26 Kasım 2009 Perşembe

Manchester United 0 - 1 Beşiktaş


Seyahat öncesi hazırlık telaşı derken maç yorumunu ihmal ettim. Yazılmayacak maç değil tabi, 1 gün geç de olsa paylaşmak gerekir. Futbol adına çok güzel şeyler söylemek zor; 1-0 eze eze alınmış bir 1-0 olmadığı gibi harika bir savunma örneği gösterilmiş, Çanakkale geçilmezi oynamış bir 1-0 da değil... Kimliksiz ama çok değerli bir 1-0...

Sivok'un olmayışı Kaş'ın oluşu demekti. Kaş'ın oluşu savunmada sıkıntı demekti. Giggs mi oynasa Nani mi oynasa daha az zaiyat verir düşüncesindeydim ta ki Fergie'nin yüz güldüren kadrosunu görene dek. Gerçi içimde hala şüphe yok değildi; gruptan çıkmayı garantilemiş, haftasonu oynanacak maçın konsatrasyonu içindeki ideal 11 mi yoksa kendini ispat etmeye çalışan gençler mi? Seçim yap deseler bile zorlanırdım açıkçası. Yine de Rooney'i, Ferdinand'ı, Berbatov'u, Evra'yı görmemek güzeldi...

Beşiktaş ise oldukça defansifti. Savunmacı kanatlar, çift önlibero ve Tello - Bobo hücum hattı. Yine de dizilişten memnundum. Bir de Serdar Özkan yoktu en azından...


Haftasonunun kahramanı İbrahim Üzülmez sahada işi en zor olandı. Takımın en formda ismi onun kanadındaydı. ManU, Obertanlı kanadı kullanıyordu. Üzülmez ilk yarı çok etkili olamasa da ikinci yarıda Obertan'ı kısmen durdurmayı başardı. ManU gol araken tek dileğim artık gol olsundu. Ya Kırmızı Şeytanlar ya da biz; birimiz atalım artık dedim. Zira maç hep böyle gideceğe benziyordu. Derken yıllar öncesini hatırlattı bize Tello. Uzaktan bir şut, defansa çarpıp ağlarla buluştu. Bu hikayeyi ManU taraftarı da, biz de önceden biliyorduk aslında. Senaryo aynı, oyuncular farklı. Türkler adına tek ortak isim Rüştü...

İkinci yarıda Toraman da çıkınca Beşiktaş'ın gardı iyice düşmeye başladı. Erhan, Old Trafford'u kaldıramadı haliyle. Çok da yüklenmek istemiyorum açıkçası. Hak veriyorum. Ben de benzer duyguları Rıdvan Dilmen'e karşı oynadığım halı saha maçında hissetmiştim. Yıllarca vay be ne oynuyor diye baktığın adam karşına gelince heyecanlanıyorsun... Ya hocam o profesyonel ama... Evet profesyonel ama aynı zamanda insan...


Denizli, 1-0'ı koruma derdindeydi. Eleştirmiyorum tabi ama yine de Tello ile Tabata değiştirilebilirdi mesela. Ayağında top tutacak, araya top atacak adam verimli olurdu. Hadi bu değişiklik bir yere kadar da ya Batuhan'ın alınması... Buna anlam veremiyorum. Kontraataktan başka bir şansının olmadığı maçta daha hızlı adam almak gerekmez mi oyuna. E yedeğim yok. O zaman bırak Bobo oynasın... Batuhan alınacak en son adamdı...

Rüştü, mazide yolculuk yaptı. 2000 li yılların başına döndü; son dakikada 2 tane net çıkardı. Beşiktaş efsane maçlar zincirine bir yenisini daha ekledi. Efendim, yedek Manchester'ı yendi; bu mudur efsane maç? Fenerbahçe daha kalitesiz yedeklerden oluşan Manchester'ı yenmedi mi? Üstündeki formaya bakıyormuşuz hocam...

Bu maç efsane oldu artık. Yine de bana haftasonu alınan Fenerbahçe galibiyetinin tadını vermedi. Gruptan kim nereye nasıl çıkarı anlatabilmem için Matematik 101'den en az BB almış olmalısınız...

P.S. 4 günlüğüne Hamburg'a gidiyorum. Ne işin var derseniz. Önceden planlanmış bir yolculuktu, hikayesi uzun. Araştırdım, maç düşüremiyorum. Real - Barça'yı Almanlarla izleyeceğim. Özel isteği olan yazsın, makul şeyleri getirmeye çalışırım. Herkese şimdiden iyi bayramlar...

24 Kasım 2009 Salı

Ferguson & Güneş


Trabzonspor Basın Sözcüsü Hasan Yener, Güneş'in Trabzonspor'un Alex Ferguson'u olması gerektiğini vurgulamış.
"Ferguson, 24 yıldır Manchester United'da görev yapıyor ve o takımı başarıdan başarıya koşturuyor. Başarının temel şartı bu. Benim de düşüncem bu yönde"
Hasan Yener Ferguson'un kariyerini biliyor ama Şenol Güneş'in daha önce farklı zamanlarda 3 kez Trabzonspor'u çalıştırdığını ve ayrıldığını ve şu anda 57 yaşında olduğunu bilmiyor. Ya da benim hiç bilmediğim bir yönüyle Ferguson ile Güneş arasında bir benzerlik kurdu. Aslında benzerlik de var; İkisi de hoca mesela...

23 Kasım 2009 Pazartesi

Zaki : İsrailli ve Cezayirlilerle aynı klüpte bulunmam!


Geçen sezon EPL'nin ilk yarısında harika bir dönem geçiren ancak ondan sonra kuruyup biz fantezicileri üzen bir futbolcuydu Zaki. Sezon sonu ülkesinin takımı Zamalek'e dönmüş Mısırlı.

Devre arası için ismi EPL'nin dibine demir atmış Portsmouth ile çıkınca Zaki Portsmouth'ta Cezayirli hissedar Sulaiman Al-Fahim, İsrailli Avram Grant ve Ben Haim olduğu için gelmek istemediğini söylemiş.

Anlaşılan Zaki dünya kupası elemelerinde yaşananları unutamamış ve bunu kariyerine etki etmesine izin veriyor. Onun adına büyük bir kayıp. Tüm Cezayirlileri ve İsraillileri de aynı kefeye koyması biraz ırkçılığa kaçmış bence.

21 Kasım 2009 Cumartesi

Beşiktaş 3 - 0 Fenerbahçe


Sabah "Yenilsen de Yensen de" programında yaptığımız "Maç sonunda ne konuşulur?" anketinde "Futbol konuşulur" cevabı %5 oy almıştı. Bu aslında halkın maçı Fenerbahçe'nin alacağını düşündüğünü gösteriyordu. Fenerbahçe ne zaman öne geçse o andan itibaren gündem Demirören olacaktı ve maç bittikten sonra bile taraftar ve Demirören konuşulacaktı. Beklenen olmadı...

Çıkan kadro ve oyun sistem, maçın seyiri açısından en önemli noktaydı. Taraftar, Demiören, kimlik kontrolü, Colin Kazım ve twitter kadronun gerisinde kalan şeylerdi benim için. Beşiktaş'ın her zaman için en büyük rakibi Mustafa Denizli'nin içindeki 2. insandır. Risk alan, fantezi deneyen, şapkadan tavşan çıkarmaya çalışan insandır. Sistem doğru sistemdi ama kadroda gedikler vardı. Rüştü'nün ve Üzülmez'in mecburen oynatıldığını düşünürsek savunma çıkabilecek en iyi savunmaydı. Önlerinde Ernst ve Alex'e yakın oynayan Fink de doğru tercihti. Hücum hattının sistemi iyiydi ama oyuncu seçimi beni tatmin etmedi. Yusuf verimsizdi bugün ama ben de olsam Yusuf ile başlardım, zira Tabata'nın bir esprisini göremedim bugüne kadar. Kanatlar Ekrem - Serdar. Denizli hızlı çıkacak ve çok koşacak bir takım oluşturmak istediği için bu ikiliyi tercih etmişti ancak haftalardır oynamayan Serdar'ın bu maçta oynatılmasının bir mantığı yoktu. Formsuz dahi olsa Tello ile başlamak daha doğru olurdu. En azından Yusuf ile birlikte iki tane sağlam top yapabilen adam olurdu. Tek forvet Bobo tercihi de doğruydu. Forvet oyuncularının en az birinde kötü de olsa ısrar edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu oyuncular da Bobo ya da Nihat olmalı...

Maça Beşiktaş beklemediğim şekilde iyi başladı. İlk 15 dakika rakip kaleye gitti, gol aradı. Bu dakikalarda Serdar'ın beceriksiz şutundan başka da ciddi pozisyona giremedik. Bu dakikalarda atılacak gol çok önemliydi; çünkü bu baskı uzun sürmeyecekti. Sürmedi de Fenerbahçe toparlandı ve oyun karşılıklı ataklarla geçmeye başladı. Maçın en dikkat çeken adamlarının başında 35'inde orta yapmayı öğrenen İbrahim Üzülmezdi. 4 tane sağlam ortası var. Özellikle ilk ortası EPL kalitesindeydi. 0-0 bitecek maçı çevirebilecek tek kişi Alex'ti. O da 45'te direğe nişanladı. Şans bu kez Mustafa Denizli'deydi...


Denizli hatasından 45 dakika sonra döndü. Tello değişikliği takımı biraz daha ayağa top yapabilir hale getirdi. Özellikle Yusuf'un da etkisiz olduğu bir günde Ernst'ten başka top ile oynayan oyuncumuzun olmaması oyunu Fenerbahçe'nin kurmasına sebep oluyordu. İki takım ortasahada çarpışıyor, Ernst Emre-Christian arasında yalnız kalıyor ve Fenerbahçe atakları gelişiyordu. Ataklar gelişme evresini tamalayamadan bitiyor ve ortasahada tekrar bir top kapma savaşı ve ardından aynı kısır döngü. Fenerbahçe'nin en uç elemanı Kazım Sivok-Ferrari arasında ezildi.

Beşiktaş'ın atak gelişimi soldan Ekrem ile oluyordu. Yine kalabalık çıkılan dakikalarda Üzülmez'in ortası Fink'in unutulmaz golünü getirdi. Herşey Rıdvan Hoca'nın dediği gibiydi. Ayağın dışıyla tarak kemiğinin üstüyle... 1-0 Beşiktaş'ı korumazdı bence ama bu sefer Bobo şapkadan tavşanı çıkardı. Olmayacak golü attı...

2-0 da bile içim rahat değildi. Alex'in 2-1 yapacak golünü hayal edebiliyordum. Soldan gelecek orta defansta anlaşmazlık araya giren Alex ve top ağlarda. Topu ağlardan alıp ortasahaya koşan Alex. ve sonrasında kabul gibi geçecek dakikalar. Gözümün önündeydi herşey...


Neyse ki kafamdaki karabulutları Kazım'ın küfrü dağıttı. 2 günlük gaz çoktu. Hele hele o gazla hiç birşey yapamıyorsan çok daha kötüydü. Patlaması yan hakeme oldu.

Sonra Beşiktaş top çevirmeye başladı, Fenerbahçe atak olgunlaştırmaya. Uğur 5 dakika öncesinde kaçırdığının aynısını 83'te attı. Gol açık ofsayttı...

Bu galibiyet Beşiktaş'a büyük moral oldu. Özellikle oyuncuların özgüveni açısından oldukça önemliydi. Yakalanan seri de devam ediyor. Yolumuz açık diyemeyeceğim ama... Hala her şey oturmuş değil. Hala büyük eksiklerimiz var. Bu galibiyet hiç birşeyin üstünü örtmez, örtmemeli...

Şampiyonluk için umutsuz değilim ama hedefe ulaşmak için çok daha fazla çalışmak gerekir...

20 Kasım 2009 Cuma

Hoşgeldin Gasol...




Döner dönmez etkisini gösterdi Gasol. Lakers hücumunun önünü açtı, savunmayı toparladı ve Lamar'ın kenardan gelmesine sebep olarak benche de harektlik getirdi İspanyol. Yüreğine sağlık şampiyonun.

Roy Keane : Beter olsunlar


Roy Keane diğer İrlandalıların aksine yaşanan olaydan hiç rahatsızlık duymamış. Bianconeri Roy Keane olsa Henry'e dalardı demişti. Artık Keane olgunlaştı mı yada daha muhtemelen İrlanda Futbol Federasyonuna olan kırgınlığından mı bilemiyorum ama bu olayı pek önemsememiş. Önemsememiş derken Henry'nin topu el ile kontrol etmesini önemsememiş. Federasyona ağzına geleni söylemiş.

''Ben maçtan sonra soyunma odasında olsaydım elle oynama hakkında konuşmaz defans oyuncularının o topu nasıl çıkaramadığını konuşurdum. 6 pasta topun sekmesine defans oyucuları ve kaleci nasıl izin verir anlamıyorum'' demiş.

Federsayonun maçın tekrar edilmesi isteğinede tepki göstermiş ve '' Elemelerdeki Gürcistan maçında İrlanda lehine verilen penaltı hayatımda gördüğüm en kötü hakem kararlarından biriydi ve o penaltı sayesinde maçın akışı bir anda değişiverdi. O maçtan sonra federasyon bu maçı tekrar edelim dememişti '' diye eklemiş.

'' Trapattoni, taraftar ve oyuncular daha iyisini hak ediyor ancak federasyon için aynı şeyi söyleyemem, eden bulur'' diyerekten 2002 dünya kupasında yaşadığı olaylardan dolayı hala kırgın olduğunu da söylemiş İrlandalı.

18 ay sonra


29 Nisan 2008'den bugüne... 18 aydan fazlası. Gabriel Milito'nun sakatlık sebebiyle oynamadığı süre. Sahalara dönüyor, şu anda Milito'nun mu benim mi kondisyonum daha iyidir tartışılır...

19 Kasım 2009 Perşembe

Henry'nin eli ekmeğinden ediyordu


2002 Dünya Kupası'nda Güney Kore-İtalya maçında Gökmavililer hakemden çok çekmiş, maçta İtalya aleyhine olmayacak kararlar çıkmış ve son noktada Ahn, İtalya'yı yıkan golü atmıştı. İşin dramatik yanı golü atan Ahn'ın İtalyan takımı Perugia forması giyiyor olmasıydı. Perugia, gaza gelip Ahn'ın sözleşmesini fesh edeceklerini açıklamıştı ardından Koreli oyuncuya Atletico Madrid talip olunca bu karardan vazgeçmişlerdi. Oysa ki Korelinin hiç bir suçu yoktu...

Benzer durum dünkü maçtan sonra Henry'nin de başına geliyordu. Bu sefer sözleşmeyi fesh edecek olan Barcelona değil tabi. Gillette...

Hnery'nin dünkü hentbolundan sonra her şey sorgulanır oldu Ada'da. Hatta durum öyle bir hal aldı ki Gillette firmasının basın sözcüsü konuyla ilgili bir açıklama yapma gereksinimi duydu.

Gillette is aware of what happened last night in the World Cup play-off game. Thierry Henry has publicly acknowledged it was a handball. Gillette are not placed to comment on any refereeing decisions made in the match or any refereeing at all for that matter. This is not going to affect our relationship with Thierry Henry."
Özetle, durumun farkındayız, hakem kararlarına yorum yapmayız. Bu olay Henry ile olan ilişkilerimizi etkilemeyecektir.

Ne elmiş be! Ekmeğinden ediyormuş nerdeyse...

Keane kızgın, Henry pişkin


Dün gece Fransa'da yaşananların yankıları Ada'da sürüyor. Bir süre daha sürecek gibi...

Önce olay adam Thierry Henry'den başlayalım. Barçalı "Evet elime çarptı ama ben hakem değilim, hakem devam ettirdi ben de oynadım. Bu durum hiç birşeyi değiştirmez. Dünya Kupasına katıldık, mutluyum." demiş. Domenech ise "Pozisyonu görmedim, Irlanda adına üzgünüm, oyuncularım ve teknik ekibim adına mutluyum. Dünya Kupasına katıldık." demiş. 2000 Avrupa Şampiyonasında desteklediğim Fransa'dan hepten soğudum. Allah belalarını verir diyeceğim ama vermiş zaten. Domenech...

Geçelim Irlanda kanadına. Trapattoni oldukça olgun konuşmuş. "Hayal kırıklığı ve üzüntü yaşıyorum. Amacımız maçı penaltılara götürmekti. Herkes neler olduğunu gördü. Okullara gideceğim ve çocuklarla fair-play hakkında konuşacağım. Bu yaşam için önemli." Trapattoni 70'inden sonra sevgimi kazandı. En sevmediğim İtalyan Hocalardan biriydi ama artık değil. Böyle mazlum görünce insanın kanı ısınıyor...

Dunne, maç sonrası Henry ile konuştum. Evet elime çarptı dedi ancak bu beni mutlu etmedi çünkü sonuç değişmiyor demiş. Gecenin en sert yorumu Keane'den gelmiş. "Platini ve Blatter çok mutlu olmuştur. Birbirlerini arayıp konuşmuşlardır eminim. Bu onların istediği sonuçtu.". Keane sonuna kadar haklı elbette...

Gecenin en güzel yorumu Sean St Ledger'den gelmiş...

"It's cost a lot of us our dreams - as a boy I used to dream of playing in the World Cup, and now I'm not."

"Bu rüyalarımıza maloldu. Dünya Kupası'nda oynama hayallerim vardı ve şimdi bitti."

Dünya Kupası'na doğru

Dünya Kupası'na katılan son 6 takım dün gece belli oldu. Play-Off lar öncesi tek isteğim, Dünya Kupasına renk katacak ülkelerin katılmasıydı. Gerek futboluyla, gerekse de saha dışındaki orgaizasyonlarıyla...

Mısır-Cezayir'den başlayalım. Mısır'dan öyle nefret etmiştim ki Cezayir'i kendi takımım gibi destekliyordum. Neyse ki tarafsız saha da oynanan maçı kazanan Cezayir final biletini aldı. Cezayir'in futbol kmliği hakkında çok bir fikrim yok. Onların gitmesinden çok maçları 12 kişi oynayan Mısır'ın gidememesine sevindim...

Finallerde izleyeceğimiz bir diğer takım da Uruguay oldu. Lugano, Forlan, Caceres, Abreu ve Cavani'yi izleme fırsatımız olacak. Sevindiğim galibiyetlerden biri oldu deyip hemen topu Avrupa kısmına atayım...

Avrupa kıtasını temsil edecek son 4 bilet vardı. Yunanistan yine bir şekilde Dünya Kupası'na gitmeyi başardı. Ukrayna olmuş Yunanistan olmuş benim için çok farketmiyordu. En azından imzalı bir takım izleyeceğiz.

Portekiz, Ronaldo'nun eksikliğine rağmen Bosna'yu 1-0'ın rövanşında yine 1-0 yenerek finallere katıldı. Ronaldo'yu izleyecek olmanın sevinci var ama ilk kez Dünya Kupası'na bu kadar yaklaşmış Bosna'nın elenmesi üzücüydü. Dzeko, Misimoviç, Pjaniç, Ibiseviç izlenesi oyunculardı kısmet olmadı. Bir üzücü haber de Slovenya'dan geldi. Hiddink elenmiş, daha üzücü ne olabilirdi. Slovenya büyük iş başarmış.

Gelelim benim adıma gecenin maçına. Fransa deplasmanı ve Robbie ile bulunmuş bir gol. Her şey çok iyi gidiyor. Takımın artık koşacak dermanı kalmamış, Fransa Anelka ile akın akın geliyor ama öldürmeyen darbe güçlendiriyor işte. Derken ilk galibiyeti 90 dakika sonunda alıyor Irlanda. Amaç maçı uzatmaya götürmekti ve götürdüler de. Kaçan goller de vardı elbette. Robbie Keane bir tane attı ama çok tane de kaçırdı. Hele hele son dakikada Lass'ın hatasından kaptığı topu ağlara yollasa dramatik bir sonla bitirirdi maçı. Artık Domenech de Estella ile mi evlenirdi başkasıyla mı bilemem...

Uzatmalarda da durum maçın sonlarından farklı değildi. Irlanda sürekli kapanıyor, Robbie ile kontra deniyordu, bunu da pek beceremiyordu aslında zira Frasa'nın atletik ve yorulmak bilmez savunma oyuncuları Robbie'yi bir yerde yakalıyordu. Irlanda da 6 kişi savunmadaki yerinden dahi çıkmıyordu. Çanakkale geçilmezi oynuyordu Trapattoni'nin takımı...

İlk uzatmanın son dakikalarında olan oldu ve Fransa golü buldu. Top, asisti yapan Henry'nin eline çarpmadı, Henry doğrudan topu eliyle aldı. Yan hakemin bunu görememesi ilginçti tabi. Henry'nin çok da umrunda değildir elbette ama o an ben Henry'i sildim. O topu elle alıp asisti yaptığı an Henry benim için bitmiştir. Hele hele maç sonrası koşarak sevinmesine de hiç anlam veremedim. Utan yani. Elle aldığını biliyorsun ve herkes biliyor. Bari sessiz dur adam sansınlar.

Roy Keane olsaydı dün, dakikalar 119'u gösterdiğinde Henry'nin yanına gidip bacağını eline verirdi. Henry'de kupayı artık evdeki televizyondan izlerdi...

Turnuva'da İngiltere dışında kimi tutacağımı bilmiyorum ama kimi tutmayacağımı biliyorum: Domenech'in Henry'li Fransasını...

18 Kasım 2009 Çarşamba

Galatasaray'ın büyük ayıbı


Tamam basketbola önem vermiyoruz ama bu kadarı da ayıp değil mi?

Galatasaray gibi büyük bir camianın cezalı oyuncusunu başka bir oyuncusunun forması altında oynatmasının bir açıklaması yok. Bu kadar sığ, bu kadar basit bir zihniyetin ürünü olan bu davranışın tanımını yapamıyorum.

Oyuncunu unutarak oynatırsın -ki unutmaman gerekir- ama bile bile, göz göre göre cezalı oyuncuyu kamufle ederek oynatmak neden? Bu yakışır mı?

Artık olayın Galatasaray kısmında, cezalı olması gerektiği halde oynatıldığı Fenerbahçe ve Karşıyaka kısmında değilim. Bunlar olayın öneminin yanında sıradan kalıyor. Fenerbahçe'nin ya da Karşıyaka'nın değil; Türk basketbolunun hakkı yendi bugün...

Buna ne ceza gelir bilmiyorum. Para cezasıyla mı geçiştirirler artık, yoksa puan mı silinir ya da küme mi düşürülür buna TBF karar verecektir. Ancak Galatasaray yönetiminin bu durumda sebebiyet veren ya da engellemeyen herkesi yarın kapı önüne koyması gerekir.

Bu ülkede basketbolu da sevmek zor...

Carlos gidiyor


Söz konusu Roberto Carlos olunca La Gazzetta'da da haber oluyor işte...

Carlos, en kısa zamanda kontratıma son verilecek ve Corinthians'a gideceğim açıklaması yapmış...

"I have already informed Fenerbahçe executives, as soon as my contract will be terminated I will call Farah and I will officialize my transfer to Corinthians".

34'ünde de olsa bu topraklara onu getirmek büyük işti. Fenerbahçe başardı...

Vay be! Roberto Carlos da geçti bu ülke futbolundan...

17 Kasım 2009 Salı

Laurent Blanc'in geleceği


Genelde bir hocanın geleceği hakkında konuşurken o hocanın durumu pek iyi olmaz. Ancak Blanc için durum çok farklı. Kariyeri çok parlak olan Fransız, Guardiola'dan sonra 45 yaşın altındaki en iyi hoca olarak görülüyor. Ferguson sonrası için planlar yapan United için de bir numaralı tercih olacak Fransız hoca. Hatta Blanc Bordo'yu ligde 2. yapmasından sonra 2008 yazında Ferguson Portekiz Milli takımının başına geçen Queiroz 'un yerine 2. adam olması için teklifte bulunmuş. Blanc bunu reddetmiş ancak Ferguson bıraktığında gelecek teklif reddededilmez bir teklif olacak. Ferguson'un onu veliahtı gibi görmeside önemli bir avantaj.

Blanc'in diğer seçeneği ise Fransa milli takımı. Raymond Domenech ile bu dünya kupasından sonra yolların ayrılcağı kesin gibi. Şuanda en iyi fransız hoca olan Blanc haliyle bu pozisyon için en büyük aday ancak ben Blanc'in böyle bir teklifi kabul edeceğini düşünmüyorum. Klüp takım kariyeri çok iyi durumda olan ve önü çok açık olan bir hoca milli takıma gitmez.

Diğer bir seçenek ise Real Madrid. Blanc'in eski takım arkadaşı Zinedine Zidane'ın Başkan Perez'e Blanc'i tavsiye ettiği konusunda haberler var. Pellegrini'nin durumuna göre aday hocalardan biri olacaktır.

Blanc'in seçenekleri Fransa milli takımı hariç Mourinho içinde geçerli. Bence bu iki takımın başlarına Mourinho ve Blanc gelecek ama hangisi hangisine gidicek işte bunu kestirmek hiçte kolay değil.

16 Kasım 2009 Pazartesi

Ziraat Türkiye Kupası


Yeni adıyla Ziraat Türkiye Kupası kuraları çekildi. Eşleşmelere gelmeden önce kupa hakkında her yıl tekrarladığımız bir iki şeyi tekrarlayalım...

UEFA Kupası'ndan devşirme formatı hala devam ettirmenin mantığını anlamış değilim. UEFA bile değiştirdi formatını ama bizimkiler yaya kaldı. 5 takımlı deplasmansız grubun mantığı ne? Doğrudan grupsuz eleme yapsak bundan daha iyi.

Formatın bir imzası yok. Eğer daha az sürpriz olsun, genel olarak güçlü kazansın derseniz grup ve çift maçı tercih edersiniz. Tam tersini düşünüp, kupada bari sürprizler olsun derseniz grup yapmazsınız, hatta abartıp tek maçlı elemeler yaparsınız. Kimin sahasında olduğuna bile kura ile karar verirsiniz. İşi biraz da şansa bırakırsınız yani. Hangisinin iyi olduğu tartışılır. Ancak bu formatın hangisi olduğu tartışılmaz. Çünkü hiç biri. Kişiliksiz bir format...

Gelelim eşleşmelere. Sivasspor'un ilk 4'e girmesi hep Trabzon'a patladı. Geçen sene Beşiktaş ile bu sene Galatasaray ile aynı gruptalar. Grubun diğer üyelerinin çok dişli olduğunu söyleyemeyiz.

A grubu geçen seneki eşleşmeden çok farklı değil. Yine Eskişehir, Fenerbahçe ve Tokatspor aynı grupta. Diğer iki takım da fena değil. En çekişmeli grup A grubu olacak gibi. C Grubunda Sivasspor formsuz olunca grubun ağır takımı Bursaspor olmuş. Denizli ve Sivas da çok şanssız sayılmaz aslında ama bu gruptan bir sürpriz çıkacak gibi geliyor bana.

Gelelim Beşiktaş'ın grubuna. 4 Süper Lig ekibi var ama Beşiktaş'ın çıkmasını engelleyecek kalitede değiller. Beşiktaş çok büyük ihtimalle lider çıkacaktır...

Tahminim : Fenerbahçe, Eskişehir, Galatasaray, Trabzon, Bursaspor, Giresun&Tarsus, Beşiktaş, Manisa...

De Nigris hayatını kaybetti


Haberi az önce Golatankaleye blogundan Mustafa Taha'dan öğrendim. De Nigris kalp krizi sebebiyle hayatını kaybetmiş. Larissa'nın resmi web sitesindeki haberde ölüm nedeninin kesinlik kazanması için Larissa Üniversitesi Hastanesi'nin otopsi sonucunun beklendiğini yazmışlar.

Yarı Antepli olmamın da etkisi vardır elbette; De Nigris'i çok severdim. Hatta gönderilmesine de anlam verememiştim. Ankaragücü sonrası adını duymadın, ne yapıp ne ettiğini bilmiyordum. Böyle öğreneceğime öğrenmeseydim...

Haberi duyunca şok oldum. Söylenecek çok fazla bir şey yok sanırım. Ailesine sabır diliyorum...

Nedved dönüyor


Pavel Nedved dönüyor ama bu sefer futbolcu olarak değil tabi. Juve, eski yıldızını kaybetmek istememiş. Tuttospor'un haberine göre gelecek yıldan itibaren Nedved, siyah beyazlıların teknik kadrosuna giriyor. Yeni görevi futbolcular ile yönetim arasındaki köprü olmak. Görevinin detaylarını önümüzdeki günlerde Sportif Direktör Secco ile görüşecek...

Nedved gibi değerleri kaybetmemek adına güzel hamle bunlar. Hele hele benim gibi Nedved hayranı Juveliler için oldukça heyecanlandırıcı. Beşiktaş'ın bir zamanlar Ali Gültiken ile denediğini Pavel Nedved ile deneyecek Bianconeri. Beşiktaş tutturamadı, daha doğrusu bir başkası geldi Ali Gültiken'in yetkileri değişti, azaldı vs. Benzer problemlerin Juve'de olacağını sanmıyorum...

15 Kasım 2009 Pazar

Enke'nin intihar nedeni


Geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden Robert Enke'nin intihar etme sebebini babası Dirk Enke açıkladı: Psikolojik problemler...

Elbetteki intiharın arkasında çok büyük ihtimalle psikolojik problemler olacaktır. Peki neymiş bu problemler..

Enke'nin babası Dirk Enke'nin spor psikoloğu olması oldukça enteresan geldi bana. Oğluyla kariyeri boyuca resmi olarak ilgilenemediği gerçeğini de göz önünde bulundurmak gerekir.

Baba Enke, oğlunun kaleci psikolojisinin eskiden beri bozuk olduğunu söylemiş. Robert Enke'de, kaleye geçememe korkusundan, gol yeme korkusuna kadar her türlü korku mevcutmuş. Gol yeme korkusundan dolayı antrenmanlara bile gitmek istemiyormuş. Kalenin içinde top görmeyi hayal dahi edemiyormuş.

Enke'nin menajeri ve yakın arkadaşı Jorg Neblung da Dirk Enke'yi destekler açıklamalar yapmış. Bu sıkıntıları sadece Almanya'daki dönemlerinde değil Barcelona'daki dönemlerinde de sıkça rahatsız etmiş Alman kaleciyi...

Konuyla uzaktan yakından alakalı değilimdir ama özellikle sinir sistemiyle ilgili akıl almaz hastalıklar var. Bu da onlardan biri olsa gerek, tabi babası ve menajeri doğru söylüyorsa. Yalan mıdır bilmiyorum ama inanmak gerekir an itibariyle...

Şimdi düşünüyorum da, adamı Fenerbahçe'den yaka paça götürdüler. O dönemde Enke'yi gönderen yöneticilerden biri olmak istemezdim. Psikolojisi bu halde olan birine yapılacak en son şey sanırım...

Sportif Direktör Conceiçao


Okan ile Emre'nin Inter'de oynadığı dönemden sonra adını duymaz olduk. Porto, Lazio ve Parma kariyeri sonrası zirve yaptığı Inter'in ardından düşüşe geçti. Sonrasında bandı geri sardı ve sırasıyla Lazio, Porto ve Standart'da oynadıktan sonra emeklilik hayatına geçiş yaptı. Zamanında büyük takımda oynamış her oyuncunun izlediği yolu izledi ve Katar'dan yolu geçti. Katar dönüşü Avrupa öncesi, Yunanistan'a uğradı, orda da kaldı.

Yunan takımlarının iyi transfer yaptığını hep söylemişimdir. Hakkında 1 dakika konuşacak kadar fikrimizin olmadığı PAOK kaptı Portekizliyi. Bu, Yunanistan'daki 2. yılı; Yaşı da futbol için pek de müsait olmayan yaşlara geldi. Sene sonu futbolu bırakıyor. Fenerbahçe'nin Carlos'la yapmaya çalıştığını PAOK Conceicao ile yapıyor. Gelecek yıl sportif direktör olarak kulüpte kalacak. PAOK iyi iş çıkarmış...

14 Kasım 2009 Cumartesi

Futbolun yorduğu adam: Tevez


Futbolu bizler seviyoruz, peki ya futbolcular. Elbette çoğu severek başlamıştır bu spora, hatta hemen hemen hepsi. Küçükken sevmeyen birinin futbola yetenekli olması pek olağan bir durum değil. Babası maç yapmasına izin vermeyen çok gördüm ama babasının zoruyla bizimle maç yapan arkadaşım olmadı şimdiye kadar...

Küçükken sevip, bir zaman sonra sevmeyen insan gördüm. Maç izlemeyen futbolcu bile biliyorum. Hatta mecbur olmasan topa hayatta vurmam diyeni bile... Hafızam beni yanıltmıyorsa Nordin Jbari futboldan nefret ediyordu. Sükse yapmak için yapılmış bir açıklama olabilir tabi, çok net hatırlamıyorum...

Carlos Tevez bugünlerde futboldan iyice sıkılmışa benziyor. Henüz çok genç. Ne ara oynadın da ne ara sıkıldın. Ama sıkılmış işte. Arjantinli ailesiyle daha fazla zaman geçirmek istiyormuş. Homesick teşhisi koydum ben. Okuduğum 4 satılık açıklamadan anladığım bu. Nerden vardın bu kanıya derseniz... Bu adamı Avrupa'ya bin nazla getirdiler zaten, şimdiki açıklaması da özetle ailemle zaman geçirmek istiyorum, belki Boca'da futbola devam edebilirim şeklinde. Bende puzzlelar yerine oturdu. Cevabım: Homesick...

"I am under contract with City until 2014, but I could retire after the 2010 World Cup if I win it with Argentina. I am a bit tired of football and I would like to spend more time with my family. But, sometimes I think about returning to Boca Juniors and keep playing - I don't know. I will think about all that".

Güney Amerika'lılar iyi hoş da, futbol kafası zayıf be hocam..

13 Kasım 2009 Cuma

İrlandalıyım...


Dünya Kupası playoff maçlarında sürprizim İrlanda. Fransa'nın elinden bileti alıp Güney Afrika biletini alacaklarına inancım sonsuz. Trapattoni, Ranieri ile birlikte en sevmediğim iki İtalyan Hoca'dan biridir. İtalyan Hoca'ları genelde severim ama Trapattoni'ye kanım ısınmadı işte...

Fransa'nın gitmesini bir yandan istemiyor değilim. Ribery, Evra, Gourcuff, Lass, Henry, Benzema, Gignac sevdiğim oyunculardandır. Kadroya giremese de Trezeguet yıllarca Juve'ye hizmet etmiş olması sebebiyle gönlümü kazanmıştır. Ancak Domenech herşeyi silip süpürebilecek kadar itici geliyor bana. Eminim sizlere de...

İrlanda cephesine karşı da çok boş değilim tabi. Keane, adamımdır. Wolves'dan beri tutarım Robbie'yi. Roy Keane'in de hatrı var tabi. Duff, Chelsea'deyken gözbebeğimdi FIFA'da. O'Shea de Zanzi'ye inat sevdiklerimdendir...

Trapattoni 11 kişinin 10'una karar vermiş. Kalede Given, geri dörtlüde John O'Shea, Sean St Ledger, Richard Dunne ve Kevin Kilbane, solda Duff, orta ikili Glenn Whelan ve Keith Andrews, ileri ikili Kevin Doyle ve Robbie Keane. Sağ kanat hariç kadro büyük ihtimalle bu şekilde olacak. Robbie'ye güvenimiz tam. Doyle da sağlam adamdır. Sağlam diyorum ama Fransa'nın kadroya almadığı takım bile İrlanda'nın ilk 11'inden daha ünlüdür...

2002'de İrlanda'nın Almanya'ya attığı gol sonrası yaşadığım sevinci bir kez daha yaşamak istiyorum...

Moratti Messi'yi istemiş


Messi&Ronaldo eşleşmesinde safım bellidir. Manu'da olduğu için olsa gerek gönlümüz Kırmızı Şeytan'dan yanaydı...

Konumuz hangisinin daha iyi olduğu değil. Ronaldo ile Messi'nin ayrıldıkları bariz bir nokta var: Transferleri... Cristiano'nun Manu'dan bir gün ayrılacağı belliydi ama aynı şeyleri Messi için söylemek zor. Akıllardaki düşünce Messi'nin futbolu Barça'da bırakacağıdır. Şu an öyle görünüyor en azından ama bunu zaman gösterecek tabi...

Corriere dello Sport Laporta'ya sormuş. Yaz döneminde Ibra - Eto'o derken samimiyeti arttıran ikili arasında Messi diyaloğu geçti mi? Moratti, Laporta'dan Messi'yi istemiş. Tabi olumlu cevap alamamış ama bence böyle bir girişimde bulunmak bile büyük iştir.

Sonuna kadar Ronaldocuyumdur ama Messi'nin satılamaz olduğu gerçeğini de görmezden gelemem. Bazı oyuncuların değerleri parayla ölçülmüyor işte, Ronaldo bu oyunculardan biri değil ama Messi onlardan...

Ankaragücü Fiyaskosu #3


"I have all my bags packed. My heart tells me to stay here and play football for the fans but my bags are all packed and I wonder sometimes whether I should go back home. But tomorrow I hope somebody will explain to me what is happening and we can resolve the situation.

"I'm not sure [if I will return to England]. It's difficult. First of all I don't speak the language so I can't hear anything that's happening."


"Today there was a problem, there was no training today and there was different communications. Some people thought there was training, some people thought there wasn't.
"

"I know there has been a change of ownership and perhaps that is part of the problem. Until everybody is organised and everyone is settled down perhaps it will be like this.


"My heart tells me I must stay here and play here. The fans made a big deal for me to come here and play and I can't abandon them now because I love football and I love playing football here in Turkey and I am sure my future is here."

Getirdiniz o kadar adamı bari kaybetmeyin. Neyseki adam oynamak istiyor ve taraftarı önemsiyor.

Ankaragücü Fiyaskosu #2


Dışarıda durum nedir bilmiyorum ama bizim ülkemiz böyle işte; dayın kralsa sen de kralsın.. Ahmet Gökçek kimdir, necidir bilmiyorum. Buralara nasıl geldi en ufak bir fikrim yok ama Melih Gökçek'in oğlu olmasaydı bugün nerede olurdu diye düşünmeden edemiyorum. Nerede olacağını bilmiyorum ama nerede olmayacağını biliyorum. Bugünkü konumuda olmazdı, Ankaragücü başkanı olamazdı...

Dün yaptığı açıklamalardan hemen sonra yazmak istedim ama denizin biraz durulmasını beklemenin daha iyi olacağını düşündüm. Deniz duruldu derken yeni bir dalga daha geldi ve gelecek de...

Ahmet Gökçek'in açıklamaları oldukça komikti. Kulübün hocası olarak Hikmet Karaman'ı istemediklerini ancak sözleşmenin ağır olması sebebiyle yolları ayıramadıklarını ima etti(Karaman'ı bu konuda tebrik ediyorum; sonunda kafası çalışan bir adam görmek güzel). Yolları ayıramayınca hocayla bir şekilde anlaşmak yerine sözleşmenin geçerliliğini sorgulamak da ilginç tabi. Aileden gelen bir alışkanlık olsa gerek bu da. Son noktada araştırılmış ve eski başkanın imza yetkisi olmadığına karar verilmiş. Burası gerçekten komik ve komik olduğu kadar sinir bozucu...

Başkanın imza yetkisi yoksa kimin var?

Madem imza yetkisi yok, o dönemde yapılan bütün anlaşmalar geçersiz mi? O dönemde alınan futbolcular bugün elini kolunu sallayarak gidebilir mi?

İmza geçersizse TFF Hikmet Karaman'a nasıl çalışma lisansı verdi?

İmza mı geçersiz yoksa Hikmet Hoca mı istenmiyor?

Ki bugün yapılan açıklamada bunlara açıklık getirildi ve imzanın geçersizliğinin sözkonusu olmadığı söylendi. Elbette Ahmet Başkan'ın buna verecek cevabı vardır...

Bunlar gerçekten mide bulandırıcı şeyler. Yönetim Hoca ile çalışmak istemeyebilir. Bu en doğal hakkı. Ancak sözleşme neyse odur. Bunu eski yönetim yaptı demek manasız. Yeni yönetim eski yönetimin imzaladığı herşeyi kabul ederek gelir. Yeni yönetim geldiğinde ben bu futbolcuları istemiyorum bu anlaşmalar geçersiz olsun diyemez.

Yönetimin uyguladığı yöntem çok amatörce ve etik değil. Antrenman saatini değiştirmek, gayrı resmi yollardan hocaya istenmiyorsun demek. Hoca gitsin diye onu yıldırmaya çalışmak. Sözleşmede eksiklik aramak...Bunlar sıradan...

Umarım Hikmet Karaman davasından vazgeçmez.

TFF de artık olaya el atsın... Biri durdursun artık...

Cudicini hastanede


İtalyan dün motosikletiyle bir araca çarpmış ve ardından hastaneye kaldırılmış. Bileğinde kırık, karnında yaralanma...

Cudicini sevdiğim kalecilerdendir, 10 yıllık Chelsea kariyerine bu yıl son verdi hedefi yedeklikten kurtulmak mıydı bilmiyorum ama burda da Gomes'e takıldı. Kaleci dediğin şanslı olmalı...

11 Kasım 2009 Çarşamba

NBA All-Star 2010


Dallas'da yapılacak olan 2010 NBA All-Star maçı için adaylar belirlendi. Açıkcası Duncan ve Gasol'un forvet olduğu oylamada Amare kendi takımında da forvet oynamasına karşı nasıl pivot olarak gösterilir anlamıyorum. Oylamayı şuradan yapabilirsiniz.

Benim seçimlerim

Batı: Deron Williams - Kobe Bryant - Kevin Durant - Pau Gasol - Andrew Bynum
Doğu: Derrick Rose - Dwyane Wade - LeBron James - Chris Bosh - Dwight Howard

Write in : Dj Mbenga

Cap, Enke, Bavetta


Kareem Abdul-Jabbar kan kanserine yakalanmış. Geçen sene Aralık ayında teşhis konmuş ancak biz yeni öğrenebildik. Dualarımız seninle Kareem sen bu kanserin üstünden bir skyhook atarsın.



Enke'de intihar ederek bütün futbol dünyasını şoka soktu. Dün gece Ntvspor'u izlerken görmüştüm ancak kanalın sesi bazen benim televizyonda gittiğinden ne olduğunu anlamamıştım. Sabah haberi izlerken şok oldum.Fenerbahçe'den kötü ayrılsada iyi bir kaleci olduğunu biliyordum ve bunu kendiside kanıtladı. Yazın milli takımla dünya kupası heyecanı yaşamak varken yapılır mı bu? Bir futbolcunun önünde bu kadar heyecan verici bir turnuva varken intihar edebiliyorsa açıkcası içinde bulunduğu ruh halini düşünemiyorum. Geride bıraktığı ailesine Allah kolaylık versin...


Neyseki iyi bir haber var. 69 yaşındaki NBA hakemi Dick Bavetta 32 sezon hakemlik yaptıktan sonra bu sezon sonu emekli olabileceğini söyledi. Giderken yanında Joey Crawford'ı da götürse bari.

Ankaragücü Fiyaskosu

Ankaragücü gerçekten 100. yılında Türk futboluna unutulmaz anlar yaşatıyor. Önce Vassel transferiyle adından bolca söz ettirdi, sadece bizim basın değil yabancı basın da bu sayede Ankaragücü'nü tanımış oldu. Her ne kadar İngiliz basını Vassel'in karşılanma töreniyle çok dalga geçse de, iyi ya da kötü bir şekilde Ankaragücü'nün varlığından haberdar oldular. Öyle ki kulübünden ayrılma noktasına gelen Maniche'nin adı Ankaragücü ile anıldı...
Her şey güzel derken, sene başında bir türlü birleşemeyen iki kulübü birleştirme derdine düştüler. Ankaraspor yavaştan Ankaragücü çatısı altına girmeye başlamıştı bile. Sonra bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde ellerine yüzlerine bulaştırdılar ve Ankaraspor küme düşürüldü. Melih Gökçek'in de istediği bir yerde buydu aslında. Aaa pardon Melih Gökçek ile ne alakası var olayın değil mi? O iki kulüple de en ufak bir bağı bulunmayan birisi. Mahkemeye neden çağırıldığını bile bilmiyor oysa ki...

Sonra dağılan Ankaraspor'un oyuncuları Ankaragücü'ne entegre edildi. Ankara'nın köklü kulübü 40 kişilik geniş bir kadroya sahip oldu böylece. Antrenmanlara iki otobüsle gider oldular.


Bu olayın üzücü yanı her hafta bir takımın bay geçmesi ve ligden soğuması. Ankaraspor maçını bay geçen takımın bir sonraki hafta rakibinin Beşiktaş olması avantaj ya da dezavantaj, o konuya hiç girmeyeceğim. Fenerbahçe milli takım haftası da denk geldiği için 21 gün maç yapmamış olacak, Trabzon da farklı değil...


Şimdi de hocayı yollamak isteyen yönetimin, tazminat da ödemeden hocayı yıldırma şekliyle karşı karşıyayız. Futbolculara haber verilmiş ve hocadan habersiz antrenman saati değiştirilmiş. Bunun açıklamasını çok merak ediyorum. Ne cüretle değiştirebilirsin. Yönetimi anlamak mümkün değil. İyice aile şirketi tadı verilmiş yılların Ankaragücü'ne...


Futbolcular da yönetimin bu oyununa alet olmaktadır. Bizi aradılar gelmeyin dediler çok basit kaçar. Yönetimin mi yoksa hocanın mı yanında olmaları gerektiğine çoğu doğru karar verememiş bence.

Yönetim göndermek istiyorsa Hikmet Hoca'yı oturur, anlaşır. Bu yollara başvurmak niye? 100. yılında böyle mi anılacaktı köklü (!) Ankaragücü..

10 Kasım 2009 Salı

Hiddink kaçırılmaz


Rusya Futbol Federasyonu işini biliyor. Buldular sağlam hocayı bırakacak değiller ya. Hiddink'e yeni sözleşmeyi şimdiden önermişler. Dünya Kupası'na katılmış olması ya da olmaması kimin umrunda, Rus futbolu onun döneminde üstüne çok koydu ve biliyorlar ki Hiddink'le geçen her gün onlar için daha iyi olacak...

"I'm not going to take any decision before the forthcoming double match, now we just have to focus on those games. I want to thank RFS for having already offered me a deal renewal before last match against Germany, but there are other priorities for us at the time".

Hollandalı, playoff maçları öncesi buna karar vermeyeceğini ve şu anda sadece önündeki iki maça odaklanacağını açıklamış. Rusya, bence büyük ihtimalle Dünya Kupası'na katılacak ve sonrasında Hiddink, Moskova'nın soğuğundan bir başka memlekete uçacaktır. Bizim federasyon ne düşünüyor bilmiyorum ama Hiddink'in sıcak denizlere inme vakti gelsin artık. Tombul yüzüyle bir sonraki fotoğrafı Kız Kulesi'nin ya da Ayasofya'nın önünde olsun; Vodka'ya ara verip, Boğaz'da rakı-balık takılsın artık.Ben gelmesi için 10 tane daha bahane bulabilirim, yeter ki o gelsin...
Hiddink, FM'de bizim yaptığımızı gerçekte yapıyor. Tadını alarak oynuyor oyununu, sıkıldığı yerde bırakıp başka bir lig açıyor. Orda da tadını alarak oynuyor, sonra yeni oyun açıyor. Rusya'dan sonraki ilk oyununu Türkiye Milli takımıyla açması dileğiyle...

Fransa & Portekiz

Güney Afrika'ya giden takımlar büyük ölçüde belli oldu. Avrupa'nın 4 takımlık daha kontenjanı var, bu 4 takımlık kontenjana 8 aday. 18 Kasım'da herşey belli olacak..
Milli takım hocaalrı kadrolarını açıklamaya devam ediyor. Fransa ve Portekiz de Avrupa'nın hatrı sayılır takımları. Doğrudan gidememeleri bile sürprizdi, play-off'larla gidemezlerse, giden hocaları olur büyük ihtimalle...

Fransa'nın romantik hocası Domenech'in elinde iyi kadro var. Rakipleri Irlanda ile karşılaştırılmayacak kadar iyi. Bu kadro ile çıkacak 2 11 de Irlanda'dan üstün; tabi hoca ve azim faktörünü geri plana atarsak...

Goalkeepers : Lloris (OL), S.Mandanda (OM), Carrasso (Bordeaux).
Defenders : Gallas and Sagna (Arsenal), Squillaci and Escude' (FC Seville), Evra (Manchester United), Abidal (Barcelona), A.Cissokho (OL), Fanni (Rennes).
Midfielders : Y.Gourcuff and A.Diarra (Bordeaux), L.Diarra (Real Madrid), Toulalan and Govou (OL), Malouda (Chelsea), Diaby (Arsenal), M.Sissoko (Toulouse).
Forwards : Henry (Barcelona), Benzema (Real Madrid), Anelka (Chelsea), Gignac (Toulouse), Remy (Nice).

Tabi bir de kadroya alınmayanlar var. Ribery sakatlık yüzünden kadroda yok, büyük eksik. Mexes, Vieira, Flamini ve Trezeguet ise bu takıma girmekte zorlanıyorlar. Domenech böyle bir hoca işte... Lass, Henry, Benzema, Anelka, Evra; işin ucunda Afrika'da görmek istediğim çok futbolcu var, yoksa ne halleri varsa görsünler...
Bir başka aday da Portekiz. Onlar da rötarlı da olsa gitme derdinde. Ronaldo sakatlığına rağmen kadroda, belki iyileşir umutlarıyla...Rakipleri Bosna'yı yakinen tanıyoruz, sürprize fazlasıyla açık bir maç. Pepe-Carvalho sağlam basmalı yere. Kaleciye uzaktan şutlarda çok iş düşüyor bir de. Kadronun en önemli eksiği Bosingwa, Ferreira eski günlerine dönerse sorun yok. Ronaldo olmasa da Deco, Simao, Nani sürükler. Ah bir de forvetleri olsa...
Goalkeepers : Eduardo (Sporting Braga), Rui Patricio (Sporting Lisbon), Hilario (Chelsea).
Defenders : R.Carvalho and P.Ferreira (Chelsea), B.Alves and Rolando (FC Porto), Miguel (Valencia), Pepe (Real Madrid), R.Costa (Wolfsburg).
Midfielders : Deco (Chelsea), R.Meireles (FC Porto), Duda (Malaga), Moutinho and Veloso (Sporting Lisbon), Tiago (Juventus), F.Coentrao (Benfica).
Forwards : C.Ronaldo (Manchester United), Liedson (Sporting Lisbon), Simao (Atletico Madrid), Nani (Manchester United), H.Almeida (Werder Bremen), Edinho (Malaga).

9 Kasım 2009 Pazartesi

Vincent Chase = Leonardo DiCaprio ?


Bu ikili arasında enteresan bir bağlantı var. Kariyerleri birbirlerine çok benziyor ve Entourage yapımcılarının bunu bilerek yaptığını düşünüyorum. Benzerliklere gelirsek;
1. İkiside James Cameron'un yönettiği filmlerle (Titanic, Aquaman) patlama yapıyorlar
2. İkisininde daha sonra kariyerleri düşüşe geçiyor.
3. İkisininde yıldızı Martin Scorsese'nin yönettiği filmlerle (Gangs of New York, The Great Gatsby) tekrar parlıyor.
3. Kevin Connoly ve Leo, Entourage'daki Eric ve Vince gibi çok sıkı arkadaşlar

Bu arada Leo'nun 2013'de Aquaman'de oynayacağı konusunda dedikodularda var.

Tuncay'ı küstürmek


Türk futbolcusunun yurtdışına daha fazla açılması gerektiğini daha önce yazmıştım. Hatta Tuncay'ı da örnekler arasına koymuştum. Tuncay, İngiltere'de futbolunun üzerine çok koydu. Özellikle geçen sene M'Borough'da kendini aştı. Takımı küme düşünce EPL'de kalmayı denedi ve Stoke ile anlaştı. Bu transfere ben de çok sevinmiştim. Chelsea dedikoduları çıkmıştı ama bunları hangi basın çıkardı bilemiyoruz; zaten yedek kalacağı bir kulübe gitmesindense oynayacağı bir kulübe gitmesini tercih ederdik...

Herşey çok güzel başlamıştı ama öyle devam etmedi. Pulis, Tuncay'ı hep yanında oturttu. İlk başlarda alışma süreci dedik ama durum öyle değildi. Tuncay, Pulis'in yedeğiydi. Hoca tercihidir saygı duymak gerekir. Ancak bu hafta oynanan Hull maçında Tuncay'a yapılanı kabullenmek zor geliyor bana.

81. dakikada oyuna girdi ve ardından Faye kırmızı kart görünce savunmayı güçlendirmek isteyen Pulis 5 dakika önce oyuna aldığı Tuncay'ı çıkarıp yerine Wilkinson'u aldı. Kağıt üzerinde herşey normal olabilir. Hoca, savunmayı güçlendirmek için hücum oyuncusu çıkarıp savunma oyuncusu almak istedi. Tuncay'da belki yeni sistemin en zayıf halkasıydı ve kararını Tuncay'dan yana kıldı. Bu değişiklik bu çerçevede çok mantıklı ancak işin psikolojik boyutu da var. Bu değişiklik Tuncay'ı tamamen kaybettirebilir. Hatta büyük ihtimalle böyle olacaktır. Zaten Tuncay yedek kulübesine uğramadan doğrudan sahayı terketmiş.

Oyuncu psikolojisini önemsemek gerekir. 5 dakikada oyundan çıkmak zaten yedekliği zor kabullenen bir oyuncu için çok zordur, bir çöküştür belki. Bu 10. dakikada oyundan alınan genç bir futbolcunun hissettikleriyle benzerdir. Hatta belki daha etkileyicidir.

Pulis, bilerek mi yapıyor bilmiyorum ama maç sonu açıklamaları da pek ılımlı değil.

"Tuncay's upset – he's proud and his feeling are hurt. Tough. I'd do it again"

Tuncay'ın bu takımda ömrü çok uzun görünmüyor...

8 Kasım 2009 Pazar

Turbo tabela dışı!


Turbo 28 yarış sonunda tabela dışı kaldı. Beklenen yarışı forse etmesiydi tabiki. 1,05 ganyanıyla, grubunda en yakın favorisi Kafkaslı'nın 10,5 ganyan oranıyla karşılaştırılamayacak derecede favoriydi. Kuponuna yazmayan yoktu desek yeridir. Cumhuriyet Kupası Koşusu'nda tabela dışı kalmasının sebebi eski sakatlığının nüksetmesi olarak gösterildi ve 6 ay boyunca dinlendirileceği açıklandı. Daha önce sakatlığı bulunan Ayabakan'ı da zorla Kafkaslı'nın önüne atmışlardı ve 1 yıl önce sakatlanan Ayabakan hala pistlere dönemedi ve döneceği de henüz kesinleşmedi.

Yarışı kazanan Haberbatur - Öztay orjinine sahip Özhaber ise, Kafkaslı'nın ekmeğine yağ sürmesiyle iyi bir sprintle geriden gelrek bitirdi yarışı. Kafkaslı adete Özhaber'i öne attı. Sağrısında taşıdı ön tarafa. 2 boy geç çıkan Özhaber'in iyi bir strateji ile kazandığı bu yarışta Turbo'nun sakat olması sonucu belirledi desek yalan olmaz. Umarım ikinci bir Ayabakan vakası ile karşılaşmayız, pistlerde Turbo'yu izlemek her zaman bir heyecan veriyor insana.


*gündemoloji adlı blogda yayınlanmıştır.

7 Kasım 2009 Cumartesi

Trabzonspor:0 - Beşiktaş:2

Neden her yazıya çıkan takımı eleştirerek başlıyorum? Kendimi skor yazarı gibi hissetmeye başladım açıkçası. Gerçi maç öncesi bu neden yok dediğim adamlar hep 2. yarıda oyuna dahil oldu ve hep olumlu katkısı oldu. Bir sonraki maç yine o adamlar kenarda, yine aynı hisler ve yine aynı sonuç. Daha sonraki maçın da öncekilerden farklı olduğunu söyleyemem. Sadece ben değil, bir çok arkadaşım da benimle büyük ölçüde aynı fikirde. Düşüncelerimiz teferruatlarda farklılık gösteriyor; O kadar da olsun...

Çıkan ilk 11 gol yemeyeyim ilk 11'iydi. Maça 1-0 önde başlıyor olsaydık bunu savunma yapıp kontra ile vurmaya çalışacak Beşiktaş diye bir kılıfa sokabilirdik ama 0-0'da savunmayı düşünmek ne denli mantıklı? Çıkan 11'i kime göstersen Nobre ilerde yalnız kalır derdi. Maçta yanımda oturan kişi Beşiktaş'tan 11 oyuncu sayamaz ama Nobre'nin bu sistemde tek kalacağını biliyordu. Bunu bilmek için herhangi birşey bilmeye gerek yok. Daha önce 10 dakika Beşiktaş maçına denk gelmiş olsanız bilirsiniz.

Deli'nin biri kuyuya taş atmış 40 akıllı çıkaramamış misali Mustafa Denizli'nin her oyuncusuna bir açıklama yapma ihtiyacı duyuyorum kendi kendime. Bir bildiği vardır diyorum iyi niyetimle ama görünen tablo beni bu konuda karamsarlaştırıyor gitgide. Dörtlü denfası kabullendim -ki bugün üç stoper vardı, biraz üçlüye dönüş tadındaydı kurgu-. Fink ile Ernst orta ikili, önlerinde Tabata; Nobre forvet... Buraya kadar tamam ama Uğur ile Ekrem hangi mevkiinin adamları. Ekrem'i sağ bekte de gördük sol açıkta da. Hep sağbekte görsem 3lü defans diyeceğim ama sol açıkta ne işi vardı? Tamam zoraki de olsa her iki mevkiide de oynuyor ama bari maç içinde değiştirme hocam. Uğur ise yardıma ihtiyacı olana koş, onun dışında da ortasahada takıl denmiş gibi oynadı. Bobo ile Yusuf neden yedekti?

Henüz ne ideal dizilişi ne de ideal forveti var. Ben artık böyle bir beklentide değilim. Zira eğer hoca istiyor olsaydı şimdiye kadar bunu çoktan yapardı, bu olay yapamama olayı değil bilinçli olarak yapmama olayı. Mustafa Denizli ideal bir 11 ve ideal bir diziliş istemiyor. Ben buna bugün karar verebildim, siz belki çok önceden bunu kestirmişsinizdir...

Rakibe göre oyun sistemi. Hayatta uygulamayacağım bir sistemdir. Ben de FM'de kendi çapında bir hocayım. Çok küçük takım ile çok büyük bir takıma karşı oynamıyorsam rakibe göre sistem kurmam. Ben Beşiktaş isem Trabzonspor'un oyun sistemine göre sistemimi güncellemem. Trabzonspor'u küçümsediğimden değil; Bunu TSL'de hiçbir takıma karşı yapmam. Ben ona göre değil, o bana göre oynasın. Benim imzam olsun maçta. Kanatları sağlam çalışan Trabzon'u engellemek için açıkta oynaması gereke oyuncularını savunmacı seçmek doğru değil. Bu baskıyı kabullenmek demektir. Bugün de böyle oldu. Allah korusun Rüştü sakat olmasa 7-1'in acısını almıştı Trabzonspor...

Rakibin hücum hattını çökerterek en fazla 1 puan alınır. Bugün alınan +2 hatta +3 puan Hakan'ın ellerinde, biraz da Ferrari'nin ayaklarındaydı. Beşiktaş'ın alacağı puanlar bu kadar ucuz olmamalı. Maç başlar başlamaz kime sorsanız ikinci yarıda Bobo ve Yusuf oyuna girecek derdi. Bobo biraz geç de olsa girdi, Yusuf zaten 10 dakika oynayan Beşiktaş'ı oynatan adamdı. Denizli'nin bu hamlesini şuna benzetiyorum. Hani maçta bir oyuncu kanatta gelen topa kafa vurmaya niyetlenir, sonra top bel hizasından gelir ama o şartlandırmıştır kendini ve topa eğilerek saçma sapan bir kafa vuruşu yapar. Neden? Çünkü o topa kafa vurmayı aklına koymuştur. Denizli de kendini şartlandırmıştır. Takım bu 11 ile çıkacak ve ikinci yarıda bunlar girecek. Ben bu değişikliklerin oyun sistemine göre yapılan değişiklikler olduğunu sanmıyorum. Buna benim futbol bilgim yetmiyor da olabilir ama bildiğim bu. Bu değişiklikler Lucescu'nun Ahmed Hassan değişikliği değil...

Maça çıkan 11 skoru korumaya yönelikti. Umut çok kaçırdı; bugünkü kaçırdıkları yeteneksizliğinden değil de biraz da hakan'ın devleşmesindendi. Trabzon prtasahası mental olarak oldukça değerli. Alanzinho, Colman, Gabric, Engin biraz da Selçuk mental ve teknik kapasite olarak oldukça yüksek futbolcular ancak savunma yönleri zayıf. Beşiktaş'ın Ernst-Fink ve Tabatalı ortasahaile ortaalanın hakimi olacağını düşünmüştüm maç öncesi ama biraz Ernst'in hala tam sağlığına kavuşamamış olması biraz da teknik kapasite olarak Beşiktaş'ın düşük kalması buna imkan vermedi. Ortasahada hep Trabzon kazandı. Beşiktaş ortaalanı geçtikten sonraki dilimde de etkili pas dağıtımı yapamadı. Bunda kanat oyuncusu olmamasının %100 etkisi var. Tabata, Nobre'yi de göremedi çünkü Nobre çoğu zaman onun arkasındaydı, çünkü Nobre defansa yardıma gelmişti, çünkü Nobre işini yapmaktan çok defansa yardım etmeyi seviyor...

İkinci yarıda durum farklı değildi. Yusuf girince takım biraz ateşlendi. Yusuf, daha iyi top dağıttı, bunun verdiği cesaretle ileri çıktı Beşiktaş ve Ernst'in düzgün vuruşu kaleyi bulan ilk topu gol yaptı. Sonra değişen birşey olmadı, yine Trabzon bastırdı, yine Trabzon oynadı. Hakan Çanakkale'yi geçilmez kıldı, Ferrari yardım etti. İsmail de teşekkür edilmesi gereken bir kaç oyuncudan biriydi. Bobo son dakika golünden önce atmalıydı. Bugün için sağlık olsun diyebiliyoruz ama yarın diyemeyebiliriz...

Eğer bu UCL maçı olsaydı ve Trabzon da iyi bir Avrupa takımı olsaydı -ki bugün çok iyi oynadı- Beşiktaş için bugün 2.Stamford Bridge zaferi diyebilirdik. Ancak bu korkak futbola bu güzel yakıştırmayı yapmak içime sinmiyor. Yine de bana o güzel günü hatırlattıkları için hepsine çok teşekkür ederim...

5 Kasım 2009 Perşembe

Inter son anda


İnter'in son 5 dakikada bulduğu golle Kiev deplasmanından aldığı 2-1'lik galibiyet dün gecenin en ilginç maçlarından biriydi. Mourinho'nun takımı o golleri bulamasa Nou Camp deplasmanına 3 puan için gitmek zorunda kalacaktı. Barça'nın da puana ihtiyacı olmasa bir nebze ama Katalanların puana ihtiyacı varken İspanya'dan puanla dönmek pek kolay iş değil açıkçası...

Neyse ki 5 dakikada gelen 2 gol Portekizli'nin ve takımının yüzünü güldürdü ve biraz olsun rahatladılar. Maç sonrası Inter kanadından Zanetti kazanacağımıza inanıyorduk ve kazandık demiş. Kendimize inandık, birbirimize inandık, skor 1-0'ken herşey zordu ama kendimize güvenimizi son dakikalarda attığımız iki golle gösterdik diye de eklemiş. İşin Inter yönü iyi elbette, bir de Kiev tarafı var...

Andriy Schevchenko kariyeri boyunca 14 gol atmıştı ezeli rakibine, dün yine attı ve 15. oldu. Bazı futbolcular bazı takımlar için beladır. 10 takım değiştirse yine golünü atar; İnter için de Sheva aynı statüde oyunculardan biridir. Dün yine boş geçmedi Mourinho'nun eski öğrencisi. Tecrübeli golcü tecrübesizlikten yakınmış. Takımdaki genç oyuncuların tecrübesizliğinin faturasını ödedik demiş. Kırılma noktaları vardı olmadı; Son maçlara bakacağız, hala şansımız sürüyor...

Sağlam grup tabi. Çıkmak kolay değil. Formda Rubin ve Barça-Inter... Barça ya da Inter'den biri dışarda kalsa ne güzel olur. Yine iki büyük çıkar gibi geliyor bana ama Barça'yı ya da Inter'i safdışı edecek o takımın sevincini görmek istiyorum...

4 Kasım 2009 Çarşamba

Beşiktaş:0 - Wolfsburg:3


Takım kazanınca herşey iyi olmadığı gibi kaybedince herşey kötü de diyemeyiz. Mustafa Denizli gibi umut dağıtacak değilim; buna ne benim ne sizin ihtiyacınız var...

3-0 bazı şeylerin sonuydu elbette. UCL macerası burda sona erdi. 90'da Manu'nun attığı gol Europa League için umut verdi o kadar. Wolfsburg'un CSKA'yı deplasmanda yenmesini bekleyeceğiz. Sonra da son maçta Old Trafford'da son dakikada 2 puan bırakan Rusları İnönü'de yenmeye çalışacağız. Tabi piyangodan bir İngiltere puanı çıkmazsa...

Maçın başında bulunan bir pozisyon dışında İnönü'de Almanya'da oynamış gibi oynadı Beşiktaş. Hatta Almanya'da daha iyi oynamıştı. Bunun sebepleri var elbette. Mustafa Denizli'nin çıkın savunma yapın dediğini sanmıyorum. Dünkü kadroyla kim Beşiktaş'ın hücum oynamasını beklerdi ki?

Dörtlü defansı geçtim. Fink-Uğur-Tabata-Serdar-Ekrem-Bobo. Bobo ve Tabata'yı çekelim. Onun dışında kim ayağa pas yapabilir. Hangisi çalış atıp, çizgiye inip orta açabilir ya da açılan ortaya hangisi vurabilir. Ya da göbekten duvar paslarıyla hangi ikiliyle gol pozisyonuna girebiliriz. Hiç biriyle? Uzaktan şut dışında yapılabilecek tek şey yoktu. Onu da denedik olmadı...

Tello'nun formsuz oluşu oynamaması için büyük etkendi ama yine de Ekrem'in yerine tercih edilebilirdi. Ya da madem Ekrem oynatılacak solun gerisinde Üzülmez değil de Köybaşı oynamış olsaydı hücum yönünden takım zenginleştirilebilirdi. Ya da Ankaragücü maçında 90 dakika sahada kalan Yusuf düşünülebilirdi. Nihat olsaydı, Ernst olsaydı Yusuf ve Tello'yu daha az arardık ama onlar da olmayınca takımın hücum hattının Anadolu takımlarından bir farkı kalmıyor maalesef. Bu hücum hattı ortadüzey bir Anadolu takımında da vardır... Denk getirilmiş bir Tabata ve Bobo, gerisi zaten orta ayar...
Savunmanın göbeğinde ve solunda ciddi bir problem yaşamadık ama sağ yine felçti. Herhangi bir yazımı İbrahim Kaş'a dokundurmadan bitirmek istiyorum ama zor gibi. Bu adam Beşiktaş'ın sağ bekinde nasıl oynar? Sağ bekte oynatılmak için kiralanır mı? Öncesinde Getafe ala ala Türkiye'den bunu mu alır? falan filan... Kaş hakkında 10 tane ardarda soru sorabilirim... Ben Kaş'ın stoper performansına notunu, önceki sene sanırım Çaykur Rizespor maçıydı, verdim. Sağ bekte oynamayacağı için not göstermeye ya da örnek vermeye gerek yok diye düşünüyorum. Her fırsatta dalga geçilen, alkışlarlayaşıyorum.com'da 4 sayfa gırgıra alınan Sabri bile çok daha iyidir. Ya da Galatasaraylıların Cihan Haspolatlısı ya da Niyazi Güney ya da kim olduğunu bilmediğim Denizlispor'un sağ beki. Ali Güneş'i alalım daha iyi... Ben bu kadar kötü bir bek performansı görmedim. Bütün atakları sağ bölgeden yedik... Denizli de bunu farketti ama Kaş'ı çıkarmak yerine Uğur'u o bölgeye yardıma gönderdi...

Bu kadro yapısıyla kazanmamış şans olurdu. Uzun süre oynamamış kaleciyi bir maçta değerlendirmek doğru olmaz. Hakan'ın oynatılması gerektiğini düşünüyorum. Hakan, Bobo, Nihat gibi oyuncularda ısrar edilmeli...

Avrupa için çok şey bitti. Şansa bırakılan bir Europa League dışında elde hiçbir şey kalmadı. Motiv olup Trabzonspor maçına odaklanmak gerek. Önümüzde uzun bir TSL maratonu var...

3 Kasım 2009 Salı

Fernando Cáceres Komada


Pazar günü sabah saatlerinde Independiente hocası Caceres'in BMW'si silahlı bir çete tarafından çalınmak istenmiş ve çıkan çatışmada kurşun Cacares'in sağ gözüne isabet etmiş. Şuanda Caceres komada. 1996 yılında Caceres ile beraber Boca'da top koşturan Maradona ziyaret için hastaneye gelmiş ve bu tarz olayların Arjantin'de sıkça yaşandığını ve bununla ilgili birşeyler yapılması gerektiğini söylemiş. Ayrıca "Caceres is in the hands of God and I hope it helps" diye de eklemiş.

Arjantin takımlarıda Caceres'e pankartlarla destek olmuşlar ;