20 Mayıs 2012 Pazar

Başarının Hikayesi / Chelsea


Yıllar sonra hatırlanacak bir maçtı. Kabul ediyorum maç aman aman zevkli, 5 dakika mutfağa gitmeye bile vakit olmayan bir maç değildi ama hikayesi unutulmayacaktır.

Turnuva başında favoriler Real Madrid, Barcelona ve arkalarından da Man Utd ve belki Bayern Munih'ti. Favori sırası böyle olsa da Real ve Barça dışındakiler çok da favori gösterilmiyordu. Hatta bu iki kulüple ilgili kurulan cümlelerde özne Şampiyonlar ligi değil, kulüpler oluyordu. Kısacası bu kupa bu iki kulübün rekabetinin bir safhasıydı.

Yarı finale kadar da gelmişlerdi zaten. Hatta eşleşmeler sonunda akla "sıcak top" hikayeleri bile geliyordu. UEFA, bu iki kulübü finalde istiyor olabilir miydi? Bunlar birer komplo teorisinden öte değildi ama mide bulandırmadığını da söyleyemem.

UEFA Barça-Real finali istedi mi istemedi mi bilmiyorum ama Di Matteo ve Heynckes istemiyordu. Bayern Munih, Zurich'i eleyerek başladığı serüveninde zor bir gruba düşmüştü: Villarreal, City, Napoli. Eski günlerinden uzak Villarreal 0 çektiği gruptan lider çıkan Alman ekibi oldu. Grup ikincisi de bir sonraki turda Chelsea ile eşleşecek olan Napoli'ydi. Bayern 2. turda Man Utd'ı gruplarda 3. lüğe iten Basel ile eşleşti ve turu rahat geçti. Çeyrek finaldeki rakip ise 2. turda İnter'i eleyen Marsilya'ydı. Franzon ekibini iki maçta da yenen Munih yarı finalde Real ile eşleşti. Favori Real'di ama kazanan Almanlar'dı. Lineker yine haklıydı...

Diğer taraftan çok daha dramatik bir yolla finale kadar gelen Chelsea vardı. Grubu Munih'e nazaran kolaydı. Leverkusen, Valencia ve Genk. Leverkusen ile birlikte gruptan çıktı ve Napoli ile eşleşti. Bu sıralar Rus patron büyük umutlarla getirdiği Villas Boas'ı yollamış ve yerine emanetçi Di Matteo ile yola devam etme kararı almıştı. Napoli ile oynanan 2. tur mücadelesinin ilk maçı 3-1 İtalyan ekibinin üstünlüğü ile geçmişti ve artık işleri çok zordu. Ama dedik ya hikaye mutlu sonla bitecekti ve kazanan Chelsea olacaktı. 3-1'in rövanşı yine 3-1 bitmiş ve uzatmalara giden maçta Ivanoviç turu Maviler'e getirmişti. Çeyrek finalde rakip Benfica olmuştu. Skora baksak rahat bir tur geçmiş deriz ama hiç de öyle olmadı. Zor bir mücadelenin ardından Benfica elenmiş ve yarı finalde Barcelona ile eşleşilmişti. Di Matteo'nun Chelsea'si Barcelona'ya elense kimse bir şey demezdi, diyemezdi. İtalyan çalıştırıcı sıkıcı, seyir zevki düşük ama futbolun gerektirdiğini yaptı ve iyi savunma futboluyla Barcelona'yı eledi. İçeride 1-0'a kilitledi, dışarıda 2-2 ile finali İngiltere'ye getirdi. Yıllarca hayalini kurdukları finale beklemedikleri bir yıl çıkmışlardı. Yıllar önce Man Utd'a kaybettikleri finali bu kez kazanmak istiyorlardı. Rakip zordu: Bayern Munih, üstelik maç onların sahasındaydı.

Tarihinde 1 kez final oynayan ve onu da kaybeden Chelsea ile bu kupayı 4 kez müzasinde götüren Bayern Münih finaldeydi. Gönlüm Chelsea'den yanaydı. Neden mi? Bu jenerasyon kesinlikle bu kupayı hakediyordu. Cech, Terry, Essien, Lampard, Drogba ve diğerleri. Yıllardır beraber mücadele ediyorlar ve büyük iş başardılar. Tek şeyleri eksikti Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu. Bunu Mourinho ile gerçekleştirebilirlerdi ama olmadı. Geç de olsa bir zafer gelmeliydi. Jenerasyon biterken, kupa ile hatırlanmalıydı.

Almanlar maç boyu saldırdı. Onların duygusallıkla işleri yoktu. Kaznamak istiyorlardı ve kazanacak futbolu da oynuyorlardı. Chelsea hem eksik olmanın, hem de eski günlerinden uzak olmanın getirdiği durumla savunma yapıyordu. Bu basit bir şey değildi aslında. Seyir zevkini düşürür ama savunma yapabilmek sanattır.

Chelsea'nin muazzam savunması maçın sonuna kadar dayandı. Kupa böyle mi gelecekti? Mutlu son böyle mi gelecekti? Hayır! Bu güzel sahneyi bir Alman bozabilirdi ve bozdu da: Müller. 83 dakika dayanan Chelsea kalesi Müller'in kafa gölüyle yıkıldı. Artık elde ne var ne yok saldırmak zorundayı İngilizler. Bitime 2 dakika kala tekrar hayata döndüler. Drogba'nın kafası skoru eşitledi. Golden sonra da pozisyon bulmadı değiller. İkinci bir Man Utd faciası yaşamaya ramak kalmıştı ama bu hikaye başka türlü gelişecekti. Uzatmalara gitti maç.

Uzatmalarda hikaye tekrar bitmek üzereydi. Ribery'i ceza sahasında anlamsızca indiren Drogba'ydı. Oysa bu adam gecenin kahramanıydı. Neyse ki Cech, Robben'in penaltısını kurtardı ve hikaye devam etti. Maç sonrası biri UEFA'nın maçın adamı olmuştu, diğeri taraftarın tercihiydi. Hep derler ya: "Atanınla tutanın iyi olacak"


Maç penaltılara gitti. Bir tarafta bu sahneyi muhtemelen önceden düşünmüş ve kafada yaşamış bir takım, diğer tarafta bu işi iyi becerek ve yarı finalde de bu yolla gelen bir başka takım. Oyuncu için penaltı kumardır. En iyi penaltı atan oyuncu bile atamayabilir ama kalecin iyi olacak. Real'in sıkıntısı kısa kalecisiydi. Chelsea'nin böyle bir dezavantajı yoktu. 1.96'lık Cech hem uzun, hem de iyi penaltıcıydı, tıpkı Neuer gibi...

Lahm'ın şutu gol oldu ama Cech de sinyali verdi: O kadar kolay olmayacak. Mata, baskıyla geldi biraz. Psikoloji onun atamayacağını söylüyordu ve öyle de oldu. Gomez de kaçırmadı, David Luiz kurtarılması zor şut çıkardı. Neuer attı, Lampard attı. Oliç kaçırdı, acaba dedirtti. Cole eşitledi. Bastian kaçırdı ve bu sefer avantaj Chelsea'deydi. Yıllar önce Terry buradan kupayı vermişti ama bu kez Drogba affetmedi. Chelsea, Avrupa'nın en büyüğü oldu. Hikaye mutlu sonla bitti...

Hiç yorum yok: