31 Mart 2009 Salı

Perugia'dan kalanlar

Eczacıbaşı Zentiva'nın 4.lüğü bize hiç tat vermedi. En kötü finali beklediğimiz hatta hakettiğimiz bir turnuvada, 4. olmak ve oyuncularımızdan hiçbirisinin de ödül almadan turnuvadan ayrılması üzdü. Her ne akdar her turnuva takıma bir tecrübe katsa da, şampiyonluğa bu akdar yaklaşıp kaçırmak üzüyor insanı.

İlk maçta Dinamo Moskova karşısında hiç bir üstünlük gösteremedik. Moskova uzun oyuncuları ile adeta bir duvar ödrü karşımızda. Turnuvanın belki de en iyi oyununu çıkardılar. O kadar motiveydiler maça. Bizde ise sanki bir motivasyon eksikliği vardı. Kendinden o kadar emin gözüken oyuncularımızın, oyun başladıktan hemen sonra moralmen çöküşe geçmeleri 3-0 ile kaybetmemize sebep oldu. Moskova'da Gamova'nın ('Elf'lerin voleyboldaki kraliçesi:) inanılmaz oyununa -ki tek başına aldığı 24 sayı ile bir set kazandırdı takımına- takım arkadaşları Kirillova -yaşına rağmen-, Gioli ve Goncharova da ayak uydurunca rahat bir galibiyet alıp finale yükseldiler. Bizde oyuna tutuk başlayan Nancy ve bir türlü gerçek oyununu yansıtamayan Naz ise bekleneni veremeyen isimler oldular. Özellikle Nancy'nin 3.lük maçında da yetersiz oyunu oynaması takımda sıkıntı yarattı. Nancy'nin yerine Neriman'ın oyuna girmesi ile biraz daha etkili olduk diyebilirim. Neriman'ın daha fazla oyunda aktif değerlendirilmesi her zaman Eczacı'ya artı olmuştur ama yarı finalde iyi oyanayan Neriman her ne hikmetse 3.lük maçında ancak son sette oyuna dahil olabildi. Ben de bunu anlayamadım ve anlayışla da karşılamıyorum. Dinamo gibi bir takım 7-8 kişiyle turnuva kapatabilir ama Eczacı'da 40 yaşında ve hala milli takımın en iyi pasörü oynamıyor. Bu yüzden genç yeteneklerini de oynatıp onların azmi, hırsı ve heyecanını değerlendireceksin.

3.lük maçında da istenilen oyunun oynanmadığı açık. Nancy'nin biraz daha toparlanmış olması dışında, Dinamo maçından hiç bir farkı yoktu takımın. Gamova gibi bir dev olmayınca karşı takımda, blokları daha kolay geçtik doğal olarak ve bir set alabildik. Oyunda bir türlü hakimiyeti elimize alamadık ve bu sebeple Perugia'ya 3.lüğü kaptırdık.

Final maçında ise İtalyan Volley Bergamo ile Dinamo Moskova'nın nefes kesen maçı vardı. Dev kuleleri ile Moskova ekibine, bu senenin kanımca final süprizi olan Bergamo'nun oyunu tam bir final havasındaydı. 5. sete kadar herkesin Dinamo'nun kazanacağına inandığı maçı, Bergamo hakederek kazandı. Özellikle 4.sette maç bitti şampiyon belli derken 2 kere maç sayısını çevirmeyi başaran Bergamo, o andan itibaren Dinamo'yu moralmen yenmeye başlamıştı bile. Gamova yine etkili oynadı, Gioli muhteşemdi, Kirillova ise maç uzadıkça yaşının getirdiği yorgunluktan hatalar yapmaya başladı. Bergamo'aa ise Serena Ortolani muhteşem oyunuyla MVP seçilerek takımına şampiyonluğu getirdi. Piccinini, Merlo, Lo Bianco ve Del Core'nin de Bergamo'nun şanpiyonluğunda büyük etkileri oldu. Son 5 senede 3. şampiyonluğunu elde eden Bergamo da ise böylece gelenek devam etmiş oldu.

29 Mart 2009 Pazar

Tuğba Karademir

2009 Dünya Artistik Patinaj Şampiyonası # Los Angeles

Kısa program #44,24 puan ile 22.
Serbest program #80.07 puan ile 20.
Toplam #124.31 puan ile 21.

Her seferinde daha bir güvenli gözüküyor kendisine, bunun için tebrikler Tuğba...

Duman'dan yeni albümler

4 sene çok oldu dediler, bir değil iki tane birden çıkarıverdiler. Şimdi dinliyorum daha. Siz de dinleyin yorumlarınızı kendiniz yapın.

27 Mart 2009 Cuma

Allah Rahmet Eylesin...

İspanya-Türkiye


Seçim sebebiyle haftasonu Ankara'da olacağım. Gitmeden İspanya-Türkiye hakkında da iki kelime birşeyler yazayım dedim.

Milli takımlar teknik direktörü Fatih Terim'e özel bir antipatim var. Bunun sebebi Fatih Terim'i hoca olarak beğenmemem ve önyargılı biri olarak görmem. Oyuncu tercihlerine daha önce eleştiri getirmiştim.

Milli takımın gücü belli. Zayıf olduğumuzu söyleyemem ama formda ve çok daha kaliteli bir ekibe karşı oynayacak olmamız sebebiyle çok da umutlu değilim maçtan. Defansı İspanya'nın standartlarının altında, özellikle Puyol'un olmaması bizim için büyük avantaj. Ramos'u görmezden gelirsek, çok da aman aman bir defansı yok; Ancak Casillas o açığı örtmeye yetebilir. Peki buna karşı bizim hücum hattımız nasıl? Nihat ve Semih güvenilebilecek oyuncular ancak ikisinin de çok formda olduğunu söyleyemem. Hücum hattına destek verecek olan Arda-Tuncay ikilisi en büyük kozumuz görünüyor...

Ortasahada İspanya çok daha ağır basıyor. Xavi-Iniesta ikilisinin olmaması sevindirici ama yerine oynaması muhtemel adamlar Xabi-Senna da bize sıkıntı çıkarabilir. Bizim takımın en iyi ortasahası Aurelio, Senna'dan daha iyi değil...

Hücum hatlarından bahsetmek dahi istemiyorum. Villa-Torres, Türkiye savunmasını dağıtır. En iyi savunmacı görünen Emre Aşık'a okul takımına yeni katılmış çocuk muamelesi yaparlar. Göbekte Balta ya da Kaş oynayacak gibi duruyor. Balta oynarsa sol bek zayıf kalacak, Kaş oynarsa göbek. İbrahim Kaş'ı Terim olduğundan fazla abartıyor. Getafe'de 18'e girmekte zorlanıyor Kaş. İspanya hücum hattı karşısında hata yapmaya çok müsait. Ben her zaman takımında da oynayan oyuncunun milli takımda oynamasından yanayım. Bu bağlamda İbrahim Kaş'ı aday kadroya dahi çağırmazdım.

Kağıt üstünde İspanyolların ağır bastığını hepimiz kabul ederiz. Fakat topun yuvarlak olduğundan yola çıkarsak, her türlü sonuca da açık olmak gerekir. İki maçtan alacağımız 2 ya da 3 puan bizim için son derece iyi olur. 1 puan kurtarmaz; puansız kapatmak sonumuzu hazırlar.. 4 harika olur... 6 puan almak 5 puan almaktan daha imkansız görünüyor...Umarım yanılırım ...
Yazının başında da dediğim gibi Pazartesiye kadar şehir dışındayım; çok büyük ihtimalle yazma olanağı bulamayacağım...

Ribery giderse


Gelecek sezon için Timoschuk, Oliç gibi isimlerle kadrosunu güçlendiren Bayern'de bugünlerde günden elindeki oyuncuları tutabilme yönünde. Lahm ve özellikle Ribery'i tutmak Almanlar için oldukça zor olacak gibi görünüyor. Gün geçmiyor ki Ribery ile ilgili haber çıkmasın. Benim gözümde Bundesliga'nın en iyi oyuncusu olan Franck Ribery'nin ismi gelecek sezon belinde değil sırtında yazabilir.

Munih'in Genel Menejeri Oli Hoeness Fransız yıldızı tutmanın kolay olmayacağının farkında. Ribery'i takımda tutmak çok zor ama elimizden geleni yapacağız demiş. Talipleri sağlam; bir tarafta Barça diğer tarafta City. Acımaz basarlar parayı. Söz konusu futbolcu da Ribery olunca, insan güvenemiyor. Sadakat sıfır, paragözlük 10 üzerinden 10.

Bayern, Avrupa'da kalıcı başarı istiyorsa ve özellikle UCL'de eski günlerini yaşamak istiyorsa Fransız oyuncuyu kadroda tutmak zorunda. En büyük korkum da Ribery'nin Barça yolunu tutması. Hücum hattını düşünmek dahi istemiyorum...

Ders: Emperyalizm Hoca: Halil Ünal Konu: Büyükler


Günün özlü sözü: Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az..

Işık seninle olsun İstanbul!

Yazımda da belirttiğim gibi "Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.". Ben yine diyorum dünya da emperyalizmin öncüsü Amerika ise, Türk futbolunda da İstanbul takımlarıdır. Mesele bunu farketmekte yatıyor. Yazıma cevaben yazılmış başka bir yazı da, bunu fark edemeyen zihniyetin eseridir. Ben bu zihniyeti kabul edebiliyor ve yanlış olduğunu söyleyebiliyorken, bu zihniyetin kendinden başka hiç bir şeyin doğru olmadığını görmesi normal. Diyorum ya emperyalizm bu işte. İnsanı kendinden başka hiç bir şeyin olmadığına, tek gerçeğin kendisi olduğuna ve her şeyin kendi ilkesi doğrultusunda yaşanamsını kendine hak görmesini sağlıyor. Hani canı yanmış gibi her satıra bir cevap vermek yerine sadece söylemek istediğim, aşağıdaki yorumda yazılan her şeyin bir futbol emperyalizmi ürünü olduğudur. Doğal karşılıyorum. Ama biz futbol emperyalizmi karşıtları olarak da, bu tutuma karşı her zamanki savaşımıza devam edeceğiz.

-THAT'S ALL BULLSHİT...


Sorunu türk futbolunun sınırları dışına çekelim ve geniş alanda savaşalım..Büyük ne demek? Güçlü olarak mı, zengin olarak mı, şanslı olarak mı,akıllı olarak mı, yoksa hepsiyle birden hatta daha fazlasıyla mı büyük olunur?Bu soruya cevap bulmak sanırım biz futbol cahillerinin değil, kulüp başkanlarının, medya patronlarının kudretinde.. Kimse x kulübünden büyük değildir, kimsenin x kulübü kadar sesi çıkmaz, biz x kulübü olarak büyük tanımayız.. Bu demeçler başkanların dilinden düşmez oldu artık..

Halil Ünalın demeci elimizdeki son 'büyük teorisi'.. Bir anadolu takımı başkanının bir maç sonucuna yada puan sıralamasına bakarak yapmaya çalıştığı son vurgunun gösterisi.. Aynı başkanın takımı değilmiydi b kategorisinde taraftarıyla büyük olmaya çalışan.. Yada 'hediye edilmiş' star futbolcuyla şov yapan.. Büyük olmak için önce büyüklüğü kavramak, sonra saygı duymak, sonra doğru adımlar atmak gerek.. Halil Ünalın demeci bu noktada askıda kalmış, saçmalaşmış, başkalaşmış oluyor..

Sıradan bir eskişehir taraftarının, ankaragüclünün, yada kocaeli taraftarının takımından başka büyük tanımaması kabul edilebilir.. Ancak bir kulüp başkanının bir 'Büyük Takım'ı yendikten sonra bir başka 'Büyük Takım'a bilendiklerini açıklaması.Devamında türkiyede şampiyon olmuş 4 takımdan diğer ikisini de yeneceklerini söylemesi, 'büyük tanımamayı' nasıl ele yüze bulaştırdığını aslında çok açık ortaya koyuyor..Başkana sormalı, bu büyük olmayan maçların primleri neden fazladır, yada diğer küçük takımlara neden bukadar bilenilmez, topçuları neden bu maçlarda yüksek performans gösterir, neden daha iyi motive olurlar?..

Aynı anadolu kulübü başkanları değilmidir satıştan yüzde otuz kar etmeyi büyük başarı sayan ama yerini dolduracakları programı düşünmeyen yada 'satmıyoruz' sloganlarıyla kulübünü zarara sokan..5 teknik adamla aralarında tek pas yapan..

Türk futboluna vitrindeki takımların yanlış seçimlerle verdikleri zarar ortada.. Ama futbolun İstanbul tekelinde olmadığını anlatmanın,fark yaratmanın, yarar sağlamanın yolu asla Halil Ünal söylemi değil, olmamalı da.. Bugün büyüklerle adı anılan sivas kulübünün izlediği yol ortadayken, son dönemdeki bocalamaları bu durumdayken bile büyük olamadıklarını sadece çabaladıklarını açıkça gözler önüne sererken, bir anadolu kulübünün olmaya çabalaması gereken şeyi görmezden gelmesi, türk futbolunu çürütmekte olan zihniyettir kanımca.. Keza 'x zaten büyük kulüp hakem yardımına ihtiyacı yoktu' açıklaması yakındır aynı şahsiyetin farklı kaybettiği bir maçtan sonra..

Eskişehirde şampiyon olan bir başka takımın taraftarının pataklanması, ankaragücünün hedef aldığı bir takımın diğer maçlarına gidip olay çıkartması hep bu çürümüş yönetici zihniyetinin eseridir.. Hoffenheim bayernin, aston villa manu nun, genoa interin büyüklüğünü nasıl bilmek zorundaysa eskişehirspor da büyük nedir anlamalı, kendini daha fazla küçültmeden büyük olmaya çalışmalıdır..Türk futboluna faydayı kuracağı yarışmacı takımla sağlamalıdır..İstanbulu yeniden fethetmenin alemi yok..

26 Mart 2009 Perşembe

Futbol Emperyalizmi ve Halil Ünal

Halil Ünal'ın çıkışları beni cezbediyor. Hele şu son açıklamaları daha fazlası. "Bizim için Allah'tan büyük yok, üç büyük nedir bilmeyiz." demiş. Okuduktan sonra çoğu kişinin güldüğüne eminim ama ben aynen katılıyorum. Başkanın bu açıklamlarıyla değinmek istediği asıl konuya inmek lazım. Çoğumuzun bunu düşünmedği aşikar. Nedenini en sona bırakıyorum.

Öncelikle söylenmesi gereken, Turkcell Süper Ligi'nde her takımın kendine göre büyük olmasıdır. Taraftarıyla, camiasıyla bir varlık gösterebilyorsa eğer bir kulüp, büyüklüğüne diyecek bir lafımız olamaz. Ben Eskişehirsporlu olarak Eskişehirspor'dan daha büyük bür takım olmadığına inandığım gibi, Ankaragücülü arkadaşlar da aynı duyguyu Ankaragücü için yaşıyorlardır. Buraya kadar zaten kimsenin zıt fikirde olmadığına eminim. Peki asıl problem nerede?

Başkan'ın açıklamlarının devamında da bu yatıyor işte. Aslında burada hedef İstanbul takımları falan da değil. Hedef Türk futbolunu İstanbul takımlarından ibaret sayanlar. Bütün Anadolu takımlarını görmezden gelenler ve bu duruma ön ayak olan futbol otoriteleri, spor medyası. Böyle olunca bu takımlarda kendilerini Türk futbolunun efendileri olarak ilan edip, saçma sapan yatırımlar ve para savurmalar ile Türk futboluna hizmet etmeyi bırakın, zarara kadar götürüyorlar. İşte bu zihniyet, Türk futbolunun gelişmesine en büyük engel olduğunu söylemek istiyor başkan bu konuşmasıyla. Aslında her açıklamasında bunu yansıtıyor ama bizim insanımız bunu anlamakta direttiği için ajansspor.com sitesinde 400'e yakın mesaj gelmiş habere. Artık diyecek bir şey yok. "Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az." En azından ben bunu anladığım için çok mutluyum, sizi bilemem...

25 Mart 2009 Çarşamba

Bırakmayın...


Her ne kadar Nedved yıl sonunda jübilesini yapacağını söylese de, bırakmayacağı dedikoduları sürüyor. Önce Juventus genel menejeri bırakmayabilir şeklinde açıkladı şimdi de Leggo gazetesi bir yıl daha oynayabilir diye yazdı.

Ben genç oyuncuların, tecrübelilerin yerini almasından yanayım ama Giggs ve Nedved'i bir yıl daha izlemek çok güzel olur...

Şapkayı çıkar abi!!


Fiorentina kalecisi Frey Siena maçında güneşten rahatsız olduğu için top toplayıcıdan şapkasını istemiş. Ancak sonradan taraftarların şapkanın Barça şapkası olduğu konusunda Frey'i uyarması sonucu Frey'de şapkayı çıkartmış.

24 Mart 2009 Salı

Gol atmayı unutmadım...


Mario Jardel ismini duymayalı çok olmuştu. İki altın ayakkabı sahibi, iki kez UCL gol kralı, 5 kez Portekiz Ligi gol kralı olmuş ve Portekiz'de 3 kez yılın futbolcusu seçilmiş, Galatasaray'ın Süper Mario Jardel'i... Galatasaray'a gelişi de gidişi de olay olmuştu. Sağlam bonservisle geldi, hava paraya gitti. O zamanlar iyi atıyordu, Portekiz'de de Türkiye'de de gol sıkıntısı çekmedi. Sahada olduğu kadar saha dışında da başarılıydı. Attığı gollerin yanı sıra özel hayatı da çok konuşuluyordu. Jardel'in fotoğrafları Galatasaray tribünlerini, eşinin fotoğrafları da Fenerbahçe tribünlerini süslüyordu.

Super Mario, Sporting'de geçirdiği 2 sezonun ardından kayıplara karıştı. Sakatlığı sonrası eski formunu yakalayamadı ve bir daha hiç eski Jardel olamadı. 2005 yılında 2. Türkiye seferini yapacaktı ki, Ankara'ya geç gelmesi sebebiyle Ankaragücü transferden vazgeçince direkten döndü. Derken Dünya'da gezmediği takım kalmadı, isminin kredisi bitmek bilmedi ama onun kariyeri kredi tüketmekten bitti...

Şimdi 35 yaşında ama hala futboldan bıkmamış. Futbola tekrar dönmenin planlarını yapıyor. Gol atmayı unutmadım demiş...

"I have contacted Gremio with the hope of rejoining them soon. I would also like to play for Sao Paulo or Vasco da Gama. I have not forgotten about scoring goals".

Tadında bırakmak gerek...

Sahada da, Tribünde de!

İki gün geçti aradan bir türlü yazma fırsatı bulamadım ancak kendimi toparladım ve bugün yazabiliyorum. Pazar akşamı Ali Sami Yen stadyumunda yaşananlara tanık olmak çok güzeldi. Tabiki, bunları yaşarken deplasman türbününde olmak ayrı bir zevkti benim için. Stada çekirdek çitleyen rakip seyircilerin! arasından geçerek gittik. Enteresandı.

'İstanbul'un tavrını yaşnanlarla çok iyi anlamış olduk. Daha maç başlamadn, stada girerken tarafarları iteleyen polisleriyle, sizin hepinizin bacağını kırarım diyerek tehditler savuran komiserleriyle, bir harikaydı İstanbul! Evet seni böyle biliyorduk biz, yüzümüzü kara çıkarmadığın için teşekkürler İstanbul!

Neyse yaşananları kafamıza bile takmadık. Maçın ilk dakikasından, son dakikasına kadar takımımıza desteğimizi gösterdik. Golü görmedim, kırmızı kartı fark etmedim, oyundan kimler çıktı kimler girdi haberim bile olmadı. Yağmur altında, nefesimizin sonuna kadar destekledik. Kırmızı karta rağmen, susmadık. Çünkü biz inanmıştık, inandırılmıştık. Bir gün önce antrenmanda izlediğimiz futbolcularımızın inancı, hırsı ve morali galip geleceğimize inandırmıştı bizi. Öyle de oldu. Takımımızı alkışladık, kendimizi alkışladık. Eve gittiğimde Galatasaray'ı destekleyen ve maçı evde izleyen annemin ilk sözü; "Mücadele eden kazanıyor işte oğlum." oldu.

Fakat gelin görün ki, koca Türk medyası ya da İstanbul Medyası desem daha mı doğru, bir tek onlar alkışmadı işte EsEs'i! Alkışı geçtim, tek bir laf etmediler bile! Hakkını yemek istemiyorum 3-5 kişi dışında, galibiyetin hakkını veren oldu mu bilmiyorum? Evet böyle bir medyaya karşı da galip geldi Eskişehirspor o akşam. Sadece takımıyla değil taraftarıyla da harikaydı o akşam. Siz bilmeseniz de, neler oldu neler o akşam... Boşverin öğrenmek istemezsiniz, öğrenseniz de anlamazsınız zaten. Siz en iyi Bizans Oyunlar'ından anlarsınız. Takımlarınızla devam edin siz oyunlara. Bizi bulaştırmayın, böylesi daha iyi...

Son tango


Biz Terim, Toraman'ı neden almadı tartışmalarını yaparken -ki basın bunu yeteri kadar tartışmadı- Arjantin'de hala Riquelme ile Maradona arasına giren karakedi konuşuluyor. El Espectador, Riquelme'yi yakalamış... Arjantinli de alttan almamış, vermiş veriştirmiş...

"The national team is part of the past and there is no space for regrets. Maradona and I cannot work together, I am not a youngster that has just started, I am 30 years old. When somebody talk in a certain way there is not much to add. Anyway I am sure that Argentina will qualify for the World Cup, because they have great stars, I wish them all the best".

Maradona'yla birlikte çalışamayacağını, milli takımın artık onun için mazide kaldığını söylemiş. Arjantin'in büyük yıldızları var ve Dünya kupası'na katılacaktır diye de bitirmiş cümlelerini...

Benzer söylemler de Toraman'dan bekliyorum. Terim onu asla almayacaktır; bari Terim olduğu sürece ben de milli takımda yokum desin, kessin atsın...

Riquelme demişken, Delgado'nun yerine gelse, kral olmaz mı?

23 Mart 2009 Pazartesi

Süper Lig Güç Dengeleri #2


Milli maç arası ile birlikte Mart ayı Süper Lig için bitmiş oldu ve açıkcası Lig için olukça renkli bir aydı. İlk 5 sırada Beşiktaş'ın Trabzonu geçmesi dışında bir değişiklik yok. Değişiklik olması için çok fırsatlar yakalandı ancak bu fırsatlar bir türlü değerlendirilemedi.

Sivasspor (50) : Şubatın sonunda yaptıkları maçıda dahil edersek Mart'ta ligde yaptıkları 4 maçtan sadece 5 puan alabildiler. Kadıköy'de hem ligde hem kupada aldıkları ağır yenilgiler onları travma ortamına soktu. İlk patlayanda Bülent Uygun oldu. Kupada işleri çok zor ancak ligde 1 puan farklada olsa lider kalmayı başardılar. Beşiktaş maçı onlar için dönüm noktasıydı eğer yenilseler girdikleri travmadan bir daha çıkamazlardı. Alınan beraberlik rakiplerin yenilgilerinin yanında kâr kaldı. Milli maç arasıda kafalarını toparlamak için onlara zaman kazandırıdı.Yine böyle bir durum ile karşılaşmazlarsa Beşiktaş ile birlikte yarışa devam ederler.
Nisan ayı fikstürü de hiç kolay gözükmüyor; Denizli ve Konya gibi zor deplasmanlara giderken içerde Antalyaspor gibi tehlikeli bir takım var ayrıca Anadolu derbisi sayılabilecek Trabzonspor maçı var. Arada Fenerbahçe ile Kupa rövanş maçınada çıkacaklarını unutmayalım

Beşiktaş (49) : Şampiyonluk adayları arasında Mart ayını en iyi geçiren takım oldular.İnişli çıkışlı performansları vardı ancak 4 maçta alınan 10 puan çok değerli. Üstelik şimdiden Türkiye kupasını bir ucundan tutuyorlar.Denzili'nin Cisse-Ernst ikilisinde ısrarcı olması lazım. Sivok'u oraya çekip Zapo'ya yer açmak macera aramaktan başka birşey değil. Rotasyon önemlidir ancak Toraman-Sivok ve önlerinde Ernst-Cisse dörtlüsü bu takımın omurgasıdır ve zorunlu kalınmadıkça değiştirilmemelidir. Nobre'de bu takımın en iyi santraforudur ve Bobo ile Holosko Nobre'nin yapabileceği şeyleri yapamazlar üstelikte çok formsuzlar. Forvet ikilisinden biri mutlaka Nobre olmalı. Diğer isim performans,ceza ve sakatlıklara göre değişebilir. Denizli takım ile çok oynamaz ve şansı da kendisini terk etmezse şampiyonluğun en büyük adayı olur Beşiktaş. Sivas maçını kazanabilseler muhtemelen şampiyondular benim gözümde. Fikstürleri Nisan ayında biraz daha zor; İçeride de olsa Kayseri ve Bursaspor'u yenmek hiç kolay değil. Dışarda ise Kocaeli ve Eskişehirspor gibi çok tehlikeli takımlarla oynayacaklar. Kupada ilk maçı farklı kazanmaları onları Nisan ayında fazaldan 1 maç yapmaktan kurtardı diyebiliriz.

Trabzonspor (46): Tamamen kontrollerini kaybettiler ve serbest düşüşe geçtiler. Fenerbahçe ve Galatasaray bu kadar kötü olmasa şuanda 5. olmaları çok muhtemeldi. Ersun Yanal çok değişti açıkcası. "Hücum maç kazandırır savunma şampion yapar" felsefesinin dibine vurmuş anlaşılan. Bir hoca nasıl bu kadar değişir? Mart ayında sadece 1 puan toplayabildiler. Ersun hocanın Yattara ve Alanzinho'yu aynı anda oynatmasının zamanı geldi artık. Hücumda da Gökhan-Umut ikilisi çok kaçırıyorlar bence Isaac'a biraz daha şans verilmeli. Galatasaray maçındaki beraberlik olmasa çok daha kötü olabilirlerdi. Fikstürleri çok kolay olmasada ilk 2 haftada İBB ve Hacettepe karşısında çok zorlanmadan 6 puan alabilirler ve zor maçlar olan Gençlerbirliği ve Sivas maçlarına kafa olarak çok daha rahat girerler. Ancak şu milli maç arasında tüm takımın bir terapiye ihtiyacı var.

Fenerbahçe (44): Mart ayında oynadıkları zor maçları kazanırken kolay maçlarda konsantrasyon eksikliği yüzünden puanları dağıttılar. Emre çok formda ve takıma çok şey katıyor ancak agresif hareketleri takımına oldukça zarar veriyor üstelik kendisi gibi olan Volkan'ın iyi bir alternatifi varken Emre'nin alternatifleri iç karartıcı cinslerden. Milli maç arasıda onlara iyi gelecektir zira Alex'in iyileşmek için süreye ihtiyacı vardı. Bu saatten sonra ben Aragones'in Fenerbahçe'ye bir katkı getireceğini düşünmüyorum. Yapacağı tek etki negatif yönde olur bana göre ancak yollanacaksada sezon sonuna kadar beklenmeli. Yönetimin futbolcuları motive etmesi ve her maça büyük maç gibi bakmalarını sağlaması gerek. Milli maç arasından sonra Eskişehir ile oynayacakları maç çok zor. Es Es zaten zor bir ekip üstelik Emre ve Lugano'nun cezalı olması bütün yükü Alex'in üstüne yükleyecek. Üstelik bu maçtan alıncak kötü bir sonuç üstüne gelebilecek bir Galatarasay mağlubiyeti Aragones'in biletini keser. Bu maçları kazanabilirlerse düşüşteki Ankarasporu deplasmanda yenip evlerinde başka bir Ankara takımını yenerek belkide şampiyonluk için önemli bir avantaj yakalarlar.

Galatasaray (44) : Bülent Korkmaz tercihinin yanlış bir tercih olduğu açıktı. İçeride 5 yemiş olabilirsin ancak bunların hesabı sezon sonunda verilmesi gerekir. Zaten takım içinden birçok sakat olduğu için takımın çehresi çok değişti. Birde hocayı değiştirerek değişimin dibine mi vurulmak isteniyor anlamıyorum. Skibbe'den iyi bir alternatif zaten o an mevcut değildi. Sezon sonu beklenebilir belki takım toparlanır Skibbe'de kelleyi kurtarırdı. Bülent'in yaptığı hiç bir hamle bu takıma zarar vermekten başka birşeye yaramadı. Kazanılan maçlarda oynan oyunda hiç umut vermiyordu zaten. Sonunda Galtasaray Kadıköy rüyasını kendi elleri ile bitirmiş oldu. Bu haftada belkide bir daha rastlayamıyacakları fırsatıda teptiler. Son haberlere göre Lincoln izinsiz Almanya'ya gitmiş ve yönetimden ceza alacakmış. Açıkcası bu iş çok çirkinleşti. Lincoln Steophon Marbury'nin NBA'de yaptığını burada yapıp bir maçta oyuna girmeyi reddedebilir bu gidişle. Antep deplasmanı ve Fenerbahçe derbisi kaderlerini belirleyecek. Ya dibin dibide varmış diyecekler yada takım bir anda eski havasını yeniden kazanacak. Açıkcası sakatlar dönsede bir çıkış yapmaları zor gözüküyor.

It is finished...again...


1978 yılında yayınlanan ve daha sonra 2004'te yeni versiyonu ile yayınlanmaya başlayan Battlestar Galactica 4. sezon finali ile sonlandı. Eski versiyonunu izleyemediğim için karşılaştırma yapamıyacağım ancak benim gibi uzay teknolojilerini içeren film ve dizileri sevmeyen birinde bile bağımlılık yaptı diyebilirim. İzlediğim diziler arasında Lost'tan sonra 2. sıraya koyacağım tek dizidir BSG. William Adama, Caprica Six, Gauis Baltar, Saul Tigh, Kara Thrace, Lee Adama, Laura Roslin, Galen Tyrol vs vs hepside inanılmaz karakterlerdi. Finale değinmeden geçemeyiceğim. Açıkcası çok güzel bağladılar diziyi. Flashbackler çok iyi oldu ve birçok cevapda bu finalde verilmiş oldu.

Haziranda Battlestar Galactica: The Plan diye bireşey çıkarıcaklar onu dört gözle bekliyorum. Önümüzdeki sene için de Caprica adında savaştan 50 yıl öncesini anlatıcak yeni bir BSG dizisi çıkma durumu var ama tam bir kesinlik yok.

Battlestar Galactica'ya katkıda bulunan bütün senaristlere,yapımcılara,yönetmenlere ve oyunculara çok çok teşekkür ediyorum...

So say we all!!!

22 Mart 2009 Pazar

Hedefi tutturamamak 2


Bülent ilk geldiğinde hedefini Avrupa şampiyonluğu olarak açıklamıştı. Bu bir rüyaydı bana göre. Hamburg uyandırdı Sami Yen'i. Galatasaray'ın bu yıl UEFA kupasını alması mucize olurdu. Avrupa'nın dev takımları elendikçe umutlar artıyordu ama kalan takımların "Takım" olgusuna sahip olduğu hep gözardı ediliyordu. İsimleri küçümseniyor, basite alınıyordu...

Bülent Korkmaz gerçek hedefinde havlu attı. Şimdi kendi deyimiyle araca yöneldi artık. Bugünkü Eskişehirspor mağlubiyetiyle birlikte bu hedefinde de ağır yara aldı. Eğer gelecek sene Avrupa kupalarına gitmek istiyorsa Galatasaray, Korkmaz'ın takımı bir an önce toparlaması lazım. Galatasaray şu görüntü itibariyle şampiyonluğun uzağında. Takım kesinlikle gelecek adına güven vermiyor, zaten Bülent Korkmaz da realiteyi tamamen elden bırakmış durumda. Maç sonu yaptığı açıklama artık Galatasaray'ın hedefinin olmadığını gösterir...

"15 günlük arayı iyi değerlendirip bütün maçlarımızı kazanmamız gerekir, beraberlik bile olmaması gerekir. Şampiyonluk şansımız devam ediyor''

Bu nasıl bir hedef? Beraberlik dahi olmaması gerekir ne demek? Buna gerçekten inanıyor mu Bülent Korkmaz bilmiyorum, yoksa yine Galatasaray ruhundan mı bahsedilecek...

Önünde 3 maç olur, bu açıklamayı yaparsın eyvallah, ama daha 9 hafta var ligin bitimine. Aynaya bak, kim olduğunu anla, ondan sonra koy hedefini...

Bülent Korkmaz geldiğinden beri sarı-kırmızılıların aldığı galibiyetler tatmin etmedi. Bursaspor, Konyaspor maçlarında alınan galibiyetler göz boyadı, içi tamamen boştu. Dişini gösterebilen bir Anadolu takımı Galatasaray'dan rahatlıkla puan alabilir...

Ben Galatasaray'ın bugün lige havlu attığını düşünüyorum. Ne Eskişehirspor'a yenildiği için, ne de liderin 6 puan gerisinde kaldığı için. Bülent Korkmaz'ın hedefsiz olmasından dolayı...

Guardiola'ya benzetildi, Cesur Yürek geldi dendi, Galatasaray ruhundan bahsedildi vs. vs. Alınacak kötü sonuçlarda Bülent Korkmazın kariyerinin tartışılacağı gün gibi ortadaydı. Şimdi kariyeri tartışılmaya başlandı...


Sivasspor-Beşiktaş

Yenemiyorsan yenilmeyeceksin. Bu bağlamda Sivas deplasmanından alınmış 1 puana kötü diyemem. Beşiktaş kazansaydı üst düzey bir moral yakalayacaktı; kaybetseydi, çok büyük bir avantaj kaybedecekti ama berabere kalınca bütün istatistikleri devam ettirdi ve liderlik umudunu önümüzdeki haftalara taşıdı...

Denizli yine radikal kararlar alarak farklı bir 11 çıkardı. Beşiktaş taraftarı olarak alışık olduğumuz bir durum. Bir benzerini Sir Alex Ferguson da yapıyor. Beklenmedik bir anda Park'ı, Scholes'u oynatabiliyor. Alex Ferguson'un Türkiye temsilcisi de Denizli. Haftalardır iyi oynayan ve artık oturdu dediğimiz savunma hattını bir anda değiştirdi. Sivok-Toraman gol yemez bu takım dedirtirken, bir anda Sivok'u öne çekti Zapo'yu iliştirdi oraya...

Zapo tercihinin sebebinin, Zapo'nun adam adama oynama özelliğinin iyi olmasından dolayı olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda takım savunmacısı Sivok yerine birebir marke eden Zapo'yu kullanmayı tercih etti. Mehmet Yıldız için alınmış bir önlemdi bu. Zapo iyi futbolcu ama hata yapmaya çok müsait aynı zamanda. Beşiktaş'ın yediği golde de Zapo'nun suçu yadsınamaz. Golü Zapo'ya maletmiyorum ama Yıldız'a orta açma fırsatı vermemeliydi.

Beşiktaş'ın savunma açısından iki noksanı vardı. Birincisi daha önce de yazdığım gibi defansın göbeğinin bozulması. Sivok'u öne çekerek takımın hücum gücünü belirgin bir biçimde düşürdü Denizli. Cisse konusunda daha ılımlıyım artık. Hafta için Güntekin Onay ile yaptığımız konuşma sonrası Cisse'ye daha olumlu bakıyorum. İstatistikleri işin içine girince fikirlerim değişti Fransız oyuncu hakkında. Maça Cisse ile başlamalıydı Beşiktaş. Çünkü savunmada Toraman-Sivok orta sahada Ernst-Cisse olunca takım hem hücum hem savunma yönünden rahat ediyor. Sivok ileriye çıkabiliyor ve savunmadan topu çıkarabiliyor, Ernst ve Cisse de defanstan top çıkarmak için çok geriye gelmek zorunda kalmıyor. Bu durum da oyunu rakip yarı sahaya yıkıyor. Top rakip sahada olunca, ileride çoğalma problemleri olmuyor ve bir süre sonra gol geliyor. Şimdiye kadar bu dörtlünün oynadığı maçlarda bunu gözlemledik. Ama dün Zapo-Toraman olunca savunmada, Sivok top almak için geriye geldi ve Ernst orta sahada yalnız kaldı. Bu da Beşiktaş'ın orta alan gücünü azalttı.

İkinci bir problemde sağ bekteydi. Murat Erdoğan çok rahat top yapma fırsatı buldu. Ekrem iyi oyuncu ama savunma yönü zayıf. Böyle olunca Murat ile mücadele edemedi ve Sivasspor sol kanadı çok etkili kullanma fırsatı buldu. Denizli, maçın başında bunu kestirememiş olabilir ama ilerleyen dakikalarda Ekrem'i çıkarıp yerine bir ortasaha elemanı alıp Toraman'ı sağ beke kaydırabilir, Sivok'u geriye çekebilirdi. Bu durumda Sivasspor'un sol kanadı tamamen etkisiz hale getirilebilirdi.

Hücum hattında Delgado'nun oynamamasına çok şaşırmadım, form düşüklüğü onu yedek kulübesine sürükler. Böyle devam ettikçe Denizli'nin yanında oturur. Yusuf'un kondisyon problemi var. Yaşından dolayı oyundan çabuk düşebiliyor ve ikili mücadelelerde fizik gücü olarak zayıf kalıyor. Ancak oyun zekası ve oyunu yönlendirmesi Beşiktaş için büyük kazanç. Zaten atılan golün asisti de Yusuf'a aitti.

Forvet hattında ise Bobo'nun ilk onbir oynaması çok mantıklı gelmiyor bana. Bobo'nun yeteneğine diyeceğim yok. Bu ülkede formda bir Bobo'yu durdurabilecek savunma oyuncusu yok. Ancak Bobo eski formundan çok uzak. Holosko-Bobo olunca hücum hattı çok zayıf kalıyor Beşiktaş'ın. Ben Nobre'den hiçbir şekilde vazgeçilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Nobre-Bobo ya da Nobre-Holosko maçına göre daha verimli olabilir.

Gelecek hafta Kayserispor mücadelesi var. Beşiktaş o maçtan 3 puan aldığı takdirde büyük avantaj yakalar. Ligin üstündeki takımları yenememe problemi de gelecek hafta biter umidindeyim. Fenerbahçe ve Trabzonspor'un 3 puan bıraktığı haftada yarım adım dahi olsa ilerlemek iyidir.

Sivasspor bir paragraf açarsak. Takımda en çok Kanfory'i beğendim. İleriye çok iyi çıkış yapıyor. Bilica da oturaklı bir savunma oyuncusu. Murat Erdoğan karşısında savunma oyuncusu olmadığı için o kadar rahattı, İbrahim Toraman olsaydı bu kadar ön planda olamazdı. Mehmet Yıldız kendi standartlarında iyi bir oyuncu her nekadar ben sevmesem de kötü diyemem. Sivasspor'un bütün hücum varyasyonları ya Mehmet Yıldız'dan ya da Balili'den geçiyor. Yıldız'a şişirilen toplar ya da Balili'yle çıkılan kontralar. Yıldız devre arasında Galatasaray'a gitmiş olsaydı Sivasspor şu anda lider olamazdı. Sene sonu Yıldız'ın gitmesi durumunda Sivas ciddi sıkıntı çeker ve yerini çok zor doldurur; Yıldız da büyük takıma gitmesi durumunda bu performansı gösteremez. Benim gözümde Mehmet Yıldız, Sivasspor için büyük oyuncu...

21 Mart 2009 Cumartesi

Terim'in takımı


KALECİLER
VOLKAN DEMİREL FENERBAHÇE
RÜŞTÜ REÇBER BEŞİKTAŞ
UFUK CEYLAN MANİSASPOR
DEFANS OYUNCULARI
GÖKHAN GÖNÜL FENERBAHÇE
SABRİ SARIOĞLU GALATASARAY
EMRE AŞIK GALATASARAY
SEDAT BAYRAK SİVASSPOR
İBRAHİM KAŞ GETAFE
EREN GÜNGÖR KAYSERİSPOR
HAKAN KADİR BALTA GALATASARAY
İBRAHİM ÜZÜLMEZ BEŞİKTAŞ
ORTA SAHA OYUNCULARI
HAMİT ALTINTOP BAYERN MÜNİH
KAZIM KAZIM FENERBAHÇE
AYHAN AKMAN GALATASARAY
MEHMET AURELIO REAL BETIS
EMRE BELÖZOĞLU FENERBAHÇE
NURİ ŞAHİN BORUSSIA DORTMUND
TUNCAY ŞANLI MIDDLESBROUGH
ARDA TURAN GALATASARAY
FORVET OYUNCULARI
NİHAT KAHVECİ VILLARREAL
BATUHAN KARADENİZ ESKİŞEHİRSPOR
SEMİH ŞENTÜRK FENERBAHÇE
GÖKHAN ÜNAL TRABZONSPOR
SERCAN YILDIRIM BURSASPOR
MEVLUT ERDİNÇ FC SOCHAUX

Fatih Terim, takımının kadrosunu açıkladı. Milli takım diyemiyorum bu kadroya, demek gelmiyor içimden, hakeden değil sevilen oynuyor bu kadroda. Elbette kadroyu seçme hakkı sonuna kadar hocaya ait ama ortadaki gerçekleri de göremiyorsa hoca eleştirmek de benim hakkım.
Fatih Terim'i anlamak mümkün değil. İbrahim Toraman nerede? Gökhan Zan ve Servet Çetin yokken de kadroya giremeyecek mi Toraman? Türkiye'nin en iyi savunma oyuncusu nasıl göz göre göre geri plana atılabilir. İspanya'nın hızlı forvetlerine karşı saygıdan dolayı toprağa verilmeyen Emre Aşık ile mi savunma yapacak bu takım. Getafe'de oynadığı maç sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen İbrahim Kaş daha mı iyi Toraman'dan. Çağdaş'ı gör, Egemen'i gör. Servet-Gökhan yokken, Toraman'ı düşünmezken bari onları gör. Büyük ihtimalle İbrahim Üzülmez'i alma sebebi de Balta'yı göbekte oynatma düşüncesidir.

Sabri'nin ne işi var bu takımda? Bülent Korkmaz gelmese, hatır işi araya girmese şu anda paf takımıyla çalışıyordu Sabri. Galatasaray için ne verdi ki milli takıma versin. Sabri yerine Ekrem Dağ gayet tabi oynar. Ekrem iyi olduğu için demiyorum. Sabri'nin kötü bir futbolcu olduğu için ve Ekrem formda olduğu için söylüyorum bunu...

Fenerbahçe'nin dışladığı CocaCola Kid milli takıma çağırılabiliyor. Şu durumdaki Fenerbahçe bile oynatmıyor ama Terim her türlü çağırabiliyor. Kazım milli takımı hakedecek ne yaptı?


Emre Belözoğlu.... Hala milli takıma ne cüretle alırsın, yaptığı onca şeyin ardından hala kaptan mı çıkacak? Milli formayı, ay-yıldızı Emre mi temsil edecek? Xavi'nin mi boğazını kesecek, yoksa Mehmet Demirkol'a mı hareket çekecek? Belki de Senna ile siyahi diye dalga geçer...Kim bilebilir ki...

Son olarak forvet hattında Nihat'ın ne kadar hazır olduğunu bilmiyorum. Eminim sırf İspanya'da oynuyor diye almıştır.

Fatih Terim bu önyargıyla, bu ders almam ders veririm mantalitesiyle Türk milli takımını bir adım ileriye götüremez. 10 yıl önce yaptıklarının kredisiyle buralarda. Ülke futbolumuz yarım adım ileriye gidemez Terim'le. Milli takımın artık, Türk futboluna yön verecek, yeni bir boyut kazandıracak ve istikrarlı bir şekilde futbolu ilerletecek bir hocaya ihtiyacı var. Bu işin ucunda yabancı hoca görünüyor, önyargısız olması bile Terim'in üstüne çıkarır...

UEFA ÇEYREK FİNAL

TURIAF, UCL yarıfinal eşleşmelerini değerlendirmiş, UEFA için de ara pasını atmış bana...

Werder Bremen/Udinese v Hamburg/Manchester City
Paris St Germain/Dynamo Kiev v Shakhtar Donetsk/Marseille


BREMEN-UDINESE: Halihazırda Almanya, puan sıralamasında İtalya'nın arkasından selektör yaparken süper bir eşleşme olmuş. Bremen, Milan'ın ardından bu kez de Udinese ile eşleşti. Milan'ın laubaliliği Milano ekibine pahalıya patlamıştı ama Udinese bu işi Milan'dan daha fazla ciddiye alıyor. Juve-İnter-Milan kıskacındaki Diego için İtalyanlara kendini bir kez daha gösterme fırsatı olacak bu maç.
Tahminime gelirsek ben Udinese'yi yarı finale çıkmaya daha yakın görüyorum. Di Natale-Quagliarella hücum hattının Bremen'in sonunu hazırlayacağını düşünüyorum.

HAMBURG-MAN.CITY: Galatasaray maçları öncesi favorilerimden biri Hamburg'du ama bu fikrim biraz değişti. Galatasaray karşısında bile bu kadar basit kalan bir takımın finale gelebileceğini düşünmüyorum. City bu kupayı ciddiye alırsa, Hamburg maçlarının öncesi ve sonrasında kritik maçları olmaz ve maçlara tam kadro çıkarsa Hamburg'u süpürür. Ancak EPL'deki konumundan dolayı City, EPL'ye motive olursa Hamburg bedavadan yarı finaline çıkar...

PSG-D.KIEV: Fransa-Ukrayna hattının ilk maçı. Bu sene geçmişini kısmen de olsun hatırlayan PSG çeyrek finale kadar yükseldi. Grup maçlarında ilk 3'e gireceği tahmin edilemezken yarı final kapısına dayandılar. Rakipleri dişli Kiev. Fenerbahçe'nin grubunda sonuncu olmasına kesin gözüyla bakılıyordu ama futbola dört elle sarılınca buralara kadar gelme fırsatı yakaladı Ukraynalılar. Benim favorim Kiev. PSG her ne kadar formda olsa da, Kiev'in yarı finale çıkacağını düşünüyorum ben. UEFA finalinde bir tarafı Rus ya da Ukrayna takımları doldurur demiştim, Ruslar gitti, Ukraynalılar iki ekiple devam ediyor. Kiev yarı final için şanslı olan taraf.

SHAKHTAR-MARSİLYA: Luce-Gerets eşleşmesi. Bu o kadar tatlı gelmiyor tabi. En güzeli Saracoğlu'nda Zico-Gerets olurdu heralde.Zico'yu Luce yolladı... İkisi de oturaklı takım. En zor eşleşme bu oldu kanaatindeyim. Kim gider tahmin etmek zor. Gönlüm Marsilya'nın kazanmasından yana. Çünkü açıkçası Luce'nin İstanbul'a gelmesini pek istemem. Sevmediğimden değil, sıkıcı bir maç izlemek istemediğimden...

Dip not olarak UCL tahminlerimi de yazayım...
VILLARREAL-ARSENAL
.............................................MAN UTD-ARSENAL
MAN UTD - PORTO
......................................................MAN UTD-BARCELONA
LIVERPOOL - CHELSEA
.............................................LIVERPOOL-BARCELONA
BARCELONA - BAYERN

duygusal davranırsam,üst taraf aynı olur, alttan Bayern-Chelsea yarı finali ve Bayern finale gelsin...

20 Mart 2009 Cuma

Avrupa Kupaları Kuraları


Villarreal-Arsenal: Arsenal toparlanma sürecine girdi. Fabregas ve Adebayor'un da dönmesi ile daha da güçlenecekler. Şuan büyük bir takımı eleyebilecek durumları olmadığı için Villarreal ile eşleşmek onlar için büyük bir şans oldu açıkcası. Bu turu geçerlerse sezonun ilk yarısında yendikleri Manu ile yarı finalde kapışacaklar.O maçta çok ateşli geçecektir. 2006 yılındaki yarı finalin rövanşını almak için Villarreal'e de bir şans doğdu bu kura ile.

Manchester United - Porto: Porto için talihsiz bir kura oldu. Mourinho'nun intikamını eski takımının alması oldukça zor gözüküyor.Manchester oldukça formda ve en şeker kurada onlara çıkınca 3. kez üst üste yarı finale çıkmaları çok muhtemel.

Liverpool-Chelsea: Yine karşılaştılar ancak bu sefer Yarı final yerine çeyrek finalde. Geçen sezon Chelsea şeytanın bacağını kırıp Liverpool'u eleyebilmişti bakalım bu sene bunu tekrarlayabilecek mi? İki takımın Avrupa'da birbirini yemesi ligde Manchester'ın işine oldukça yarayacaktır.

Barcelona - Bayern Münih: Bol gollü maçlar izlettireceklerdir bize. Barça için iyi bir kura ancak yarı final eşleşmesi biraz tuzlu kaçmış.




Werder Bremen/Udinese v Hamburg/Manchester City

Paris St Germain/Dynamo Kiev v Shakhtar Donetsk/Marseille


19 Mart 2009 Perşembe

Kraliçe!

Fenerbahçe Acıbadem'i tebrik etmek gerek. İlk maçı 3-1 kendi sahasında kaybettikten sonra, Eczacıbaşı Zentiva'nın sahasında 2-0 öne geçip, kupaya bu kadar yaklaşmak ancak 'iyi' oyuncularla olur. Evet Fenerbahçe'nin oyuncuları çok iyiler, hepsi de Türkiye'de adı geçen oyuncular... Kendi evinde 2-0 geriye düşüp, kupanın kaybedildiği düşüncesinin getirdiği moral bozukluğuna rağmen, maçı 3-2 lehine çevirmek ise ancak 'büyük' oyuncuların varsa olur. Eczacı'da bu var işte. Tüm kadro birbiriyle uyum içinde, hepsi birbirini çok iyi tanıyor ve sahada birbirlerini çok iyi tamamlıyorlar. Adlarını tek tek saymaya kalksam birinin adını atlarım diye korkarım şimdi.

Neyse, Eczacı işte bu büyük oyuncularla kupayı kazandı. Sevindiler, moral depoladılar... Şimdi akılları fikirleri Indesit Şampiyonlar Ligi 4lü finalindedir kesin. Bizim de öyle. Bu sefer finale kalıp, şampiyon olmayı istiyoruz, bu mutluluğu Eczacı ile yaşamak istiyoruz. Gönül isterdi ki, Güneş te olsun, Telekom da olsun... Yine de Eczacı'nın en iyi şekilde temsil edeceğinden şüphem yok. Özellikle Dinamo Moskova'nın Türkiye'de yarım kalan, görülecek hesabı var. Eczacı'nın bu hesap defterini kısaca dürüp atmasını diliyorum...


*fotoğraflar ajansspor.com sitesinden alınmıştır.

18 Mart 2009 Çarşamba

Burak Yılmaz


Fenerbahçe'de bugünlerde sene sonu gidecekler dedikoduları yayılıyor. Listede Josico, Maldonado, Colin Kazım, İlhan Parlak, Ali Bilgin ve Burak Yılmaz'ın isimlerini gördüm. Gerisi beni pek ilgilendirmiyor ama Burak'ı aradan çekip Beşiktaş'ta da oynamış olması münasebetiyle onun hakkında bir iki cümle yazmak istiyorum...

Antalyaspor'da kaldığı sürede gol yollarındaki başarısı onu Terim'in Milli takımına kadar yükseltmişti. Genç yaşının da avantajıyla o sene Antalya'dan Beşiktaş'a transfer olması zor olmadı. Tigana, genç oyuncuları sever, onlarla çalışmayı tercih eder. Burak Yılmaz da, Baki Mercimek ile birlikte Tigana'nın iki prensinden biriydi. Tigana'yı severim ama anlam veremediğim iki tercihi de bu iki oyuncudur. Her maç başarısız olmasına rağmen ısrarla oynatması benim gibi bir çok taraftarı da çıldırtmıştı zamanında. Neyse Burak Yılmaz'a geri dönelim...

Beşiktaş'a geldiği sezon, ilk haftalarda hücumda etkili olmuştu ama verdiği görüntü tatmin edici değildi. Gökhan Güleç'ten farkı yoktu benim için. Tek özelliği bitiricilikti. Onun dışında tek bir artısı dahi yoktu. Giydiği 7 numaradan ve yapmaya çalıştığı topuk hareketlerinden sonra benim gözümde çakma Ronaldo olarak kaldı. Ha bir de PES'in etkisinde kalıp adamın içinden geçme çabaları var tabi...

O sakin Rico Paşamızı bile çıkdırtan futbol zekasını saha yansıttığı anı dün gibi hatırlıyorum. Ricardinho ara pası için Burak'a yer gösteriyor, o Ricardinho'nun üzerine doğru koşuyor. Eminim Paşa, Çarşı'nın ateşine şaşırdığı kadar da Burak'a şaşırmıştır.

Futbol zekasının olmadığı futbolcular listesi yapsam, ilk 3'ü Gökhan Zan ve Sabri ile paylaşır...
Beşiktaş'tan gittiğine sevindiğim oyunculardandı. İbrahim Akın'a bile bir nebze olsun üzülmüştüm ama Burak Yılmaz umrumda değildi. Manisaspor'da attığı gollere çok da şaşırmadım. Her hafta Burak şu kadar attı Nobre+Bobo+Holosko kaç attı, muhabbetleri yapıldı, ama umrumda olmadı açıkçası, aldanmadım. Aldananlar olmadı değil...

Göz boyamaları Fenerbahçe'ye taşıdı Burak'ı. İnönü'deki futbol katliamı Saracoğlu'nda devam etti. Geldiğinden beri tek olumlu katkısı oldu mu bilmiyorum, ama ben ne duydum ne de gördüm. Tek Fenerbahçe taraftarını mutlu etti mi? Sanmam. Beşiktaş'taki performansının üstüne tek olumlu katkı yapmış mı? Yapmamış. 3 yıl önceki Burak'tan ne farkı var? 3 yaş daha yaşlı. 10 yıl sonra ne farkı olacak? 10 yaş daha yaşlı...

17 Mart 2009 Salı

Cambiasso'suz Arjantin


Bu aralar çok yoğunum. Hal böyle olunca güncel olayları değerlendirmekte gecikiyorum biraz..

Arjantin milli takım aday kadrosu 3 gün önce açıklandı. Maradona'lı Arjantin olunca daha bir dikkatli bakıyor insan kadroya, kimi almış, kimi almamış, neden almamış? dedikodular dizboyu...

Goalkeepers: Carrizo (Lazio), Andujar (Estudiantes), Vilar (Atlante).
Defenders: J.Zanetti and Samuel (Inter Milan), Demichelis (Bayern Munich), Heinze (Real Madrid), Papa (Velez), D.Diaz (Getafe), Forlin (Boca Juniors), Angeleri (Estudiantes).
Midfielders: Mascherano (Liverpool), M.Rodriguez (Atletico Madrid), Gago (Real Madrid), J.Gutierrez (Newcastle United), Veron (Estudiantes), Battaglia (Boca Juniors), L.Gonzalez (Porto), Di Maria (Benfica), Montenegro (Independiente).
Forwards: Messi (Barcelona), Aguero (Atletico Madrid), Tevez (Manchester United), D.Milito (Genoa), Lavezzi (Napoli), L.Lopez (Porto)

Kadroda Riquelme'nin olmamasına tabi ki şaşırmadık. Bir kaç gün önce Riquelme resti çekmişti, Maradona da reste rest ile karşılık verdi, ipler koptu...

Hadi German Denis'in alınmamasına da lafım olmaz. Aldıkları o bölgeyi rahat kapatır ama ya Cambiasso. Cambiasso'yu neden almazsın El Diego. Nedir alıp veremediğin bu adamla. Kimden ne eksiği var. Mascherano'nun yanında oynayacak adam o değil midir? Gago daha mı iyi yani? Veron mudur o bölgenin adamı? Bu inatla nereye kadar...

Fotoğrafta, Cambiasso, Maradona'ya seni" Allah'a havale ediyorum" diyor...İlker Yasin tadı vereyim biraz...

15 Mart 2009 Pazar

Kendi Kaleme Atar, Oyundan Çıkarım

Emre Toraman kuşkusuz haftanın futbolcusu. Attığı goller de haftanın golleri seçilecek. Eskişehirspor şanssızdı bugün evet ama Emre Torman'ın EsEs adına oynaması mı şanssızlık yoksa istenen topu oynayıp yenilmesi mi? Merak edilen soru bu şimdi. Yapılması gereken her şeyi yapan Eskişehirspor, Emre'nin kendini forvet oyuncusu sanıp, kendi kalesine attığı goller ile adeta yıkıldı. Ben tekrar tekrar izliyorum golleri ama bir türlü anlam veremiyorum. Özellikle 2.golü sanki hücum oyuncusuymuş gibi yuvarlıyor Emre kaleye. Bir an top sekince, kaleyi de boş görünce, vurayım gol olsun diye mi geçirdi içinden artık bilemiyorum. Emre'nin bu takım için yaptıkları elbette ki yadsınamaz. Bugüne kadar iyi kötü günleri beraber atlattı Eskişehirpor'la. Bu sezon taraftarın sevdiği futbolculardan oldu. Yaşanılan bu talihsizliğin Emre'nin şahsına karşı tepki olarak yansıyacağını düşünmüyorum, bu açıdan da Eskişehirspor taraftarının ne denli duyarlı olduğunu da biliyorum.

İnternette kısa bir araştırma sonucu kendi kalesine bir maçta böylesine gol atan birine rastlamadım ama Pentti isimli bir Finli'ye kendi kalesine attığı 6 gol sonunda takım arkadaşları dayanamayıp pusula hediye etmişler. Bizim Emre'ye ne versek yarar acaba? Fazla söze gerek yok. Geçmiş olsun Kırmızı Şimşekler...

Özlenen Kafkaslı

**

Uzun süredir Kafkaslı'nın eski performansını izlemeyi özlemiştik. Kafkaslı'nın Karacaoğlan Koşusu'nu kazanırkenki performansı ise açıkçası bu özlemi giderdi yarışseverler için. Geç başladığı yarışta, 1200'e kadar sondan takip ettiği gurupta, son 400'de yaptığı atakla Bozdoğan'ı geçmeyi başardı. Yarışı'da yarım boyle kazandı. Bozdoğan'ın taktiksel olarak çok hakim olduğu bir yarıştı aslında ama Kafkaslı'nın böyle bir siprint ile öne çıkması Bozdoğan'ı bozdu. Yarışseverlerin Kafkaslı'ya bu kadar güvenmesine şaşırmıştım yarıştan önce ama Kafkaslı onları şaşırtmadı. Şampiyon Kafkaslı'ya hoşgeldin diyorum yeniden. Ayağı yere düz bassın...

*video tjk.org.tr sitesinden alınmıştır.*

Fenerbahçe'den 3.lük

Avrupa Konfederasyon Kupası'nda 4lü finale kalan Fenerbahçe Acıbadem, cumartesi günü oynanan maçta 3-0 ile mağlup olup, finalde oynama hakkını yitirmişti. Maç boyunca istenilen oyunu oynayamadı Fenerbahçe... Bugünse 3.lük için çıktığı maçta Alman takımı Zote Raben Vilsbiburg'u 3-1 ile yenerek kupada 3. oldu. Maçı izleyemedim ama en kötü finali beklediğim Fenerbahçe Acıbadem az da olsa hayal kırıklığı yarattı ben de. Yine de 3.lük için tebrik etmek lazım. Sıra Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu için Eczacıbaşı Zentiva'da...

14 Mart 2009 Cumartesi

Beşiktaş-Gençlerbirliği


Rüştü
Ekrem İbrahim Toraman Sivok İbrahim Üzülmez
Cisse Ernst
Tello Delgado
Bobo Nobre

Beşiktaş maça 4-4-2 ye yakın bir sistemle çıktı. Sistem görüntü itibariyle 4-4-2 olsa da orta saha biraz çakma İngiliz modeliydi. Nobre ya da Bobo'dan birisi sol kanatta oynasa 4-2-3-1 olabilecek bir sistemdi.


4'lü denfansın göbeğinde Toraman ve Sivok oynadı. Sivok geldiği ilk günden beri olumlu katkılar yaptı Beşiktaş'a. Gerek savunma yönüyle gerekse de ofans yönüyle hem defansta hem önliberoda iyi işler çıkarttı. Bugün, benim gözümde sahanın en iyisiydi. Evlilik yaramış diyebiliriz. Ekürisi Toraman'da son haftalardaki yüksek performansını sürdürdü. Fatih Hoca maçtaydı. Toraman'ı gördü mü görmedi mi bilmiyorum ama Türkiye'nin en iyi savunma oyuncusunu milli takıma almamak çok komik. İspanya maçında Terim'in prensleri Gökhan ve Servet olmayacak. Emre Aşık'ın oynamama ihtimalini dahi düşünmüyorum ama en azından bu çamta Emre'nin yanında oynatsa Toraman'ı.

Savunmanın sağında Ekrem'in oynatılması son derece doğru bir karar. Daha önceki haftalarda da dediğim gibi Ekrem'in savunma yönünü biraz daha güçlendirmesi durumunda Beşiktaş Gökhan Gönül'üne kavuşur. Serdar Kurtuluş için üzgünüm. Hoca Mustafa Denizli değil de bir başkası olsa ilk 11 oynaması daha kolay olabilirdi ama Denizli günü yaşayan adam olarak Serdar'ın gelecek vaad edip etmemesini çok umursamaz.

Ernst, şu anda Türkiye'deki en iyi önlibero. İkinci yarıda takımın pas yüzdesi en iyi oyuncusu. Onun gelişi Beşiktal'ın orta sahasının çehresini tamamiyle değiştirdi. Hem savunmada hem hucümda başarılı. Görevini fazlasıyla yerine getiriyor. Kademe anlayışı çok iyi. Çok koşuyor ve disiplinden kopmuyor. Maç boyu bir kez dahi artistik hareket yapmıyor. Kazandığı topu Cisse gibi ileriye şişirmek yerine ayağa parlarda kullanıyor. Böylece Cisse'ye pası atalım ve Cisse ile devam edelim.


Sezon sonu gitmesi kuvvetlice muhtemel. Beşiktaş'ın aradığı, istediği oyuncu değil Cisse. Kariyerine saygımdan dolayı kazma demiyorum ama kariyerini de henüz göstermedi Beşiktaş'ta. Ortasahada dolanıyor. Uğur İnceman'dan tek bir üstün tarafı yok. Uğur Cisse'nin yaptığı işi fazlasıyla yapabilir. Hatta Serdar Kurtuluş dahi o bölgede daha başarılı olabilir. Kazandığı parayı düşündükçe oynadığı futbolu yadırgıyorum. Yazık!

Denizli orta sahanın hücum yönünü sağda Tello ile ve serbest Delgado ile kurmuş. Delgado verimli olamadı. Eğer iyi bir sağ kanat oyuncusu olsa Beşiktaş'ın oyun kurucusuz oynayabilir. Tello'nun sağ ayaklısı Beşiktaş'a ilaç olur. Erkan sağ kanatta oynadığı tek maçta kendini göstermişti ama Denizli onu kullanmaktan çekiniyor. Delgado sazı eline almalı artık.

Orta sahaya sonradan giren Yusuf'un fizik gücü sonradan girmesine ve yorgun olmamasına rağmen zayıf. Birebirlerde başarılı ama top sürmekte sorun yaşıyor. İlk golün hazırlayıcısı olmanın verdiği moralle daha rahat oynadı. Holosko ise iyiydi. Evliliğin yaradığı bir diğer oyuncu da oydu. Değişiklik konusuna gelince topa vurmaktan aciz Bobo'nun yerine girmesi daha iyi olurdu. Maç boyunca Bobo-Cisse ikilisi çıldırttı. Bobo'yu kazanmak isteyenlerin başında ben geliyorum ama Bobo da kendine çeki düzen versin artık. Nobre'nin kart sınırında olması sebebiyle çıkartıldığını tahmin ediyorum.

Gençlerbirliği hakkında söylenecek çok birşey yok. İlk yarı katı savunma yaptılar, 4 maçtır gol yememesinin asıl mimarının savunma hattı olduğunu düşünüyorum. Kalecileri çok üst düzey bir kaleci değil. Zamanında Martinez daha fazla sükse yapmıştı yediği gollere rağmen. Savunmanın göbeğinde oynayan Koray, fizik güç olarak çok zayıf. El Saka'nın kiralanması yanlış olmuş.

Parlayan yıldızlarına gelince. Troisi yaşına göre çok iyi. Türkiye'de kalacağını sanmam. 2 yıla kalmaz Premier Lig'e döner. Djite ise ikinci yarıda girdi, ben olsam Kahe'nin yerine 90 dakika oynatırdım. Djite oldukça süratli ve bileği düzgün bir oyuncu. Promise'de bombayı patlatamadı Cavcav ama Troisi ve Djite'de 12 den vurabilir...

Beşiktaş 3 maçlık maratonun ilk adımını hasarsız geçti. Önünde iki zorlu maç var. Sivas deplasmanı ve ardından İnönü'de Kayseri. Sivas'ı yenmek şartıyla 3 maçta 7 puan iyidir demiştim, iddiamı sürdürüyorum. Bu futbolla haftaya Sivas'ı yeneceğini düşünüyorum Beşiktaş'ın. Baskılı futboluna karşı Sivas'ın dayanabileceğini sanmıyorum. Sivas'ın silahı kontralarda ise Toraman-Sivok hattı oldukça sağlam görünüyor. Şampiyonluk yolunda her maçı final havasında görüp ona göre oynamak lazım. Bu futbolla Beşiktaş'ın önü açık..Şampiyon tadı var bu takımda...

Lakers - Fenerbahçe


Fenerbahçe taraftarının genelde Lakers'ı tutması gibi bir durum var benim gözlemlediğim. Muhtemelen renk benzerliklerinin bunda payı büyük.Ancak Türkiye'de 6 milyon Lakers taraftarı (Anıl Çelebi'ye selamlar) olduğu için bu gözlem pek birşey ifade etmeyebilir zira tanıdığım fanatik Beşiktaşlı ve Galatasaraylı arkadaşlarında Lakers taraftarı olduklarını biliyorum. Zaten anlatmak istediğim benzer taraftarlara sahip oldukları değil takımların benzer davranışlar gösterdikleridir. Tabi bu benzerlik tarih boyu için değil şu son bir kaç yıl için geçerli. İki takımın ortak noktasıda zayıf takımlara karşı gösterdikleri daha doğrusu gösteremedikleri mücadele. Lakers'da Gasol gelene kadar zayıf takımlarla yapılan maçlardaki konsantrasyon eksikliği yüzünden kazanması gereken maçları kaybederken zamanın şampiyonluk adayları ile oynadığı maçlarda gösteriği yüksek konsantrasyon ile bu tarz maçları kazanıyordu. Gasol geldiğinde de konsantrasyon açısından çok şey değişmedi ancak Gasol'un hücumdaki son derece istikrarlı olması sayesinde bu maçların sayısı oldukça azaldı ama savunma konusunda Lakes'ın bu tarz maçlardaki konsantrasyonu hala aynı seviyede. Fenerbahçe'de aynı Lakers gibi zorluk derecesi yüksek maçları kazanırken daha kolay maçlarda çok fazla puan kaybediyor. Bunun en son örneğini dünkü Kocaeli maçında gördük. Fenerbahçe'nin bu alışkanlığı Daum zamanından beri var. Artık bu alışkanlık Fenerbahçe'de kemikleşmeye ve kimliğinin bir parçası olmaya başladı. Bu kafa ile ne bu sene ne de seneye şampiyon olunabilir. Şampiyonluk ancak rakip takımların size şampiyonluğu hediye etmesi ile gelir. Büyük maçları kazanmak çok önemlidir ancak zayıf takımlarla karşı kazanamadığınız zaman büyük takımlara karşı alınan galibiyetlerin bir anlamı kalmaz. NBA'de playoff sistemi olduğu için Lakers için bu konsantrasyon eksikliği çok büyük bir zarar getirmeyebilir ancak Futbolda kaybedilen puanların telafisi zordur ve yapabileceğiniz tek şey rakiplerinizin puan kaybetmesini beklemektir.

13 Mart 2009 Cuma

Love neden yok?


Brezilya Milli Takımının 1 nisanda Ekvador ile oynayacağı maçın aday kadrosunu belirlemiş Dunga. Liste göze hoş geliyor. Hücum hattı dışında Dunga'ya lafım olmayacaktır...

Goalkeepers : J.Cesar (Inter Milan), A.Doni (AS Roma).
Defenders : Maicon (Inter Milan), Lucio (Bayern Munich), Luisao (Benfica), Kleber (Internacional Porto Alegre), D.Alves (Barcelona), T.Silva (AC Milan), Miranda (Sao Paulo), Marcelo (Real Madrid).
Midfielders : Kaka and Ronaldinho (AC Milan), G.Silva (Panathinaikos), Josue (Wolfsburg), Elano (Manchester City), F.Melo (Fiorentina), J.Baptista (AS Roma), Anderson (Manchester United).
Forwards : L.Fabiano (FC Sevilla), Robinho (Manchester City), Pato (AC Milan), Adriano (Inter Milan).

Kimler yok diye baktığımızda savunmada Juan'ı göremiyoruz; kendisi sakat. Sol bek Adriano kesilmiş, forvette de Amauri yine tercih edilmemiş ve asıl bombası Vagner Love yok. Love'ın olmaması benim için büyük sürpriz. Tamam listedeki isimler de iyi ama UEFA kupasında leblebi gibi gol atan Love'ı kesecek kadar değil. Love, Adriano ve Robinho'ya tercih edilebilir. Onlardan daha formsuz değil. Üstelik nisan ayında Rus ligi de başlamış olacaktır. Love, milli formayı sonuna kadar hakediyor. Amauri'yi de ben olsam alır, oynatır, sonra duruma göre karar veririm. Bugün forvetlerin formda olabilir ama yarın ona ihtiyacın olabilir...

Juve der Real'e gider


Del Piero ile birlikte oynamak. Geçen sene benzer bir şeyi Vaart demişti, şimdi de David Silva. Vaart olmadı Silva'nın da olacağını sanmıyorum. Hatta kaderi Vaart ile aynı bile olabilir...

İtalyanlar da, İspanyollar da onu Juve de dahil olmak üzere bir çok takıma yazıyorlar. La Gazzetta bir İtalyan temsilcisi olarak Silva ile görüşme fırsatı bulmuş. City'i soracak değil ya Juve'yi sormuş. Silva da döktürmüş...

"The Spanish papers say that Juventus want to sign me. They are a great club, even at European level, though they have been eliminated by Chelsea. Winning the Champions League is my dream. Winning it next year with Juventus? Why not? Juventus have many champions, they can make it. There are two Italian players that I particularly admire, Pirlo and Del Piero. And Del Piero is Juventus captain. Being Nedved's heir? Why does he want to retire? He seems still young. He has been one of the best of European football. I am just Silva. Don't compare me to him".

Juve, Valencia'nın isteyeceği parayı vermez ama Silva böyle desin canımı yesin. Onu da himayem altına alıyorum bu blogda...

UEFA son 16


Ara ara böyle zamanlar geliyor. Fırsat bulamıyorum birşeyler yazmaya. Malzeme boldu ama fırsatım olmadı. Neyse dünden kalan yemeği ısıtıp koyayım şimdilik önünüze; siz onu kaşıklarken ben de bugüne özel, güzel bir yemek yaparım kendi elcağızlarımla...

UEFA Kupası son 16 maçları vardı. Çeyrek final kapısına dayanmış 16 takım. Galatasaray'la başlayalım. İlk yarısını izleyemedim; 2. yarısına yetişebildim maçın. Tribünler full olunca mekanda, locadan izledik yarı fiyatına...

Ha oturdum, oturacağım derken skor 1-1 olmuş, kırmızı kart görülmüş, Nonda boş pozisyonu kaçırmış vs.vs. Kısacası maçın 3 dakikalık özeti olsa 2.5 dakikalık kısmı bitmişti. Belki de bitmiş demeliyim zira hala izleme fırsatım olmadı pozisyonları.

Galatasaray'ın teknik analizini yapacak kadar takip etmiyorum sarı-kırmızılıları ancak gözüme çarpan bir iki noktaya da temas etmeden geçemeyeceğim. Meira'yı hangi zihniyetle satarsınız. Ben GS taraftarı olsam kesinlikle karşı çıkardım bu transfere. Servet'in, Emre'nin, Topal'ın olmadığı bir dönemde, savunmanın en sağlam adamı Emre Aşık iken ne cüretle satarsın Meira'yı. Efendim iyi para verdiler, sene sonu bu paraya satamazdık. Şampiyonluk kaçsa, hatta savunma probleminden dolayı Avrupa kupaları kaçsa ortaya çıkacak zararı Meira'dan gelecek parayla karşılayabilecek mi GS? Sanmam...

Korkulan başa gelir. Geçen sene Beşiktaş'ın başına gelmişti. Devre arasında Holosko'ya karşı verilen Koray Avcı da gidince önliberoda Cisse tek kaldı. Takımın tek önlüberosu önlibero olduğu meçhul Cisse'ydi. O da derbi öncesi ceza aldı ve GS derbisinde savunmanın önünde Toraman oynadı. O zamanlar Toraman göbekten başka yerde pek oynamazdı, bakma sen şimdi sağ bek, ön libero takılıyor ama...


GS'ın da başına geldi benzer bir durum. Emre ikinci maçta da yok. Göbekte bu sefer Kewell'ı oynatacağını sanmam. O kadar da uzun boylu değil yani...

Lincoln'un çıkarken gösterdiği tepkiyi ilk yarıyı izleyen arkadaşım anlamsız buldu. Benim izlediğim bölümde de hiç bir şey yapmamıştı zaten.

Ümit Karan'ın attığı golden önce faul vardı. Hakemin kararı doğruydu bence. Hasan Şaş, Ronaldo'dan beter olmuş. Gazetelerimizin spor sayfalarını karikatürler süslüyor olsa, karikatüristlere iyi malzeme çıkardı. Neyse bloglarda Hasan Şaş muhabbetine kesin giren olur; kimse girmezse ben girerim...

İstanbul'da şu taraf şanslı diyemiyorum. Hamburg kazanacak takım imajını vermedi bana, Galatasaray'ın ruhu savunma gediğini kapatmaya yetmeyebilir. Martin Jol akıllı hocadır, Oliç'in savunma arkasına sarkabileceğini görürse Hamburg gol sıkıntısı çekmez. Bu maçta Oliç girdikten sonra neden atamadı peki... GS, ASY'de bu kadar kapalı oynamayacaktır...


Diğer maçlara da hızlıca değinecek olursak; Bremen'in St.Ettienne'i yenmesi sürpriz olmadı ama maçın tek golle bitmesi ilginç geldi bana. Zico-Gerets finali için CSKA da Marsilya da sağlam çalışıyor. Bir diğer Fransız PSG, sürpriz ekip Braga karşısında gol bulamadı. 0-0 Braga için iyi bir skor diyemem ama evlerinde bu işi bitirebilirler elbette. Udinese, Zenit gecenin sürpriziydi bana göre. Son 5 dakikada da olsa Zenit'i 2-0 yenmek kolay değil. Quagliarella-Di Natale iyi gidiyor. Di Natale yaştan kaybeder ama Quagliarella yakında büyük takım forması giyer. City kupayı ne denli ciddiye alıyor bilmiyorum ama AaB karşısında sürprize mahal vermedi. Arap reis kupayı istiyor olabilir. Ben de isterim City'nin Saracoğlu'na gelmesini. 1-0'cı Metalist'i de yakinen tanıyan Kiev affetmedi.

Benim GS-Hamburg maçı hariç çeyrek final tahminlerim: Bremen, Marsilya, Kiev, CSKA, PSG, Udinese, City....

11 Mart 2009 Çarşamba

Eczacı Perugia'da

Az önce biten maçta 3-0 ile rakibini yerle bir eden Eczacıbaşı Avrupa'nın en iyi 4 takımından biri oldu. Tebrikler Eczacıbaşı Zentiva... Darısı Türk Telekom'un başına.

Türk Telekom maçını yarın oyanayacak. Dinamo Moskova ilk maçı hakemlerin de yardımıyla 3-2 kazanmıştı. Aslında iyi de oynamıştık. Sonu gelmedi. Yarınki maçta özellikle Gamova'yı durdurmayı başarabilirsek, rahatlıkla maçı kazanabileceğimizi düşünüyorum. İlk maçta da en kritik anlarda Gamova'nın etkin oyunuyla fark yaratmıştı Dinamo Moskova. Bu maçın önemini bildiğine eminin kızlarımızın. Eğer kazanırsak yine iki Türk takımı Final Four'da eşleşmiş olacak. Bu açıdan da bakıldığında önemi biraz daha artıyor. Bu sene bayan voleybolunda Avrupa'ya damgasını vuran iki ülkeden biri olan Türkiye -diğeri İtalya- olarak Final Four'a iki takımımızı da sokarsak, evsahibi İtalya'dan ve bizden iki takım olacak Final Four'da... Ben inanıyorum Türk Telekom'a. Buradan başarı ve şans diliyorum... (Bu arada Dinamo Moskova'nın sitesi sadece Rusça. Valla hayret. Sende Gamova gibi dünya starları var sen siteyi İngilizce bile yapmıyorsun.)

*Türk voleybolunun lokomotif ekiplerinden Eczacıbaşı Zentiva, Indesit Bayanlar Avrupa Şampiyonlar Ligi'nde son dört takım arasına girerek, Avrupa kupalarında 9. kez dörtlü finale kalma başarısını gösterdi.

Avrupa Voleybol Konfederasyonu (CEV) tarafından düzenlenen organizasyonlarda daha önce 8 kez dörtlü final oynayan Eczacıbaşı Zentiva, en önemli başarısını, 1999 yılında Kupa Galipleri Kupası'nı kazanarak elde etti.

Eczacıbaşı Zentiva, 2000 yılına kadar Şampiyon Kulüpler Kupası, 2001 yılından itibaren ise Şampiyonlar Ligi adıyla gerçekleştirilen bu organizasyonda toplam 5 kez dörtlü final oynarken, 1980 yılında Avrupa 2'ncisi, 2000 yılında Avrupa 3'üncüsü, 1984, 2001 ve 2002 yıllarında ise Avrupa 4'üncüsü oldu.

Turuncu-beyazlı ekip, 1993 yılı CEV Kupası dörtlü finalinde 2'nciliği, 2005 yılı Top Teams Kupası dörtlü finalinde ise 3'üncülüğü kazandı.

Avrupa Şampiyonlar Ligi'nde 2001 ve 2002 yıllarında oynadığı dörtlü final maçlarını 4'üncülükle tamamlayan Eczacıbaşı Zentiva, bu kez kupayı Türkiye'ye getirmek için çalışacak.*

*Bilgiler ajansspor'dan alınmıştır...*

9 Mart 2009 Pazartesi

MVP Adayları



Her sene tartışıldığı üzere bu senede MVP ödülünün kime gideceği konusu tartışılmaya devam ediyor. Herkesin kendisine göre MVP olabilme kriterleri var. Bazıları o sene en iyi rakamları elde eden oyuncu olmalı derken bazıları en iyi takımdaki en iyi oyuncu olmalı diyor. Bence galibiyet sayıları arasındaki farklar çok abartı olmadığı sürece oyuncunun rakamları ve bulunduğu takıma önemi galibiyet sayısından çok daha önemlidir. Bu sezon öne çıkan 3 ismi inceleyelim;


LeBron James : Geçen sezon elde ettiği rakamlar onu MVP adayları arasına sokmuştu ancak takımının galibiyet oranının düşük olması onu diğer adaylardan bir adım geride tuttu. Bu sezon ise takımı normal sezonun en iyi galibiyet yüzdesini tutturma peşinde ve NBA'de playoff'u ilk garantileyen takım dahi oldular. İki sezon arasındaki fark daha çok Mo Williams'ın Cavs'a iki ekmek bir süt karşılığı gelmesi ile takımın önemli bir gelişme kaydetmesi sayesinde oluşsa da bu takım bu seviyeye LeBron sayesinde gelmiştir. Cavs'ın bu kadar gelişme kaydetmesi sonuçsuz kalmaz ve muhtemelen MVP ödülü LeBron'a gider.

2008-2009 İstatistikleri: 28.1 ppg 7.4 rpg 7 apg 1.7 spg 1.2 bpg %48.8 fg %33.9 3pt fg %76.9 ft
0.790 Galibiyet yüzdesi


Kobe Bryant : Ligin zirvesindeki Lakers'ın süperstarı Kobe son 3 senede olduğu gibi yine MVP adayları arasında. Geçen sezon bu ödülü sonuna kadar hakederek kazandı. Bu sezon Bynum'un dönmesi ile daha az top kullandığından dolayı rakamları biraz düştü ancak Bynum'un yeniden sakatlanması ile Kobe'nin rakamları yeniden yükselişe geçti. MSG'daki müthiş performansı, Lakers'ın diğer iki şampiyonluk adayları Cavs ve Celtics'i içerde dışarda yenmesi ve Lakers'ın şu anda en yüksek galibiyet yüzdesine sahip olması Kobe'yi önemli bir aday haline getiriyor. MGS'da MVP tezahuratları alması çok doğal. Eğer geçen sezon bu ödülü alamamış olsaydı bu sezon atlamazlar verirler derdim.

2008-2009 İstatistikleri: 28 ppg 5.5 rpg 4.9 apg 1.3 spg 0.4 bpg %47.4 fg % 33.9 3p fg % 86.9 ft
0.806 Galibiyet yüzdesi



Dwyane Wade : Geçen sezon herkesin sorduğu bir soruydu: "Bir Wade vardı ne oldu ona?" Cevabı Rudy Tomjanovich versin: "Don't ever underestimate the heart of a champion!". Wade Miami'yi tek başına taşıyor resmen. Gasol gelene kadar Lakers'ı taşıyan Kobe'den beri bir takımı bu kadar taşıyan bir oyuncu görmemiştim. Hemen herşeyi yapıyor Flash. Rakamları inanılmaz boyutlarda ancak Miami'nin galibiyet sayısı bu rakamlara çok yazık ediyor. Miami'nin galibiyet oranı yüzünden muhtemelen MVP ödülünü kazanamayacak Wade ama bu sezonki performansı sürekli akıllarda yer edicek bir cinsten.

2008-2009 istatistikleri: 29.4 ppg 7.6 apg 5.1 rpg 2.2 spg 1.4 bpg %49.2 fg %30 3pt fg %76.6 ft
0.532 Galibiyet yüzdesi