13 Kasım 2011 Pazar

Çılgın Türkler!



Milli takımın turnuvalara katılma konusundaki istikrarsızlığı devam edecek gibi. Üstelik bu kez katılamama konusunda istikrar sağlamış görünüyoruz. 2008'deki başarının ardından 2010'a katılamayan ve yola yeni bir hoca ile devam eden bir takım ve şimdi de yeni hocasıyla 2012'yi kaçırmak üzere olan aynı takım.


"Hocam biz şurada yanlış yapıyoruz'" diyemiyoruz. Çünkü çok yerde yanlış var. Federasyonda hata var, hocada hata var, futbolcularda hata var, taraftar da hata var ve muhtemelen bizde de hata var.


Hepsine tek tek değinmek gerekecek. Bugünkü federasyon başkanını yargılamak ve hakkında bir fikre sahip olmak için milli takıma bakmasak da olur. Aldığı 10 karardan 9'u hatalı ve çarpık. Hala devam eden ve hatalı yönetilen bir sürü süreç var. Oralara girip konuyu dağıtmak istemiyorum. Guus Hiddink tercihi konusunda bu federasyonu değil bir önceki federasyonu muhattap almak gerekir. Bugün kimse Hiddink iyi hoca değil diyemez. Hollandalı çalıştırıcı dünyada hocalığı tartışılmayacak 3-4 hoca varsa, onlardan biridir. Ancak geldiği süreçte yanlışlıklar var. Bu milli takım Hiddink'i beklediği için aylarca hocasız bekledi. Hiddink ile önceden görüşülüp planlama yapıldı mı bilmiyorum ama bugünkü izlenim yapılmadığı yönünde. Hiddink takımın başına geldikten kısa bir süre sonra eleme maçları başladı ve Hollandalının takımı tanıması ve analiz etmesi için yeterli süresi yoktu. Diğer taraftan Hiddink'in, Türk milli takımına gelmeden önce yaptığı açıklamalar hep 2010'da emekli olacağı yönündeydi. En azından böyle bir niyetinin olduğunu hissettiriyordu. Peki kafasında emeklilik olan biri için aylarca beklemeye değer miydi?


Diğer taraftan Hiddink'in de bugünlere gelmemizde büyük yanlışları var. Ben Hiddink'e büyük saygı duyuyorum. Onun futbola dair herhangi bir şeyini sorgulamış değilim. Başarılarını tartışılmaz. Kore ve Rusya'da yaptıkları küçümsenemez. Milli takım için akla gelebilecek en iyi hocalardan biri. Biz Hiddink'e bu kadar saygı duyarken, onun da bize, milli takımımıza saygı duyması gerekirdi. En azından statlarda daha çok görmek, İstanbul'da yaşadığını bilmek isterdik.


"Bizim milli takımımız, bizim futbolcularımız, bizim insanımız duygusaldır." Bunu biliyoruz. Bunu Hiddink de biliyor. Bırakın Hiddink'i, Biliç bile biliyor. Peki bir ömür bunun arkasına mı gizleneceğiz. Bu mudur savunmamız? Başarıyı getirecek hocalar Terim, Güneş, Denizli mi olacak sadece. Motivasyonla mı ilerleyeceğiz hep? Başarıyı onunla yakalamaya mı çalışacağız sürekli?

Bunun arkasına sığınılmamalı. Milyonlar kazanan bu adamlar profesyonel olmak zorunda. Duyguları bir kenara bırakmadığımız takdirde asla iyi bir milli takımımız olmayacak. En başarılı dönemlerimiz bile "Avrupa takımıyla eşleşmedik", "gazla oynuyoruz" soru işaretleriyle alınır. Saman alevi gibi parlar söneriz. İstikrardan, sistemden bahsedemeyiz. Rijkaard, Schuster, Hiddink gibi adamların arkasından sallarız. Gelen futbolcuyu kendimize benzetiriz, giden oyuncumuz "bana pas vermediler" diye ağlayarak döner.


Duygusal takım başarılı olamaz demiyorum ama profesyonel takım istikrarlı olur. Yarın istikrardan bahsetmek istiyorsak, oyuncularımız duygularıyla değil mantığıyla hareket etmek zorundalar.


Bir başka nokta: Biz sihirli değnek istiyoruz. "Abi Kore'yi, Rusya'yı nasıl değiştirdi, bizi de değiştirsin." Olmayabilir. Bu zaman alır. Üstelik bizim gibi sistemsiz takımlarda daha da zordur. 2 yılda olmaz. Çok zaman gerekir. Kalıplaşmış şeylerin kırılması gerekir. Bu kolay değildir. Zordur. Bizde daha da zordur.


Gelelim taraftara. Bizim ülkemizde milli takım seyircisi yok. Anneler tutar milli takımı. Milli maçlara takım formalarıyla gidilir. Yanlış mıdır? Değildir. Ama sahadaki adamı kulüp takımını gözeterek ıslıklamak ya da alkışlamak yanlıştır. Volkan, Fenerbahçe'nin kalecisidir. Kötü oynadığı için ıslıklanabilir. Bu taraftarın hakkıdır. Ama Fenerbahçe'nin kalecisi diye ıslıklanamaz. Arda için de geçerli bu, Emre için de, Egemen için de...


Bugünlerde medyanın da büyük hatası var. En büyük hatamız rakibimizi küçümsemek. Ne yazık ki televizyonda gördüğümüz, gazetelerde yazılarını okuduğumuz kişilerin, arkadaşlarımızın ve büyüklerimizin büyük çoğunluğu Avrupa futbolundan çok uzak. Avrupa futbolunu takip etmiyorlar. Bilmiyorlar. Doumbia'yı ilk kez Trabzon'a karşı izlediler. Corluka'yı bize gol attığında tanıdılar. Milevskyi'yi, Hulk'u Beşiktaş maçlarıyla tanıdılar. "Bu Hulk iyi futbolcuymuş, Corluka sol bek, Doumbia Beşiktaş'a geliyor" dediler. Hırvatistan maçı öncesi "Hırvatistan'ı küçümsemiyoruz." dediler. Kimi kimden küçümsediniz? Kadrosu da, harmonisi de bizden daha iyi bir takımdı ve favori onlardı. Ama biz küçümsedik. Sonrası: Hayal kırıklığı.


Yarın Türkiye gider 4-0 alır maçı ve bu yazıyı ağzıma sokar "şu çılgın Türkler"!. Manşetler değişir. Kapı önündeki Hiddink kral olur. Sahadaki 11, altın çocuk olur. "Bekle bizi Avrupa" deriz. "Osmanlı'nın torunları!" gelir. Yine mutlu mesut oluruz. Peki ya sonra?

1 yorum:

il capitano dedi ki...

Corluka'yı bilmeyen,Mandzuka'nın mevkisini karıştıran ve takımını bilmeyen adam bu ülkede futbol ulemasıyken bizden cacık olmaz maalesef.biz Ali Ece gibi bir adamı internet olmasa bilemeyecektik,Ogan Tarhan gibi bir adam nerelerde bilemiyoruz bile.

Yazı çok güzel olmuş,eline sağlık...