15 Temmuz 2011 Cuma

Benfica



Geçtiğimiz ay Kadir Has Spor İletişimi Programı'ndan arkadaşlarla heyecan verici bir organizasyona girmiştik. Sağda linkine de ulaşabileceğiniz dergimiz Espora'yı çıkarmıştık. Ben de Portekiz futbolunun ilerleyişini konu alan bir yazı yazmıştım. Malum Trabzon Benfica'yı çekince, yazının Benfica bölümü bir parça daha önem kazandı. Benfica'nın bugününü çok anlatmasa da kulübün yapısını, genel itibariyle inceleyen bir yazıydı. Bugünkü Benfica'yı da maç yaklaştığında yazarım. Önce kulübü ana hatlarıyla incelemesini paylaşayım.

Portekizlilerin Avrupa Macerası ve Benfica’nın Altın Çağı
Portekiz takımları tarihin hemen hemen hiçbir döneminde başarı sıkıntısı çekmemişlerdi. Özellikle Benfica adıyla tanıdığımız Sporting Lisboa Benfica, bizim diyarlarda ihtilal olurken Avrupa’nın en büyük kupasını müzesine götürüyordu. Üstelik bu kupayı 5 kez kazanan Real Madrid’in hegemonyasına son vererek. Portekiz temsilcisi, Real Madrid’in ardından kupayı iki kez müzesine götürürken, sonraki 3 finalin de ikisinde kaybeden taraftı. 60’lı yıllar Portekiz futbolu için bu bağlamda oldukça önemlidir.

Sonrasında 80’lere kadar süren bir duraklama devri. Bizim topraklar yine karışmışken Portekizliler yine Avrupa sahnesine çıkıyordu. 82’de Benfica, bu kez Kupa 2’de finale çıkıyordu. İki ayaklı finalde Benfica, Anderlecht’e 1-0 ve 1-1 ile boyun eğiyordu. Kartallar 88’de PSV’ye, 89’da ise Milan’a kaybederek Avrupa’nın en büyük kupasını iki kez daha ıskalıyordu. Finalistlerin hatırı pek sayılmasa da 80’lerin sonunda iki kez final görmüş Benfica’yı unutmak olmaz.

Benfica, 90’lara kadar Portekiz’in Avrupa’daki en önemli temsilcisidir. Porto, Sporting Lisbon ve Boavista’nın Avrupa kupalarında çok başarılı bir grafik çizdiğini söylemek zor. Sporting, 64’te Kupa Galipleri Kupası’nı kazanmasına rağmen, o dönemde Kupa 1’de fırtına gibi esen Benfica’nın gölgesinde kalmıştır. Ezeli rakiplerinden çok sonra kıpırdanmaya başlayan Porto, Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda finalde Bayern’i yenerek kupayı müzesine götürmüş ve sonrasında Avrupa Süper Kupası’nı ve Kıtalararası Kupa’yı kazanmıştır. Dragao sakinleri, bu kupayı bir kez daha görebilmek için 10 yıldan fazla beklemek zorunda kalacaktı.



Benfica’nın Karanlık Yılları
60’larda ve 80’lerde yakalanan başarıdan sonra 90’larda Benfica karanlık çağını yaşıyordu. Özellikle 94 – 2003 arası hem ligde hem de Avrupa’da kupa hasreti çekiyordu. Porto ise 80’lerde yakaladığı ivme ile lige ambargo koyuyordu. Porto şampiyon, Jardel gol kralı bir Portekiz klişesi haline gelmişti. Benfica ve Sporting ise ikincilik için kıyasıya mücadele veriyordu. 90’ların ortalarında tepedeki dörtlüye biri daha eklenmeye başlıyordu: Braga.

Boavista, karlı günlerin sonunda güneşi görebilmiş olsaydı bugün UEFA Avrupa liginde yarı finale kalan dört takımın beşi(!) Portekiz takımı olabilirdi. 2001’de şampiyonluk gören, 2002’de ligi ikinci sırada tamamlayan Porto’nun siyah-beyaz ekibi, maalesef 2008’den beri Primeira Liga’da sahne almıyor.

90’lar ve sonrasında 2000’li yıllar Portekiz futbolu için oldukça önemlidir. 90’ların başındaki Altın jenerasyon, zamanla şekil değiştirerek bugünlere kadar geldi. Tarih, birçok altın jenerasyona tanıklık etti ancak Portekiz’in bu neslini eşdeğerlerinden ayıran en önemli faktör sürdürülebilir oluşu. 94 Dünya Kupası’nda müthiş bir ekibe sahip olan Bulgarlar bugün, o eski günlerini mumla arıyor. Benzer şekilde 90’ların İsveç’i bugün Ravelli, Patrik Anderson, Pontus Kamark, Kenneth Anderson, Larsson, Dahlin, Mild gibi oyunculardan çok uzak. Portekiz ise Figo, Couto, Baia, Conceicao, Rui Costa gibi oyuncuların yerini bugün Ronaldo, Nani, Meireles, Simao, Pepe, Carvalho ve Quaresma gibi isimlerle doldurabiliyor.



Benfica’da “Fetret Devri” ve Yeniden Yapılanma
Porto’nun sistematiği mükemmele en yakın olanı. Benfica, Sporting ve Braga’da işleyiş biraz daha farklı. Dördünün de ortak özellikleri olsa da, birbirinden ayrıldıkları noktalar da var. 94-2003 arasında “Fetret devri”ni yaşayan kulüp 2003’ten itibaren yeniden yapılanmaya başladı. Camacho ile başlayan yapılanma, Trapattoni ile şampiyonluğu getirdi. İtalyan çalıştırıcı fazla kalmadı. Yerine Keoman getirildi ancak o da bir yıldan fazla kalmadı. Benfica’da hocaların uzun soluklu çalıştığını söylemek güç. 2002’den bu yana 9 kez hoca değiştirmiş Lizbon ekibi.


Benfica, Porto kadar olmasa da Avrupa’nın büyük kulüplerine oyuncu gönderen bir başka ekip. 2003’ten beri Tiago’yu Chelsea’ye, Miguel’i veManuel Fernandes’i Valencia’ya, Simao’yu ve Reyes’i Atletico Madrid’e, Alcides’i PSV’ye ve son olarak bu sezon başında Di Maria’yı Real Madrid’e, Ramires ile David Luiz’i de Chelsea’ye gönderdi. Gelen oyuncu profili de Porto’dan biraz farklı. Porto’nun aksine Avrupa’da piyasası düşmüş yıldızlara da ilgi duyuyorlar. Son dönemlerde, Saviola, Aimar, Reyes, Rui Costa gibi oyuncuları kadrosunda barındırdı. Bunlara ek olarak Güney Amerika’dan potansiyeli yüksek oyuncularla anlaştı. Hatta Porto’ya nazaran potansiyeli daha yüksek oyuncularla anlaştı. Keirrison, Adu örneklerindeki gibi. Benfica, isim yapmış oyuncularla genç, yetenekli oyuncuları harmanlayarak oynamayı tercih eden bir zihniyette. Kadro yapısı, Porto’dan çok farklı değil. Güney Amerikalı ağırlıklı bir kadro yapısına sahipler. Porto’ya göre daha popüler oyuncuları var ve biraz daha Arjantin ağırlıklı.

Hiç yorum yok: