31 Ocak 2012 Salı

Hagi'li forma

Romanya'nın ikinci lig takımlarından Viitorul Constanta yeni formalarını tanıttı. Formalarda Georghe Hagi'nin resmivar. Kulübün sahibi Hagi olunca telif hakkıdır şudur budur ödememişler tabi. İyi forma da satarlar. Hatta Türkiye'de de satabilirlerse, buradan da ekmek çıkar onlara.

Puyol & Pique

Puyol ve Pique. Ermenistan'ın kuzeyinde bulunan Stepanakert bölgesindeki anıtlar.

30 Ocak 2012 Pazartesi

Kayserispor 1-0 Beşiktaş

İki haftadır hakem hataları Beşiktaş'a yarıyordu. Antalyaspor maçında hakem hataları olmasa Beşiktaş o maçı kaybederdi. Gaziantepspor maçındaki hata da 2 puan kazandırdı Karakartallar'a. Kayserispor maçına da Kamil Abitoğlu damgasını vurdu. Maçın seyrini o kadar değiştirdi ki Beşiktaş kazanabileceği bir maçtan puan çıkaramadı.



Daha maçın başında Troisi ile gelen Kayserispor golü tüm planları alt üst etmişti. Oysa Quaresma bu maçta dönüyordu. Fernandes-Simao-Quaresma aynı anda sahadaydı ve Almeida'nın da cezası Pektemek'i forvette ilk 11 başlattı. Ekrem ve Rüştü dışında Beşiktaşlıların da istediği kadroya çok yakın bir kadro vardı. Ekrem umarım gelecek yıl Beşiktaş forması giymiyor olur, benzer dilekleri Rüştü için de besliyorum. Net olarak kaliteleri takım kalitesinin çok altında. Golü de ikisinin işbirliği armağan etti zaten. Troisi'yi kaçıran Ekrem ve sonrasında olmadık topu içeri alan Rüştü.



Golden sonra Beşiktaş çok baskılı oynar beklentisi vardı ama olmadı. Olmamasında birden çok etken vardı. Birincisi Ernst'in yorgunluğu savunma direncisi düşürüyordu. İkincisi Kayserispor'un önde basması ve kontra tehdidi Beşitaş2ı oyun kurmakta ve ileri çıkmakta zorluyordu. Üçüncüsü bozuk zemin. Kadir Has stadı her fırsatta övülen bir stattır. Anlamadığım kısmı da burası zaten. Koltukları toplama, zemini rezalet bir stat. Kasımpaşaspor'un stadı, Kadir Has'ın çok üzerinde bir zemine sahip mesela. Bu stadı neden överler anlamıyorum. Üstelik futbolla uzaktan yakından alakası olmayan bir şehir. Neyse bazıları futbolu oralara da sevdirmeye çalışıyor. Saygı duyarım ama keşke bu yatırımlar Eskişehir'e, Bursa'ya yapılsa. Dördüncüsü de Kayserisporlu oyuncuların sert futbolu. Agresif futbolu anlarım ama sertliğin dozajı fazlaydı. Burada Kayserispor'u suçlamıyorum. Hakem izin verirse oynarlar. İzin verende kabahat.



Maçın en kritik anı Fernandes'in kırmızı kartıydı. Bu kırmızı karta kadar Beşiktaş'ın iki tane net gollük pozisyonu vardı. Maçın Beşiktaş'a dönüyordu. Zaten Kayserispor'un ciddi kontrası dahi yoktu. Kırmızı kart sonrası Beşiktaş savunmadan çok hücum anlamında zarar gördü. Fernandes çıkınca ortasaha iki savunma ağırlıklı oyuncuya kaldı ve Beşiktaş hücumda üretken olamadı.


Peki kırmızı? Kırmızı ikinci sarıdan geldi. Oysa hareket direkt kırmızı kart. Diğer taraftan ilk sarı da sarı değildi zaten. Kırmızı kart öncesinde de Fernandes'e faul yapılmıştı ve hakemin oyunu durdurması gerekiyordu. Yani avantaja bırakılacak bir pozisyon değildi. Hakem bunu kaçırdı mı? Hayır. Gözünün önündeki o pozisyonu görmek zorundaydı ve gördü de. Kararı o yönde olmadı.



İkinci yarıda oyuna önce Holosko girdi. Quaresma çıkmıştı. Q7 sakatlık dönüşü çok zorlamıyordu ve Carlos da onu çok zorlamadı. Daha sonra Pektemek çıktı ve oyuna Edu girdi. Oysa Pektemek ilerde tek top tutabilen adamdı. Değişiklikler Beşiktaş'ı golden uzaklaştırıyordu. Gole yaklaştıran ise Holosko oldu ama Edu harcadı. Beşiktaş'ın ikinci yarıda bulduğu en ciddi pozisyon Brezilyalı ile harcandı.



İkinci yarının iki kritik anı ise biri Quaresma'ya atılan dirsek -ki hakem gördü ve sadece serbest vuruş verdi-. Diğeri ise Pekarik'in elle oynaması ve hakemin kırmızıyı es geçmesi. Bu pozisyonu tartışmaya dahi gerek yok. Net ikinci sarıdan kırmızıydı. Hakem eline çarptı dedi. O çarpan el havadaydı ve ileri doğru gidiyordu. Gördü ama vermedi.



Ernst'in çok yorgun olduğu bir maçtı. MİY maçında yedek oturtulması doğru olurdu ama Fernandes'in de cezası onu mecburen sahada tutacaktır. Diğer taraftan Sivok'un da cezası bizi yine Toraman'a mecbur kılacak gibi görünüyor. Şimdiden geçmiş olsun.



Maçı yorumluyorum ama bir taraftan da neden diye kendime sormuyor değilim. İşin kötü yanı izlediğim maça sevinip üzülüyorum. Hakeme kızıyorum mesela. Gerek var mı peki? Yoktu aslında. Okumyana saygım sonsuz.

Irkçılık yol alırken



Ülkemizde bu konuda başımız çok ağrımasa da, Eboue tepkisinde bile konunun nasıl ırkçılığa geldiğini hep beraber gördük. Maalesef ırkçılık futbolun üzerinde büyük bir sorun. Sadece futbolun değil sosyal hayatın üzerinde bir sorun. Bizim gördüğümüz futbola yansıması.


UEFA ve FIFA konuya hassas bakıyor. En azından hassas bakıyormuş gibi yapıyor.Bu konuda en ciddi kararlar alan federasyon net olarak FA. Angola Futbol Federasyonu belki daha hassas bakıyordur ama göz önünde olmadığı için bilmemiyoruz. Nüfuzu güçlü kurumlar arasında FA en ince eleyip sık dokuyandır.


UEFA, Marcelo'ya ırkçı söylemlerde bulunduğu TV kayıtlarından ispatlanmasına rağmen Busquets'i cezasız bırakarak ve olayı görmezden gelerek bu konuda sınıfta kalmıştır. Bu günden sonra söyleyeceği "Racism - Let's kick out of football" sloganı benim için bir anlam ifade etmemektedir. Platini başkanlığındaki UEFA bir çok konuda olduğu gibi ırkçılık konusunda da doğru adım atamamaktadır.


FA ise bu konuda oldukça başarılı. Luis Suarez Evra olayında vicdan rahatlatıcı bir ceza vererek doğru adım atmıştır. Gözden kaçırdıkları olmuyor değil ancak en azından bu kadar gündemde olan bir olayı es geçmemesi takdir edilmeli. Gönül ister ki irili ufaklı tüm olaylarda yaptırım uygulasın.


Evra'nın, Anfield Road'daki maçında bir taraftar maymun hareketleri yaparken kameralara yakalandı. Maç sırasında twitter'da fotoğraflar yayınlanmıştı zaten. İngilizler taraftarı cezasız bırakmayacaktır. Ada'da cezalar kulübe değil kişiye kesilir. Doğrusu da bu. Liverpool yönetimi, o tek taraftardan sorumlu olamaz. Sahaya giren kimsenin insanlığa bakış açısını bilemezsiniz. O kişiden ne Liverpool ne de tribündeki Liverpool taraftarı sorumludur. Bunu kulübe mal etmemek gerekir.

28 Ocak 2012 Cumartesi

Kompany & Çanta & Balotelli



"Man City antrenmanından eğlenceli görüntüler". LigTV olsaydı kesinlikle bu videoyu bu sloganla paylaşırdı. Kompany çantaya basıp düşüyor. Kimsenin Kompany'e takıldığı yok. O çantayı ortalığa kim atmış?
Balotelli'den başkası olabilir mi? :)

27 Ocak 2012 Cuma

Wenger limitleri zorluyor...




Bu sezon Tottenham'ın yaptığı çıkış ve Arsenal'in yaşadığı düşüş ile artık Arsenal için ilk dört zor gözüküyor. Belki Chelsea de benzer bir düşüş yaşıyor ama Liverpool ve Newcastle Arsenal'in ensesinde resmen. Birkaç haftalık kötü gidiş sonunda Arsenal Avrupa Ligi'ne bile kıyısından gitmek zorunda kalabilir.

Wenger'in piyasanın şu durumuna rağmen bir oyuncunun hakkettiğinden çok maaş ve bonservis ücreti vermek istememesi yüzünden uzun süredir dört dörtlük bir kadro kurulamadı Arsenal'de. Sanki transferden nefret ediyor gibi Wenger. Sene başındaki 8-2 hezimeti sonucu gelişen büyük baskı olmasa inanın Arteta ve Andre Santos transferleri hayatta gerçekleşmezdi ki Arteta bile son dakikada ve belkide piyasa değerinin altında bir fiyatta olduğu için alındı. Fabregas gibi son yılların Arsenal için en önemli oyuncunun boşluğunu bile son dakikada doldurulması durumun ne kadar vahim olduğunun bir işareti.

Açıkcası sezon başı çok ümitsiz olmama karşın sezonun ilerleyişi ve belki ocak ayında yapılacak 3 sene önceki Arshavin vari bir transfer ile takım vites yükseltir ve sezonun ilk dörtte kapatabilir diye düşünüyordum. Tottenham'ın yaptığı çıkış dışında sezon beklediğim gibi gitti ama transfer konusunda Wenger'in kılı kıpırdamıyor gibiydi. Podolski dedikodusu yayıldı bir ara ama muhtemelen yine hakkettiğinden fazla para vermeme prensibi sonucu bu transfer de gerçekleşmedi. Hatta bir ara Henry'nin ücretinin ne kadarının Arsenal tarafından karşılanacağı konusunun Henry'nin Arsenal'e gelişini 1 hafta geciktirdiği gibi dedikodular bile yayıldı.

Takımda bek sorunu varken hiçbir transferin yapılmaması da akıl alır değil açıkçası. Sol bekte Santos'un daha 2 haftası var. Gibbs pazartesi dönecek deniyor ama dönüp sezonu kapattıracak bir sakatlık yaşarsa hiç şaşırmam. Santos sağlıklı olsa bile bu tempoyu üstelik birkaç kulvarda taşıyacak bir oyuncu değil maalesef. 7-8 milyona rahatlıkla bir alternatif bulunabilirdi.

İşin kötüsü transfer döneminin kapanmasına 4 gün kala Wilshere'ın sakatlığının uzadığı ve sezonu kapattığı haberi geldi. Wenger'in bu durumu önceden bildiği ama transfer baskısı oluşmasın diye haberin yayılmasını geciktirdiğine yönelik dedikodular bile çıktı ki inanın gayet inandırıcı geldi bana.

Arsenal çok kritik bir durumda ve ilk dört hedefi gerçekleşmezse yazın büyük ihtimalle Van Persie'yi kaybedecek. Şampiyonlar Ligine gidemiyeceği içinde zaten Wenger'in prensibleri yüzünden sınırlanan transfer   hedefleri çok daha küçülecek. Bu ara transfer dönemi hem kısa vadede hem uzun vadede Arsenal'in kaderini çok yakından etkileyecek. 4 günde birşey yapılabileceğine ihtimal vermiyor ve Arsenal'in geleceğini maalesef daha da karanlık görüyorum.    

BİR ALINTI ve BİR İMZA DAHA...

http://www.meleke.com/?p=4891

26 Ocak 2012 Perşembe

Gerçekten maalesef





Bunun üzerine ne denir bilmiyorum ya da birşey demek gerekir mi ona da karar verebilmiş değilim.


Şike süreci çok yakından takip etmiyorum. Beşiktaş ile ilgili olan kısmı okudum, sevdiğim adamların yazılarını okudum, yorumlarını dinledim geçtim. Sonrasında düşer, düşmez konusunu irdelemedim. Şike yapıldığına karar verilir de düşerse yönetim ve bu işe bulaşanlar defolup gitsin, ben takımı yine desteklerim. Hem de fazlasıyla. Peki gider mi? Ne yazık ki gönül rahatlığıyla gider diyemiyorum.


Gelelim bugünkü genel kurula. Ne oylanmış, kim ne oylamış umursamıyordum. Fikrim sabitti. Oyun başladıktan sonra kural değiştirilmez. Hani kuralı koyarsın, 2 ay sonra "Yahu bunu ihmal etmişiz, şöyle de düşünmek gerekir" diye düşünürsün kuralı değiştirirsin. Buna eyvallah derim. Ancak kural birilerini etkilemişse, bir kereliğine kural değiştirilmez. Bunu tartışmak dahi saçma.


"Sen öyle diyorsun ama sizin başkan öyle demiyor." diye soranınız olabilir. Yahu bizim başkan benim dediğim neyi diyor ki? Ben altyapı dedikçe o yıldız peşinde koşuyor. Ben stada dokunmayın dedikçe, o mayısta kazmayı vuruyoruz diyor. Futbol şubesi dışındaki şubelere yatırım yapılsın dedikçe, o basketbol takımına yıldız getirmeyi yatırım sayıyor. Ben istiktar dedikçe, o her sene hoca değiştiriyor. Daha onlarcasını eklerim bunlara. "Yetmez Yıldırım Demirören!" diyen siz değil miydiniz? Değildik. Diyen yoktur diyemem. Bir elin 5 parmağı bir olmaz. Bugün de başkanı seven, tutan taraftar vardır. Bu her takım için geçerlidir.


Genel kurulu takip etmiyordum. Çünkü önemsemiyordum. Twitter'dan arkadaşların yazdıklarına bakıp muhabbete giriyordum. Ne zaman bu saçmalığı duydum, tüylerim diken diken oldu. Nasıl diyebiliyor bunu anlamıyorum. Düşmen değilsin, dostundur ama rakibindir. Samimiyetin ölçüsünü kaçırmaktır bu. Ne yazık ki bu adam benim tuttuğum takımın başkanı ve ben buna birşey yapamıyorum.


3 gün önce Egemen'in golüyle çok mutlu olmuştum. Bugün, o günü iyi ki yaşamışım diyorum. Belki uzunca bir süre o kadar mutlu olmayacağım.

25 Ocak 2012 Çarşamba

Milan mı? Melissa Satta mı?



Prince Boateng bu sezon sakatlıktan çok çekiyor. Ganalı yıldız şu ana dek ligde 12 maçta forma giyebildi. Sevgilisi Melissa Satta, Boateng'in sakatlığı üzerine bir süre önce fikrini paylaşmıştı. Haftada 7-10 kez seks yapıyoruz demiş ve sakatlığı bir bakıma buna bağlamıştı.


Önceleri Boateng'e kızıyordum. Bu yaşta Milan'a gelmişsin, kendine iyi bak, formda kal ve bu şansı iyi değerlendir diye de söyleniyordum ama Satta'yı görünce fikrim değişti. Adam haklıymış beyler!

24 Ocak 2012 Salı

Beşiktaş 3-2 Gaziantepspor

Bu galibiyetle birlikte yenilmezlik serisi 15 maça çıkarken, soru işaretli galibiyet serisi de 3 maça çıktı. Belki bu noktadan başlamak gerekir. Bursaspor maçındaki Rüştü'nün tartışmalı pozisyonu, Antalyaspor maçındaki Cenk'in içeriden çıkardığı top ve bu maçın 90. dakikasında atılan gol. Aksi olsaydı dünyayı MHK'nin başına yıkardık. Yıldırım Demirören önümüzdeki hafta PAF'la çıkıyoruz derdi ama çıkmazdık. Daha ekleyebileceğim onlarca klişeyi yaşardık.


Maça dönecek olursak. Köybaşı'nın anlamsız kırmızısı, sahaya Tanju'yu çıkardı. Ekrem yine sağ bekeydi. Stoperde Sivok rotasyona takıldı ve Toraman sahadaydı. Ortasahada Ernst -Fernandes - Veli ve ileride Edu - Simao - Almeida ilk 11'de başladı. Taraftar yine Pektemek'i sordu ama Carlos onu yine yanında oturtuyordu. Kalede Cenk'in olması iyiydi, Köybaşı bize Tanju'yu izleme fırsatı verdi.


Beşiktaş maça iyi başlamadı. 15-20 dakika topa sahip olsa da pozisyon üretmekte zorlanıyordu. Gol yer miydi? Yemezdi. İşin ümit veren kısmı da buydu. İlk yarının ikinci bölümünde Beşiktaş biraz daha baskılı oynamaya başladı. Gol ararken Gaziantepspor 41. dakikada paslaşarak kullanılan köşe vuruşu sonrası Elyasa ile golü buldu. İlk yarıda geri kalan 4 dakikada Beşiktaş 41 dakika boyunca bulamadığı pozisyonları buldu. Ortasahaya kadar pasla getirilen top Fernandes ya da Veli ile şişiriliyor ve Almeida'nın indirdiği topla Beşiktaş hücumda efektif oluyordu. En azından 4 dakika böyle geçti.


Son 4 dakikada ortaya konan oyun, ikinci yarı öncesi taraftarı umutlandırıyordu. Bu ışığı tek gören taraftar olmamalıydı elbette. Takım da bunun farkındaydı. Bu maç kazanılmayacak bir maç değildi zira Gaziantepspor oyuncu kalitesinin çok altında mücadele ediyordu. Üstelik çok fazla hata yapan bir savunma vardı.


İkinci yarıya fırtına gibi başladı Beşiktaş. 3 dakikada 3 ciddi pozisyon buldu ve 1 gol çıkardı. Sonrasında biraz dindi. Hoş bu bölümde yapılan oyuncu değişiklikleri de baskının azalmasına sebep oldu. Maalesef, Carlos'un kafasındaki oyuncu değişiklikleri vakti geldiği için yapıldı. Biraz sahadaki oyundan bağımsızdı.


Baskı azaldıktan sonra, tekrar başlıyordu ki yine golü buldu Antep. Sosa, Toraman'ın büyük hatasında golü attı. Golde Toraman kadar Cenk de hatalıydı. İlerleyen bölümlerde 80. dakikaya kadar Beşiktaş ağır baskı kuramadı. 80 sonrası bambaşka bir Beşiktaş ve bambaşka bir Gaziantepspor vardı. Gaziantepsporlu oyuncular yerden kalkmadı. Hatta işi biraz da abarttılar.

80. dakikada Beşiktaş kazanır diyebiliyordum. 86. dakikada Almeida'nın golü geldi ve Beşiktaş umutlandı. Son gol ise son uzatma dakikasında geldi. Toraman bir önceki pozisyonda ofsaytı bozarken -ki buna çok emin değilim, tekrarını izleyemedim henüz- bu sefer ofsayttaydı ama hakem kaçırdı. Egemen'in yaradana sığınıp vurduğu top ağlara gitti.


Hakem oldukça vasattı. Maçın ilk 30 dakikasında sarı kart nazlanarak çıkarken sonra gelene geçene kart dağıtıldı. Bu sadece Özkalfa için geçerli değil. Ne yazık ki tüm hakemlerimiz böyle.


Tanju için konuşmak erken. Kötü değildi ama İsmail'den de iyi değil. Şimdilik kulübede kalır. Sivok bir an önce dönmeli. Toraman geldi geleli kalemizden gol eksik olmuyor. Dönmesi gereken diğer isin de Q7. Tüm yük Fernandes'de. Simao da bugün vasatın üzerindeydi ama erken oyundan alındı. Almeida'nın gol atması sevindirici ama en azından Edu'nun yerine oynasın Pektemek. Fernandes için fazla şey söylemeye gerek yok.


6 gün sonra takım Kayseri deplasmanında. Kayseri uykuda. Sessizce galibiyet alıp gelmek lazım. Zorlu seri başlıyor be puan kaybı motivasyonu düşürebilir.

23 Ocak 2012 Pazartesi

Jose gitsin

Mourinho son yıllarınen iyi 2-3 teknik direktöründen biridir. Seversiniz, sevmezsiniz ama gerçek budur. Porto, Chelsea, Inter kariyeri başarılarla dolu. Başarıları ortada olan bir adamı çok fazla anlatmaya da gerek yok.


Diğer tarafta Real Madrid. Tarihin en başarılı takımıdır. Haliyle seyircisi de başarıya alışkın bir seyirci. Topluluk hakkında genellemeler yanlış olur ama biraz şımarık olduklarını söylemek yanlış olmaz. Biraz derken de oldukça iyi niyetli davrandım.


İspanya'da olan biteni Aceto anlatmış. Tüm taraftar olmasa da stadın bir bölümü Jose'yi ıslıkladı dün. "Special one" ilk kez ıslıklandı. Ama neden?

Madrid bu sezon en iyi sezonlarından birini yaşıyor. Gol rekoru kırmaları sürpriz olmaz. Tek eksikleri var: Barça maçları. Jose'nin hatası oldu bu maçlarda. Belki maç sonu skora bakarak söylüyoruz ama hata olduğunu geç de olsa görüyoruz. Barça'ya "Inter savunması" deniyor ama olmuyor. Olmaması da şaşırtıcı değil. Ne Lucio'su ne de Cambiasso'su var. Üstelik Madrid savunma eğilimli bir takım da değil. Taraftar da değil ve eminim ki yönetim de.


Hata olabilir, olacak da. Bu kadar hata Mourinho'yu ıslıklamak için yeterli değil. Evet belki Madrid için en değerli şey Barcelona galibiyetidir ama mağlup olmak da çok şaşırtıcı değil. Bu dönem Barça'nın dönemi ve Madrid'e karşı favori. Gerçek bu. Aksini iddia eden taraftar gözlüğüyle iddia eder.


Diğer taraftan Real, Milan gibi takımlarda hoca olmak zordur. Bu takımlar iç yapıları statik takımlardır. Tabuları vardır ve yıkılmaz. Yıkmak istemezler. Materazzi ses çıkarmaz ama Casillas posta koymaya kalkar, Terry sana karşı kuzudur ama Ramos ayar verir. Mourinho da bunların altında kalmaz. Kalmazsa da sıkıntı olur. Bugün bile iç hesaplaşmayı aştıysa sezon sonu ipler kopar. Kopsun da.


Real Madrid, Jose'nin değerini bilmiyor. Barcelona gerçeğinin de farkında değil. Ligde rakibinin 5 puan önünde, UCL'de dolu dizgin ama kimsenin umrunda değil. Bu yüzden Jose gitsin istiyorum. Değer göreceği yere gitsin, özel olacağı yere. Omzunda ağlayan Materazzi'yi hatırlıyorum. Terry'nin, Drogba'nın, Lampard'ın saygısını hatırlıyorum ve Jose gitsin istiyorum.

22 Ocak 2012 Pazar

The Girl with the Dragon Tattoo



2000'lerin ikinci yarısından itibaren benim için sinema sektöründe bir düşüş yaşandı.İyi filmler geldi tabi ki de ama  top klas film sayısında bariz bir azalma oldu.Nolan filmleri dışında No Country for Old Men ve There Will Be Blood dışında bu tanımlamaya uyacak bir film izleyemedim maalesef.

The Girl with the Dragon Tattoo'nun yeniden çekilmiş bir film olması bir ön yargı oluşturmadı değil ama orjinali izlemediğim ve izleyenlerin de yeniden yapımın daha iyi olduğunu söylemesi ile bir şans verdim filme.

Film kesinlikle top klas film kategorisine girer.Filmi birlikte izlediğim arkadaşla 10 üzerinden 8 verdik. Film hakkında spoiler falan vermek istemiyorum ama filmden önce gösterilen uyarılar hakikaten yerindeydi.Yalnız filmde sağlam sigara reklamı vardı.Marlboro'nun adı sadece bir kere geçti ama sigara sahneleri çok sık ve özendiriciydi.

Oyuncu kadrosu gayet iyi ve Rooney Mara'nın Social Network'deki oyunculuğunu beğenmiştik. Bence bu filmde bir üst seviyeye sıçradı ve kesinlikle oscar almayı hak ediyor.

Mutlaka izlenmesi gereken bir film ve mutlaka sinemada izleyin derim.

21 Ocak 2012 Cumartesi

Güzel Şarkılar #7



Epic Score - I Still Have a Soul
The Glitch Mob - Seven Nation Army
Richie Havens - Handsome Johnny
James Vincent Mcmorrow - Wicked Game
Whitey - Wrap it Up

Güzel Şarkılar #1
Güzel Şarkılar #2
Güzel Şarkılar #3
Güzel Şarkılar #4
Güzel Şarkılar #5

MP Antalyaspor 1-2 Beşiktaş

Maçı pür dikkat izleyemedim. Sohbet sırasında kulağım masada, gözüm maçtaydı.

Ligin gidişatı için bu maçın önemi var mıydı? Yoktu. Yarını belli olmayan ligde yapılan uzun vadeli plan önümüzdeki haftaya kadar geçerli oluyor. Beşiktaş için artık her maç tek maçtır. Antalyaspor, Beşiktaş'a karşı başarılı olamayan bir takımdır. Bunu Mehmet Özdilek'in Beşiktaşlılığına bağlayan basit insanlar da var maalesef. Aynı insanlar Rıza Çalımbay'ı da, Arif Erdem'i de, AbdullahAvcı'yı da, Bülent Korkmaz'ı da benzer sınıfa koyuyorlar. Şifo Mehmet çok sağlam Beşiktaşlıdır ama bugün Antalyaspor'un başarısından başka birşey düşündüğünü sanmıyorum.


Beşiktaş'ta kalede bu hafta şanslıydık ki Cenk vardı. Egemen'in yokluğunda stoperde Toraman. Hilbert'in yokluğunda Ekrem. Quaresma'nın yokluğunda da Edu sahadaydı. Bu eksikler olsaydı Beşiktaş'ın ideal kadrosu bu mu olacaktı? Veli-Necip, Almeida-Pektemek dışında hemfikirim. Veli-Necip de maçına göre değişiklik gösterebilir.


Beşiktaş kaybetmiyor belki ama iyi futbol oynadığı da söylenemez. 22. dakikada Almeida'nın kaçırdığı pozisyon gol olsaydı maç daha rahat mı geçerdi bilinmez ama 36. dakikada Necati'nin vuruşunda kale çizgisini geçen Antalyaspor golü verilse maç dönmeyebilirdi. Burada hakemin açısı ve yan hakemin hem yanlış yerde oluşu hem de görüş açısının kapalı oluşu gole mal oldu. Bu haksızlığı hafifletmiyor elbette. Antalyaspor'un net golü verilmemiştir. Geri kalanı onlar için önemsiz artık.


Bu pozisyondan kısa bir süre sonra Necati'nin bariz gol şansından yararlanamaması ise Antalyaspor adına haneye yazılacak eksi puan. İlk yarının son ciddi pozisyonunda da başrollerde Antalyaspor oyuncuları vardı. Bu kez Tita golü kaçıran isimdi.


İlk yarıda Beşiktaş ilk bölümler haricinde sahada nerdeyse yoktu. İlk bölümlerde de karşılıklı ataklar vardı. İkinci yarıda da Beşiktaş'ın gol atacağı yoktu ama Ali Tandoğan'dan başlayan hataya Deniz Barış da büyük katkı sağlayınca Almeida golü buldu. O sahada görüdğüm uzun, saçları tuhaf adam Almeida ise ondan beklenmedik bir goldü. Pozisyona giremeyen Beşiktaş'a büyük bir kıyak yaptı Deniz.
Beşiktaş golü buldu ancak sonrasında da pozisyon fakirliği çekmeye devam ediyordu. Bunda şaşıracak birşey yok tabi. kanatlarda formsuz Simao ile kanatlığı tartışılır Edu. Forvette kendi kendine birşey yapamayan, ancak beslendiğinde başarılı olabilen Almeida. Ortasahada tek üretken isim Fernandes. Takımın geri kalanı savunma öncelikli. Mustafa Denizli kadrosuna yakın bir kadro.Bu ligde başarı getirebilecek ama az pozisyona girebilecek bir kadro. Kolay kolay da gol yemez o ayrı.


Dakika 90 olduğunda da maç böyle biter demedik. Bir Pektemek golü bekledik. Beklenen gol Almeida'nın beklenmedik pasında Fernandes'in müthiş çalımıyla geldi. 2-0 olduğunda maç böyle biter dedik ama bu sefer de biz yanıldık. 90. dakikada içinden Suarez çıkan İsmail kırmızı kart gördü, kazanılan penaltıyı Tita ağlara gönderdi.


Üç isim dün akşamın konuşulanıydı. Almeida, en azından gol pozisyonlarında iyiydi. Bunu çok emin olamamakla birlikte cebe artı olarak koymak gerekir. "Cenk, o gol pozisyonunda neden hakeme gol olduğunu söylemedi. Öyle Nietzsche'den bahsetmekle olmaz bu işler." diyenler var. Beklentiyi yüksek tutmuşlar. Onu farketse, Rüştü söylerdi, zira çok olgun. Ancak Cenk farketse de söyleyemeyebilirdi. Üçüncü isim ise Köybaşı. Maç boyu Bale dediğim ama yine üzdü. Pozisyon çok yakındı ve refleksiyle elini uzattı topa. En azından ben öyle tahmin ediyorum. Ancak kendine bir miktar daha çeki düzen vermesi gerekiyor. Köybaşı kendini çok geliştiremiyor. Hücumda gelişiyor belki ama savunma güdük kalıyor.


13 maçtır kaybetmeyen bir Beşiktaş var. Avrupa Kupası'ndayola devam ediliyor. Türkiye Kupası'nda da öyle. Galatasaray ile olan puan farkı ve belirsiz şike davası dışında tabelada herşey olumlu. Tabelada görünmeyen şeylerin ise çoğu olumsuz. Bir başka yazıya pas atarak bitireyim.

Amauri satılık



Juventus taraftarı çıldırmış. Yıllar önce yolları gözlenen Amauri e-bay'a düşmüş. Görse üzülür mü? Bence üzülmez. Taraftar hakkından fazlasını vermiş. 10 milyon € istiyorlar. İyi para tabi.

20 Ocak 2012 Cuma

MarShon Brooks: Touted as new Kobe





NBA öncesi genç oyuncuları takip eden biri değilim. Öyle çaylak oyuncuları takip etmek gibi bir merakım da yoktur ancak MarShon Brooks bir istisna oldu benim için. Kendisi hakkında bir takımlar duyumlar almıştım ve bu yüzden Yahoo fantasy basketbolda içinde bulunduğum bir ligin draftında kendisine şans verdim ve açıkcası rakamlarına her bakışımda beni hep şaşırttı.Daha sonra izlemeye başlayınca şaşkınlığım çok daha arttı zira sanki sahada Brooks'u değil de Kobe'yi izliyormuş hissine kapıldım. 


Skorerliğinden değil de daha çok yaptığı hareketlerden bunu çıkarmak çok kolay. Savunmacına hatta ikili sıkıştırmalarda bile yedirdiği pump fakeler,top sürüşü, ayak hareketleri,spin move ile savunmacısını geçmesi, sahadaki noktalarını bilmesi, farklı şekillerde skor üretme silahlarının olması vs vs. Hepsini çok iyi yapması ancak daha da önemlisi Kobe gibi yapması gerçekten de korkutucu.


Dediğim gibi çaylak oyuncu takip etmek gibi bir huyum yoktur ve kendisi sahada hiç çaylak gibi durmasa da MarShon Brooks sayesinde ilk defa böyle bir deneyim yaşıyorum.


Rakamları da gayet güzel; 15.1 PT   .473 of 11.8 FG   .771 of 3.4 FT   .404 of 3.4 3P   4.4/1.7 RB   1.64 AS   0.29 BL   1.07 ST   1.36 TO   2.21 PF   29.0 MN


Zaten Belacher Report sitesi de hemen benzerlikler üzerine bir yazı yazmış.


Youtube kanalından da videolarını izlemenizi tavsiye ederim...

16 Ocak 2012 Pazartesi

Schalke geleneği

Schalke'de gelenek devam ediyor. Huntelaar yerin 1000 metre altında. Muazzam birşey...

15 Ocak 2012 Pazar

Beşiktaş 3-1 Bursaspor

Birkaç maç yazamadım. Maç sonrası geç döndüm ve yazı kaldı. Bursaspor maçıyla tekrar başlayayım. Maç öncesi, alışık olduğumuz Bursaspor maçı gerginliği yoktu. Bir de Lefter Küçükandonyadis'in cenaze töreni biraz duygusallaştırdı bizi. Sakin bir atmosferde maçı bekledik.


Carvalhal'in çıkardığı kadro iyi değildi. Kalede Rüştü tercihi son derece yanlıştı. Rüştü, mecburiyetler dışında ilk 11 çıkmamalı. Kalede rotasyon olmaz. Hele hele rotasyondaki oyuncunuz Rüştü ise hiç olmaz. Daha ilk yarıda 3 kez hatalı çıktı. Olmayan pozisyonu pozisyon yaptı.


Savunmanın sağı mecburen Ekrem. Ekrem'den de sezon sonu kurtulmak gerekir. Ne savunmada ne de hücumda güven veriyor. Elinizde bir oyuncu olur savunması iyi olur, hücumuna göz yumarsınız ya da hücumda iyi destek verir, savunmasına idare eder dersiniz ama ikisi birden kötüyse elde tutmanın anlamı yok. Stoperde de mecburi bir değişiklik vardı. Sivok yerine Toraman oynadı. Toraman, Toraman kadar oynadı. Sivok&Egemen ikilisinin performansı yoktu. Ortada Ersnt-Fernandes-Necip vardı. Necip kanada yakındı. Edu solda, Veli ağırlıklı sağda ve tek forvet Almeida. Pektemek varken Almeida'nın oluşu ciddi soru işareti.


Maç çok hızlı başladı. Golü bulan Beşiktaş oldu ama tersi de olsa şaşırtmazdı. Necip kendi çabasıyla topu çaldı, iyi de kesti ve Almeida da düzgün vurdu. Gol, Almeida'ya moral olmuştur diye umuyorum. Golden sonra iki taım da ciddi ataklar yakaladı. Beşiktaş'ın sağ beki göçüktü. Bursaspor, özellikle sol kanattan iyi geliyordu. Şans Beşiktaş'ın yanındaydı, Rüştü'ye rağmen. Beşiktaş da son maçlara nazaran çok daha iyi hücum organizasyonları yaptı. Bunda Bursaspor savunmasının, özellikle sağ bekinin zayıflığı da etkili. En büyük faktör ise Bursaspor'un açık oynamak istemesi. Beşiktaş açık oynayan takımlara karşı kazanır.


Beşiktaş 2'yi bulmazsa gol yer dediğimiz dakikalarda. Fernandes'in hatasıyla başlayan pozisyon golle sonuçlandı. Bursaspor, Batalla'nın golüne sevinmeye fazla fırsat bulamadı. Golden 2 dakika sonra Edu'nun beklenmedik golü Beşiktaş'ı tekrar öne geçirdi ve maçın Beşiktaş açısından kısırlaşmasını engelledi. Bir adam güzel olmayan, normal gol atamaz mı?


İkinci yarı ilk yarıya nazaran vasat başladı. En büyük korkum Ernst'in ikinci sarı kart görebilir oluşuydu. Çünkü maçı çevirebilecek tek şey oydu. Bursaspor golü arıyordu ama yanlış adamlarla. Bu bakımdan Beşiktaş'a benzerlik gösteren bir ekip. Elde çok forvet var ama istenen forvet yok. Turgay, ölü. Tetteh kulübeye düşmüş. Sestak eski formundan uzak. Bu hücum hattıyla gol zor olsa gerek.
Gol demişken, Pektemek. Gerçekten Pektemek ne demek bilmiyorum ama bu adam net golcü. Kısıtlı süre almasına rağmen, şu anda takımın en golcü futbolcusu. Kendinin de dediği gibi golcü şansı da var. Doğru yerde doğru zamanda ve sakin. Elde tutulabilir ve değeri bilinirse Oktay Derelioğlu olacaktır. Umarım sonu benzemez.


Ligin yarını belli değil. O yüzden büyük resme bakamıyorum. Ancak tek tek bakabiliyorum maçlara. İnişli çıkışlı Beşiktaş'ın iyi günüydü. Önümüzde Antalyaspor maçı var. Egemen yok. Sivok döner diye umuyorum.

Son olarak spikerler çok kötü. Lig TV, spikersiz opsiyon sunmalı. Beşiktaş'ın stat konusunda taraftarı adına konuştu. Ben net olarak İnönü yıkılmasın istiyorum. Yıkılıp yerine modern stat falan yapılsın istemiyorum. Diğer konuyu da cehaletlerine veriyorum. Taraftar maçın sonunda "Ertuğrul üzülme Hayat devam ediyor " derken Beşiktaş hocası olduğu bir güne gönderme yaptı. Hocayı teselli etmeye çalışmadı. Ahh ahh...

10 Ocak 2012 Salı

Kadife ceketli Messi

Messi Ballon d'Or'u aldı. Xavi ve Cristiano'nun önünde ödüle 3. kez layık görüldü. Fotoğraf, ödül töreninden. Cristiano apaçi gibi giyiniyor diye eleştirilir. Adam Portekizli, biraz da ruhunda var. Ama ben Ronaldo'yu bu kadar rüküş görmedim. Kadife ceket nedir Messi? Git, gözüme görünme! Of bi de patlıcan rengi giymiş...


O zaman şarkı Messi için gelsin: "Kadifeden kesesi"

9 Ocak 2012 Pazartesi

Efsane

Birşeyler yazmaya gerek yok. İzleyin tadını çıkarın...

Melo - kızgın çita

Melo'nun gol sevinci son zamanlarda gördüğüm en kötü gol sevinçlerinden biri. Hayır, kimse de çıkıp abi n'apıyorsun demiyor. Neyse, blog kıvamındaki bir internet sitesi Melo'yu kızgın çitaya benzetmiş. Fena da olmamış.

Blatter, Shakira & Pele...


7 Ocak 2012 Cumartesi

Afrika Kupası Mağdurları

Afrika kupası başlıyor ve Avrupa'da top koşturan oyuncular ülke milli takımlarına gidiyor. Bu durum takımları ciddi anlamda olumsuz etkiliyor. "İşine gelmiyorsa almasınlar" demekle olmaz. Takımlar Afrika kökenli oyuncu alırken bunu biliyor ancak bu, mağduriyetlerini azaltmıyor.


Afrika kupasının 2 senede bir olması kesinlikle saçmalık. Yaz döneminde olsa umrumda olmaz. İsterlerse her sene oynasınlar ama hem Avrupa'da ligler devam ederken başlatmaları, hem de 2 senede bir olması Avrupa takımlarına büyük zarar veriyor.


İngiltere'de de bir çok takım kupadan etkilenecek. Üstelik, muhtemelen uzun süre etkilenecek. Zira EPL'de oynayan oyuncuların takımlarının üst turlara kadar çıkması olası. Lider City'de 3 oyuncu Fildişi milli takımına gidecek. Toure kardeşler ve Razak. İlk 11 oynayan Yaya takımın ortasahasını etkiler. Yerine muhtemelen de Jong ya da Barry'den biri oynayacaktır ama boşluk ne kadar dolar şüpheliyim. İkinci ManU'da Mame Biram Diouf Senegal milli takımına gidecek ama zaten yedek olduğu için takım sorun yaşamayacaktır.

Arsenal'de Gervinho ve Chamakh gidecek oyuncular. Ne kadar küfür yese de Gervinho'yu arar. Chamakh yedek ancak Persie'nin sakatlanması ya da cezalı duruma düşmesi Wenger'i zor durumda bırakır. Chelsea'nin Afrikalıları Drogba, Kalou ve Essien. Eskiden olsa Boas ağlardı ama bugün hiçbiri alternatifsiz değil. Daha doğrusu hiçbiri eskisi gibi değil. Forvette yoklukta oynayan Drogba'nın yokluğu üzebilir. Zira Torres de yok. Sturridge gol yükünü omuzlarında hissedecek.


Ve kupadan en fazla etkilenecek takım: Newcastle United. Demba Ba ve Cheik Tiote. Takımın en golcü ismi Ba'nın yokluğu forvete büyük zarar verecektir. Ortasahada beklentilerin çok üzerinde oynayan Tiote'yi de çok arayacaktır.


Bunların dışında QPR'da Taarabt ve Traore, Stoke City'de Salif Diao ve Wigan'da Diame ve Gohouri kupa için Afrika'ya gidecek isimler.


FIFA'nın buna çözüm bulması gerekiyor.

6 Ocak 2012 Cuma

2 Ocak 2012 Pazartesi

20000+ gol

Geçtiğimiz ay PremierLig'in 20,000. golü Aston Villa Arsenal maçında Marc Albrighton tarafından atılmıştı. 1992 yılında Sheffield United - Manchester United maçında Schmeichel'in koruduğu kaleye Brian Deane'in attığı golle açılan EPL, 10,000. golü 2001 yılında Les Ferdinand atmıştı. Tottenham - Fulham maçında golü yiyen van der Sar'dı.
İstatistikler fotoğrafta mevcut. Kısa kısa yazacak olursak:


  • En çok gol atan 1489 golle Man Utd, 2. sırada ise 1302 golle Arsenal var.

  • 5800 golle Londra takımları en fazla golü atarken, Liverpool takımları 1975 golle ikinci sırada. Bundan bir kaç yıl sonra City'nin böyle devam etmesi durumunda Manchester takımları ikinciliği alabilir. 3. sırada Manchester takımları var. 1927 gol.

  • Shearer 260 golle ligin en golcüsü, Andrew Cole 188 golle ikinci, Henry 174 golle üçüncü. Şaşırtıcı olan ise 6. sıradaki Owen.

  • Son istatistik ise EPL'nin son 4 yıldır gol ortalamasını arttırması.

Güzel lig ne diyelim...