31 Ocak 2009 Cumartesi

Bizim Futbol 90’larda mi kaldi?


Aksam Davos’u izliyorum birleri birilerini oldurmus, birileri birileriyle konusmus ws. O yillar boyle yillar miydi? Bilmiyorum, cunku o zaman 94 Dunya Kupasi(sayginligina bak buyuk harfle yaziyorum) icin gece 04.00’da uyanan 10-12 yaslarinda cocuklardik, tamamiyle yaramaz biraz da heyecanli.. Iste o gunlerimizde, ne henuz Amerika’da siyah baskan dusuncesi wardi, ne Iran’da Ahmedinejad kelimelerle kafa tutuyordu dunyaya, ne Chaweze hastaydim ne de Putin karisik bi adamdi bana, ya da neydi ki bunlar?
Inanilan seyler R. Baggio’ydu. ‘Gercek bu kadar gercekti’. We bebeto’nun cocugu 10 yasimdayken benim olmayan kardesimdi. Forwet ikilisinde en entelimiz -Dahlin Brolin- yapti en iyi arkadasla o kadar, eskrim kursuna gitmedi. (Gerci o zaman Brolin olanlar sonradan kari-kiz pesine dustuler buyuyunce, Dahlinler de biziz!) Baggio tek basinaydi, ama bir suru Baggio wardi ki zaten.. Hollanda’da kardesler wardi, portakallar o zamandi di mi?
Sonra Ingiltere 96 cikarmalari -sakizdan cikan- Hirvatlar, Cekler, Turkler; heyecan.. Neydi o zaman Terim; en fazla bizim koyden ‘abdi amcama benzeyen bi adam’.. Daha ne terim deri eldiwen takmisti eline ne de o zamanlar dunyada ‘cr7’ marka olmustu..MARKA MI?:) O zaman Davids kosardi, Thuram kayaydi, bi de Zidane wardi, hakkat neydi o? Final macini mi beklemisti? Ben de aci cekmistim Ronaldo o suratla sahaya ciktiginda.. Carlos wardi di mi bi de, Lizarazu sol bek hmm? Cafu’suz olmaz da Anelka ne tatliydi o ‘tozlugu cekince diz kapagi ustune’..
Sampdorio 2,90 lik ganyalara sahip miydi bilemedim.. ama Crespo, Veron, Toldo, Figo, Bierhoff, Parma, Batistuta, Seedorf, Kluivert, Valencia, Sigarali Cuper.
Hepsimi guzeldi yoksa guzeller mi kaldi akilda?
Yeni bi seriye basliyoruz? Nedenini bilmiyorum?Yani aslinda su olabilir, okulunu bitirmis is bulmus/arayan arkadaslarimin futbol izlememesinin sebebini aciklarken kullandigi manidar cumle:
‘bizim futbol 90’larda kaldi’ ..

Ernst ve çakma barça


Denizlinin ne yaptığına bakmaya çalışalım.. Geldiğinden bu yana isteyip de beceremediği şey beşiktaştan barcelona nın turcell super lig versiyonunu yaratmak..Peki o formatın ligimize we bu kadro kalitesine uyarlaması nasıl olacak?..

Hücumda pas alışwerişini sağlayabilecek oyuncu kalitesinin olmamasını ortasahada basma, sürekli top kazanma we topu bu şekilde takımda tutma gerekliliğini doğurmuş..''Gökhan we toraman bu takımdayken cek savunmacılara gerek yoktu'' demeci defansın üstüne yük bindirmemekten başka hiçbir şekilde açıklanamaz.. Barcelonanın maçlarında dewre arası saha değişimi olmaması halinde nou campin bir yarısahasının çimleri sivas stadına dönerken diğer tarafı yeni kalır tezimle bu mantalite örneklenebilir..

Yapılmaya çalışılan takımı iki parçaya ayırmak: sonuca giden parca we sonuca gitmesi için diğer parçaya tekrar tekrar şans weren parça..Nobre holosko delgado (eto henry messi) hücumda olacak, ortasaha da bunun için çalışıcak..Denizlinin yusufu ortasahada oynatması, ondan xavi yaratmaya çalışmasının açık bir göstergesidir.. Bu şekilde de yediğinden bir fazlasını atan takım felsefesi hayata geçirilecek..Uyarlama burda ortaya çıkıyor; yüksek pas yüzdesi süper ligde gerek saha şartları gerekse oyuncu kalitesi açısından yeteri kadar sağlanamayacağından hücum tekrarları pasla değil kazanılan toplarla sağlanacak.. Ekremi bek olarak kullanmak da ondan alves yaratmak çabasıdır.. Denizli sisteminin üçlü savunma gibi görülmesi we 'lütfen nasıl üçlü oynadığımızı biri bana anlatsın' demeci bir barca dizaynının göstergesi (alvesin hücumda abidalın savunmada olması)olarak açıklanabilir..

Tüm bunlar ışığında Fabian Ernst transferi yorumlanabilir.Yumuşak karın olan ortasaha bu transferle güçlenecek.. Zaten dünyada çok az olan iki yönlü ortasahanın super ligde olması yüksek oranda düşünülemediğinden takımı bir bütün halinde iki yönlü hale dönüştürmek denizlinin çözümü olmuş.. Ernst işte bu iki yönün defansif kanadı için doğru seçim.. Hücumda bir türlü çoğalamayan beşiktaşın üçlüsünün hep orda kalması arkayı toplayacak ortasahayla sağlanmaya çalışılacak..Bu uyarlama fikri daha birçok örnekle ve detayla açıklanabilir, ancak postu toparlamak lazım..

Bu sistemin uygulamaya konması, başarılı olması yada çökmesi, bir yorum meselesi olarak kalır we kesin hükme warılamaz.. Ancak yapılmaya çalışılan birşeyler olması we bu yönde adımlar atılması beşiktaşta taraftarların uzun süredir hasret kaldığı bi kawram.. Saçmalıklardan sıkılan beşiktaşlılar için Ernst transferi bir ışık olabilir,olmalıdır.

29 Ocak 2009 Perşembe

Yapma Hocam


Sürekli bir ağlama, dert yanma. Bülent Uygun son dönemlerin en gözde teknik direktörü belki ama aynı zamanda en antipatik olanı...

Sivri açıklamalarını bir kenara bırakıyorum. Hadi yapısı öyle diyelim ya da profesyonellik icabı öyle konuşuyor, rakibi kızdırmaya çalışıyor vs. diyelim geçelim. Ya bu açıklaması neyin nesi?

"Arsenal Teknik Direktörü Arsene Wenger, 1 milyar dolarlık takıma sahip olacak ve gelecek Sivasspor'u 3-0, 4-0 ya da 5-0 yendiği zaman dünyanın en büyük hocası olacak. Gelsin, Sivasspor ile beraber Arsenal'i 3-0, 5-0 yensin o zaman ben ona (dünyanın en büyük hocası) diyeyim. Buraya gelsinler, çalışsınlar da onları o zaman göreyim. Türkiye'de o kadar yetenekli hocalarımız var ki. Zaten Türk insanının geninde başarı ve yetenek var. Ama kendi kendimizin farkında değiliz. Yabancı hayranlığına bir tutulmuşuz gidiyoruz. Tutulup gidenler yolunuz açık olsun. Yeni nesil, bunu değiştirecek. Biz Türkler, dünyanın en iyileriyiz. Kalbimizde sevgi var, yeter ki en iyi olduğumuzu bilelim"

Arsenal Sivas'ı yense kimse Wenger'e bu başarısından (!) dolayı dünyanın en büyük hocası yakıştırması yapmaz.
Orada çalışmayan dünyanın en büyük hocası olamaz değil mi? Wenger Arsenal'e torpille geldi değil mi? Hiç küçük takım çalıştırmadan, doğrudan Londra yolunu tuttu. Monaco ile Kupa Galipleri Kupası finali oynarken sen nerdeydin Bülent Hoca. Arsenal ile 3 kez Premier Lig zaferi yakaladığında (Chelsea-Liverpool- Manu hatırlatmasını yapayım) nerdeydin? Arsenal ile Şampiyonlar Ligi finali oynadığında, UEFA kupası finali oynadığında nerdeydin?

Alex Ferguson'un, Jose Mourinho'nun, Fabio Capello'nun yakaladığı başarıyı yani Bülent Uygun'a göre büyük olmayan büyük hocaların yakaladığı başarıyı Bülent Uygun PES'te yakalayabilir mi? Porto ile Şampiyonlar ligini ve UEFA'yı, Aberdeen ile Kupa Galipleri Kupasını, UEFA Super Kupasını alacak adamın alnını karışların...

Ordan ahkam kesmeyle olmaz bu işler...Türk insanını geninde başarı ve yetenek varmış; başarısız bir millet değiliz elbette ama öyle aman aman da başarılı değiliz yani.. Nerden anladın? Hangi alanda, nasıl farkettin bu cevheri?

Of Bülent Uygun offf. Sen adamı öldürürsün...

Yoann Gourcuff


Gourcuff Bordeaux'ta gün geçtikçe iyiye gidiyor. İtalyanlar bu durumdan hem memnun hem değil. Gourcuff'un performansı Milano'da yüzleri güldürüyor ama bir o kadar da tedirgin ediyor. Kiralık sonrası Bordeaux'un alma opsiyonu kırmızı-siyahlıların aklını karıştırıyor. İtalyan basını da Gourcuff'un peşinde. Dönecek mi dönmeyecek mi merak ediyorlar doğal olarak...

Bordeaux başkası spekülasyonlardan sıkılmış.

"We will redeem him before June 1st, so you will stop to ask the same question every day. In any case we don't want to put pressure on the player, we want to keep him tranquill for the next game".

Kaka'nın sene sonu Real Madrid'e gitme olasılığı Gourcuff'un dönme ihtimalini güçlendiriyor ama Bordeaux oyuncuyu bırakmak istemezse sıkıntı çıkacaktır. Normal şartlar altında Fransız elbette dönmek isteyecektir ama babası ikna edip Bordeaux'da kalmasını sağlayabilir. Bir başka senaryoda Fransızların oyuncu üzerinden para kazanmak isteme ihtimalleri. Bordeaux, oyuncuyla anlaşıp Milano'ya 15 milyon €'yu yatırdıktan sonra, isterseniz 25'e satarız diyebilir. Satar mı satar. Bu, Milano ekibi olmaz Manchester ekibi olur ya da bir başkası; ne farkeder ki? 10 milyon 10 milyondur...

Savio Nserenko


Savio Nserenko gelir gelmez konuşulmaya başlandı İngiltere'de. Yeni hocası da övgüyle bahsetmiş genç yetenekten. Benzetme yapmadan da geçememiş; aynı ben...

"Savio is very similar to what I was when I was 19. I was very good at taking players on. That is one of the main differences between a normal player and a special player. You don't find many players with this kind of ability nowadays. Savio is already a great player, but he has to improve on certain things. That's why I'm here. I'm going to try and give him the other bits missing from his game that will allow him to go a step higher. He certainly has qualities which are quite rare in today's football. Taking players on is very important. He will excite West Ham United fans. He is certainly one of those players who catches your eye and we are confident. But, please don't forget he is 19 and he has a lot. He will certainly become a very important player. But we have to give him time to settle in the Premier League. I'm sure he will be a success".

27 Ocak 2009 Salı

Phil Kobe Shaq Reunion


Phil Jackson All Star'da Batının koçluğunu yapacak. Batıya dönen Shaq bu sezon kendine geldi ve all star olacak muhtemelen. Hatta Yao Ming'in sakatlığına göre ilk beş bile başlayabilir koca oğlan. E Kobe'nin de ilk beş seçilmesinden sonra bir zamanların muhteşem üçlüsü yeniden biraraya gelmiş olacak. Shaq Kobe ile arasını düzeltmişti ancak Zen Master ile arası düzelmedi. Açıkcası neler olacak diye merakla bekliyorum all star maçını. Zaten artık maçın bir anlamı kalmadı zira savunma diye birşey yapmıyor kimse ve sayılar boş smaçlardan geliyor hep. Üstüne birde maçın mvp'si olmak isteyenlerin zorlama şutları maçı çekilmez hale getiriyor.

Christian Panucci


Capello'nun Emerson ile birlikte manevi evladı sayılır. Gözümde Zanetti'den farksızdır. Yaşı 35 ama hala taş gibi sağ bek. Milli takımda da keseni yok. İtalyan, Roma'da olmaktan mutlu değil artık. Yaş 35 deyip pes etmiyor da...

35 yaşındaki bir futbolcuya İtalya'da kim talip olur, Palermo, Siena, Sampdoria... Hiç biri Fiorentina ve Milan talip... Genoa ile adı geçti ama başkan Enrico Preziosi söylentileri yalanladı. Panucci bize bir gömlek büyük gelir demeyi de ihmal etmedi. Üstelik büyük de bir iddiası var; Panucci Milano'ya gider...

"We will not sign him. I think that he will move to AC Milan. I heard about it. Milan have denied? What should Galliani do? Confirm before starting? I repeat, I think that he will move to Milan and I think that there is already an agreement. If I would like to sign him? We already have three fullbacks and his salary is too high for us. Despite his age he is a very important player, but we cannot not afford him. We are not like Milan, Inter, Juve or Roma; we must be very careful with our budget".

Milan'ın alması muhtemel, zira yaşı takım için müsait. Üstelik Milan'da oynayabilir de, çek Zambrotta'yı sola, koy sağa Panucci'yi, uçursun sağ tarafı. Dünkü haberin ardından Firenzeviola.it sitesi Fiorentina'nın da Ivanoviç yerine Panucci'yi düşündüğünü yazmış. Fiorentina'nın sağ beke ihtiyacı var mı bilmiyorum ama Ivanoviç'ten daha kötü değildir...

25 Ocak 2009 Pazar

Crossing the divide


FIFA.com'dan güzel bir yazı. Ezeli rakiplerde oynamış oyunculardan bahsetmiş. Roberto Baggio'dan, Luis Figo'dan, Ronaldo'dan bahsetmiş...

Sınırları daraltıp Türkiye'yi ele alalım; Benim aklıma ilk gelenler Tanju Çolak, Tümer Metin, Emre Belözoğlu. Elbette bunlarla sınırlı değil Haim Revivo, Fatih Akyel, Okan Buruk, Rüştü Reçber diye bu liste uzar gider...

Dünyanın hiçbir yerinde taraftar bu transferleri olgunlukla karşılamaz. Bu konuda ben Çarşı'ya da laf etmem, Ultraslan'a da bir başkasına da. Taraftar o kadar profesyonel değildir. En olgun Galatasaraylı bile Emre'ye kızgındır. Ayağı kırılsın dememiştir ama Emre'nin üzerine karakalemle çizgiyi çekmiştir...

Futbolcu vardır profesyonelim der gider, futbolcu vardır bu iş gönül işidir der gitmez. İkisine de birşey demem. Ben gidip de o takımın taraftarına yaranmaya çalışana kızarım. Yusuf küçükken Beşiktaşlıymış, banane... Metin Tekin küçükken Beşiktaşlı değildi ama ben onu severdim. Pascal Nouma küçükken Beşiktaş'ı bilmezdi bile ama ben onu da severdim. Yusuf, küçükken Beşiktaşlı olsa ne olmasa ne. Küçük düşürmeyin kendinizi. Sadece Yusuf değil bunu yapan, güncel olduğu için bu örneği verdim...

Merak ediyorum, acaba Luis Figo Real'e imza attığında küçükken Real Madrid'i tutardım demiş midir?

Balotelli&Batuhan


Biz Batuhan'dan ne bekliyorsak İtalyanlar da Balotelli'den onu bekliyor. Forvet kısırı İtalya'nın yeni gözdesi o. Batuhan ile Balotelli arasındaki tek ortak nokta bu değil elbette. İkisi de olması gerekenden daha kaprisli, daha havalı...
Batuhan daha 16 yaşındayken konuşmaya başlamıştı, (bu konuya ayrıca bir yazı gerekiyor sanırım) hala konuşuyor. Eskişehir'e giderken bir araba laf etti, gitti ordan konuşmaya devam etti, bu hafta bir de gol attı ya sen hafta içinde gör curcunayı...

Balotelli de Batuhan'ın İtalyan versiyonu. Portekizli onu Sampdoria maçının kadrosuna almayınca gemileri hepten yakmış. Zaten Bologna'ya gitmesine izin verilmediği için küsmüş, antremanlarda isteksiz davranmıştı. Chelsea'den tanıdığımız Portekizli yumuşak değildir, keser hesabını, isteksiz adama forma vermez. İnter döneminde daha ılımlı görünüyor, Adriano büyük futbolcudur deyip, onu adam edebilmek için bu konuda yeterince taviz verdi zaten, hal böyle olunca yüz bulan Balotelli astar ister oldu...

Hadi Balotelli İbrahimoviç ağabeyine çekmiş diyelim, ya bizim Batu kime çekti....

Gölgede kalmak


The Times Alex Ferguson'u Ada sporunun en güçlü kişisi seçmiş. Durumun farkında olan Benitez de, Wenger de sürekli bundan şikayetçi değil mi zaten. Hadi Benitez bir yere kadar da Wenger için gerçekten çok üzücü. Önünde, onu hep 2. planda bırakan bir Sir oldu. Ferguson olmasaydı, belki de ada futbolunun Sir'ü o olacaktı.Yazık...

Turbo şaşırtmadı! (15/15)

Dünkü yazımda bahsetmiştim Turbo'nun bugün koşacağından. Koştu da. Rüzgar gibiydi yine. Uzak ara kazanması kimseyi şaşırtmadı. Gaddar Metin takip etmek istedi başlarda, ama nafile. Zaten diğerleri ikincilik mücadelesi verirken, Turbo çoktan kazanmıştı yarışı. Dile kolay 15'te 15. Kum, çim, sulu, ağır, normal demeden birinciliklere devam. Maşallah turbo motor gibi:). Ayakları düz bassın diyelim de, aman nazar değmesin...

Ümitsiz Karanlık

Zanzi'yi utandıran yazı budur işte. Reco bile birşeyler karaladı buralarda ama siftahı yok bay Zanzi'nin. Git evde Georgie hayatı yaşa sen, gelme buralara da...

Sitemkar bir girişin ardından konuya dönelim. Yazı bana ait değil, bu sefer kurye yeleğimi giyip sizlere ulaştırdım...Yazı futboldan çok Galatasaray sevgisiyle yaşayan bir dostuma ait, rica etti yayınlayalım dedi, kırmadım...




Her karanlığın sonunda muhakkak bir ışık gözükmektedir, fakat bu öyle bir karanlık ki bırakın ışık gözükmesini gittikçe zifiri karanlık oluyor. Sözünü ettiğimiz bu karanlık Ümit Karan…
Sezon başından itibaren formsuz grafiğiyle eleştirileri üzerine çekmeyi başaran Ümit Karan son zamanlarda ki yanlış davranışlarıyla da sabırları taşma noktasına getirdi. Sahaya kaptan olarak çıkan, sahadaki arkadaşlarına, özellikle de gençlere örnek olması gereken kaptanın hareketlerine bakıldığında bırakın kaptan olmayı kadroya girmeyi dahi hak etmediği gerçeği ortaya çıkmaktadır.
İdmanlara çıkmayıp gece magazin programlarında boy göstermesi, sorulan sorulardan rahatsız olup muhabirlere saldırması, onlara tehditler savurması bunlardan bazıları. Sezon arasında düzenlenen turnuvada oyundan çıkartıldığı için formasını yedek kulübesinin önüne bırakarak tepkisini dile getirmeye çalışan ‘Galatasaray’ın kaptanı, Skibbe’nin araya girmesiyle ceza almaktan son anda kurtulmuştu, fakat son oynanan Sivas maçının 45. dakikasına kadar sahada hiçbir varlık göstermeyen bunun üstüne sakat oyuncuların çokluğu nedeniyle kadro sıkıntısının yaşandığı bir ortamda kırmızı kart görüp takımını 10 kişi bırakarak alınan mağlubiyetin baş sorumlusu olan Ümit Karan’a gereken cezanın verilmesinin zamanı geldi geçiyor....

24 Ocak 2009 Cumartesi

Değişen bir şey yok


2.yarının ilk maçı dedik, Yusuf Şimşek'i canlı izleyelim dedik tuttuk İnönü'nün yolunu...Denizli sistem değiştirdik 4-4-2 ye yakın oynayacağız dedi umutla bekledik...

İlk 11 ısınmaya çıktı hemşerimle sistemim nasıl olacağına, oyuncuların nasıl dizileceğine karar vermeye çalıştık. Ben, Denizli'nin 4-4-2 sözüne güvenerek Rüştü'nün önünde Ekrem-Toraman-Zapo-Üzülmez orta dörtlüde Serdar-Yusuf-Sivok-Tello ileri ikili de de Holosko-Nobre dedim. Büyük ölçüde tutturmuştum. Tahminimde Serdar sağ açık Tello sol açıktı ama tam tersi çıktı.

Ne mantıkla Tello sağda oynar sorusuna bulduğum cevap: Tello'nun savunma yönü Serdar'dan daha iyi olduğu için, Denizli, savunmacı Üzülmez'in önünde hücumcu Serdar'ı, savunması daha zayıf Ekrem'in önünde savunmaya yardım eden Tello'yu tercih etti.

İlk 20 dakika felaket 20-30 arası baskılı,30-90 arası yine kötü bir Beşiktaş izledik. Verdiğimiz paraya değdi mi? Hayır. Ama zaten izleyeceğimiz futbolun o paraya değmeyeceğini bildiğimizden bu konuda herhangi bir hayal kırıklığı yaşamadık...

Denizlispor gerçekten zayıf bir ekip. Bu takıma karşı bile bu kadar kötü oynuyorsak zor maçlarda ne yaparız bilmiyorum. Gerçi bu soruyu kendime ilk kez sormuyorum; daha önce de sordum ama bu nasıl bir Beşiktaştır ki zayıf ekibe karşı kötü oynarken daha iyi bir takıma karşı iyi oynayabiliyor...

Takımın bence en iyileri Ekrem-Toraman ve Nobre'ydi. Ekrem çok fazla olmasa da ileri çıkışlarında fena değildi. Orjinalinde savunma adamı olmadığı için savunma yönünü çok eleştirmek istemiyorum ama Toraman'ın da yardımlarıyla o bölgede sıkıntı çıkartmadı. Toraman bir diğer iyi isimdi. Zapo'nun küfrettiği her halinden belliydi. Zaten itiraz da etmedi. Zapo'yu severim ama bu hareketinden dolayı cezalandırılmalı. 10 kişi kalınca Beşiktaş iyice bocaladı. Gerek var mıydı? Yoktu tabi ki. Ama kendine güvensizlik hakimdi sahadaki 10 kişide...


Yusuf'un geldiğine sevinenlerdenim. Delgado hazır yokken ilk 11'de izleme fırsatı bulmamız güzel. Yusuf gerçekten iyi oynadı. Arada göze hitap eden çalımları da taraftarı ayağa kaldırdı. Çok fazla hata yapmadı. Ama hücuma çok çıkmıyor. Beşiktaş'ı takip edenler bilir, Delgado gibi değil de biraz Ricardinho gibi... Daha geride oynamayı seviyor... Delgado mu Yusuf mu oynasın sorusuna bu maçı baz alarak Delgado derim ama Yusuf'un da ilk maçı olduğu için kesin bir tavır sergileyemem. En verimli olacağı sistem de tek forvetli sistemde her ikisinin birden oynaması olacaktır...

Serdar Özkan'a bir türlü ısınamadım. Bu maç fena değildi ama 45 dakika kalabildi sahada. 2. yarıda yerine giren Cisse bildiğimiz Cisse'ydi. Tello çok koştu, çok yoruldu. Sağda savunmaya yardım etti, arada 10 numarasını giydi forvet arkasından daldı. Gücü yettiğince çalıştı garibim...

Nobre iyiydi, Holosko kötü. Slovak bu sene geçen seneki performansını aratıyor. Tuttuğum oyunculardandır ama Bobo geçen senenin kokusunu verirse, Holosko Denizli'nin yanında oturur. Son olarak Sivok için tek kelime iyiydi...

Denizli kısa ve seri toplarla çıkacağız demişti ama bunu takıma söylemeyi unutmuş. Rüştü bütün topları şişirdi. Savunma da öyle. 5-6 pas arka arkaya yapmadı takım. Kratochvil kendi kalesine atmasa maç 0-0 biterdi.

Ben güzel futbol isteyen birisi değilim, ben 3 puana bakan biriyim ama Denizli, 2 haftada bir benden gelecek 30, duruma göre 60 milyona ihtiyaç duyuyorsa, basın karşısında dediklerini takıma da desin. Özellikle her topu şişiren Rüştü'ye...

Gelibolu'nun günü...

Bugün yarışlar Adana'daydı. Bugünün kupalı koşusu olan Çukurova Koşusu'nun ödülü ise 75.000TL idi. Koşunun en büyük favorisi Gelibolu kimseyi yanıltmadı, çoğu kuponda tekti sanırım. 1,05 ganyanı ile koşuyu 1 boy farkla kazanmasını bildi. Özellikle sprintini atarak öne geçtikten sonra, Hayatım'ın atakalarına da net bir cevap verip, farkı koruması sonucu ödüllü yarışı Halis Karataş ile kazandı. Ayrıca, bu sonuçla Gelibolu ikinci kez Hayatım'ı geçmiş oldu.

Gelibolu, Odinhan-Altıngül orjinine sahip, pistlere çıkması heyecanla beklenen arap taylarından biriydi. Fakat hazırlanma döneminin uzun sürmesi, yarış hayatına biraz geç başlaması onu gözlerden biraz uzak tuttu. Buna rağmen, 5'te 5 yaparak yarış hayatına iyi bir grafikle başlaması hayranlarını arttırdığı da bir gerçek.

Burada yeri gelmişken şunu da söylemek lazımdır ki, son zamanlarda yüksek performansa sahip arap atlarının çoğalması da yarışseverler için büyük zevk olmaktadır. Özellikle Ayabakan, Berksoy, Güntay, Turbo gibi yeni nesil arap atlarının her piste çıkışı yarışsevelere bir heyecan kattığı kesin. Bunların arasına artık Gelibolu'yu da eklemek gerekir sanırım. Tabi aklıma gelmeyen daha niceleri...

Son olarak yarın İzmir pistinde 48.000TL ödüllü Turhan Ogan koşusunda Turbo 15. yarışında 15. birinciliği için koşacak. Hala soruyorum bu atı bu kadar yormak doğru mudur diye? Neyse, gruba baktığımda Turbo'yu zorlayacak yine herhangi bir at göremiyorum. Bir terslik olmadığı takdirde Turbo yine aldığı gibi götürecektir yarışı. Yarın göreceğiz artık...

Bir Zamanlar #7 Giuseppe Signori


L'Equipe'in Inter genel menejeri Marco Branca ile Vieira konusunda yaptığı röportajı görünce birden aklıma geldi bu bir zamanlar serisi...

Marco Branca Inter'in eski futbolcusudur. Futbol hayatı çok parlak değildi ama Inter performansı fena sayılmazdı. Futbolda yapamadığı çıkışı, bıraktıktan sonra yapmış ve Inter'in genel menejeri olmuş. Ne zaman oldu bilmiyorum; hayırlı olsun deyip o konuya bir nokta koyalım.

Marco Branca Inter hücum hattında Ronaldo&Zamorano arkasında beklerken Giuseppe Signori Lazio hücum hattında fırtına gibi esiyordu. Casiraghi&Signori&Mancini üçlüsünün en iyisiydi. 5 yıllık Lazio macerasında 100'ü aşkın golü var. Serie A tarihinin de en golcü 7. futbolcusu, futbolun tahta ayakkabıyla oynandığı dönemleri bir kenara bırakırsan Roberto Baggio'nun arkasında 2. sırada. 4 senede 3 kez Serie A gol kralı olduğunu da not düşelim...

Ha unutmadan Fırtına Signori gerilemden nasıl kullanıyordu o penaltıları...
Turiaf, biraz geç oldu ama yazdık senin adamı...

Yakışmadı

La Gazzetta sormuş... Buffon'un City'e gitmeyen Kaka konusundaki yorumu...
"I am aware of the fact that the football clubs are also companies. In front of such an offer I myself would have left"

23 Ocak 2009 Cuma

Dino mino ama...


Stadın ortasında seks. İlginç bir yaklaşım tabi. Dino Drpiç ismi kulağımıza pek yabancı gelmiyor. Basın şortunu indirdiği videoları 2 gün geç bulsa, şu anda Beşiktaş forması altında izleyebilirdik onu. İzleyemeyedebilirdik tabi. Büyük ihtimalle sene sonu giderdi...

Playboy yıldızı sevgilisi Nives Celzijus katıldığı bir şov programında salaklığını tescil ettirmiş. Bi halt yediniz sus bari...

"Dino stadyum görevlileriyle anlaştı ve stadyumun ışıklarını bize doğru çevirtti. Ve sonunda, sahanın ortasında seks yapma rüyasını gerçekleştirdi. Çok ahlaksızcaydı"

Rüyaya bakar mısınız? Adam harbiden Dino...

Aslında çok da beklenmedik bir durum değil, zira Dino şort olayında niyeti belli etmiş zaten. Yoksa Pascal da....Yoo.. Hayır sanmıyorum...

Toplu imza töreni


Bu kadar çok adamı bir anda Yıldırım Demirören'den başka alan da çıkıyormuş. Transfer adı altında aklına geleni, yoldan çevirdiğini masaya oturtmuş, basın karşısına çıkarmış Kocaelispor.

Toplu imza törenleri, toplu sünnet ya da toplu düğün törenleri gibidir benim için. Futbolcu için güzel bir duygu olmasa gerek. Mesela bugün Kocaelispor 11 tane oyuncuyla sözleşme imzalamış.

Toplu sünnet törenleri; Onlarca, bazen yüzlerce çocuğun pipisini kesme törenleridir. Çocuk zaten pipi derdinde, bir de bunun üstüne kargaşa, gürültü, bağıranlar, çağıranlar...Aman Allahım...O çocuklardan birisi ben olmak istemezdim. Sağolsun peder bu konuda beni düşünmüş...

Toplu düğünler... Bu şekilde evlenmek istediğimi hiç sanmıyorum. Evlilik, genellikle hayatta bir kere olan bir şey. Eşimin o gün odak noktası olmak isteyeceğine eminim. Gerçi ekonomik olabilirdi, hmm hiç böyle düşünmemiştim...ehehuehu...


Futbolcu olsam, toplu imza töreninin bir parçası olmak istemezdim. Hele hele büyük takıma ilk gidişimse ve benimle aynı törende çok daha popüler biri varsa, vay halime... Zaten o kadar kişi bir anda imza atıyor. Kim kimi çekiyor belli değil. Poz verirsin seni çekmezler. Ta cehennemin dibinde, arkalarda, senin bakamayacağın bir açıda birisi seni çekiyordur. O da diğerlerini bitirmiş, sana geçmiştir falan filan. Sönük bir başlangıç...

Ha bazen de toplu imza olmaz. Sırayla, belki de senin adını dahi bilmeyen bir yöneticinin yanına oturur yalan bir imza fotoğrafı çektirirsin. O da ayrı bir rezalet. Yönetici sürekli aynı pozu verir, yüzünde de Ronaldinho'yu almış havalarında yalancı bir gülümseme...

İmza töreni biter, sahaya çıkar top sektirirsin. Bazen de sektiremezsin. İki türlü sektirememek vardır, Nartallo gibi yeteneksizsindir bu sebeple sektiremezsin ya da kalabalıktır fırsat bulamazsın. "Verin lan topu biraz da ben sektirecem" de diyemezsin işte...

11 kişi bir anda aynı takıma gidiyorsan, imza töreni sonrası yapılacak tek şey. Altı kişi öne beş kişi arkaya takım pozu vermek...

22 Ocak 2009 Perşembe

Sivas'ın yolları


Haldun Üstünel dün konuşmuştu ama bloga taşıyabilmek için ancak fırsat bulabildim.

''Kabul etsinler, 2 kupa maçını İzmir'de oynayalım. Böylece iki tarafın da hasılatı yüksek olur''

Amaç elbette ki hasılat falan değil, Süper lig'de takımı olmayan İzmir halkı hiç değil. Amaç zorlu kış koşullarında Sivas'tan kayıpsız çıkmak. Puan ya da tur kaybı değil; Oyuncu kaybı, diz kapağı kaybı, yıllarını futbola adamış ama belki de bir daha eskisi gibi olmayacak yeni Uğur Uçarların kaybı...

Galatasaray cephesi Sivas'ın kış şartlarından korkuyor elbette, oyuncusundan hocasına, yöneticisine kadar korkuyor hepsi. Sadece sarı-kırmızılılar değil bir çok takım çekiniyordur bu deplasmandan. Ligdeki çok takım için Sivas önünde saha avantajı deplasman maçının yaz ya da kış ayına gelmesine bağlı.

Galatasaray, lig maçı için değil kupa maçı için böyle bir girişimde bulunmak istiyor. Kupa maçı minimuma indirgendiğinde Sivas ile Galatasaray arasında olan bir çekişme. Bir başka takımı doğrudan etkilemiyor. Sivas'ta oynanıp Galatasaray'ın daha zor şartlar altında mücadele edip daha fazla yorulması ve sakat verme ihtimalinin daha fazla olması durumunu göz ardı edersek-ki edilebilir-.

Galatasaray'ın bu isteği mantık çerçevesinde kabul edilebilir bir istek ancak yersiz. Bu durumun söz konusu dahi olmaması lazım. Eğer TFF, Sivas'ın sahasına oynama izni veriyorsa, o statta maç oynanabilir demektir bu. Zemin iyi olsun, kötü olsun, kar olsun, yağmur olsun oynayacaksın. Beşiktaş da Sivasla eşleşseydi oynayacaktı, Antalya da...

Elbette kabul ediyorum ortamın futbola müsait olmadığını ama bu şartlar da futbolun içinde olan şartlar. Sivas sezon başında planlarını yaparken belki de bu durumu da göz önünde bulunduruyor. Oyun sistemini kurarken ağır zemini de hesaba katıyor olabilir. Hatta olma ihtimali çok muhtemel...
Bu durum şikayet edilecek bir durum olarak görülüyorsa bu şikayetin TFF'ye yapılması gerekir. TFF Stadın durumuna göre sene başında izin versin ya da vermesin. Sonra da kimse orda değil burda oynayalım demesin...

Ayrıca İzmir'de oynanması Galatasaray'a seyirci avantajı getirecektir. Tamam İzmir'de İstanbul'da bilmem ne kadar Sivaslı var, onlar takımını yalnız bırakmaz ama bir yere kadar. Sarı-Kırmızılı taraftar İzmir'e gelmiş aslanı 2 maçta da yalnız bırakmaz. Deplasman tribününden alır yine girer o stada. Hasılata gelince, Sivas'ın bu durumda tek kazancı bu olur sanırım...

Başkanlar ve Hocalar


Arjantin milli takımı hocası Maradona yardımcı antrenör olarak getirmek istediği Oscar Ruggeri'ye AFA'nın izin vermemesinden şikayetçi.

"Obama picks whoever he wants in his cabinet, but they (the AFA officials) do not let me pick Ruggeri..."

Obama istediğini getiriyor, ben niye getiremiyorum naraları atıyor. Ben de bu işi anlamıyorum. Futbol Federasyonu olarak güvenmiş getirmişsin Maradona'yı, bırak adam istediğini yardımcı alsın istediğini antrenör. Güvendiğin adamın tercihlerine neden karışırsın. Daha mı faydalı olacaktır senin getirdiğin, Maradona'nın istemediği bir yardımcı.

Bunu Türk takımlarının başkanları da çok yapıyor. Hoca'yı getiriyor ama transfer tercihlerini kendi yapıyor. Fenerbahçe'de de var Beşiktaş'ta da var bir başkasında da var.
Demirören, hoca getirir transferi kendi yapar. Hatta önce transferi yapıp onun üstüne hoca getirdiği bile oldu. Onlarca adam alıp üstüne Del Bosque'yi getirdi. Ardından Rıza'yı getirdi bi hata yaptı. O yaptığın hatanın arkasında dursa bari. Adamın istediği oyuncuları almadı, Kleberson, Ailton geldi. Eyvallah ikisi de iyi oyuncu ama senin hocan istememiş ki onları, sen alıyorsun, güvenmiyorsan neden takımın başına getirirsin...

Taraftar Sosyal Anketi

N'oluyo? N'oluyo?

Anket var anket... Taraftar Sosyolojisi ve psikolojisi hakkında bir anket. Yardımcı olmak gerek. Ankete katılmayanlar Lost izleyemiyecekmiş bu arada.

Tıkla

21 Ocak 2009 Çarşamba

20 Ocak 2009 Salı

FIFA Yılın Takımı


Goalkeeper: Iker Casillas

Defenders: Sergio Ramos, John Terry, Carles Puyol, Phillip Lahm

Midfielders: Kaka, Steven Gerrard, Xavi, Franck Ribery

Forwards: Cristiano Ronaldo, Lionel Messi


FIFA.com sitesi okuyucuların oylarıyla yılın takımını belirledi. Avrupa Şampiyonası performanslarının ön plana çıktığı bir kadro var ortada.

Kalede Casillas, benim de yılın 11'imin 1 numarası olurdu. Gerek Real Madrid'de gerekse de İspanya milli takımında başarılı performans gösterdi. Buffon ve van der sar da iyiydi ama İspanyol bu seneyi daha formda geçirdi.

Defansın sağ bekine lafım yok. Kendini bu kadar çok geliştirebilen oyuncu çok azdır. Real'e ilk geldiğinde Toraman ayarında deyip yere vuruyordum, o da 2 maçta bir kırmızı kart görerek beni haklı çıkarıyordu ama sonra sihirli değnek onu hücum yönü çok güçlü bir sağ bek yapıverdi. Helal olsun, ha Toraman mı? hala Beşiktaş'ta, üzerine tek taş dahi koymadı ...

Defansın göbeğindeki Terry'e lafım yok ama Puyol'un ne işi var orada. Barca geçen sene ne yaptı da Puyol onu haketti. Elbette olmayan Barça defansının tek savunucusuydu ama Kupa beyi Manu'nun Rio'su daha fazla haketmiyor mu o bölgeyi? Milli takımının şampiyonaya katılmaması pahalıya patlamış İngiliz'e...

Sol bek şampiyona performansına bakarak Lahm denebilir. Ashley Cole ve Evra da düşünülebilirdi. Ama milli takım performansları -ki birinin öyle bir imkanı dahi olmadı- onları bir adım geriye itmiş görünüyor...

Orta saha hücumcu bir orta saha olmuş. Tek savunmacı Xavi görünümünde. O da full savunmacı değil zaten. Gerrard, Kaka eyvallah deyip, göz kapatılıp yazılacak isimler. Xavi de Şampiyona kontenjanından yırtmış. Ribery haketmiyor diyemem ama Lampard da olabilirdi...

Forvetler Ronaldo&Messi. Santrforsuz bir 11 olmuş. Daha serbest oynayan iki adam adını listede son ikiye yazdırmış ama en çok oyu alarak. Bu ikilinin üzerine yazdığım her harf israf...

Bir hikaye de böyle biter


Yılan hikayesine döndü demiştim, gerçek oldu. Kaka'nın Milan'da yaşlanma hayalleri gerçekleşebilecek gibi. Milan, Sheva'da gösterdiği kolaylığı bu sefer çok çok fazla paraya rağmen Kaka'da göstermedi.

Bu transferin gerçekleşmemesine en çok sevinen elbette ki Milano tarafıdır. Evlatlarını kırmızı-siyah forma içinde görmek paradan daha fazla mutluluk verir Milano sokaklarına. Esas oğlan ise mutluluktan uçuyor. Ölümüne bağlanmış Milano'ya. Finansal bir karar değildi, yüreğimle karar verdim, ücretimin artırılmasını istemiyorum, onlar istedikleri zaman artırırlar... Sadakate karşılık bu olmalıydı zaten...

"I don't want anything to change, I feel fine in a place where people admire and love me, and I will remain here at AC Milan. My family was just wonderful, they gave me the opportunity to make a decision without making any problem, both my wife and my father, with whom I never argue. At the end, I have chosen with my heart; it is not a financial decision. AC Milan are made of wonderful people, like President Berlusconi and Leonardo, who is much more than an executive to me; he is a real friend. I have not asked for a salary increase and I won't do it. AC Milan have always increased my salary when they wanted to, and I can only thank them for this. After the game against Fiorentina on Saturday, many people have supported me, even kids. When I left Sao Paulo some fans criticized me, while here everybody is on my side unconditionally. Now I am home celebrating with a couple of friends. I am very religious and I think that the most logical way is the one that God chooses for us. My team mates have been great too. I have never been close to Manchester City. AC Milan always want to win and we will win this year too. I want to hug all the people that have sent me messages; these are emotions that can be really understood only after being felt, thanks to everyone".

City transferin gerçekleşmediğini resmi sitesinden duyurdu, anlaşamadık dedi. İbreyi de hemen yeni transferlere çevirdi. Tuttosport Hamsik yazmış, İngiltere basını Arshavin. Bu hikayeler bitmeyecek gibi görünüyor. Olmadı be City, Arap kardeş 5 yıl önce alsaydın ya takımı. Devir değişti mi ne?

İngiliz basını İtalyan basını yazıp çiziyor. İspanyollar rahat durur mu hiç? AS, Fotospor tadında bir bomba bırakmış. Kaka'nın reddetmesinin arkasında Real Madrid faktörü olduğunu vurgulamış. Teori iyi yazılmış. Beckham bir arkadaşına Kaka'nın gelecek yıl Real Madrid'e gitmek istediğini söylemiş. Vay bee!! Ne hikaye ama. AS uyanık çıkmış, bu teorinin gerçekleşmeme ihtimalini de göz önünde bulundurup, amma ve lakin Vicente Boluda yeni oyuncu istemiyor diye konuyu bitirmiş. Atarım kuyuya taşı, uğraşsın kırk akıllı...

Günün sözü Ancelotti'den gelmiş. Mourinho'nun "A Special Man" benzetmesine inat "Special Club" benzetmesi.

"This decision shows that AC Milan are a special club. We are like family. We work hard to achieve our goals and we are made of steel. Kaka will give us even more strength to compete with Inter for the Serie A title. Believe me, this is like fuel in our engine".

RocknRolla



Dün Zanzi ile birlikte tam bir Guy Ritchie filmi olan RocknRolla'yı izledik. Hemen herkezin yapacağı gibi filmi izlerken efsane Guy Ritchie filmi olan Snatch ile kıyaslamadan da duramadık tabi. Snatch kalitesini yakalayamamıştı film. Özellikle oyunculardaki renklilik falan RocknRolla'da eksik kalıyordu biraz. Bunun yanında Snatch'e oranla bu filmde gözümüz altyazıya daha çok gitti. Sanırım İngiliz aksanının daha yoğun bir şekilde kullanılması bu sonucu verdi.


Oyuncu kadrosu Snatch kadar renkli olmasada yine de çok tat verdiler açıkcası. Guy Ritchie denince akla ilk gelen oyuncu olan Jason Statham'ın bu filmde olmaması enteresan tabi. One Two rolü ile filmde yer alan Gerard Butler'ı 300'den hatırlıyoruz. Güzel bir oyunculuk çıkarmış yine. Özellikle Ruslar ile olan kovalama sahneleri tam bir efsane olmuş. Bu arada o iki Rus'un da hakkını vermek gerekiyor. Dialogları olsun hareketleri olsun filmi uçuran kesitlerdendi kesinlikle. Filmde yer alan adamın Jeremy Piven'ın rolü ise küçük bir roldü. Hip-Hop sanatçısı Ludacris ile birlikte bir klubün sahibiydiler.


Filmdeki en tat veren karakter ise Johnny Quid rolü ile Tobby Kebbel'di. Mark Strong'da tam bir Andy Garcia tadı yakalamış. Bu arada filmin sonundaki "Johnny, Archy and The Wild Bunch will be back in the real Rocknrolla" sözü ile bir devam filminin yolu açılmış oldu. Belkide devam filminde Jason Statham'da rol alır belki.

Film ilk olarak Kanada'da 4 Eylül 2008'de Toronto Film Festivalinde gösterime girmiş. Amerika'da 8 Ekim'de limitli olmak üzere 31 Ekim'de tam olarak gösterime girmiş. Yaklaşık 40 ülkede daha gösterime girmiş olmasına rağman hala Türkiye'deki gösterim tarihinin belli olmaması enteresan açıkcası.

Bİr ara da benden...

Her zaman ara vermek iyidir. En güzeli de, sebebi sanırım.:) Kısa bir ara da benden...

bianconeri'yi bu vesile ile anıyorum ve bu sefer de ben ortaklara emanet ediyorum blogu. Elimden geldiğince devam etmeye çalışacağım..

19 Ocak 2009 Pazartesi

Lost Season 5 Premiere


21 Ocak Çarşamba günü Amerika saatine göre;

20:00 - Island Mysteries

21:00 - 5x01

22:00 - 5x02



Tahminimce Lost'un ve son zamanların en güzel sezonlarından biri olacak bu sezon. İnanılmaz bir yükleme yapacaklar.

18 Ocak 2009 Pazar

Yılan Hikayesi


Kaka transferi ortalığı cadı kazanına çevirdi. Sallaması kuvvetli İtalyan ve İngiliz basınında ardı ardına çıkan haberler futbol piyasasının içindeki herkesi çıldırtacak yakında...

Mansour'un baş sözcüsünün The Observer'a yaptığı açıklamada 100 milyon € civarında bir paranın söz konusu olmadığını, Kaka için önerilen bedelin 50 milyon € civarında olduğunu söylemiş. The Observer ne kadar gerçekçi bir yayın organı bilmiyorum ama bu söylentiye rağmen İtalyan basını dur durak bilmeden Kaka ve Kaka sonrası Milan'ı ısrarla yazmaya devam ediyor. E tabi bu yazıyı kaynak gösterip Real'i de piyasaya sokanlar var.

Galliani henüz kesin bir anlaşmanın olmadığını Kaka'nın City yolculuğunun %50 ihtimal olduğunu söylemiş. Gelen soru net:

What would happen if Kaka would say that he wants to remain?

He would remain, because we are in great terms with him and all the decisions will be made together".

İngilizler Kaka'yı ülkelerinde görmek istiyor elbette, ayrıca Man City'nin yapacağı her büyük transfer onlar için yeni bir malzeme olacak. Daily Telegraph, Galliani ve Ancelotti için listeyi hazırlamış sağolsun. Çocuk kandırır havalarında, "Satın satın; bak o gidince kimler kimleri alırsınız"...

Juve'nin kalecisini liste başı yapmışlar; mümkün olup olmaması kimin umrunda; sol bek sorunun Clichy ile çözmeyi denemişler, hedef Wenger'i de kazanın içine sokmak gibi geldi bana, zira listede bir Arsenalli daha var, Emmanuel Adebayor. Bu Wenger'i yeterince kızdırmaya yeter. Sırada Chelsea ve Liverpool var; Daniel Agger-ki en olası isimlerden birisi- ve Alex, eehh olabilir diyelim...

Bu kadar yazıldı, çizildi...Ya Kaka ya gitmezse...
Ben de Kaka'ya Adnan Şenses'ten "Beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar" şarkısını armağan ediyorum...

Patrick Vieira


Patrick Vieira'yi erken çökenler listesinde Emerson'un altına yazarım. Emerson 30'unda Vieira da 32'sinde çöktü. Kabul ediyorum genç değiller elbette ama 30'unda 32'sinde hala çatır çatır oynayan Cafu'yu, Roberto Carlos'u, Giggs'i, Zidane'ı düşününce Vieira-Emerson erken pes ettiler gibi geliyor. Oynadıkları mevkii insanı biraz yıpratan bir bölge ancak Cafu-Carlos da insanı 10 yaş yaşlandıran bölgede oynamadı mı?

Juve düşünce Vieira ben giderim arkadaş deyip Milano yolunu tutmuştu. Milano'nun havası ona Ibra'ya yaradığı kadar yaramadı. Bir yıl oynadı sonra yedek kulübesinde beklemeye başladı. Defansın önünde onlarca adamı yoktu Inter'in ama buna rağmen Mancini Fransızı tercih etmiyordu. Bu sezon da çok istikrarlı görünmüyor; şimdiye kadar 10 lig maçına çıkabilmiş.

Domenech'in kaptanı milli takımı bırakabileceği sinyalleri veriyor:

"I am fed up with being repeatedly injured. If I will get injured one more time, I will choose to retire from the national team. That would break my heart, but I would have to do so. I am tired of playing just five or six games with my club, than play for the NT, get re-injured and than miss two or three months of action again".

Fransa için çok sıkıntı olacağını sanmıyorum. Kapı gibi Diarra'ları var. Onlar olmadı mı Flamini'si Diaby'si var...

17 Ocak 2009 Cumartesi

Hem ağlar hem gider


Neye göre, kime göre ünlü bilmiyorum ama ünlü futbol menajeri Vlado Borozan Tuttomercatoweb'e konuşmuş.Madem ünlü diyorlar ben de blogumuza misafir edeyim kendisini. Konu: Kaka Leite.

"Milan is a club that doesn't let rumors go by this way if there wasn't the serious possibility that the player leaves, I think that every player has a cost and that 100 milions for Kakà is fair. In this moment Manchester City can engage who they want".

Ağır konuşmuş Borozan: 100 milyona Kaka verilir, şu anda City istediğini alabilir demiş...

100 milyon harbiden iyi para, zamanında Zidane'a verilen parayı düşününce bu paranın ne kadar değerli olduğunu anlayabiliriz.

Milan cephesi Kaka'yı ikna ile meşguldür heralde. Basına karşı, vermeye niyetli gibi görünmeseler de Kaka'nın ikna olması için kiliseden çıkmıyordur Galliani. Kaka, son antremanda gözyaşlarını tutamadı haberleri çıktı. Milan'da yaşlanmak ona kısmet olmayacak gibi. O da Maldini ağabeyinin yolunda gitmek isterdi, o da bir gün ACMilan'a kaptan olmak isterdi ama işte olmayınca olmuyor.

Kimileri bu yolda efsane olur, bayrak olur; kimileri reklam yıldızı olur, maskot olur...

Not for Sale


Tuttosport'un haberine göre, L.A Galaxy Del Piero için 38 milyon € önermiş. Haber doğru, yanlış bilmiyorum.

Satılmasın. Değil 38, 138 verseler, vermesin. Başkan adam olsun, sözünde dursun. Serie B'ye düştüklerinde Juve'yi satmayan oyuncuları satmasın. Ne Buffon'u ne Trezeguet'i ne Camoranessi'yi... Lippi'nin de dediği gibi Delpiero Juventus'tur...

Transferde bazen mantık bir kenara bırakılır duygularla hareket edilir. Bazı oyuncular satılmaz. Gerrard Liverpool'un dur, Maldini Milan'ın, Totti Roma'nın.. Bayrak adamdır bu oyuncular, değerleri para ile ölçülemez. Kulüp bunlarla para kazanmaz ama kulüp olma, takım olma değeri kazanır, taraftar kazanır, kupa kazanır...

Tomasz Zdebel


Tomasz Zdebel, Bundan 5-6 yıl öncesine kadar Gençlerbirliğinde oynuyordu. Cavcav yine bulmuş getirmişti. Nasıl oynuyordu, iyi miydi, kötü müydü hatırlamıyorum. Tek hatırladığım Pascal Nouma'nın sevmediği ve tehdit ettiği bir adam olmasıydı.

Bir maçta Pascal'ı çıldırtınca Nouma: ''Tomasz bütün mac anneme küfür etti...Onunla görülecek hesabım var" tadında bir demeç vermişti. Ee Nouma bu, tükürdüğünü yalamaz, hesabını keser tabi. Türkiye kupası maçında dakika olmuş 118, Tomasz Nouma'nın şartelleri attırınca kafayı yiyor orda. Kırmızı çıkıyor çıkmasına da kimin umrunda...

İşte benim hatırladığım Tomasz Zdebel bu. Nerden çıktı Zdebel derseniz, 35 yaşına rağmen ara transferde Leverkusen'e imza atmış. Sözleşme yıl sonuna kadar...

Şanssızlık


Şanssızlık işte, sezon başından beri Bundesliga'nın en çok dikkat çeken oyuncusuydu, o atıyor Hoffenheim kazanıyordu. İkinci yarıda da aynı performansı gösterse Gerd Müller'in 40 gollük rekorunu kırabilirdi. Ama olmadı...

Vedat Ibisevic hazırlık maçında sakatlandı, 6 ay sahalardan uzak kalacak. Bir daha bu kadar formda olur mu bilemem ama Bundesliga tarihine ismini altın harflerle yazdırmanın fırsatını kaçırdı gibi...

Bir parantez de Hoffenheim için açmak gerekir. Bu sene Bundesliga'ya çıktılar ve hedefleri şampiyonluk. O kadar uzak değiller bu hedefe ancak Bosnalının sakatlığı onları da derinden etkileyecektir...

ÜZERİMİZE OYUNLAR OYNANIYOR!



Beşiktaşın, beşiktaşımın düştüğü durum.. Kulüp tahihinin en acınılası dönemi.. Galatasarayın adnan&adnan ortalkığında, fenerbahçenin aziz hükümranlığında, hatta trabzonun sadri şener uyanışında becerebildikleri, gıptayla seyredilir oldu nerdeyse beşiktaş taraftarınca..
Oysa neydi beşiktaşı 3 büyükten biri yapan, maç sonucuna tesir edebilme gücü mü? Medyayı kullanması mı? Taraftar sayısı mı? Hayır!! asla gs&fb rekabeti taraftar sayısına ulaşamadı beşiktaş.. Şampiyonlukları rant sağlamadı diğer rekabetteki kadar futbol dünyasına.. Hakemden canı yanan oldu hep etken yada edilgen olarak.. Yayıncı kablosu kesmedi, tofaş göndermedi, ağlayamadı Tarafsız!! medyanın kapak sayfalarında..
Ben hiçbir beşiktaşlının fb&gs taraftar sayısını geçme isteğinde olduğunu düşünmüyorum.. Takımında bi deste yolu o rekabetten geçmiş futbolcu barındırsın istediğini düşünmüyorum.. Şampiyonluksa en çok şampiyonluğun şerefli!! ikinciliklerden çok daha değerli olduğunu düşündüğünü sanmıyorum..
Futbol bir kültürdür, hepimizde bu kültürün taraftarlık boyutunu yaşatıyoruz.. Hükümran fb yada işini bilen gs temiz!! futbolda başarılıyla ilerlemiş we efsane olmuştur.. Beşiktaşı 3 büyükten biri yapansa bu dünyanın dışında bir yolda yürümüş, yürümeye çalışmış olmasıdır.. Adil rekabette dewlet desteği olmadan medya gücünü kullanmadan yada futbolu alabildiğine kirletmeden... Bugünkü bir gerçek beşiktaşlının bu kültürü benimsemesi takımına aşık olması bundandır.. Fb&gs rekabetindeki üstünlük, kitabına göre oynama kültürü birey olarak her karakterin kendine çizdiği yolu anlatır.. Bu yol efsaneleşen! son hafta averajlı yada 5 kırmızılık şampiyonluklarla çocuktan taraftar kazanma yoludur..
Bugün bir takım seçme durumundaki bir 'farkında' insanın, temiz! başarılarla buyuyen bu camiaları seçmesi işte bu kültürün ürünüdür.. Beşiktaşlılık duruşu dedikleri şey de işte burda ortaya çıkacaktır.. Beşiktaşlı olmak bu demektir; İnadına beşiktaş bu demektir..Başka bi yoldan yürümek sewdasıdır..
Üzerimize oyunlar oynanıyor.. Bu oyun zaten hep sahnede olan hakem,medya,rant üçlemesi oyunu değil.. Elimizden işte bu beşiktaşımızın alınması oyunudur.. Bu oyunu demirören oynuyor.. Beşiktaşı başkalaştırmaya çalışmak, asil! 2 büyüğün yolunda ilerlemeye çalışmak bu oyunun en acı sahnesi..Yaratmaya çalıştığımız, ilerlediğimiz yolU terketmekmi?Ne için, ne uğruna? Beşiktaşımı bana bırak sayın demirören.. Sen beşiktaşlı değilsin olamazsın!!

15 Ocak 2009 Perşembe

Yok artık LeBron


NBA ile ilgili yazdım sandınız değil mi? Bilemedizin...Konumuz City&Araplar&Milan&Kaka...
City'nin devre arasında ortalığı kasıp kavuracağı düşünülüyordu. İtalyan ve İngiliz basını da ekim ayından beri onu bunu, ölüyü diriyi, olanı olmayanı herkesi Man City için yazmayı ihmal etmedi. Transfer sezonu açıldı City Bridge'den başka transfer yapmadı. O da beklenen transfer değildi, zira Chelsea'de kulübe adamıydı. Haa City kulübe adamı muamelesi yapmadı tabi, iyi para basıp aldı...

Tabi, Bridge Arapları memnun edecek transfer değil. Onlar dünyanın gündeminde olan yıldız peşinde. Rus milyoner de Chelsea'yi aldığında o amacı güdüyordu. Sheva-Ballack ikilisi onun keyfini yerine getirmeye yetmişti. Man City bu konuda o kadar şanslı görünmüyor. City'nin Arap sahibini mutlu edecek onlarca oyuncu yok. Onun amacı birinci sınıf yıldız almak. Ronaldo-Messi-Kaka ayarında. Messi'yi Barça'dan koparmak imkansız, United'dan değil Ronaldo'yu Evans'ı bile almaları zor, geriye Kaka kalıyor. Milan'ın vakti zamanında Sheva'yı bıraktığını da biliyorlar tabi. Ama bu sefer Kaka işler biraz farklı. Milan ya fiyat artırmak için satmam arkadaş ayakları yapıyor ya da harbiden satmaya meyilli değil. Zaten Kaka'nın da gitmeye gönlü yok...


Man City'nin 100 milyon €'luk teklifini elinin tersiyle itmesine şaşırmamak elde değil. Onun şaşkınlığını yaşarken City bu sefer de 150 milyon € ile çalıyor İtalyanların kapısını. Buyur burdan yak. Ya bu adamlar para saymayı bilmiyor ya da yıllarca söylenen petrolün bilmem kaç yıl sonra biteceği yalanına inanmıyor...

Milan bu sefer düşünecek ve sonunda verecek gibi görünüyor. Kaka gitmek istemiyorum dedi ama para o kapıyı açar. yıllık 15 milyon €'ya nazlanırsa 25 yapar konuyu kapatırlar.

Eğer bu transfer bu fiyata gerçekleşirse Milan tarihinin en büyük zaferini elde eder. 150 milyon €'ya o kadroyu baştan aşağıya yeniler. Gider adam gibi bir kaleci, 2 defans,1 orta saha çakar. Kaka'nın boşluğunu da Diego ya da onun ayarında biriyle doldurursa kral olur. Nefis olur. Tadından yenmez...

Bizim için de fena olmaz tabi. Kaka'yı Premier Lig'de izlemek keyif verir.

City bu tarz oyuncuları zor alır demiştim sene başında, sözümü geri alıyorum. Bu kadar sapıtacaklarını kestirememiştim. 150, dile kolay...

Bu arada LeBron demişken, bu adam LeBron'u da alırsa şaşırmam...

12 Ocak 2009 Pazartesi

Türkiye-Ermenistan

Diplomatik ilişkilerin iyi olmamasına rağmen futbolla verilen dostluk mesajı FIFA tarafından her iki ülkenin de ödüllendirilmesini sağladı. Yılın fair-Play ödülü Türkiye ve Ermenistan'a...

FIFA YILIN FUTBOLCUSU


"I would be wrong if i did not thank everyone in my life - family, friends and teammates - who helped me get to this point,"

Dean Windass


Hull City'nin Premier Lig performansı çok konuşuldu ama Hull City'nin Premier Lig'e çıkmasında büyük emeği olan Windass hiç konuşulmadı. Alt ligdeyken takıma büyük katkı yapıyordu ama Tigers Premier lig yüzü görüpte kadroyu yenileyince oynayamaz oldu Windass.

Oynayamayınca, Windass devre arasında Oldham'a kiralandı. Seneye dönecek heralde kiralık gittiğine göre. Ne hırs be kardeşim...

Sayın Windass, 39 yaşındasın, bırakabilirsin artık futbolu, kimse sana neden bıraktın demez, yok mu çoluk çocuk, tut elinden, al kombineni izle tribünden maçını mis gibi...

Rock'ın Yaratıcısı

İngiltere'de OnePoll tarafından gerçekleştirilen Rock'ın Yaratıcısı anketinde Queen'in efsanevi vokali Freddie Mercury Rock'ın Yaratıcısı seçilmiş. İlk 20 listesi de yayınlanmış [Hoşuma gitmedi]. Listeye bakınca hepsi de süper isimler. Ama unutulanlar da yok değil. Pink Floyd'dan bir isim bile yok mesela. En azından Roger Waters olmalıydı diye düşünüyorum. Yok yani oylama falan güzel şeyler ama sen eğer rock'ın yaratıcısını seçiyorsan, genç nesile bi kere sormayacaksın. Hani bir değerlendirme de öyle yapsalar, gençlerin oylarını çıkarsınlar, eminim çok daha farklı bir tablo görürdük. Bana sorarsanız bu listenin birincisi Jimmy Page olur, Robert Plant olur, Kurt Cobain olur hatta Roger Waters olur. Hani geçende de Hürriyet Gazetesi'nin oylamasında son 30 yılın en iyi 11'inde Arda Turan'ın olması gibi bir sonuç buradaki. Bana artık hiç gerçekçi gelmiyor bu oylamalar. Daha düzenli bir sistematikte yapılmalı...

01. Freddie Mercury (Queen) 02. Elvis Presley 03. Jon Bon Jovi (Bon Jovi) 04. David Bowie 05. Jimi Hendrix (The Jımi Hendrix Experience) 06. Ozzy Osbourne (Black Sabbath) 07. Kurt Cobain (Nırvana) 08. Slash (Gunsn' Roses) 09. Bono (U2) 10. Mick Jagger (The Rolling Stones) 11. Axl Rose (Guns'n' Roses) 12. Dave Grohl (Foo Fighters) 13. Jim Morrison (The Doors) 14. Paul McCartney (The Beatles) 15. Steven Tyler (Aerosmith) 16. Robert Plant (Led Zeppelin) 17. Brian May (Queen) 18. James Hetfield (Metallıca) 19. Jimmy Page (Led Zeppelin) 20. Bruce Dickinson (Iron Maiden)

Turbo'dan seriye devam...

14 yarış ve hepsi birincilik. 12si uzak ara hatta. Ben uzun zamandır böyle at görmemiştim. Ayabakan'ın talihsiz bir ikincilik yaşaması serisini bozmuştu, Turbo ise yarış üstüne yarış koşuyor ve hiç kaybetmiyor. Baştan sona liderliği alıyor ve rahat bir şekilde bitiriyor. Hipodromda izleyenler için ne zzevk doğrusu... Şimdi Turbo'nun tek eksiği kaldı bence. Artık büyük yarışlardan çıkaracağı birincilikler ile gerçek bir şampiyon at olmak. 4 yaşına bastı artık. Yalnız bu kadar sık koşturulmasını enteresan buluyorum. At her ne kadar kapasiteli bile olsa, bu sıklık zorlamaz mı acaba atı? Neyse, bugünü de kayıpsız atlattı Turbo. Şimdiden 1.309.000 YTL ödül kazanmış Turbo. Daha da yolu var. Ne diyelim böyle atın olsun, hayatın neşeyle dolsun:)

Üzücü bir haber de var atçılık camiasından... 7 Ocak'ta koşulan yarışta, koşturduğu Mehmethan isimli attan düşmesi ve Oğulhan isimli atın da üstüne basması sonucu ağır bir travma yaşayan ve yoğun bakımda tutulan jokey Gürkan Hüsnü Oker yaşam savaşını kaybetti. Malesef ve üzülerek, Gürkan Hüsnü Oker'e, Tanrı'dan rahmet, kederli ailesine ve atçılık camiasına başsağlığı diliyoruz.

İstanbul, 1978 doğumlu olan Gürkan Hüsnü Oker, 1992 yılında Apranti olduktan sonra 2000 yılında jokeyliğe terfi etti. Meslek yaşamı boyunca 4302 koşuda at binen Oker, 451 birinciliği, 473 ikinciliği, 457 üçüncülüğü ve 487 kez de dördüncü olmuştu. Gürkan Hüsnü Oker son birinciliğini, 18 Aralık 2008 günü yapılan İzmir yarışlarında Mert Melih isimli safkanla elde etmişti.

11 Ocak 2009 Pazar

Manchester United-Chelsea


Manchester'da güzel haftasonu. Chelsea, formsuz deniyordu ama yine de kötü değildi aslında. Maçın başında daha ağır basan taraftı ama ileri uçta formda Anelka'nın yerine formunun dibinde Drogba olunca olmadı tabi. Maç 3 gün sürse Fildişili değil gol atmak kaleyi dahi bulamazdı..

Manu'da Rio'nun eksikliğinde Evans sırıtmadı, Sir orta alanda Carrick yerine Giggs'e şans verdi, bu seçim İngiliz muhabir'i de şaşırtmış olacak ki nedenini sordu Alex'e. "Çok formda" cevabı ikna etmeye yetti...

Chelsea tek forvet çıksa da orta alanda hücuma dönük 4 oyuncuyla başladı. Drogba'nın arkasında, Ballack-Lampard-Joe Cole-Deco vardı ama hiçbiri isteneni veremedi. Onların arkasında tek önlibero John Obi Mikel (John Mikel Obi değil, spikere duyurulur) Essien'i çok arattı.

Ronaldo 2 gol attı, ikisi de sayılmadı. İlkinde Giggs bilinçli mi bilinçsiz mi yaptı bilmiyorum ama korneri kendi kendine kullandı. Kornerin tekrarında Vidiç 1-0 yaptı. CR7'nin verilmeyen ikinci golünde ise tartışmalı bir ofsayt kararı vardı.

İkinci yarıya Anelka ile başladı mavililer, Deco çekildi. Fransızın girişi pek birşey değiştirmedi. Manu'da Ronaldo soldan kesiyordu ama Berbatov bir türlü atamıyordu. Cech dünyanın en iyisi diyen Zanzi'ye burdan selam ederim. Cech'in yan toplarda bu kadar zayıf olduğuna inanamıyorum. Hiçbir yan topa çıkmadı; bütün goller kanatlardan gelen ortalarda atıldı. Gollerde hatalı demiyorum ama kale çizgisini terk etsin biraz...

Hakem benim bildiğim İngiliz hakemi değildi. Oyunu çok durdurdu, gereksiz kartlar gösterdi ve avantaja vermediği iki ciddi pozisyon var...

Konuklar arasında Mourinho da vardı. Artık eski takımını izlemeye mi gelmiş, yeni rakibini izlemeye mi gelmiş bilemem. Gözü korkmuş mudur, sanmıyorum; eleyebilir mi, hiç sanmıyorum...

Manu sene başındaki kayıplara rağmen yine zirve yolunda, Liverpool puan kayıplarına devam ediyor, bu kafayla giderlerse Premier Lig tarihindeki başarısız performanslarına bir sezon daha ekleyecekler...


Ben köyümü özledim


Avrupa Ligleri Brezilya'lı futbolcuların hayalini süslerken, Cicinho ülkesine dönmek için fırsat kolluyor. Real Madrid, ardından Roma; ama onun derdi bambaşka. Özlüyorum diyor...

"If I could I would move immediately back to Brazil, but I have no idea when that could happen. I like to fish, but in Italy is not that easy, so I try to fight the homesickness by listening to Victor and Leo"

Dikkatimi çeken ise "i like to fish but in İtaly it is not easy" cümlesi, nasıl yani? İtalya'da zorsa nerde kolay Cicinho...

Para için satarız


Allardyce Premier Lig'deki sevdiğim hocalardandır. City, Santa Cruz'u istiyor haberleri yoğunlaşınca açıklama yapma ihtiyacı duymuş. Tok satıcı rolünde, satmayız demiyor ama paranın ucunu göstermeleri gerektiğini ima ediyor. Satılmazsa da kalır, sorun değil havasında.

Santa Cruz sene başındaki performansından çok uzak şimdi, eminim satılmasını istiyordur...

"Everything can happen between now and the next week; everything has a price, so it will be up to Manchester City to make the right offer to convince us and the player. Of course we would like him to stay with us to help us to remain in the Premier League".

10 Ocak 2009 Cumartesi

FIFA WORLD PLAYER 2008


FIFA 2008 en iyi futbolcu ödülünü 12 Ocak Pazartesi Zurih'te vercek. Adaylar 5'e indirildi. Son 5'te beklenmedik bir isim yok. 5'linin ilginç yanı ise kendi kalesine en yakın oynayan oyuncunun Xavi olması. Defansif oyuncu yok. Hepsi ağırlıklı olarak hücumu düşünen oyuncular. Geçen sene de ilk üç (Kaka-Messi-Ronaldo) farklı değildi.
Zaten geçmiş ödüllere baktığımızda 2006'da Cannavaro'nun birinciliği, 2002'de Kahn'ın ve 95'te Maldini'nin ikinciliği dışında ödüle yaklaşan savunma oyuncusu yok.
Adaylar:

Cristiano Ronaldo (Man Utd)
Lionel Messi (Barcelona)
Xavi (Barcelona)
Fernando Torres (Liverpool)
Kaka (AC Milan)

Ödüle en yakın aday Ronaldo. Ronaldo bu kadar ön plandayken o almazsa şu alır diyemiyorum ama oylamayı yapan menejerler Ronaldo değil Messi der mi bilmem. Ödüle en uzak adaysa benim gözümde Kaka...
İlk 3 tahmini ise zor. Ronaldo-Messi-Torres benim tahminim...