19 Kasım 2009 Perşembe

Dünya Kupası'na doğru

Dünya Kupası'na katılan son 6 takım dün gece belli oldu. Play-Off lar öncesi tek isteğim, Dünya Kupasına renk katacak ülkelerin katılmasıydı. Gerek futboluyla, gerekse de saha dışındaki orgaizasyonlarıyla...

Mısır-Cezayir'den başlayalım. Mısır'dan öyle nefret etmiştim ki Cezayir'i kendi takımım gibi destekliyordum. Neyse ki tarafsız saha da oynanan maçı kazanan Cezayir final biletini aldı. Cezayir'in futbol kmliği hakkında çok bir fikrim yok. Onların gitmesinden çok maçları 12 kişi oynayan Mısır'ın gidememesine sevindim...

Finallerde izleyeceğimiz bir diğer takım da Uruguay oldu. Lugano, Forlan, Caceres, Abreu ve Cavani'yi izleme fırsatımız olacak. Sevindiğim galibiyetlerden biri oldu deyip hemen topu Avrupa kısmına atayım...

Avrupa kıtasını temsil edecek son 4 bilet vardı. Yunanistan yine bir şekilde Dünya Kupası'na gitmeyi başardı. Ukrayna olmuş Yunanistan olmuş benim için çok farketmiyordu. En azından imzalı bir takım izleyeceğiz.

Portekiz, Ronaldo'nun eksikliğine rağmen Bosna'yu 1-0'ın rövanşında yine 1-0 yenerek finallere katıldı. Ronaldo'yu izleyecek olmanın sevinci var ama ilk kez Dünya Kupası'na bu kadar yaklaşmış Bosna'nın elenmesi üzücüydü. Dzeko, Misimoviç, Pjaniç, Ibiseviç izlenesi oyunculardı kısmet olmadı. Bir üzücü haber de Slovenya'dan geldi. Hiddink elenmiş, daha üzücü ne olabilirdi. Slovenya büyük iş başarmış.

Gelelim benim adıma gecenin maçına. Fransa deplasmanı ve Robbie ile bulunmuş bir gol. Her şey çok iyi gidiyor. Takımın artık koşacak dermanı kalmamış, Fransa Anelka ile akın akın geliyor ama öldürmeyen darbe güçlendiriyor işte. Derken ilk galibiyeti 90 dakika sonunda alıyor Irlanda. Amaç maçı uzatmaya götürmekti ve götürdüler de. Kaçan goller de vardı elbette. Robbie Keane bir tane attı ama çok tane de kaçırdı. Hele hele son dakikada Lass'ın hatasından kaptığı topu ağlara yollasa dramatik bir sonla bitirirdi maçı. Artık Domenech de Estella ile mi evlenirdi başkasıyla mı bilemem...

Uzatmalarda da durum maçın sonlarından farklı değildi. Irlanda sürekli kapanıyor, Robbie ile kontra deniyordu, bunu da pek beceremiyordu aslında zira Frasa'nın atletik ve yorulmak bilmez savunma oyuncuları Robbie'yi bir yerde yakalıyordu. Irlanda da 6 kişi savunmadaki yerinden dahi çıkmıyordu. Çanakkale geçilmezi oynuyordu Trapattoni'nin takımı...

İlk uzatmanın son dakikalarında olan oldu ve Fransa golü buldu. Top, asisti yapan Henry'nin eline çarpmadı, Henry doğrudan topu eliyle aldı. Yan hakemin bunu görememesi ilginçti tabi. Henry'nin çok da umrunda değildir elbette ama o an ben Henry'i sildim. O topu elle alıp asisti yaptığı an Henry benim için bitmiştir. Hele hele maç sonrası koşarak sevinmesine de hiç anlam veremedim. Utan yani. Elle aldığını biliyorsun ve herkes biliyor. Bari sessiz dur adam sansınlar.

Roy Keane olsaydı dün, dakikalar 119'u gösterdiğinde Henry'nin yanına gidip bacağını eline verirdi. Henry'de kupayı artık evdeki televizyondan izlerdi...

Turnuva'da İngiltere dışında kimi tutacağımı bilmiyorum ama kimi tutmayacağımı biliyorum: Domenech'in Henry'li Fransasını...

Hiç yorum yok: