29 Kasım 2011 Salı
27 Kasım 2011 Pazar
Trabzonspor 0-1 Beşiktaş / Carvalhal kazandı
Hafta arasında Tayfur Havutçu çıkabilir dedikoduları vardı. Tayfur Hoca'nın çıkması demek, Carvalhal'e teşekkür anlamına gelir. Ya da bize vakti zamanında dedikleri şey buydu. Bugün başkan ya da buna kim karar veriyorsa ne düşünür bilemeyiz. Bu dedikodular dolaşırken, Carvalhal'in sezonun en iyi performansını sergilemesi ironik.
Hırs?
Dün oynanan Man Utd - Newcastle United maçı uzun süre hafızalarda kalacaktır. Kırmızı şeytanlar son 10 dakikada yarım sezonluk pozisyon harcadı. Bugün City'nin Liverpool engelini aşması durumunda fark 7 puana çıkacak.
Man Utd - NU maçı, konuşmak için skorundan daha fazlasını barındırıyor. 2 önemli noktaya dikkat çekmek gerekir. Birincisi Rooney'in Coloccini'ye yaptığı sert hareket. İkincisi ise Newcastle'a verilen komik penaltı.
Bir Man Utd taraftarı olarak Rooney'i çok seviyorum. Sahada hırslı futbolcu görmek herkesi mutlu eder. Arsenal taraftarı Song'u, Liverpool taraftarı Gerrard'ı sever. İyi futbolcu olmalarının, kulüpler için farklı anlam ifade etmelerinin yanı sıra hırslı olmaları da onları taraftarın gönlünde farklı yerlere koyar. Ancak Rooney'in bu hırsı zarar verecek boyutlara ulaşabiliyor. Kendine de, rakibe de, takıma da zarar verebilir hale geliyor. Rooney'in, Coloccini'ye yaptığı hareketin savunulacak yanı yok. Eğer o tekmelerden biri Coloccini'ye gelmiş olsaydı Rooney kırmızı yerdi. Şanslı ki tekmeler boşa geldi. Ancak bu pozisyon cezasız kalmayacaktır. Kalmamalı da. Diğer taraftan Coloccini'yi tebrik etmek gerekir. Pozisyonda sağduyulu davrandı ve soğukkanlılığını korudu. Pozisyonda sağ duyusunu kaybeden Ben Arfa idi. Ligin en sert oynayan takımının bir oyuncusunun, alakası olmadığı bir pozisyona bu kadar fazla tepki göstermesi saçma. Evet Rooney'e kırmızı dahi çıkabilirdi ve yaptığı hareketin centilmenlikle uzaktan yakından alakası yoktu ama maç içinde kasap kesilen takımın oyuncusunun da bu pozisyona bu denli tepki göstermesi, bir o kadar yersizdi.
Rooney - Coloccini pozisyonunda Ronney'e tepki göstererek sarı kart gören Ben Arfa penaltı pozisyonunun mimarı. Rio'nun ayağından çok temiz aldığı topta yere düştü ve takımına penaltı kazandırdı. Bu pozisyonda aslında hakem Mike Jones doğru karar vermişti ama yan hakemden etkilenerek kararı penaltıya çevirdi. Bu kadar net hatalı bir kararın, sürekli kollandığı iddia edilen Man Utd aleyhinde olması da ironik. Sir Alex bunu çok sefer dillendirecektir.
Bir de gecenin penaltı kazandıramayanı var. Benim gördüğüm en sahtekar oyunculardan biridir. Busquets dün de penaltı denedi ama bu sefer olmadı.
26 Kasım 2011 Cumartesi
Tanıdık bir isim: Bruno Mezenga
Bu isim bize uzak değil aslında. 2008-09 sezonunda Orduspor'u ikinci ligde uçuran adam. O dönem Ordu'da kiralıktı ve Süper Lig kulüplerinin bonservisini alacağı konuşuluyordu. Kimse almadı ya da alamadı. Flamengo geçen sene Legia Varşova'ya kiraladığı oyuncuyu bu sezon da Kızılyıldız'a kiraladı. Mezenga'nın kiralık gittiği 5. kulüp. Yaşı ise henüz 23. Golü ise muhteşem.
NBA IS BACK
Orkun Çolakoğlu'nun dediği gibi aslında Lakers'lıların galibiyet şarkısıdır ama lokavtın bitişi şerefine!
23 Kasım 2011 Çarşamba
Manchester City için yarın güneş doğar mı?
Beşiktaş'ın ekonomik yapısı ile ilgili bir sürü yazı yazmışımdır. Özellikle yapılan her transfer sonrası buna dikkat çekmiştim. Kulüp ekonomik olarak doğru yönetilmediği takdirde başarı sürekli olamaz. Dünya çapında bir kulüp olsa dahi futbol dışı gelir elde etmiyorsa sıradan olmaya mahkum olur.
21 Kasım 2011 Pazartesi
Beşiktaş 0-0 Galatasaray
Bir gün kadar gecikmiş de olsam, derbiyi not düşmeden geçmek olmaz. 0-0 biten kısır bir derbiydi. Beşiktaş Fenerbahçe maçı çok daha kaliteli bir maçtı. Takımları bilmeden izleyen biri 20. dakikada diziye dönerdi.
İkinci yarı da Beşiktaş iyi başladı. İlk yarının sonundaki baskı düşmüştü ama oyuna daha çok hükmeden taraf ev sahibi ekipti. Oyuncu değişiklikleri maçın seyrini değiştirdi. Galatasaray Ayhan'ı çıkarıp Sabri'yi alarak risk aldı. Ayhan ilerlemiş yaşının da etkisiyle zayıf kalmış ve oyundan düşmeye başlamıştı ancak mevkisinde oynatılmayan Sabri'nin ne kadar verimli olacağı soru işaretiydi. Hatta eski maçları düşününce soru işareti bile değildi. Sonrasında Sabri'nin sakatlanmasıyla oyuna alınan Riera ve Baros-Melo değişikliğiyle ortasaha tamamen düşmüştü. Oranın tek sahibi Selçuk kalmıştı. Beşiktaş'ta Necip'in sakatlığı siyah beyazlıların ortasaha düzenini bozdu. Necip sakatlanmamış olsa Aurelio ve Ernst ile birlikte ortasahayı kapatacak Beşiktaş çok daha etkili olabilirdi ancak Necip'in çıkması ve yerine mecburen Pektemek'in girmesi Beşiktaş'ı da ortasahada zayıflattı.
19 Kasım 2011 Cumartesi
Suarez & Evra
18 Kasım 2011 Cuma
İnönü'den Guti Geçti
Real Madrid'deki son zamanlarında, o takımda bile farkını hissettiren bir oyuncuydu. Rakibi vura vura öldürmüyordu. Şah damarını kesiyordu. Fişini çekiyordu... Mou'nun gelişiyle onunla yollar ayrılacaktı. Adı Galatasaray'la geçtiğinde, Messi gelsin o gelmesin demiştim. Onu, sarı kırmızı forma ile görmek istemiyordum. Fotospor'un photoshop'una bile dayanamıyordum.
Bu fotoğraftaki hatayı bulun!
13 Kasım 2011 Pazar
Çılgın Türkler!
Bir başka nokta: Biz sihirli değnek istiyoruz. "Abi Kore'yi, Rusya'yı nasıl değiştirdi, bizi de değiştirsin." Olmayabilir. Bu zaman alır. Üstelik bizim gibi sistemsiz takımlarda daha da zordur. 2 yılda olmaz. Çok zaman gerekir. Kalıplaşmış şeylerin kırılması gerekir. Bu kolay değildir. Zordur. Bizde daha da zordur.
9 Kasım 2011 Çarşamba
Hırvatistan
96'da piyasaya çıkan 98'de zirve yapan Altın jenerasyon, 2000 yılını boş geçtikten sonra, 2002 Dünya Kupası elemelerinde namağlup olarak kupaya katıldı. Elemelerdeki performansının aksine gruplara Meksika mağlubiyeti ile başladı. Sonrasında İtalya karşısında alınan 2-1'lik galibiyet acaba mı dedirtti ancak Ekvator maçında alınan mağlubiyet tüm soru işaretlerini silmeye yetti. Hırvatlar yine üzülüyordu.
Hırvatlar, bizim gibi 2010 Dünya Kupası finallerine katılamamıştı. Belki de 2008 elemelerinde kazandıkları İngiltere düşmanlığı onlara pahalıya patlamıştı. Capello'nun talebeleri, "intikam" maçlarından 4-1 ve 5-1 ile ayrılmıştı. Hırvatlar grubu İngiltere ve Ukrayna'nın ardından 3. sırada tamamladı ve finalleri evden izlemek zorunda kaldı.
2012 Avrupa Şampiyonası elemelerinde bizim kadar şanssız bir grup çekmedi. 1. torbadan Yunanistan'ı çektiler, diğer rakipleri ise İsrail, Letonya, Malta ve Gürcistan'dı. Görece basit bir gruptan Yunanistan'ın arkasında 2. olarak ayrıldı ve bizim gibi play-off'lara katıldı.
Takımın bugüne gelişi bu şekilde. Peki şimdi ne durumdalar? Biliç'in kadrosu nasıl? Neresi güçlü? Neresi zayıf? Hırvatlar tarihin her döneminde iyi kaleci çıkarmayı başarmıştır. Eski Yugoslav ülkelerinin iyi kaleci çıkardığı aşikar. Hırvatlar da bu ülkelerin tipik bir örneğidir. Uzun yıllardır milli takımda olan Pletikosa güven veren bir kaleci. Savunmada Corluka, Simunic dışında çok iyi diyebileceğimiz bir oyuncu yok. Zagreb'li Vrsoljko gelecek vaad eden bir oyuncu ama bugün için bir tehdit değil.
Forvet hattı da orta saha gibi zengin. Eduardo gibi yetenekli ve arkası dönük iyi iş yapabilen bir oyuncu ve yanında Oliç gibi tam bir golcü var. Mandzukiç, Jelaviç, Kaliniç, Petriç, Klasniç de kadrodaki iyi forvetler.
Son olarak tarafsız bir gözle 2012'de kimi izlemek istediğimi düşüneyim. Ben Modric, Pranjiç, Eduardo, Oliç ve Rakitiç'i izlemeyi tercih ederim ama diğer taraftan ne zaman ne yapacağı belli olmayan bir Türkiye de olsun isterim. Damalı formalı bir Türkiye benim için optimum nokta olurdu.