cevabını vermiş. Benim ve ailem için iyi bir deneyim olabilir demiş. Ayrılmak için kendini heba edecek değil ya. Gitmezsen burada bitiririm kariyerimi diye noktayı koymuş...

"It would be a great experience, not only for me but also for my family. I could play one season in the USA. If it wouldn't be possible, I would of course end my career at Real Madrid".
Del Piero'nun İngiltere özleminden sonra, Raul'un bu demeci...Büyük kaptanlar neler oluyor!

Beşiktaş - İBB


Mustafa Denizli şaşırttı. Beklenmedik bir şekilde baklava ortasahaya dönüş. Üstelik Delgado ve Ekrem yeni iyileşmişken. Takım kadroları açıklandığında Hakan'ın önünde yine Sivok-Zan, beklerde Toraman-Üzülmez, önliberoda Ernst, kanatlarda Tello-Ekrem, forvet arkası Delgado ve çift forvet Bobo-Nobre gibi düşündüm. Tipik 4-4-2 baklava ortasaha...
Ancak maçın ilk bölümlerinden itibaren sistemin daha farklı olduğu anlaşıldı. Sivok'u Ernst'e yakın oynatıp, göbeğe Toraman'ı kaydırmıştı Denizli. Ekrem ve Toraman 3-5-2 nin bekleri gibiydi. Delgado oyun kurucu, Tello serbest, Nobre gezgin forvet ve Bobo target man gibi oynuyordu...

Ortasahada çift önliberodan tek önliberoya dönüş takımı savunma açısından biraz geriye götürdü, özellikle kontra ataklarda İBB zor anlar yaşattı Beşiktaş savunmasına. Zan, bana hiçbir zaman güven vermedi, hala vermiyor. Zapo dururken Zan'ın oynatılmasının tek mantıklı açıklaması savunmanın boy ortalaması olabilir, ümit ediyorum Denizli bunu düşünerek oynatıyordur Gökhan'ı ve yine ümit ediyorum Denizli de Gökhan Zan'ın ne olduğunun daha doğrusu ne olmadığının farkındadır...

Maçın başında Tello da Ekrem ile birlikte sağ kanatta oynayınca pozisyonlar sağdan geliyordu. Solun tek temsilcisi Üzülmez'di bu bölümde, zaten sola tek top aktaran da Ernst'ti. Beşiktaş'ı henüz tanıma aşamasında, Üzülmez'e umut bağlayan tek oyuncu sahada. İbrahim bile kendine bu kadar güvenmiyordur...

Beşiktaş ileride oynuyor ama pozisyon bulamıyor. Önceki maçlarda son vuruşlar kötüydü ama bu maçta son vuruşa bile yıkamadı pozisyonları. Kanatlar işlemiyor. Sadece top Delgado'dayken takım sakin oynuyor; onun dışında çok aceleci davranıyor. Kurulan üçgenler genelde 3. topta bitiyor.Bitmesinin en büyük nedeni de Tello'nun laubali oyunu. Tello konusunda bir iki cümle yazayım. Tello elbette yetenekli ve Beşiktaş için son dönemlerdeki tek sol kanat oyuncusu. Münch'ten sonra takıma gelen ilk sol kanat diyebilirim. Arada takımda pek oynama fırsatı bulamayan Juanfran'ı pas geçiyorum. Tello daha disiplinli oynamalı. Takımın hücumdayken kanat değiştirmesi hücum varyasyonu açısından önemli bir adım ama bunu Tello ile yapmamalı Beşiktaş. Tello bu topların çoğunu kaptırıyor. Ayrıca beğenmediğim bir diğer nokta da çok top kaybetmesi; yeteneksizliğinden değil, laubali oynayışından. Bir Serdar Özkan kadar değil tabiki, ama Beşiktaş şampiyonluk istiyorsa Tello bunları minimuma indirmeli...

İBB'nin ilk yarıda gol atamaması Beşiktaş için şanstı. Hakan özellikle 2 pozisyonda çok net topları çıkardı...

İkinci yarıda İBB ilk yarıya nazaran daha fazla top yapma imkanı buldu. Bu İBB için olumlu bir gelişme değil elbette, Abdullah Avcı'nın kontratak dışında herhangi bir hücum modelinin olduğunu düşünmüyorum, bu düşüncemi değiştirecek herhangi bir imza göremedim maçta...

Benim beklediğim değişiklik Bobo-Holosko değişikliğiydi ama Mustafa hoca Delgado-Holosko değişikliği yaparak kağıt üstünde 4-3-3'e döndü. Oysa ki maçın o anına kadar Bobo hiçbir şey yapmadı. Buna rağmen onu oyunda tuttu. Delgado'yu oyundan alma sebebi yorulmuş olması ve maç eksiğinin olması olabilir.

Bobo şu andaki formuyla Beşiktaş için kazanç değil, kayıp. Geçen yıldan çok uzak, kapasitesinin çok altında oynuyor. Pozisyona girmekte sıkıntı çekiyor, elbette bunda Beşiktaş'ın hücum modelinin de etkisi var ama bu tarz futbola Bobo gitmiyor...

Holosko değişikliğiyle büyük kumar oynadı Denizli. Beşiktaş Tello'nun ortasında golü buldu ama yan hakem Nobre ile Bobo'yu karıştırınca golü yedi. 1 dakika sonrasında bu sefer Tello kendisi attı. Beşiktaş maça yatma planları kurarken duran topta İBB golü buldu bu sefer. İBB toparlanamadan bu kez Beşiktaş Gökhan Zan ile buldu golü. Gördüğüm kadarıyla gol açık ofsayttı...

Beşiktaş'ın bulduğu gollerde kalecinin kısmen hatası vardı. Hasegiç'in sakatlığı sonrası oyuna ısınmadan girmesi kaleciyi olumsuz etkilemiş olabilir. Hasegiç'in sakatlığından bahsetmişken, degaj kullandıktan sonra sakatlandı ve İBB'li oyuncular oyunu devam ettirdi. Yaklaşık yarım dakika oyun sürdü, sonra top Hakan'a gelince Abdullah Avcı anlamsız bir şekilde tepki gösterdi. Gerekçesi Hakan'ın oyuna devam etmesiydi. Hakan görmedim deyip özür diledi gerçi ama o Abdullah Avcı, top Hakan'a gelmeden önce kendi oyuncularına neden aynı tepkiyi göstermedi?


Takımda en beğendiğim isimlerin başında İbrahim Toraman gelir. Toraman son haftalarda hem savunmada hem hücumda çok başarılı. Terim görsün artık demeyeceğim; zira gözü değil kapısı kapalı Toraman'a. Bir de özellikle adı her transfer dönemi Beşiktaş ile anılan Tjikuzu buysa eğer, onu öve öve bitiremeyen Sinan Engin gitsin çay koysun...

Beşiktaş zor da olsa 3 puanı aldı. Önünde Hacettepe ve Gençlerbirliği maçları var. Bu maçlardan da 3'er puan çıkarması gerekir. Bu durumda Sivas deplasmanına daha rahat ve moralli gidebilme fırsatı bulur...

Hedefi tutturamamak


Bülent Korkmaz gelir gelmez gaz demeçler vermeye, arkası doldurulmayacak, düşünmeden söylenmiş sözler söylemeye başladı. Dakika bir gol bir...

"Galatasaray'ın hedefi Türkiye ligi ve kupa şampiyonluğu değildir, onlar Avrupa'da başarı için araçtır"

Yapma... Bu dediğine kargalar bile güler... Bunun böyle olmadığını sen de çok iyi biliyorsun...

Madem ki Galatasaray'ın hedefi lig ve kupada değil Avrupa'da başarı o halde Skibbe neden gönderildi acaba. Lucescu sonrası Avrupa'da en başarılı sezonunu geçiren Galatasaray, Skibbe'nin Galatasaray'ı değil mi? Takımın hedefi Avrupa'da başarıysa Skibbe gayet iyi gidiyordu ve gönderilmesi yanlıştı.Bu durumda ya Galatasaray yönetimi hedefini bilmiyor ya da Bülent Korkmaz...

Benim hedefim Avrupa'da başarı dese anlarım, ama kulübün hedefini bu şekilde saptırmasın. Bülent Hoca, Galatasaray'ın, ligdeki durumundan dolayı Skibbe ile yolları ayırdığının farkına varsa iyi olur...

26 Şubat 2009 Perşembe

UCL Çarşamba


Şampiyonlar liginin 2. gününde Münih deplasmanda aldığı 5-0'lık skorla turu nerdeyse garantiledi. Klinsmann sallantıdaki koltuğuna şöyle sıkıca bir tutundu bu maçla. Sporting için de şanssız bir maçtı, grup maçlarında taraftara sorsak, böyle elenmektense UEFA'ya gitmeyi tercih ederdi heralde...

Villarreal-Pana maçı beklendiği gibiydi. UCL tecrübesi olmayan İspanyollarla bu kupanın abonesi PAO yenişemedi. Villarreal, Yunanistan'da o ateşli seyircinin önünde zor kazanır. Tura yakın olan taraf yoncalar...

Chelsea, Juve maçı da beklendiği gibi az gollü geçti, Chelsea için iyi skor. Maalesef Juve'nin turu geçebileceğini düşünmüyorum. Tek tesellim top yuvarlaktır. İtalya'da kazanmak zorunda Juve, Bianconeri'nin işi zor...

Gecenin izlenen maçı Real-Liverpool'du...Diarra Real ortasahasını toparlamış. Yanında da asi çocuk Gago, öğreniyor yavaş yavaş. Savunmada da sorun yok gibi. Marcelo ve Sergio Ramos'u da beğeniyorum, özellikle hücumda iyiler. Takımda tutmadığım adam Robben. Real'in Portakal'a dönüşüne nefret ile bakıyorum. Ne kadar sakat Hollanda'lı var hepsi Madrid'de. Sneijder, Vaart, Robben. Üçünü de sevmem. Kötü değiller, üçü de iyi oyuncu ama çok sakatlanıyorlar.

Robben dün gereksiz çalımlardan başka bir şey yapmadı. Aynı stil çalım denemeleri bir yerden sonra keşfedildi ve topu kaptırmaya başladı. Higuian ise çok bencil. Adam iyi ve gelecekte Arjantin için iyi bir forvet olacaktır ama çok bencil...

Liverpool kupa takımı olduğunu bir kez daha gösterdi. Golü de en sevmediğim adam Benayoun attı...Real için tur zor...

25 Şubat 2009 Çarşamba

UCL Salı


2. Tur ilk maçları sona erdi.Önce salıyı değerlendirelim...

Dünden başlayalım, dünün tek kazananı Arsenal'di. Maçın az gollü geçeceği beklenen bir durumdu, iki takımda tedbirli oynayınca skoru van Persie'nin golü belirledi. Evinde 1-0 kazanmış olmak Arsene Wenger'i memnun etmiş görünüyor. Roma'da maçın gollü geçmesini beklerim, Arsenal gol bulur ve Roma 2 fark kasar. Totti'nin De Rossi'nin şampiyonlar ligi hayali gelecek bahara diyeceğim ama o da zor; Roma'da kalırlarsa bu kupayı zor görürler...

Formsuz Atletico Madrid kolay kuranın avantajını da yaşayamayacak gibi. Porto deplasmandaki gollü beraberlikten son derece memnun. Portekizde maçı kaybedeceklerini sanmıyorum. Çeyrek finale Porto yakın. Bu arada Lisandro da attığı gollerle zirveye yükseldi. Türk basınına kalsa gruptan çıkamıyordu, şimdi çeyrek final kapısındalar...

İniesta'sız Barça için deplasmanda alınmış beraberlik iyi sonuç. Lyon zor kura çekmişti; taraftarın büyük beklentisi yok. Elerlerse sürpriz olur, elenirse neden elendin demez kimse. 1-0'ı koruyabilselerdi, Nou Camp'ta kapanıp kontra ararlardı ama olmadı. Barça taraftarının da desteğiyle götürür turu...

Dünün gözde maçı İnter-Manu'ydu. Manu ilk yarıda İngiltere'de oynuyormuş gibi oynadı. Sir, beklenenin dışında bir 11 çıkardı. Evans ve O'Shea olunca defansı kurmayı başardı. Ortada Carrick-Fletcher ile İnter'in zayıf ortasahasını domine etmeyi başardı. Sağda Ronaldo ile hücum etti, solda ise Zanetti-Maicon'a karşı Evra-Park seçimi mantıklıydı. İkiliyi durdurmak için çok koşan ve savunma yapan Park'ın oynaması doğruydu. Giggs sola yakın ama daha serbest oynadı. Tek forvet Berbatov idi. Park yerine onu çıkarıp Rooney'i alsa daha iyi olabilirdi.

İnter'in hücum varyasyonları çok alternatifli değil. İbra'ya şişirilen toplar ve duran toplar dışında organize geliştirebildiği atak hemen hemen yok. Mourinho'nun elinde Cambiasso gibi bir oyuncu daha olmalı. Yaz transferlerinin ilki bu tarz bir oyuncu olacaktır. Bir de forvet arkası. Muntari ile bir yere kadar. Deplasmanda alınmış 0-0'lık skora iyi demem. Benim gözümde avantaj değildir. Çünkü içerde bir gol yediğinde 2 atmak zorundasın ama bu maç için Man Utd'a avantaj gibi görünüyor. Çünkü Manu kolay kolay yemiyor. İnter de bu futbolla giderse İngiltere'den hüsranla döner. Taraftar her ne kadar Ronaldo'yu seçse de maçın adamı bence Julio Cesar'dı...
Son bir paragraf da Ertem Şener'e. Cesar'ın hakkı Cesar'a demek için kaç pozisyon sabrettin... Ha bir de Ronaldo'nun ayaklarının görememek ve 2 pozisyondan 3 gol çıkarabilen forvet oyuncusu ne demek merak ediyorum...Bırak bu işi...

Kupada ilk maç Eczacı'nın

Hafta sonu ligde 3-0 yenildiği Fenerbahçe'yi 3-1 ile yenerek avantajı eline geçirdi Eczacıbaşı. Naz Aydemir bu takımda oynadıkça, büyük maçları kolaylıkla kazanabiliyor Eczacı. Fenerbahçe içinse Seda'nın ekstra performansı çok önemli bence bu tür maçlarda. Kadrosu iyi Fenerbahçe'nin. Ligde de şampiyonluğa adaylar, kupada ise Eczacı'nın artık bırakacağını düşünmüyorum...

24 Şubat 2009 Salı

Anket Sonuçları

Anketleri sonlardırdık, zaten maçlara da 1 saat kaldı. Anket sonuçlarına baktığımızda üç maç da ortada görünüyor. Rakipler dengeli...
Bahisçiler için zor maçlar bunlar...
Inter %33
Beraberlik %25
Manu %42

Arsenal %36
Beraberlik %27
Roma %36

Chelsea %27
Beraberlik %45
Juve %27

Süper Lig Güç Dengeleri


NBA için medyanın haftalık yada aylık yaptığı "Power Rankings" yani güç dengeleri adı altında takımların sıralanması ve her takım için birkaç cümle ile yorum yapılması neden futbolda da uygulanmaz acaba? Haftalık maç sayısı NBA'e oranla az olduğundan haftalık olmayabilir ama en azından aylık olarak yapılması gerekir bence. Gerçi NBA'de olan takımların güç olarak birbirlerine yakınlığı Futbolda olmadığı için güçlü takımların dışında diğer takımların yorumlanmaları pek ilgi görmez. Ancak NBA'de olmayan küme düşmeme mücadelesi Futbolda olduğu için güç olarak düşük olan takımların mücadelesi de heyecanlı ve incelenmeye değer diye düşünüyorum. Diğer takımların maçlarını izleme fırsatımız olmadığı için şimdilik en üstteki 5 takımla ilgili bir Güç Dengeleri yazısı yazalım.

Sivasspor: Geçen sezon süpriz bir performans ile şampiyonluk yarışına ortak olan Sivasspor bunun bir tesadüf olmadığını 21. haftaya 3 puan fark ile lider girerek gösterdi. Bu başarıda başta hoca Bülent Uygun ve başkan Mecnun Odyakmaz'ın uyumu önemli bir faktör. Bunun yanında Mehmet Yıldız-Balili-Tum-Kamanan forvet kombinasyonları sayesinde Sivasspor her çeşit savunma tarzına göre uygun forvet tiplerini elinde bulunduruyor. Bunların yanında Bilica şuan da Türkiye'deki en formda stoper görünümünde. Ayrıca Abdurrahman Dereli ve Musa Aydın'da takımının temel taşları arasındalar. Son haftalarda formsuzlar ancak bir şekilde kazanmayı biliyorlar. Hakem yardımı aldıkları doğru olsada hangi takım şampiyon olduğu dönemde hakemlerden yardım almadı ki? Bunu hakem hatalarını meşru göstermek için söylemiyorum ancak geçmişide kimse unutmamalı. Şubat sonu yani bu haftasonu ile başlayan çok kritik ve zorlu bir yola giriyorlar. 28 Şubatta Kadıköy'de Fenerbahçe ile karşılaştıktan sonra 4 Martta Kadıköy'e bu sefer Türkiye Kupası Yarı Finali için geri dönecekler. Daha sonra formdan düşmüş olsada Sivas'ta Ankaraspor ile oynayacaklar.Bir hafta sonra Ankaragücü deplasmanına gidip ondan sonraki hafta Sivas'ta Beşiktaş ile "26. hafta" öncesi kapışacaklar. Bu yolu minimum kaza ile atlatırlarsa çok önemli bir avantaj yakalarlar şampiyonluk için.

Trabzonspor : Son haftaların formsuz takımlarından Trabzonspor. Beşiktaş maçında oynanan oyun deplasmanda oldukları için ve rakibin şampiyonluk iddiası olan bir takım olduğu için tahammül edilebilir ancak evlerinde aldıkları Denizlispor mağlubiyeti Trabzonspor için tehlike çanlarının çaldığının göstergesidir. Fenerbahçe ve Galatasaray kaybetmese çok daha yaralayıcı olabilirdi bu mağlubiyet. Yalnız Trabzon taraftarının o kadar seneden sonra böyle bir hava yakalamış takımının aleyhinde tezahurat yapmaya hakkı yok diye düşünüyorum. Devre arası gelen Alanzinho fizik ve kondisyon olarak şuan çok yetersiz. Çok hızlı bir oyuncu olsa da dokunsalar hemen düşüveriyor.Kendisini toparlamazsa taraftardan çok tepki görür. Yattara ise formatı gelmiş bilgisayar gibi ne zaman ne yapacağı hiç belli değil. Trabzon'un da Mart ayı kritik duruyor.Artık kendini toparlayan ve ligin flaş takımlarından biri olan Antalyaspor karşısında deplasmanda çok zorlanıcaklar daha sonra son haftalarda kendini toparlayan ve daha iyi futbol oynayan Konyaspor'u ağırlıyacaklar. Bir sonraki hafta ise evlerinde Galatasaray ile çok kritik bir maça çıkacaklar. Mart sonunu ise deplasmanda Antep maçı ile getirecekler. Mart ayını kayıpsız kapatıp Sivas'ın puan kaybetmesini beklemekten başka yapacak başka şeyleri yok şuan.

Beşiktaş : Sonunda Mustafa Denizli tek forvet ve Yusuf ısrarından vazgeçti ve Nobre ile Bobo'yu yan yana oynattı. Bence doğru olanı yaptı. Delgado, Alex ve Lincoln kadar üst seviye bir performans sergileyemediği için hücumun yapısını onun üzerinden kurmak yanlış bir karardı. Üstelik bu düzeni Delgado sakat diye Yusuf ile devam ettirmek daha da yanlıştı. Sakatlıklar Denizli'yi çift forvete itsede artık doğru yolu gördü sanırım. Yeni transfer Ernst'de takıma önemli bir sertlik kattı. Mücadeleciliğinin yanında disiplinli bir futbolcu olmasıda Beşiktaş ortasahası için önemli bir kazançtır. Ancak makina düzeneği gibi oynayan Ernst'in oynadığı takımda serseri bir mermi gibi oynayan Serdar Özkan'ı görünce insan bu iki topçu yanyana nasıl oynuyor diye sormadan edemiyor. Almanya'dan gelen Ernst'in Serdar'ın oyununa çok şaşırdığını ve anlam veremediğini tahmin ediyorum. Serdar gün geçtikçe ikinci Burak Yılmaz vakasına dönüşüyor. Holosko ve Ekrem dönünce Beşiktaş önemli bir seviye atlıyacaktır diye düşünüyorum. Eğer Denizli elindeki rotasyonu doğru kullanır ise şampiyon olmaması için bir sebep yok. Beşiktaş için Mart ayı fikstürü çok zorlu değil açıkcası ancak sonuncunun ligde şampiyonluk iddasında bulunan bir takıma deplasmanda 5 gol atması hiç bir maçın kolay olmadığını göstermekte. Mart ayındaki son maçları olan Sivas maçı en kritik maçları olacak.

Fenerbahçe : Geçen haftaki farklı galibiyetten sonra herkes "acaba?" dedi ancak Fenerbahçe deplasmanda puan kaybetme geleneğini devam ettirerek ligin ikinci yarısında da hayal kırıklığını sürdürdü. Skibbe'nin gönderilmesi Aragones üzerinde bir baskı oluşturacaktır ancak "istikrar" delisi Fenerbahçe Yönetiminin kendisinden kolay kolay vazgeçeceğini düşünmüyorum. Fenerbahçe'nin olayı taktik düzen falan değil. Geçen seneki kadrodan giden iki isim var birinin yerini yeni gelen aratmazken diğerinin yokluğunu bir türlü kapatamadı Fenerbahçe. Bir takımda bir oyuncunun bu kadar etksi olduğuna inanmıyorum. Aragones'in yeni bir sistem oturtmaya çalışması başarısız olunca eski sisteme geri döndüler ancak dediğim gibi sorun sistem yada taktik değil sorun mentalite sorunu. Sakatlıktan dönen Deivid çok formdaydı ancak o da diğer arkadaşlarına uyarak hiç bir katkı verememeye başladı. Son haftalarda Emre'nin performansının artışı dışında pek olumlu bir şey yok Fenerbahçe için. Uzun süre kazanamadıkları Türkiye Kupasını bu sefer gerçekten kazanmaları lazım yoksa seneye Uefa Kupasına bile gidemeyecekler. Önlerindeki fikstürde bir hayli zor; Sivas ile ardarda iki maç yaptıktan sonra Kayseri deplasmanına gidecekler ve bu maçların getireceği duruma göre belkide bir sonraki maçları olan Kadıköy'deki Kocaeli maçı sonrası onlarda hocalarını kaybedicekler. Bir nevi Dejavu...

Galatasaray : Son günlerin en çok haraket yaşanan takımı. Cuma günü birçok Galatasaraylı bu turu geçeriz derken Kara Pazar'da yaşanan hezimet takımdaki herşeyi altüst etti. Skibbe hemen takımdan gönderildi. Skibbe her nekadar suçlu olsada yönetimde onun kadar hatta ondan daha fazla suçtu. Geçen sene Uğur sakatlandıktan sonra Sabri'ye kalan sağ bek pozisyonu bas bas bağırıyordu adam alın buraya diye. Ancak yabancı hakkı sorunu bile olmayan yönetim bu ihtiyacı görmezden geldi. Devre arasında bile hiçbir hamle yapılmadı. Uefa Kupasında Final oynama hedefindeki bir takım için bu kadar gerekli bir transfer nasıl gözardı ediliyor? Ayrıca Mehmet Topal'ın formsuzluğunun üstüne Linderoth'un da bir türlü iyileşmemesi neden yeni bir önlibero transferine sebep olamıyor anlamıyorum. Doğru hamleler yapılsa şuanda çok farklı bir takım hakkında konuşuyor olurduk. Bu arada Servet'in ve Emre Güngör'ün sakatlıkları çok canlarını yakacak gibi. Meira çok formsuz ve Zenit'e gitmesine izin verilmediği için oldukça mutsuz. Bu arada Bülent Korkmaz tercihinin ne kadar doğru olduğu tartışılır. Takıma gazı verecektir ancak bu gazı alıcak oyuncular Türkler olur genelde. Lincoln, Kewell ve Baros tipi futbolcular pek sallamazlar Bülent Hocayı. Üstelik Galatasaray gibi bir klüpte çalışmak için yeteri kadar pişmedi. Yalnız şu yaşında oynasın Bülent Meira'dan daha iyi defans yapar kesinlikle. Lider ile olan 8 puan farkı ve aradaki 3 takım Galatasaray için şampiyonluğun zor olduğunu açık açık gösteriyor. Bordeaux maçı çok zor geçecek ve ardından oynanacak Konya deplasmanı çok kritik. Daha sonra Bursa'yı evlerinde ağırlayacaklar.Ondan sonra ise Mart ayının en kritik maçı için Trabzon'a gidicekler. Bir sonraki maçta evlerinde çok tehlikeli bir Eskişehirspor ile ilk yarıdaki maçın rövanşını almaya çalışacaklar.

23 Şubat 2009 Pazartesi

Welsh Open'ın ardından

Hafta boyunca Eurosport'ta snooker sezonunun önemli turnuvalarından Welsh Open ekranlardaydı. Hafta sonu izleme fırsatını buldum. Yarı finalden itibaren Joe Swail'in performanslarını izledik hep beraber. Turnuva başında Neil Robertson'ın eski performansına ulaştığını görmüştüm. Açıkçası uzun süredir böyle iyi oyun sergileyen bir Robertson izlememiştim. Özellikle John Higgins'i 5-4 yenerken sergilediği performans inanılmazdı. Uzun potlardaki başarısı zaten tartışılmaz olan solağın, snookerları çözerken de hata yapmaması maçı getirmişti. Higgins'in aciz bir durumda 2 topla snookera çabalaması şaşırttı beni.

Robertson dışında turnuva boyunca dikkate değer diğer isim de Joe Swail oldu. Stephen Maguire'ı 5-4 yenip, yarı finalde Robertson ile eşleşti. Bu maçta turnuvanın en güzel maçlarından biriydi kanımca. Joe Swail için de kariyerinin en önemli maçlarından biriydi. Maçın sonuna yaklaştıkça, heycanı arttı, strese girdi, oturduğu yerde terlemeye başladı ve kameralar bile maçı bırakıp onu izlemeye başladılar. Joe Swail'in bu heycanının nedeni boş değildi tabiki, 1992'de başlayan kariyeri boyunca tek finali bile yoktu Swail'in! Maçta en kolay pozisyonları bile kaçırırken girdiği tipler hem komikti hem de ilginçti. Neyse ki Robertson yarı finale gelinceye kadarki performansını unuttu bu maçta da, Swail finale kaldı. Finaldeki rakibi Ali Carter'dı. İkisine bakınca kardeş falan sanabilirsiniz. Masada hangisi vardı karıştırdım bazı anlarda. Swail yine stresli ve heyecanlı başladı maça. Kalktı vurdu, olmadı, üzüldü, başını ellerinin arasına aldı, oturdu, su içti de içti... Bir türlü atamadı heyecanını. İlk senans sonuna 5-3 önde girdi. İkinci seansta farklı bir Carter vardı. 5-3 geriden geldi ve 9-5 ile bitirdi maçı. Swail için sevindim maçın bittiğine açıkçası. Yoksa bu turnuva sonunda adam 10 yıl daha yaşlanabilirdi... Her şeyin ilki böyle güzel yaşanır zaten. Umarım sonraki turnuvalarda kupaya da uzanır. Çok sempatik ve iyi bir oyuncu Swail...

GÜLE GÜLE DERKEN


Hepimiz biliyoruz ki bu son, kulübenin önündeki maceradan, almanyada çalışma ofisindeki bi başka maceraya kapı açacak.. Takımı kim kuruyordu sayın skibbe? Kulüpte kimler sorunlu kimler mazlumdu sayın skibbe? Feldkamp ne işe yaradı sayın skibbe? Neler dönüyor sayın skibbe? vs.. Samimiyet kostümlü cevaplar.. Kovulan skibbenin yeni takımında aldığı sonuçlar.. Güle güle değil, hoşgeldin mi demeliyiz yeniden?

22 Şubat 2009 Pazar

Anket: UCL'de İngiltere - İtalya


Hafta arası Şampiyonlar Ligi'nde İtalya-İngiltere düelloları var.

Mourinho, Fergie ile bir kez daha karşı karşıya. Inter-Manu eşleşmesinin en güzel yanı Mourinho ile Ferguson'un karşılaşması olacak...

Diğer eşleşmeler İngiltere'de: Arsenal-Roma ve Chelsea-Juve...Maçlardan en fazla zevki İngiltere'nin patronu İtalyan Capello alır heralde...

Anketlerimiz sağ tarafta, üç maç da ortada görünüyor, buraya favorilerimi yazıp sonrasında rezil olmak istemiyorum...=)


Yiğit ölür şan kalır


İrlandalı kulüpten ayrılışı ile ilgili olarak ilk kez konuşmuş. Black Cats'ten ayrılma sebebini uzun uzun anlatmış, Irish Times'ın spikeri ile bir yandan içerken bir yandan da dertleşmiş anlaşılan.

"He was talking to me about the players needing to come into work with a smile on their face. That really concerned me. Smiles on players' faces? It's my job to get them training well."

Sunderland'ın Keano'lu dönemde pek iyi gittiği söylenemez. Sene başında iyi para harcadılar ama beklenen başarı gelmedi. Hal böyle olunca gözünün üstünde kaşın var diye yollamanın bahanesini ararlar. Keane de karizmadan ödün vermez. Ağzına geleni söyler...

TSL 21. Hafta - Lig ocaktan sonra başlar



TSL son dönemlerdeki en zevkli sezonunu yaşıyor. 5 takım şampiyonluk için kıyasıya mücadele içinde. Her hafta farklı bir tablo ile karşılaşıyoruz. Tigana'nın tabiriyle haftanın ardından kazanan yeşil gözlü, kaybeden siyahi oluyor.

Hafta Beşiktaş ile açıldı. Beşiktaş maçı izlenimlerimi daha önce aktarmıştım. Kazanmasına rağmen Beşiktaş'ın hala ciddi eksikleri olduğunu düşünüyorum. Bu eksiklere en kısa zamanda çözüm bulmazsa şampiyonluk zor.

Dünün sürprizi Trabzonspor'du. Hüseyin ve Umut yoktu ama Trabzon taraftarı bu futbolculara zaten bel bağlamamıştı. Bir Gökhan Ünal, bir Song değildi takım için. Umut'un yerini Promise gayet tabi doldurabilirdi mesela. Trabzon evinde Denizlispor'a 3 puan verdi. Eminim ki bu kayıp hesapta yoktu. 5 takımın da yapacağı hesapta Denizlispor maçı için hanede 3 puan olduğuna eminim. İyi giden Trabzon'da bu skor kafalarda soru işareti oluşturdu. Song kaptan edasıyla demecini verdi; Moralimizi korumalıyız dedi. Gelecek hafta Antalya deplasmanındalar. Antalya sert oynayan, inatçı bir takım. İşleri kolay değil, Trabzon bu maçta puan kaybederse düşüşe geçer.

Fenerbahçe'nin Gençlerbirliği'ne yenilmesi benim için çok sürpriz olmadı. Geçen haftaki skor tamamen aldatıcıydı. Aragones'i bile şaşırtmıştı zaten. Bu hafta normal şartlar altındaki Fenerbahçe geri döndü. Fenerbahçe 5 takım arasında şampiyonluğa en uzak olanı.

Sivasspor bir şekilde kazanmasını biliyor. Maçın tamamını izleyemedim, Batuhan ve Youla olsa Eskişehir için daha farklı olurdu; bu maçtan puan alabilirlerdi. Özellikle Batuhan'ın hava toplarındaki üstünlüğüne çok ihtiyaç duydular. Sivas haftaya Saraçoğlu'nda, kazanırsa Fenerbahçe gider, kaybederse lig yine yeniden başlar.

Galatasaray-Kocaelispor maçı haftanın en büyük sürprizi. Ali Sami Yen'de alınan ilk mağlubiyetin bu kadar farklı olması beklenmiyordu, GS'da akıllar biraz da hafta içindeydi. Baros penaltıyı atmış olsa GS bu maçı çevirebilirdi ama olmadı. Baros ile birlikte, savunma yapısındaki tercihi sebebiyle Skibbe çok eleştirilecek. Ben Sabri'yi eleştirmem çünkü Sabri'nin oluru bu. Sabri'yi oynatıyorsan duruma razı olacaksın. Kocaelispor ilk deplasman galibiyetini aldı. Taner attığı 4 golle gol krallığında 2. sıraya yükseldi. Hacettepe'nin galibiyetiyle ligin alt kısmı da bir adım yükselmiş oldu.

21 Şubat 2009 Cumartesi

İstanbul derbisi (3-0)

İstanbul derbileri bir başka oluyor. Beklentiler dışında geçrkleşiyor her şey. Hafta içi Avrupa kupasında tur atlayan Eczacıbaşı Zentiva'nın bugün oynanan derbi maçında Fenerbahçe Acıbadem'le başabaş bir oyun bekleniyordu. Beklentiler boşa çıktı ve Fenerbahçe Acıbadem ligde 3-1'in rövanşında, 3-0 kazanarak, önemli ve değerli bir galibiyet almış oldu. 24 Şubat'ta bu sefer de Teledünya Türkiye Kupası'nda karşılaşacak iki takım. Yani 3 kez karşılaşmış olacak iki takım. Eczacı da son zamanlarda Güneş ve Fenerbahçe dışında başka bir takımla oynamaz oldu zaten.:)

Bu arada Avrupa kupasında Eczacı'nın rakibi Polonya'lı Muszyniaka olurken, Türk Telekom da 3-0'ın rövanşında Rijeka'yı yine 3-0 yendi ve Dinamo Moskova ile işleşti. Türk Telekom'un rakibi ciddi. İki takımımıza başarılar diliyorum, eğer kazanırlarsa Perugia'da ki 4lü finale kalacaklar. En azından birini orada görmek istiyoruz...

Adana'da kupa günü

Bugün Adana'da 75.000TL ödüllü iki kupa koşusu vardı. Birisi Fairson'un 1,05 ganyanıyla kazanmasına kesin gözüyle bakılan Adana Büyükşehir Belediyesi Koşusu ki Fairson herkesi yanılttı ve 2. oldu. Nerede o Fair Tail'in kızı efsane Fairson dedirtti bugün yarışseverlere. Eski forumunu özletiyor son zamanlarda. Umarım tekrar yakalar formunu. Yarışta plase olmadığı için süpriz olan Beran kazandı. İleri atılıp çok iyi kaçtı, Mehmet Kaya'da açıkçası maestro gibiydi yarışta. 9 ganyan oranıyla oynayanların yüzünü güldürdü Beran.

Günün 2. kupa koşusu Kafkaslı'nın 1,20 ganyanıyla 1.liği kazandığı Vali Kupası Koşusu'ydu. Kafkaslı 3 boy geç başlamasına ve yaşının getirdiği yorgunluğa rağmen tabela serisine hala devam ediyor. Özellikle Bayçora'nın sprint atağına verdiği cevap bana yetti de arttı. Ayabakan yokken Kafkaslı'yı Turbo'yu izleyerek mutlu oluyorum ben de işte böyle...

Daha önce Gelibolu isimli arap atından bahsetmiştim. 5/5 yaparak kalitesini kanıtlamıştı. Grubundaki ciddi rakibi Hayatım'ı da 2 kere geçmişti daha önce. Bu hafta içinde Adana'da 1400m kum pistte koşulan yarışta bu sefer Hayatım Gelibolu'yu nakavt etti. Özellikle Gelibolu'nun bu yarışta istenilen sprintini orataya koyamaması ve hatta bu çabaya erken girmesi, Hayatım'ın da bu hatayı affetmemesi sonucu 2. oldu Gelibolu. Gelibolu'nun yarışlara hazırlanması için uzun süre ve iyi bir bakım gerekiyor sanırım. Başka problemler de olabilir bilemiyorum tabi...

Rossi'den inciler


Giuseppe Rossi beğendiğim oyunculardandır. İngilizlerin İtalyan gençlerine sarmaya başladığı dönemlerde Manu kadrosundaydı. Genç olması sebebiyle bir yıl Newcastle'da bir yıl da Parma'da geçirdi. İtalya'da geçirdiği sezon iyiydi. Bunun verdiği cesaretle ilk 11 hevesi arttı ama Fergie onu ilk 11'inde düşünmeyince yollar ayrıldı.

2 yıldır İspanya'da ve performansı son derece tatmin edici. La Gazzetta'ya verdiği demeç kuyruk acısı olduğunu gösteriyor. Man Utd'dan ayrılırken ne durumdaydı bilmiyorum ama bugünlerde eski takımına pek sıcak değil.

"Manchester United play well, but they don't press as much as the used to; this year we stopped them twice, so also Inter can make it. The numbers are clear: in Italy Inter are the best. Mourinho has a very solid team, who win also when they don't play well"

Elbette Inter Manu'yu eleyemez demiyorum ama Inter'in Manu'yu eleme ihtimali topun yuvarlak olmasından geliyor. Rossi, nerede yaşıyorsun, hangi dünyadasın? Mourinho bile senin kadar umutlu değildir bu turdan. Villarreal'in Manu'yu eleme ihtimali üzerinde durmak dahi istemiyorum.

Son olarak Rossi, kupanın favorisini Barcelona olarak göstermiş. Ben yine Manu diyorum ama en azından kupayı alabilecek bir favori seçmiş.

20 Şubat 2009 Cuma

Rekora 89 dakika


14 maç ve 1302 dakika... Man Utd, Premier ligde son golü 7 Kasım'da Nasri'den yemişti. O gün bugündür maç içinde 2. kez santra yapmadılar...

Van der Sar, Blackburn maçında da kalesini kapattığı takdirde, Avrupa rekorunu elinde bulunduran Dany Verlinden'in ( FC Bruges) rekorunu elinden alacak. Rekora 89 dakika kaldı. Haftasonu, Santa Cruz-McCarthy-Pedersen sıkıntı çıkarması muhtemel isimler...

Elbette söz konusu bir rekorda Van der Sar'ın adı önce okunur ama unutulmaması gereken bir başka isim de Vidiç. Özellikle Rio'nun sakat olduğu bölümde sağlam savunmasından ödün vermedi, attığı goller de ekstrası. Bu yılki Yılın futbolcusu ödülünün en büyük adaylarından. Fergie 2006 Ocak'ta 7 milyon £'a aldığı oyuncuda yine ıska geçmediğini ispatladı...

Manu'da bu azim, başında da Fergie olduktan sonra rakiplere şampiyonluk zor İngiltere'de...

Kaç korner bir gol?


Beşiktaş, ligin en fazla korner kullanan takımı ama henüz 3 gol atabildi bu kornerlerden. Kafacı adamı yok desem Nobre-Bobo-Toraman. Orta yapacak adam yok desem Tello-Delgado. Peki ya neden atamıyor Beşiktaş?

Takım korner çalışıyor mu bilmiyorum ama illaki çalışıyordur, haftalardır Beşiktaş'ın korner sıkıntısı olduğu konuşuluyor, Mustafa Denizli bir başka dünyada yaşamıyorsa duyuyordur ve takımı buna göre şekillenidiriyordur.

Beşiktaş'ın korner organizasyonu yok, bütün toplar içeriye rastgele atılıyor. Tello zaten topu çok kaldırmadan attığı için ön direkteki rakip savunmacı topu çıkarıyor...

Manu'nun son bir kaç maçını izlediğimizde Alex Ferguson'un birden fazla korner organizasyonu olduğunu görüyoruz.

Gelen ortaya Ronaldo'nun ön direğe yaptığı koşular...

Gelen ortaya ön taraftan kafayla arka direğe aşırılan toplar...

Ceza sahası dışında Scholes'a atılan toplar...

Benim gözlemlediğim bunlar, daha fazlasının olduğuna da eminim...

Hepimiz geçtiğimiz yıllarda Fenerbahçe'nin sırf duran toplarla bir çok maçta puan aldığını hatırlıyoruz, bunlar bu kadar göz önündeyken hala bu kadar korneri nasıl harcar bir takım...


Sistem yok



Uzun bir aradan sonra deplasmanda kazanabildi Beşiktaş. Kazanması değil, bu kadar uzun süre kazanamaması şaşırtıcı aslında. TSL'de çift forvet ve sağlam bir önlibero ile baskılı oynadığın zaman anadolu deplasmanlarında kazanmak çok zor değil...

Futbolcuların isimlerini altalta yazdığında ben klasik 4-4-2 şeklinde bir Beşiktaş beklerim. Dörtlü defansın önüne Cisse-Ernst ve kanatlara da Tello-Serdar. Fakat Beşiktaş ortasahası çok karışık. Tello ortaya çok geliyor, Serdar ise genelde topun olmadığı bölümde kalıyor. Gerçi Serdar'ın topun olmadığı bölümde olması top ile birlikte olmasından daha kötü sayılmaz.

İlk dakikalarda az biraz baskılı göründü ama sonra ilk yarı boyunca yine ortasahada top yapıp ileriye aktaramayan, son vuruşları tamamen sıfır bir Beşiktaş izledik, üstelik pozisyon da veriyordu.

İlhan Özbay oyunda kalsaydı sağ taraftan ciddi sıkıntı çıkarırdı Beşiktaş'a. Üzülmez savunma olarak kötü değil ancak önünde kimse olmayınca Gaziantepspor sağ kanattan çok rahat gelebiliyordu. Aynı durum sol için de geçerli, yani Beşiktaş'ın sağı...

Tipik 4-4-2 oynayacaksan eğer -ki göbekten değil de kanatlardan oynayacaksan- beklerin hücumda da iyi, örneğin Gökhan Gönül gibi; Kanattaki oyuncularında fazla göbeğe girmeden kanatlardan düz koşu yapabilen oyuncu olmalı. Bir de orta saha çizgisi civarında da savunma hattında yer almalı. Beşiktaş'ın bekleri Toraman'ın 3. goldeki büyük katkısına rağmen hücumcu bek değil. Toraman defansın göbeğinden devşirme sağ bek adamı. Üzülmez hücumda hemen hemen hiç olmayan bir adam. Serdar Özkan için ayrı bir post açmalıyım, Tello bu dört adamdan 4-4-2 için en uygunu...

Beşiktaş bu ligin en çok korner kullanan takımı ancak kornerleri hep harcayan takımı. 3. korner golünü bu maçta attı ve hep yapması gerektiği şekilde attı. Mustafa Denizli'nin futbolcuları oturtup Manchester United maçlarını izletmesi lazım. Kornerde birbirine bu kadar zıt iki takım. Birisi amaçsız kormer kullanırken diğeri kornerleri nimet kabul edip sistemli korner kullanıyor.

İkinci yarı erken gelen gol takımın üzerindeki havayı değiştirdi, bundan 2 dakika sonra Tello'nun golü gelince Beşiktaş rahatladı. Takım rahat olunca farklı oynuyor. 2-0'dan sonra maç çok zevkli oldu. Antep gol için açıldı Beşiktaş kontra aradı.

Bobo yedek kulübesinde kala kala futboldan uzaklaşmış. Maç boyu bütün defans arkasına sarkıtılan toplarda ofsayta düştü. Cisse ortasahada geziniyor, bildiğim kadarıyla takımda en çok kazanan oyunculardan birisi, yazık!

Ernst'in gelişi ortasahayı kısmen toparladı, takıma Delgado-Holosko-Ekrem lazım. Özellikle Ekrem ve Delgado'yu çok arıyor Beşiktaş. Holosko geçen seneki Holosko olsa onu da listeye eklerdim. Ekrem ileriye top çıkarabilen bir oyuncu ve şu anda Beşiktaş onun eksikliğini çok çekiyor. Delgado olmayınca da oyun kurmakta zorlanıyor. Gerçi öyle bir derdi yok, çünkü hiç bir pozisyonda sistemli, düzenli gelmiyor Beşiktaş. Uzun toplarla Nobre'yi arıyor, onun indirmesini bekliyor. Böyle şampiyon olunmaz...

Ekrem ve Delgado'nun gelişi olumlu katkı yapacaktır takıma. Beşiktaş'ın yapması gereken ilk 20 dakika çok koşuğ baskı kurup golü bulmak ve sonra rahat bir oyun sergilemek...Antep deplasmanından 3 puan iyidir...

Politikacı


Lyon’un gözde golcüsü Karim Benzema’dan sağlam politikacı olurmuş. Şu seçim dönemi İBB başkanlığına adaylığını koysa götürür. Le Progres’e konuşmuş Fransız yıldız.

"I am fine in Lyon and I want to win the Champions League with my club. However, one day I would like to compete in another league. I like Real Madrid, Barcelona, AC Milan and Inter Milan. I would also like to win the World Cup in 2010".

Önce taraftarın gönlünü kazanma yoluna gitmiş, kulübümle Şampiyonlar Ligi’ni kazanmak isterim gibi kendisinin de inanmayacağı şeyler söylemiş. Olsun Lyon taraftarını mutlu eder bu sözler. Bizim evladımız helal olsun der bağırlarına basarlar. Sonra da son derece zekice, Kemal Unakıtan ceketini giyerek Real Madrid-Barcelona- İnter ya da Milan da oynamak isterim demiş. Yapma Benzema, bu dediğine kargalar bile güler. Bir insane ya Reallidir, ya Barçalı, ya Milanlıdır ya da İnterli. En azından Arshavin Barça defteri kapandıktan sonra Realliyim demişti…

Anlarım, Avrupa’da ben de birden çok takım tutarım ama hem Real’i hem Barça’yı ya da hem İnter’i hem Milan’ı aynı anda tutmam. Eğer ben profesyonelim her takımda oynarım dersen o ayrı. O zaman isim telaffuz etme…

FIBA Europe Player of the Year


1 - Pau Gasol
2 - Rudy Fernandez
3 - Dirk Nowitzki
4 - Ramunas Siskauskas
5 - Tony Parker
6 - Hidayet Turkoglu
7 - Andrei Kirilenko
8 - Luol Deng
9 - Andris Biedrins
10 - Dimitris Diamantidis
11 - Nikola Pekovic
12 - Zoran Planinic

Bu arada Jose Calderon neden listede yok anlamadım. Ben kendisini Gasol'un arkasına koyardım.

Filenin parlayan yıldızları #1

EDA ERDEM (1987, ORTA OYUNCU)
FENERBAHÇE ACIBADEM

19 Şubat 2009 Perşembe

Deadline Trades

Trade #1
Chicago Bulls
In: Salmons, Brad Miller
Out: Nocioni, Drew Gooden, Michael Ruffin

Sacramento Kings
In: Nocioni, Drew Gooden,Ike Diogu
Out: Salmons,Brad Miller

Portland Trail Blazers
In: Michael Ruffin
Out: Ike Diogu

Trade #2
Sacramento Kings
In: Rashad McCants, Calvin Booth
Out: Shelden Williams, Bobby Brown

Minnesota Timberwolves
In: Shelden Williams, Bobby Brown
Out: Rashad McCants, Calvin Booth

Trade #3
Chicago Bulls
In: Jerome James, Tim Thomas, Anthony Roberson
Out: Larry Hughes

New York Knicks
In: Larry Hughes
Out: Jerome James, Tim Thomas, Anthony Roberson

Trade #4
Oklahoma City Thunders
In: Malik Rose
Out: Chris Wilcox

New York Knicks
In: Chris Wilcox
Out: Malik Rose

Daha 20 dakika var sürenin dolmasına ve hala bazı dedikodular dolanıyor etrafta. Takaslara gelince bugünün kazananları Bulls ve Knicks oldu bence. Bulls Brad Miller ile içeriden skor üretebilecek bir uzuna sahip olurken Salmons ile Nocioni'nin bir üst modelini almış oldu. Üstelik 2010'a capları rahat bir şekilde girebilecek ve böylece 2010 yıldızlarına sulanabilecekler. Knicks ise takımını güçlendirirken aynı zamanda büyük planını da (2010) bozmamış oluyor. Bu arada kendilerinden hareket beklenen Cavs ve Portland sessiz kaldılar. Portland küçük bir takas yaptı ama ellerindeki biten kontratlarla daha büyük bir takas yapabilirler. Cavs ise Shaq için uğraşıyor sanırım ancak önerdikleri paket (Wallace, Pavlovic) karşısında en fazla 1 kilo kıyma alırlar. Üstelik Shaq Cleveland gibi soğuk memleketleri sevmez. Szczerbiak'ın kontratı ile bir takas yapmaları gerek yoksa "bu takımdan bir cacık olmaz" diyebilecek olan Lebron 2010'da kaçabilir.

Eczacı turladı

Eczacı-Güneş kapışmasının Avrupa ayağındaki 2. maçında Eczacı'nın 3-2'lik galibiyeti, tur atlamasına yetti de arttı. 1/12 turunu geçen ve 6 takımlı playoff etabına çıkan Eczacıbaşı Zentiva'nın dışında, bugün oynanacak maçta ise Türk Telekom 1 set aldığı takdirde yine ilk 6 içine adını yazdırmış olacak.

18 Şubat 2009 Çarşamba

Nesta


Adını en son ne zaman duydunuz bilmiyorum ama ben duymayalı çok olmuştu. Böyle birinin hala futbolcu olduğunu hatırlatmak istedim. Sevenlerine de müjde; 2 ay sonra dönüyor. Milan'a İstanbul'da final yakışır ama kadroda Nesta olur mu? Sanmam. İstanbul'a gelse de oynasa, biz de izlesek fena mı olurdu...

Neye göre, kime göre?


Arrigo Sacchi futboldan elini eteğini çekince gazeteciliğe soyunmuş. Hiç köşe yazısını okumadım ama bir cümlesi bile futboldaki başarısından çok uzak bir gazeteci olduğunu ispatlar nitelikte. Bir nevi İtalya'nın Adnan Aybaba'sı, Gürcan Bilgiç'i ayarında...

"Cassano is a great talent. When he will mature further, he will become the new Del Piero".

Şaka yapıyor olsa gerek. Nerde, ne yaptı? Geçmişi ne ki geleceği Del Piero olsun...

Sicilyalı


Eto'o'nun Mallorca sevdasından sonra şimdi de Amauri'nin Palermo sevdası ortaya çıktı. Juveli eski günlerin özlemi içinde, bir gün oraya tekrar dönmek istiyorum diyor. Beni ben yapan takım diye bahsediyor eski takımından.

Palermo'ya gol atsam sevinmem demiş. Bu sözden sonra Beşiktaş taraftarı için İlhan neyse Palermo taraftarı için de Amauri odur heralde.

If there would be the possibility and a plan to facilitate my return, I would consider it. I am very attached to that club and to that city. It would be wonderful to move back to a place that has given me everything and where people loved me like I was a Sicilian. Nobody will believe it, but I got more emotional when I played against Palermo than against Real Madrid. If I am a Juventus player now, I must thank Palermo. I had two great seasons there, people made me feel like a king. For me, the next matchday will be very special from the moment the plane will land in Palermo. If I will score, I won't celebrate. Palermo is more 'Brazilian' than Turin, people in Sicily are friendlier. Turin is different, it's colder. I miss my friends, the people, the beach and the food in Palermo".

Dönüyor


Bir haftadır yoktum buralarda, Flying Dutchman olma yolunda bir takım girişimlerim vardı. An itibariyle döndüm. Dönüşümü bir başka dönüş haberiyle yapmak istedim...

Ronaldo yeniden dönüyor. Bir kaç ay önce menajerleri Beşiktaş'a da önermişlerdi. Yabancı sorunu olmasa al dursun, iki maç oynar forma kapış kapış gider. Reklamdı formaydı derken döner sermayeyi iyi işletirdi. Olmadı...

Şu anda Corinthians'da. 2-3 hafta sonrası için randevu veriyor hocası:

"Ronaldo will be back in action within 15-20 days; he already played a practice game with his team mates and he will play another one during the week".

Ronaldo Ronaldo'dur...

16 Şubat 2009 Pazartesi

15 Şubat 2009 Pazar

Turbo'dan inciler (16/16)

Turbo yeni jokeyi Yalçın Akağaç(kırmız-siyah formalı) ile koştuğu ilk koşusunu kazandı. Aslında rahat kazandı diyebilirdim de; ama son metrelerde zorlama gereği duymadı Akağaç Turbo'yu. Taktiksel olarak diye umuyorum ki Turbo'nun herhangi bir sorunu olmadığını düşünüyorum. Tahmin ettiğim gibi Sonalp, Turbo'yu zorlayan at oldu. Turbo 1.likler serisini devam ettirirken, Sonalp'in de 1.likler serisi son buldu. Sonalp son 300m'de ki atağıyla 2.liği aldı. Nejat Evliyazade adına düzenlenen koşu, 1400m kum pistte, İzmir Şirinyer Hipodromu'nda koşulmuştu.

Turbo böylece 16/16 yaparak rekorlarına bir yenisini daha ekledi. Cezalı Karataş Turbo ile koşmadığı bu yarış için üzülmeli ki üzülmüştür bile. Turbo ile koşmayı hayal eden daha kaç jokey vardır ki...

%100 ZARAR


Bu adam Beşiktaş onbirinde ne arar? Biri bana anlatsın..

All Star Haftasonu 1/2


Benim için ve birçok basketbolsever için All Star haftasonu All Star maçı ve diğer yarışmalar diye ikiye ayrılır. Cuma gecesi son yıllarda özlediğimiz çekişmeli bir Rookie challange maçı ile haftasonuna güzel bir giriş yaptık. Maç sonuna kadar keyif verdi. Mücadele ve kazanma hırsı üst düzeydeydi. Geçmiş yıllardaki smaç yapma yarışması gibi geçen maçlar yerine çok daha keyifli bir maç izledik. Ancak Cumartesi gecesi tam bir felaketti. Yetenek yarışması hiç keyif vermedi bu sefer. Üçlükte Kapono'nun şaşırtan kötü performansı dışında kayda değer bir olay olmadı ve "bitsede smaç yarışması başlasa" dedirtti. Smaç yarışması başlamaz olaymış. İzlediğim en kötü smaç yarışması diyebilirim ve tabi ki en kötü jüride bu jüriydi kesinlikle. TBL Allstar'ın jürisini getirseler daha iyi olurdu. Rudy Fernandez'e yapılan haksızlığı hiçbir şekilde anlayamıyorum. Sorun Rudy'nin hareketinden ziyade etnik kökendinden geldiğini düşünüyorum. Avrupalı bir oyuncuyu şampiyon yapmak istemediler. Rudy o jüriye muz atsa yeridir açıkcası o kadar sinirlendim. Yaptığı iki smaçta inanılmaz güzellikteydi. Zaten o iki smacın dışında D12'in finalde ilk yaptığı smaç dışında beni etkileyen herhangi bir smaç olmadı.

Bu arada Lebron'da 2010'da Smaç yarışmasına katılacağını söyledi. Eh artık Kobe veya Vince Carter katılmadığı sürece şampiyon belli. Rakipleri nasıl smaçlar yaparsa yapsınlar her sene tekrarlanan jüri rezlaleti yeniden yaşanır ve Lebron'dan daha iyi smaç yapan başkaları olsada o ödül Lebron'a gider bir şekilde. Bu yüzden Rudy seneye katılmasın sakın. Neyse ki Lebron yarışmanın hakkını verirde en azından gerçektende güzel smaç yapan bir oyuncu yarışmayı kazanır.

14 Şubat 2009 Cumartesi

At yarışı dünyasından...

Geçen hafta içinde bir kaç önemli gelişme yaşandı at yarışı dünyasında. Öncelikle bir kupa koşusundan bahsedeyim. 12 Şubat günü Ali Karabucak koşusu, Adana Yeşiloba Hipodromu'nda koşuldu. 1500m kum pistte, 4 ve yukarı yaşlı İngiliz atlarının mücadelesinde, jokey Arslan Birdal ile "Sarı Lira" isimli at boyun farkıyla kazanmasını bildi. Özellikle son 400'de başladığı sprintine, Enteresan ve Mummy's Love karşılık veremeyince ve sprinte geç kalkan Beran'ın da foto finişe boyun farkıyla arkada girmesiyle kazandı Sarı Lira. Böylece 3 yarışlık 1.lik serisini devam ettirmiş de oldu. Bu arada Ali Karabucak ile ilgili kısa bir bilgiyi de aşağıda verdim (Kaynak:TJK.org.tr).

Bahsetmem gereken önemli bir gelişme de sanırım yarın İzmir'de koşulacak olan Nejat Evliyazade koşusu. 1400m kum pistte koşulacak olan yarışa 4 yaşlı arap atşarı katılıyor. Tabi ki de koşan atların arasında Turbo'nun olması da, koşuyu daha bir önemli kılıyor. Turbo bu yarışta Karataş'sız koşacak. Jokeyi Yalçın Akağaç bu koşuda. Karataş neden yok diye sorabilirsiniz. Kendisi 11-17 Şubat arası cezalı. Nedeni ise son 300m'de rakibine çarpması ve hatalı kulvar değiştirmesi. Bazen oluyor böyle şeyler. Ceza almamış jokey yoktur bu tür nedenlerden. Neyse, Karataş'sız Turbo bakalım nasıl bir yarış koşacak. 16. koşusu ile kariyerinin 3. farklı jokeyi Akağaç. 16/16 yapabilecek mi diye sormuyorum bile aslında. Ayağı düz bassın, bu gurupta onu zorlayacak bir at yok. Rakip olarak Darbe ve Sonalp gözüküyor. Ama ancak 2.lik için çekişirler gibi geliyor bana. Yarın göreceğiz. Yarışla ilgili bilgilendirmeyi buradan yapacağım.

Son olarak Akdeniz Jokeyler Şampiyonası'ndan bahsedeyim. Farklı ülkelerde gerçekleştirilen şampiyonada yine farklı ülkelerden atlar ve jokeyler koşuyor. Her koşu için puanlar veriliyor ve sonunda en çok puanı alan jokeyin ülkesi ve kendisi kazanmış oluyor. Bu yıl Sermet Altındağ temsil ediyor bizi turnuvada. Ayrıntıyı linkte bulabilirsiniz.

ALİ KARABUCAK
Türkiye Jokey Kulübü’nün eski başkanlarından H. Basri Karabucak’ın babası merhum Ali Karabucak, Çukurova Bölgesi’nin atçı ve yetiştiricilerinden biri olarak yarışçılığımızın gelişmesine büyük katkılarda bulunmuştur. Kendisini anısına düzenlenen bu koşu vesilesi ile bir kez daha saygı ve rahmetle andık.

Marion for JO


Allstar haftasonuna girerken NBA'de takas piyasası yeniden hareketlendi. Amare, Shaq ve Carter başta olmak üzere birçok takas dedikodusu çıktı ve trade deadline'a yakalşırken bir büyük takas patladı. Takasın içeriği şöyle Marion+Banks = J O'Neal +Moon+2010-2015 arası birinci tur draft pick (korumalı) Açıkcası iki takım içinde takasın kısa vadede bir getirisi yok. Yani bu takas hiç bir şekilde iki takımıda şampiyonluk hedefinde olan bir takım haline getirmeyecek şimdilik. Toronto 201o'da Cap'ında oluşacak boşluğu 2009 yılına çekti Miami ise 2009 yılında oluşacak boşluğu 2010 yılına erteledi. Toronto'da Bargnani daha çok süre alabilecekken Miami'de ise Beasley kendini geliştirmek için daha çok süre alabilecek. Miami'nin Moon'u alması ve Banks'ı yollaması takası onlar için daha iyi hale getirdi. Toronto bu yaz FA piyasasında çok hareketli olacaktır ve benchlerindeki zayıflıklarından dolayı tek oyuncudan ziyade 2 tane oyuncu almaya çalışacaklar. Bu arada Marcus Banks'ında Marion'a iki takastır eşlik etmesi enteresan olmuş.

11 Şubat 2009 Çarşamba

Eczacıbaşı turu yarıladı...

Bugün CEV Indesit Bayanlar Voleybol Avrupa Şampiyonlar Ligi maçları oynandı. Avrupa kupasında Türk derbisi maçında Eczacıbaşı Zentiva Vakıfbank Güneş Sigorta'yı üstün bir oyunla 1-3 yenerk ilk maçı kazandı. Maç boyunca Eczacı'nın üstün oyunu vardı. Özellikle Eczacıbaşı'nda Vesna ve Nancy üstün oyunlarıyla maçın kazanılmasında büyük rol oynadılar. Maçın başından itibaren servis taktiklerini çok iyi kuran ve kullanan Eczacı, Güneş'in de servis atışlarına karşı bir çözüm bulamaması sonucu rahat kazandı açıkçası. Bu maçta Neslihan'sız oynamaları belki de Güneş'in dezavantajı oldu. Diğer oyuncuların Grün'ü de yeteri kadar besleyememesi, Maculewicz'in çabası da yeterli olmayınca maç koptu. 2-0'dan sonra 2-1 olması bir umut olmuştu ama 4. sette Eczacı maçı bırakmadı. Güneş'te hastalıktan dolayı Elif'in yeterli performansı verememesi de maçın skorunu etkiledi diyebiliriz. Elif'siz bir Güneş yeterli olamıyor bunu bugün görmüş olduk. Grün üzerinden doğru düzgün bir oyun oynamadılar bugün, böyle bir oyuncun varsa değerlendirmeye bakacaksın. Gerçi Eczacı'nın servislerine de çözüm bulamadıkları için, adam akıllı bir set oyunu yapamadılar, topu öldürmeyi başaramadılar. Seride 1-0 önde olan Eczacı büyük avantaj sağladı. Haftaya çarşamba kendi evindeki maçta düğüm çözülecek.

Türk Telekom ise öylesine rahat kazandı ki, hani beklentilerden iyiydi bugün. 3-0 net bir skor ve ikinci maç için büyük avantaj. 69 dakikada biten maçın rövanşı haftaya perşembe ve Türk Telekom'un artık ilk 8'e kalması garanti gibi...

Erkekler de ise Indesit Voleybol Avrupa Şampiyonlar Ligi 2. tur ilk maçında Fenerbahçe İtalyan takımına 3-0 mağlup olarak büyük avantaj kaybetti. İstanbul'da ki maç haftaya çarşamba günü ve tur için 3-0 gerekecek. Süprizlere kaldı gibi artık. Yine de Fenerbahçe'nin böylesine büyük takımlarla oynaması bizim için bir gurur oldu.

10 Şubat 2009 Salı

Sabır


Transfer sezonu sonu, Manu doludizgin, Liverpool ite kaka... İngiltere tam rayına oturmuş rutinleşmeye başlamıştı ki önce Adams'ın sonra Scolari'nin defteri dürüldü. Adams'ın yollandığı günün akşamında Brezilyalı yollanmasa İngilizler Adams ve Pompey üzerine çalışırlardı -ki çalışmaya başlamışlardı- Pompey'de hedef adını aylardır hatırlamadıkları Avram Grant dedikodularıyla başladı. Aylar sonra adını duyunca böyle biri vardı değil mi? dedirtti şanslı .... deyip bırakmak zorunda kaldığımız, lakabının geri kalanını söyleyemediğimiz Grant.

Akşam Scolari yollanınca Porstmouth'u unutuverdi herkes. Adams beni neden yolladılar anlamış değilim dedi ama kimsenin umrunda olmadı. Bunun için ayrı bir post açmam gerek çünkü gerçekten Adams'ın yollanması bana çok mantıklı gelmedi...

Gelelim Scolari'ye. Londra'nın havası yaramadı ona. Yoğun tempo ağır geldi. Milli takım hocalığında EPL'ye...Zor be kardeşim. Yılda 10 maç nerde, EPL temposu nerde...

İyi başlayan Premier Lig kariyeri hüsranla sona erdi. Toshack'tan Harris'e kadar herkes şoke olmuş durumda. Beklenmedik bir anda ve özellikle zamansız yollanması tartışılıyor. Hoca değiştirirsin ama transfer sezonu öncesi değiştirirsin ki yeni gelen hoca da kadrosuna eklemeler yapabilsin. Ya da madem yollamaya niyetlendin, Şampiyonlar Ligi maçını bekle. Hull'a kaybedilen puan sonrası vodkayı fazla kaçırınca Scolari'nin pimi çekilmiş...

Peki şimdi ne olacak. Söz konusu takım Chelsea olunca alternatif çok tabi. İlk akla gelen Hiddink. Sene başında da denediler ama olmadı. Artık gözü kesmediğinden midir, yoksa sadakatinden, verdiği sözlerden midir bilinmez Rusya'yı bırakıp da Chelsea'ye gelmiyor. En son menajeri de hiç bir yere gitmeyeceğini açıkladı. Bakacağız gün doğmadan neler doğar.

Hiddink'ten plase yerse alternatifi Mancini olur. İnter'de Juve'nin olmadığı ve Milan'ın Milan gibi oynamadığı dönemde aldığı şampiyonluklar referansı İtalyanın. Benim gözümde aman aman biri değil ama piyasası var işte. Biri kovulunca adı büyük takımla anılıyor.

Hemen arkasından Rijkard gelir. Mancini'nin bir değişik versiyonu. Şampiyonlar ligi kupası var ama onsuz Barça'yı da izlemeye doyamıyoruz. Hollandalı da öyle bir hocaydı işte. Gidince takım kendine geldi.

Avram Grant tekrar yazılmaya başlandı. Sanmıyorum... Başarısız olur demiyorum, geçen sene başarılıydı. Her iki kupayı da kıl payı kaçırdı ama işte karizması olmayınca yeni sezona onunla başlanmıyor.

Zola lafları geçti -ki taraftar bundan çok memnun olurdu- ama çok da sükse yapmadı. Hem West Ham vermek de istemezdi hocasını. Bu devirde kim kaybetmiş hocayı. Steve Clarke ile birlikte dönüş yapma ihtimali Rus'un kafasına yatabilir.
Sir Alex Ferguson ve Arsene Wenger örnekleri bu kadar göz önündeyken, hala kısa zamanda büyük başarı beklenmesini anlayamıyorum. Hadi bir kere oldu, Mourinho geldi EPL şampiyonu yaptı ama o bir istisnaydı. Kalıcı, uzun vadeli başarı isteniyorsa sabır şart. Bu, Demirören'in de kulağına küpe olsun. Alex Ferguson'un dediği gibi "Maalesef modern futbolda sabır kelimesi yok".


TERİM CHELSEA'YE ??


Yakışmaz mı?

Scolari out who is in?


Abramovic daha fazla dayanamadı ve Scolari'nin görevine son verdi. Oysa maviler Scolari ile sezona çok iyi başlamıştı. Ancak daha sonra duraklama devrine girdiler ve son olarak Aston Villa'ya geçilerek şampiyonluk umutlarını iyice yitirdiler. Aslında sezon sonuna kadar dayanılabilirdi kendisine ancak geçen sezon içindeki hoca değişikliği bu takımı Şampiyonlar Liginde finale taşıdı ve Premier Ligde iddiasını son haftaya kadar sürdürdü. Bakalım bu seferde tutacak mı? Adaylara gelirsek en iddialı adaylar Mancini ve Rijkaard. İkiside boşta olduğu için gelmelerinde sorun yok. Eğer olabilse Hiddink'de önemli bir aday olurdu ancak menajeri Hiddink'in uygun olmadığını belirtmiş. Bu arada geçen sene Avram Grant'ın yanında olan Henk Ten Cante'nin çalıştırdığı Pana'nın ezeli rakibinin 12 puan gerisinde olması ve geçen sezondan bu takımı tanımasından dolayı daha önceden Barça'da beraber çalıştıkları Rijkaard ile yeniden bir araya gelebilir. Hatta sezon ortasında gelen hocanın hemen katkı sağlaması isteniyorsa bu seçenek oldukça mantıklı gözüküyor.

LÜTFEN!


Şu kart gösterme olayı hakkında bir de ben yorum yapmak istedim.. Abartılı tepkiymiş, aslında bayrakmış, şekilcilikmiş falan falan.. Bugün ntvsporda Fuat Akdağ'ın programında Mehmet Demirkol nekadar ballandırarak anlattı 10 dakika boyunca.. Kızıyor insanlar hala.. o hareketle cezalı duruma düşen hatta atılan oyuncular warken ligde, aynı sezon içerisinde 'hatalıydık uygulamayı değiştiriyoruz' demek ne kadar mantıklı we ne kadar adil olabilir? Çıldırmış gibi bu tartışmaları yaparken gelecek sezon ibaresinin kullanılma zorunluluğunu farketmek yada beyan etmek bu kadar zor mu?

Şu tartışmayı duymak istemiyoruz artık.. LÜTFEN! kampanyası mı başlatmalı?

8 Şubat 2009 Pazar

ÇİRKİNLİK


Galatasaray yönetimi bir bildiri yayınladı. Aklım almıyor ama doğru.Hem de herkesçe malum Beşiktaş gerçeği ve isyanından sonra Adnan Polat'ın açıklamaları kulaklardayken hala.. Hakemlerin arkasındayız,her maçı izleyen gözlemci heyetimiz safsataları.. Acaba gs kayseri maçında o gözlemciler nerede ne yapmaktaydı.. Emrenin topu elle kestiği penaltı pozisyonu, Servetin Mehmet Eren'i indirdiği penaltı pozisyonu bu kadar netken ve es geçilmişken, emrenin ikinci sarısı ve inanılmaz ama Baros'un dokunulmazlığı olan hakemin formasına sürdüğü kanı.. Elle kolla, 1 metre ofsayttan atılan golleri saymıyorum bile..Lincoln kendini attığında penaltı verilmemesineyse isyan bunda sorumlu sadece bu ahlaksızca konuşan yönetimler olamaz..

Özellikle gs'nin bu son yönetiminin, kaos yaratma we güçlü görünme yönündeki becerileri dillere destan olmalı..Adı Galatasaray olan bu güzide takımın yöneticilerinin istedikleri düzen, onları işte bu Galatasaray yapan düzen.. Şimdi edepsizce 'futbolda barışı biz olmadan nasıl sağlayacaklar' deme gücünü kendilerinde bulmalarını sağlayan düzen.. Haklılarda!!

Eğer birileri çirkin futbolumuzu gerçekten düzeltmeye kararlıysa yaratılan, büyütülen, yaşatılan bu çirkin takımlardan başı ağrıyacak bi süre..

Türk futbolunu katleden, kurulu düzenini çeşitli oyunlarla sürdürmeye çalışan ancak artık bu oyunları herkesce malum bu çirkin takımı ve onun yönetimini ben we galatasaraylılar dahil 'futbolsever' arkadaşlarım kınıyoruz..Esas ve dikkate alınması gereken bildiri budur..

Deplasman fobisi


Deplasman fobisi diye bir şey musallat oldu Beşiktaş'ın başına. Yıllardır içeride kazandığından çok dışarıda kazanan takım bu yıl Ekimden beri kazanamıyor dışarıda...

İlk 11'i gördüğümde oldukça şaşırdım. Hakan-Serdar-Zapo-Zan-Üzülmez-Ernst-Sivok-Yusuf-Tello-Bobo-Holosko. Toraman'ın neyi vardı ki yedekti, forvet konusunda da hazır yabancı sıkıntısı yokken Bobo-Holosko deneyeyim diye mi Nobre yedekti...

Buna rağmen kağıt üstünde fena sayılmazdı kadro. 4lü defans-2 ön libero-önlerinde Yusuf-solda Tello-çift forvet. Sağ kanat eksiğini de Holosko sağa yakın oynayarak kapatır, Serdar da bindirmeleriyle yardım eder şeklinde düşünürsek ideal bir 11. Benim savunduğum değişiklikler de sistemi bozmuyor. Zan&Toraman, Bobo&Nobre değişiklikleri. Görünürde ortasaha güçlüydü ve topa sahip olması gerekirdi ama öyle olmadı. Kademeler birbirinden çok kopuktu...

Konyaspor kadroyu baştan ağaşı yenilemiş. İlginç olanda ülkenin en kasap futbolcularından ikisini kadrosunda bulundurması. İsmail Güldüren ve Ayman. Türkiye liglerinin en çirkef adamları sıralamasında Ayman ilk 5 e kesin girer. Bu maçta çok göze batmadı ama maç öncesi içime bir korku saldı açıkçası. Konya'dan sakatla dönmek pek iç açıcı olmazdı. Piyango Holosko'ya vurdu...

Maç kötüydü. Zevkli değildi. Ben maçın zevkinde de değildim zaten. 1-0 olsun bizim olsun mantığındayım. Maça iyi başlamadı Beşiktaş, tek tük atak buluyordu ama kalesinde de görüyordu. Zapo Veysel'i durduramadı, hayretler içerisinde izledim. Zemine mi alışamadı bilmiyorum ama ağır kaldı -ki Veysel sıradan bir oyuncu-. Veysel bütün topları soldan getirdi, içeriyi iki üç kez tehlikeli orta yaptı hep peşinde Zapo vardı ve çoğunda topu alamadı, sağ bek Serdar defansif anlamda eksik kaldı. Pozisyonların hiç birinde yoktu. Bu arada Veysel'in hakeme sülale boyu küfür etmesi de cezasını bulsun bekleriz. Hakem kaçırdı ama kamera affetmedi...

Ben Mustafa Denizli'nin yerinde olsam Gökhan Zan'ı saha içinde döverdim. Televizyon başında çıldırttı beni, bütün topları ileriye şişirdi. Ben altyapıdayken çift kale maçlarda ileriye top şişirip gol attığımızda hoca kızardı. Golü saymazdı. Böyle gol olmaz derdi. Biz 10 yaşındaydık, Gökhan Zan profesyonel futbolcu ve hala bütün topları ileriye şişiriyor. Maçın ilk dakikasından son dakikasına kadar...

Her futbolcu İbrahim Üzülmez kadar yürekli, istekli olsa Beşiktaş çok daha iyi durumda olurdu. Üzülmez yetenekleri ölçüsünde iyi oynuyor. Savunma yönü kötü değil ama hücumda ondan çok fayda beklenmemeli.

Bobo-Nobre'den biri tercih edilmeliyse bu kesinlikle Nobre olmalı. Nobre Bobo'dan daha iyi demiyorum. Bobocu, Nobreci falan da değilim. Nobre Beşiktaş için daha faydalı bir oyuncu kanaatindeyim. Beşiktaş anlamsız bir biçimde kısa pas yerine uzun pasları tercih ediyor, hal böyle olunca Bobo iş yapmıyor bu sistemde. Nobre top indiriyor, çok pres yapıyor, rakibin oyun kurmasını engelliyor ve özellikle hava toplarında daha verimli oluyor. Böylesi bir maçta Nobre'yi kenarda oturtmak yanlış. Bobo küsermiş, piyasası düşermiş umrumda değil. Piyasası düşecek diye şampiyonluktan olacak takım. Maçı izleyenler için diyorum, Holosko'nun karşı karşıya kaldığı pozisyonda Nobre olsaydı, Jefferson kırmızı kartla oyundan çıkardı. Nobre o topa kesin dokunurdu. Nobre bu takımda oynamalı. Holosko ya da Bobo kulübede otursun...

Bir diğer konu da Serdar Özkan. Bu adamda ne var? Benim göremediğim ne var? Son derece kötü. Antalya maçında göz boyamış. Bu hafta yine bilindik Serdar vardı.

Yusuf da son derece kötüydü bugün. Çok top kaybetti. Oyun kurucu bu kadar top harcamamalı.

Kötü Espiri

Galatasaray taraftar grubu Ultraslan, Balili'ye Ali Sami Yen Stadı'nda gösterilen tepki sonrası Galatasaraylı taraftarları protesto eden Beşiktaş taraftar grubu Çarşı'ya pankartlı bir tepki göstermiş. Kötü espiriden ötesi değil bu pankart.