16 Şubat 2011 Çarşamba

Beşiktaş Yönetimi, Üzülmez & Toraman


Oysa bazı şeyler düzeldi sanıyorduk. Değişiklik yokmuş. Dün ile bugün farksızmış aslında.
Geçtiğimiz yıl sık sık eleştirdiğimiz yönetim sene başında doğru transferlerle kimimizin kalbini kazandı, kimimizin takdirini aldı, kimisini de ikna edemedi. Ben takdir edenler kısmındayım. Bugün de bu transferlerin doğru olduğunu söyleyebilirim. Bonservissiz Guti, değerinin çok altına alınmış Quaresma sene başındaki doğru hamlelerdi. Sezon ortasında alınan Simao, Almeida ve kiralanan Fernandes de doğruydu. Bunların yanlış tarafları da vardı elbette. Kontenjan açmak için gönderilen oyuncular ve plansız transfer hamleleri. Özetle: oyuncular doğru ama transferin yapılış biçimi yanlıştı. O zamanlar da yazmıştım bunu.

Efendim sağ beke ihtiyaç varken Bobo’nun üzerine forvet mi getirilir? Ernst’in olduğu yere Fernandes mi alınır? Ernst ve Bobo ile ilgili yazımda biraz buna da değinmiştim. Bunlar ayrı bir tartışma konusu. Burada tartışılacak olan yönetim değil, Schuster’dir. Doğru yönetim hamlesi hocanın istediği oyuncuyu almaktır. Bu bağlamda yönetim burada haklıdır.

Yönetimin, takımın iç işlerine karışmaması da dünden farkımızdı. Medyadan takip edebildiğimiz kadarıyla yönetim, Schuster’in işine pek karışmıyordu. Arada bir kodamanlar çıkıp hakkımızı yedirmeyiz diyordu ama onlar da çoğu zaman maç sonrası atmosferine yenik düştükleri içindi. Ya da biz öyle düşünüyorduk. Toplamda baktığımızda birkaç hafta öncesine kadar, bazı konularda düzeldiğini sandığımız, mali konular başta olmak üzere bazı konularda dünden daha iyi olmadığını bildiğimiz bir yönetimimiz vardı.

Ne olduysa Karabük maçı sonrası oldu. Daha doğrusu Karabük maçı bir patlamaya sebep oldu. Bilmediklerimizi bize gösterdi. Maç sonrası Mete Düren’in açıklamalarını anlayışla karşılayabilirim. Maç atmosferidir, o da bir Beşiktaşlıdır ve içindeki Beşiktaş sevgisi tribündeki adamdan daha az değildir. O verilmeyen gole 30.000 taraftar gibi o da takılır. Ancak bir gün sonrasında yapılan basın toplantısı komik ve rezalet. O gün yöneticilerimden bir kez daha utandım. Adalı, öyle açıklama yaptığında Beşiktaş taraftarının mutlu olduğunu mu sanıyor? Böyle düşünüyorsa gerçekten yanılıyor. Beşiktaş’ı seven adam o açıklamadan rahatsız olur. Hele hele “soyunma odası basılacaksa, en alasını biz yaparız” açıklaması. İlkokul 3. sınıf tartışmasından farklı değil. ‘Benim babam senin babanı döver’ daha masum bir iddia. Üstelik söz konusu maçın hakemi, Karabükspor aleyhine daha az hata yapmış da değil. Sonrasında Demirören ile Özgener’in atışmaları. Ben utanıyorum. "Federasyon Başkanı Mahmut Özgener, 'futbolda demokrasi yoktur' dedi. O zaman sen diktatör veya faşistsin" ve sonrasında "Kimse Beşiktaş'a ders vermeye kalkmasın. Beşiktaş ders almaz, ders verir" açıklamaları. 20 milyonluk (!) Beşiktaş camiasının başkanı böyle mi konuşur. Yazık...


Tüm bunların ardından Üzülmez & Toraman olayı. Aslında kapanmamış bir davaymış da biz bilmiyormuşuz. Bu olay beni, son dönemlerde en çok üzen olaydır. Sevdiğim takımın sevdiğim iki oyuncusu birbirine kin besliyor ve sonrasında Beşiktaş tarihine ismini yazdıracak bir adam kulüpten kovuluyor. Diğerinin akıbeti de şu anda meçhul. Bugün takımda ancak sezon sonu için bir şey söylemek zor. Peki kim suçlu? Aslında burada çok kişi suçlu. Toraman da suçlu, Üzülmez de, yönetim de. Takım içinde kavga çıkabilir. Tokat, yumruk da atılabilir. Bunlar olmamış, duyulmamış hadiseler değil. Maalesef, insanın olduğu her yerde kaba kuvvet oluyor. Fakat bu kavga Arda - Caner kavgası, Kazım - Gökhan Gönül kavgasından çok farklı. 2.5 yıl önceki kavga ile bu kavgaları aynı başlık altında inceleyebilirdik ama bu kavgaları, bugünkü kavga ile ilişkilendiremeyiz. İbrahim Üzülmez’in açıklamalarından anladığım şudur: Bu ikili hiç barışmadı. Üzülmez ısrarla 11 yıl boyunca tek kişiyle sıkıntı yaşadığını söyledi. Toraman da benzer açıklamalar yaptı. Bu sıkıntı belli ki yıllardır devam ediyordu. Yani biz yıllardır birbirini sevmeyen iki adamı yan yana izliyorduk, bu adamlar aynı masada yemek yiyordu, aynı uçağa biniyordu ve aynı formayı terletiyordu. Üzücü.

Yönetim, bu ikilinin ilişkisini biliyorsa ve buna müdahale etmediyse yanlış yapmıştır. Doğrusu bu ikiliden birinin ya da ikisinin birden gönderilmesi olmalıydı. Tabi bu bugünün kararı değil, dünün kararı olmalıydı. Biz iyi niyetimizle yönetim işin iç yüzünden bihaber varsayalım. Bugün, Beşiktaş kaptanı, takım arkadaşına yumruk atıyorsa, daha da önemlisi bu adamlar yıllar önce de benzer bir münasebet yaşamışsa, üstüne bir de yıllardır bu ikili iyi ilişki kuramamışsa kaptanın gönderilmesi yanlıştır diyemiyorum. 11 yıla rağmen yanlış değildir. Ben yarın İbrahim Üzülmez’i Beşiktaş kaptanı olarak hatırlayacağım elbette. Ancak aynı hatayı bir kaptan tekrarlamamalı. Alttan gelen çocuklara örnek olmalı. Kaptan, pazubandı koluna takan adam değildir, sorumlulukları olan adamdır. Diğer taraftan bu işin doğrusu Toraman’ı da göndermektir. Beşiktaşlılığından şüphe etmediğim ve çok sevdiğim adam olsa bile, doğrusunun gönderilmesi olduğunu düşünüyorum. Bu olay öncesinde, birini göndermek de sorunu çözebilirdi ancak bugün için çözüm değil. Tek bir durumda Toraman’ın takımda kalması doğru olacaktır. Takımın iç yapısını çok iyi bilmiyorum. Eğer Toraman gerçekten uyumlu biri, diğer takım arkadaşlarıyla arasından su sızmıyorsa, problem İbrahim Üzülmez kaynaklıysa Toraman’ın kalması doğru olacaktır.


Bu olayın üzüntüsünü atmadan bir basın toplantısı saçmalığıyla daha karşılaştım. Yıldırım Demirören ve İbrahim Üzülmez. Toplantı hayatımda izlediğim en saçma toplantılardan biri. Demirören’in İbrahim isterse altyapıya gelebilir sözü var. Nasıl yani? Bu adam disiplinsiz diye kovulmadı mı? Beşiktaş’ın çocuklarını bu disiplinsiz adama mı emanet edeceksiniz? Madem İbrahim’e bu kadar güveniyorsunuz, o halde kovmayın. Sonrasında araya sıkıştırdığı dünya Beşiktaş’ı konuşuyor sözleri. Olof Mellberg, Ariel Ibagaza, Dudu, Marko Pantelic, Kevin Mirallas, Raul Bravo, Dennis Rommedahl, Albert Riera. Bu adamların tamamı aynı takımda forma giyiyor. Olmpiakos'da. Kaç kişi haberdar? Evet bunların hiç biri belki Guti, Quaresma ayarında değil ama Beşiktaş dünyada konuşuluyorsa bunlar da en azından bir kaç kez duyulmayı hak ediyor olmalı. Avrupalı Beşiktaş'ın bu transferlerini duymuştur ama konuşuyor demek iddialı bir açıklama. Üstelik yersiz.

Ben İbrahim Üzülmez’i çok seviyorum, İbrahim Toraman’ı da. Ancak hepsinden önce Beşiktaş’ı seviyorum.

Hiç yorum yok: