25 Nisan 2011 Pazartesi

Anlamsız istatistikten anlam çıkarmaya çalışmak



Ligin anlamı kalmadı, farkındayım ama yine de ligin en zayıf iki takımından birine -ki diğeri Bucaspor'dur bence- puan bırakmak kötü. Beşiktaş adına en iyi oyuncunun Zayatte olduğu maçı yazasım yok. Lig TV'ye takılacağım.



Şu, en çok koşan oyuncu istatistiğine takılıyorum ben. Fazlasıyla anlamsız geliyor bana. Oynadığı her maçta Nobre bu listede en başta oluyor. Sırf bu bile bu istatistiğin ne kadar anlamsız olduğunu görmeye yeter oysa. Mesela bu maçın ilk yarısı. Nobre'yi topla gören oldu mu? Ben görmedim. Ama istatistikte zirvede. Peki bu istatistiği nereye bağlayacağız? Hiçbir yere. Çünkü bağlanmıyor, bağlanamaz. Çünkü anlamsız. Tek başına istatistik işte. Lig TV, bunu yapabildiğini, bu istatistiği tutabildiğini, her oyuncunun kaç milimetre koştuğunu bildiğini, bunu zamana bölüp ortalama hızı bulduğunu biliyoruz.



Bu istatistiği bir yere bağlamayacaksanız yapmayın lütfen. Sadece bunu değil, bir anlam çıkaramadığınız istatistiği tutmayın. Boşuna zahmet etmeyin.

23 Nisan 2011 Cumartesi

Rakibin gözünü korkutmak budur



Kadınlar Dünya Kupası hazırlıklarını sürdüren Alman Kadın Milli Takımı farklı bir yöntemle turnuvaya hazırlanıyor. Köln'deki kampta Taekwondo antrenmanı yapıldı. Alexandra Popp ve Fatmire Bajmaraj işi sıkı tutuyor görünüyorlar. Bir bakıma kadın futboluna bir İbrahimoviç, bir Nigel de Jong bakışı getiriyorlar.


22 Nisan 2011 Cuma

Scott Parker ödülü haketti mi?



Bir süre önce yılın futbolcusu seçiminde adaylardan Parker'a sallamıştım. Futbol yazarları yılın en iyi oyuncusu olarak onu seçti. Oldukça şaşırdım doğrusu. Çünkü gerçekten ekstra bir performans sergilemedi. Dipteki West Ham'da 5 golü 3 asisti var. Ligde bir sürü oyuncu çok daha iyi performans sergilemişti oysa.



Baines, Ashley Cole, Vidiç, Malouda, Nani, Vaart, Adam, Dempsey, Drogba, Tevez, Berbatov ve daha bir sürü oyuncu daha iyi performans sergiledi ve daha başarılı oldu. Ancak ödül ilginç bir şekilde Parker'a gitti. Yani bu bir bakıma, 19 gol, 6 asist yapan Tevez'e, 21 gol, 3 asist yapan Barbie'ye, 9 gol, 18 asistlik performans sergileyen Nani'ye, 9 gol, 7 asistlik performans sergileyen Adam'a ve sol bek oynayıp 4 gol, 11 asistlik performans sergileyen Baines'a ayıp. Bu performanslarıyla ödülü daha fazla hakettikleri kesin.



Sanmayın ki prestiji düşük bir ödül. Geçtiğimiz yıl Rooney, önceki yıllarda da sırasıyla Gerrard, Ronaldo, Ronaldo, Henry, Lampard, Henry, Henry, Pires kazanmıştı. Ödülü bugüne kadar 11 kez Liverpool oyuncuları, 9 ManU, 8 Spurs ve 7 kez de Arsenal forması giyen oyuncular kazandı. O kadar atıp tuttum, şimdi ağzımdaki baklayı çıkarayım. Nani 9 gol, 18 asist ile bu ödülü hakeden isimdir bana göre.

20 Nisan 2011 Çarşamba

Gole sevinmemek




İlhan Mansız'ın Ankaragücü forması altında Beşiktaş'a gol attığında sevinmediğini hepimiz anımsarız. Benzer bir durum geçtiğimiz hafta İtalya'da da oldu. Daha doğrusu İtalyanlar benzer bir durum olduğunu iddia ediyor.


Tanıdık bir isim: Gökhan İnler. Haftasonu Udinese-Napoli maçında müthiş bir gol attı ve sonrasında sevinmedi. Tabi İtalyanlar, yıl sonu Napoli'ye gideceği için gole sevinmediğini iddia ettiler. Gökhan bu iddiaları reddediyor tabi. "Napoli taraftarı arkadaşlarım var ve onlara saygısızlık etmek istemediğim için sevinmedim. Benzer sebepten, Milan'a gol attığımda da sevinmemiştim ancak o zaman bu tarz tepkiler almadım. Geleceğimle ilgili kararı vermedim ve bir başka kulüple anlaşmış değilim" dedi.


Gökhan çok inandırıcı gelmedi bana açıkçası. Muhtemelen gelecek yıl Napoli forması giyecektir.

18 Nisan 2011 Pazartesi

ManU, Juve ve Barça yeni sezon formaları?


Daha önce Liverpool ve Chelsea'nin yeni sezon formaları basına sızmıştı. Liverpool, daha sonra yeni sezonda giyeceği formaları tanıttı. Basına sızan formalar ile büyük benzerlik gösteriyordu. Şimdi de Man Utd, Barcelona ve Juventus'un yeni formaları sızdı. Görüntüde birer formaları olsa da şimdiden taraftarlara sabır diliyorum, tabi önce kendime.

Barça'nın formasıyla çok ilgilenmiyorum, eleştiri yapmak gerekirse: Tişörtten farksız. Gelelim ManU ve Juve formalarına. Juve'nin kullandığı renkler arasında bu renk var ama Juventus bu değil. Üstelik bu tonu daha önce kullandığını da hatırlamıyorum. Değişiklik iyidir ama kötüye giden değişiklik iyi değildir. Açıkçası beğenmedim. Siyah-beyaz üzerine oturtulmuş dizaynlar çok daha çekici olabilirdi.

Manchester'ı özellikle sona bıraktım. Zira içler acısı. Inter, Erciyesspor arası bir forma olmuş. Turnuvaya katılsak ve arkadaşlardan biri bu formayı yaptırsa yüzüne çarparım. Herşeyi geçtim, bu nedir? Man Utd'ın renklerini biri hatırlatsın. Renklerini geçtim lakabını hatırlatsın.

Elbette bunlar henüz onaylanmış formalar değil. Doğruluğu dahi tartışılır. Üstelik Barcelona'nın yeni sezon için anlaşmaya vardığı Qatar Foundation da formada görünmüyor. Umarım yalandır.

14 Nisan 2011 Perşembe

Döndürmeyin Skertel'ı


Carroll sıkıntılı adammış azizim.

13 Nisan 2011 Çarşamba

Dövmeye reklam?


Sponsorun verdiği şapkayı takarsın, reklam filminde oynarsın, tişörtünü giyersin ama dövmene de reklam alma bir zahmet. Materazzi burada da aykırı olduğunu göstermiş. Kolunda 3 tane Nike ayakkabı var. Reklam değil tabi ki. Space Jam aşığı bir insanın Nike Air Jordan'ların dövmesini yapması anlayışla karşılanabilir.

11 Nisan 2011 Pazartesi

Kasımpaşa 0-1 Beşiktaş


Özellikle İstanbul'daki maçların hafta içine alınması seyirci ortalamasını düşürüyor. Kimse işten çıkıp, o trafiğin içine girmek istemez. Anadolu'da trafik sorunu olmadığı için maçların hafta içi oynatılması makul karşılanabilir ancak İstanbul takımları için kabul edilebilir değil.

Kasımpaşa için oldukça önemli bir maçtı, Beşiktaş için çok fazla önem taşımıyordu. Bunun da etkisiyle Kasımpaşa oldukça istekli başladı. Özellikle hücum hattı, ilerde pres yapıyor ve top kovalıyordu. Beşiktaş ise çok pasla rakibin açılmasını bekliyordu. Guti'nin olmayışı oyunun uzun bir süre kilitlenmesine sebep oldu. İlk yarıda Quaresma ile geliştirilen atakların dışında pozisyon bulmakta zorlandı Beşiktaş.

Ekrem'in yokluğunda savunmanın sağına Hilbert çekilmişti. Hilbert'in doldurduğu yabancı kontenjanı Nobre'ye yaramış. Tayfur Havutçu, Guti'nin yokluğunda Nobre ile başladı. Necip-Ernst ikilisinin önünde Nobre, kanatlarda Simao-Quaresma ve tek forvet Almeida idi. Savunma hattı Hilbert, Toraman, Sivok ve Köybaşı'ndan oluşurken kalede genç Cenk vardı.

Quaresma son haftalardaki iyi gürüntüsünü sürdürdü. İlk yarıda oldukça fazla pozisyon üretti. Uzun bir süre sağ kanatta oynadı, ilk yarının son bölümlerinde sol kanada geçti. Gol de bu dönemde geldi. Q7'nin müthiş çalımları sonrası yaptığı ortaya Almeida vurdu kaleciden dönen topu Portekizli tamaladı ve maçın tek golünü attı.

İkinci yarıda da benzer bir gidişat vardı. 60'dan sonra Kasımpaşa golü düşünmeye başladı. Quaresma'nın çıkışıyla Beşiktaş'ın hücum varyasyonları da zayıflayınca, Beşiktaş için korkulu anlar başladı. Cenk maçın son bölümlerinde çok ciddi iki pozisyonda gole izin vermedi ve maç 1-0 sona erdi.

Guti'nin yokluğunda, Fernandes'in de yabancı statüsüne takıldığı bir maçta Quaresma üzerinden oynanan oyunlarla 3 puan geldi. Ekrem sakat olmasa, Hilbert yedek oturacak ve muhtemelen Fernandes ortasahaya üçüncü olacaktı. Bu durumda Beşiktaş ortasahada daha iyi pas yapıp ileriyi daha iyi yönlendirebilirdi. Almeida-Bobo tercihinde çok karar verebilmiş değilim. İkisi de kötü değil ama ikisi de iyi değil. En azından Beşiktaş'ın ihtiyacı olan golcüler değil. Gelecek yılın planı yapılırken bunlar da düşünülmeli.

Bu galibiyetle Beşiktaş 6. sıraya yükseldi. 29. haftanın maçı, yine hafta içi. Maça yetişebilmek için işten erken çıkmak gerekecek. Bakalım becerebilecek miyiz? Teşekkürler TFF.

10 Nisan 2011 Pazar

Bobby Charlton ve 100. milli maçı


Fotoğraf 1970 mayısına ait. Bobby Charlton ve 100. milli maçının hatırası. Büyük adam vesselam...

9 Nisan 2011 Cumartesi

Real ve Barça'nın bekleneni veremeyen çocukları


Önümüzdeki hafta El Clasico var. Hatta El Clasico'lar başlıyor bile diyebiliriz. El Clasico öncesi hep yıldızlaşanlar, derbide en çok gol atanlar, en fazla süre alanlar konuşulur. Barça ve Real'in iyileri konuşulur. Biz Barça ya da Real forması giymiş ama bu forma altında potansiyelini gösterememiş oyunculara göz atalım.

10 numarada Jose Antonio Reyes var. İspanyol oyuncu Sevilla'nın yetiştirdiği sağlam adamlardan biridir. 2004 yılında yuvadan uçup Arsenal'e katıldı. 2006-07 sezonunda Real Cesc ile Reyes'i Arsenal'den koparmak istedi ama İngilizler dirençli çıktı. Reyes, Baptista karşılığında 1 yıl kiralandı. Real'de çok kötü performans gösterdiği söylenemez ama Madrid ekibi için vazgeçilmez bir isim de olmadı. O yılın sonunda Wenger, takımında görmek istemeyince Reyes Madrid'te kaldı ancak yolu Vicente Calderon'a düştü. Yıllardır futbol piyasasında, yaşına bakmasak 30'u geçmiştir deriz ama henüz 27.

9 numara Gaizka Mendieta. Bilbao'da doğdu ama bir yıl sonra Valencialı oldu. Biz onu Valencia formasıyla tanıdık. 9 yıl terletti bu formayı. Valencia'nın Rafa'lı döneminde takımın en iyilerinden biriydi. 2001 yılında sağlam bir transfer yapacağı belliydi. Nedved ve Veron'u aynı anda kaybeden Lazio, gözünü bu yıldıza dikti ve tam 48 milyon € karşılığında Mendieta'yı Roma'ya getirdi. Bu transfer dünya tarihinin en pahalı 6. transferi. Ancak Lazio'da isteneni veremedi. Eski Mendieta'dan çok uzaktı. Bir yıl sonra Barça'ya kiralandı. Barça'da küllerinden doğması beklenirken olmadı. Barça bir sonraki sezon ilgilenmedi İspanyol oyuncuyla ve Gaizka, Middlesbrough yolunu tuttu. İngiltere'de 5 yıl oynadı ve sonrasında futbola veda etti.


8 numara Gravesen. 2004-05 sezonu ara transferinde Madrid'li oldu. Everton yıl sonu serbest kalacak oyuncusundan en azından 2.5 milyon € kazanmak istedi ve sattı. Gravesen'i Madrid'te başarılarıyla değil de kavgalarıyla hatırlıyoruz. Sacchi ile Luxemburgo ile tartıştı. Antrenmanda Robinho ile kavga etti. Tamam Robinho da sütten çıkmış ak kaşık değil ama bu Danimarkalı da tekin biri diyemeyiz. Nitekim Madrid'te olmadı.

Barça yönetimi bugün Arsenal yönetimine tepkili. Neymiş efendim altyapıdaki oyuncuları kaçırıyorlarmış. Arsenal'in çok haksız olduğunu söyleyemem, zira üstyapıdaki tüm Arsenalliler de Barça'ya gidiyor. Bunlardan biri de Hleb'ti. 2008 yılında İspanya'nın yolunu tutan belaruslu oyuncu, Londra günlerinden çok uzaktı. Hleb'in bonservisi o gün bugündür Barcelona'da ama geçtiğimiz yılı Stuttgart'ta geçirdi, bu yılı da Birmingham'da geçiriyor. Kısacası Barcelona'da olmadı.

Fabio Rochemback 2 yıl Barcelona forması giydi. Hakkında en iyi hatırladığım şey uzaktan sağlam şutlarıydı. Bu adam da Barcelona'da oynadı mı demeyin, o dönemki Barcelona'nın bugünküyle uzaktan yakından alakası yoktu. Hoş, bugün olsa daha iyi oynardı.


5 numarada tanıdık bir isim var: Simao Sabrosa. Simao için "Figo'dan sonraki, Ronaldo'dan önceki yıldız" tabiri kullanılır. Sporting'in yetiştirdiği muhteşem yıldızlardan biriydi. Daha 17 yaşında Sporting formasını giymeye başladı ve yirmisinde Nou Camp'a ayak bastı. Performansı kötü müydü? Değildi ama beklenti yüksekti işte. 2 yıl sonra tekrar Portekiz'e döndü. Bu kez Benfica forması giydi. Benfica'daki başarılı günlerinin ardından tekrar İspanya'ya gitti. Atletico Madrid'te kaptanlığa kadar yükseldi ve sonrasında bu devre arasında... Hikayenin gerisini biliyorsunuz zaten.

Julüo Baptista. Sevilla'dan çıkan bir başka yıldız. Bu oyuncuyu aslında, Sevilla'da oynayıp başka yerde oynamayan oyuncular başlığı altında da inceleyebiliriz. Sevilla'dan 25 milyon € bonservisle Real'e geldi. Real'de biri Arsenal'de kiralık olmak üzere 3 yıl forma giydi. Bu dönemde kötü değildi ancak istikrarsızdı ve diğerleri gibi beklentilerin altındaydı.

Geovanni. Bu oyuncular arasında en az tanınır isimdir muhtemelen. Oysa tam 21 milyon € karşılığında Barça forması giydi. "O kimdi ya?" diyenlere hatırlatayım. Hani Hull City'de oynayan Geovanni var ya. İşte o. Evet ta kendisi.

Listenin 2 numarasında yine tanıdık bir isim var: Ricardo Quaresma. Sporting'in dünya futboluna sunduğu bir başka güzel insan. O da Simao gibi 20 yaşında Barcelona'lı oldu. Onun kariyeri de yine Simao gibi benzer yolları izledi. 1 yıl Barça forması giydi ve ertesi yıl Deco'yu almak isteyen Barça, onu gözden çıkarmak zorunda kaldı. Quaresma Portekiz'de yine eski günlerine döndü. Sonrasında Inter, Chelsea derken şimdi bizim Q7'miz.

Listenin başında Javier Saviola var. River'dan 15 milyon Pound'a Barcelona'ya gitti. Bu çocuk büyük adam olacak dedik. Ama sonra olmadı, işler Arjantinlinin istediği gibi gitmedi. İki yıl kiralandı. Sonra diğer deve, Real'e gitti. Orda da olmadı. Şimdi Benfica'da kupaya koşuyor.

Bu oyuncuların çoğu, genç yaşta bu iki devden birinin formasını giymiş ve sonrasında bekleneni veremediği için gönderilmiş oyuncular. Bu oyuncular, genç yaşta Sir Alex ile çalışmış olsalardı, bugünkünden çok daha büyük yıldız olurlardı.

6 Nisan 2011 Çarşamba

PFA Yılın futbolcusu adayları



İki post önce PFA'nın ödüllerinden bahsetmiştim. İngiltere için önemli bir ödüldür. Sezon sonu PFA yılın futbolcusunu ve yılın genç futbolcusunu seçer. Daily Mail, PFA'nın son eleme listesini ele geçirdiğini iddia ediyor. Listenin doğruluğunu sorgulamak bugün için anlamsız olabilir. Doğru ya da yanlış olduğu zamanla ortaya çıkacaktır. Biz listedeki isimler üzerinde duralım.

Charlie Adam (Blackpool)

Nemanja Vidic (Man Utd)

Gareth Bale (Tottenham)

Scott Parker (West Ham)

Carlos Tevez (Man City)

Samir Nasri (Arsenal)

Son elemeye kalan 6 futbolcunun bunlar olduğu iddia ediliyor. Charlie Adam, beklentilerin üzerindeki performansıyla bu listeye girmeyi hakediyor. Blackpool'un duran topları onda, top tekniği iyi. En önemlisi de geriden iyi oyun kuruyor. Tipik bir forvet arkası değil ama gole yakın. Sezon başında böyle oynayacağı bilinseydi çok daha iyi bir takımda olurdu bugün. Hatta seneye de bir başka takımın forması altında görebiliriz.


Listedeki ikinci isim daha popüler. Man Utd'ın savunmasının vazgeçilmezi. Özellikle Rio'nun uzun süre sakat olduğu için oynayamadığı dönemde yanında oynayan her isimle uyum sağlayabildi. Evans, Smalling, Wes Brown, O'Shea. Hepsiyle oynadı ve büyük bir sorun yaşamadı. Vidiç, bugün dünyanın en iyi birkaç stoperinden biri ve bu yıl, iyi performans gösterdiği geçen yılın da üzerinde.

Gareth Bale de bu yılın iyi çıkış yakalayanlarından. Genö oyuncu analizinde ondan da basetmiştim. Sol tarafı teslim edebileceğin, güzel bir çocuk işte. Üstelik büyük realist hedefleri olan biri.

Scott Parker. Bu listede olmasa neden yok demezdim. Kötü değil ama çok ekstra bir performansı da yok açıkçası. Kevin Nolan, bu listede olmayı çok daha fazla hakediyor mesela. Takımının önde gelen oyuncularından ama ligin dibindeki takımın en iyisi olmak bile bazen çok fazla anlam ifade etmeyebilir. Nolan, Brunt, Etherington gibi isimlerin kesinlikle arkasındadır.

Carlos Tevez. İlk akla gelen soru: Hala ManU'da olsaydı nasıl olurdu? Wenger ve Fergie'nin elindeki adam dışardaki performansının üzerinde oynar. Hoca oyuncuyu silmiş ve oynatmıyorsa onu bilemem ama çok futbolcu için bu genelleme geçerlidir. Tevez, yeni oluşumunu yıllardır tamamlayamayan, her yıl biraz daha değişen ve gelecek yıl kaç oyuncu alacağı belli olmayan, kaç oyuncusunu takımda tutacağı belli olmayan City'nin en fazla göze batan ismi ve en büyük yıldızı elbette. Yıl içinde bir dönem ülke hasreti çekti ve gidebileceğini söyledi, o dönemde performansı biraz düştü ama yıl geneline bakıldığında ligin en iyilerinden. Hatta rakip savunmalar için en fazla korku veren oyuncu bile diyebiliriz.


Samir Nasri de listede kesinlikle olması gereken bir isim. Emirates sakinleri Cesc'ten iyi perfomans beklerken aradan Nasri sıyrıldı ve takımın bugünkü konuma gelmesinde büyük efor sarfetti. Cesc formda olsa, Arshavin'in devamlılığı olsa ve Vermaelen sakatlanmasa Arsenal için bambaşka bir yıl olabilirdi ve o yılı da bu güzel adam ödülü alarak süsleyebilirdi.

Bu oyuncuların dışında, Vaart, Kompany, Nani, Carroll, Drogba, Yaya, Etherington, Nolan, Hart ve Brunt aklıma gelen isimler...

5 Nisan 2011 Salı

Analar...

Böyle yiğit doğurmadı, diyenlere hatırlatacağımız "analar" bunlar işte... Ronaldo'nun annesi Dolores ve Messi'nin annesi Celia...

4 Nisan 2011 Pazartesi

Premier Lig'in Genç Yetenekleri


Premier Lig'de güzel gelenekler vardır. PFA, her ay, ayın menajerini, futbolcusunu ve genç futbolcusunu seçer. Bu prestijli bir ödüldür. Aylık olması sebebiyle bir ay bu ödülü almış olmak büyük anlam ifade etmese de, aylık çerçevede ciddiye alınır bir ödüldür. PFA'nın aylık değerlendirmeleri de dikkate alınarak Premier Lig'de bu yıl kendinden söz ettirmiş genç yeteneklere bir göz atalım. Öncelikle şunu söylemekte fayda var ki genç yetenekten kastımız 16-17 yaşındaki gelecek vaad eden oyuncular değil. Halihazırda forma giyen ve yaşı 20 dolaylarında olan oyuncular.


Andy Carroll, bu sene genç yetenek dendiğinde İngiltere'de ilk akla gelen isim. Zaten devre arasında çok sağlam bir bonservis bedeliyle Liverpool yolunu tuttu. Newcastle United, genç golcüsünü başka türlü bırakmazdı. Carroll, sevmediğim uzun pivot santrforların aksine top tekniği yüksek ve gole yakın bir oyuncu. Maçı izleyen biri Carroll'ın her an gol atabileceğini kolaylıkla kestirebilir. Pozisyon alma özelliği oldukça iyi ve bileği yumuşak. Liverpool çok para ödedi, bu paraya bence de değmez ama L'Pool için de oldukça faydalı olur. Ayrıca Andy, İngiltere milli takımı için de Capello'nun yüzünü güldüren isimlerden biri.

İkinci isim Gareth Bale. Türkiye'de çoğunluk Inter maçlarından tanıyor. Oysa Bale bu performansını çok maçta gösterdi. Inter maçlarının gizemi Maicon ve UCL'nin popülaritesinden geliyor elbette. Tribünlere, "Maicon'a taksi" dedirten çocuk işte bu. Bale inanılmaz hızlı bir adam. Üstelik iyi de orta kesiyor. Bekte oyyanabildiği gibi açıkta da oldukça başarılı. Spurs'un genç yıldızı elinde tutması zor görünüyor. Bale, kulübüne sadık olduğunu dile getirse de Real, Barça, Manu gibi takımlar onun da aklını karıştırmakta zorlanmaz. Bu arada Bale ile Walcott'un Southampton'dayken aynı odada kaldığını da belirtmeden kapatmayayım konuyu. Bir odada iki Usain Bolt...


Sırada İngilizlerin yeni ortasahası Jack Wilshere var. Şimdiden Capello için vazgeçilmez haline geldi. İtalyan hoca bir sonraki turnuvada Jack'in oynayacağını ve muhtemelen 2014'te takımın Jack'in üzerine kurulacağını söylüyor. Arsenal için de bir o kadar değerli. Wenger, büyük ihtimalle bu yaz Cesc'in takımdan ayrılışına engel olmayacaktır. Çünkü elinde Wilshere ve Nasri gibi iki sağlam adamı var artık. Yıllarca kaleci sıkıntısı çeken İngilizlere, aradıkları kaleciyi Man City'nin sunacağını söyleseler kimse inanmazdı sanırım. Takımın her yerine milyonları saçtılar ama kalede Joe Hart'a güvendiler. Doğru da yaptılar. Parayı basıp Akinfeev'i alabilirlerdi ama bu sefer geleneği sürdürmedi City. Joe Hart, bugün milli takım için de, City için de değerli bir kaleci. Şampiyonluk için kurulacak her takımda güven veren bir kalecidir.


Ahmed Elmohamady muhtemelen bu oyuncular arasında adı en az duyulan. Sunderland'ın Mısırlı savunmacısı sağdan iyi çıkışlar yapıyor ve beklenin üzerinde oynuyor. Sunderland muhtemelen onu alırken bu kadar iyi çıkış yakalayabileceğini düşünmemişti ama bugün takım için değerli bir oyuncu. Bu performasını sürdürürse EPL'de uzun yıllar seyrederiz.


Son olarak Man Utd'ın Meksikalı forveti Hernandez. Bu ismiyle tanımıyor olanlarla lakabını paylaşayım: Chicharito. Minik bezelye, bugüne kadar beklentilerin çok üzerindee bir performans sergiledi. Sir Alex, onu, Nani'yi ve Anderson'u beklediği kadar beklemek zorunda kalmadı. Kısa zamanda takıma adapte oldu ve oyuna girdiğinde Old Trafford tribünlerini heyecanlandırmayı başardı. Bu kadro yapısında Solksjaer gibi görünüyor ama Fergie yakın zamanda onu ilk 11'ine monte edecektir.

2 Nisan 2011 Cumartesi

Sivasspor 1-0 Beşiktaş


Hedefsiz kalmak motivasyonu ciddi oranda azaltır. Beşiktaş'ın bugünden sonra oynayacağı maçlarda bunu göreceğiz. Kupada Gaziantepspor maçları ve ligde Galatasaray ve Bursaspor maçı dışında oyuncuyu ve taraftarı maça konsantre edecek çok az şey var.

Kadro iyiydi. İdeale yakın bir kadro ile sahadaydı Beşiktaş. Ekrem-Toraman-Sivok-İsmail, önlerinde Fernandes-Ernst-Aurelio ve ileri üçlüde Simao-Quaresma ve Almeida. Necip ve Guti'nin yokluğunda iyi kadro. Yabancı sıkıntısı olmasa sağa Hilbert yerleştirilebilir.

Ferrari'nin maç öncesi sakatlanması ilk 11 açısından isabet olmuş. Ancak burda sorgulanması gereken şey şu: Bu adam bu sezon ikinci kez bir maça ısınırken sakatlanıyor.

Beşiktaş, oyun anlamında Sivasspor'a karşı oldukça üstündü. Zaten bu da beklenmedik bir durum değildi. Gerek Sivasspor anlayışı, gerek Rıza Çalımbay faktörü ve gerekse de Beşiktaş'ın bu yılki oyun felsefesi bu maçın bu şekilde geçeceğini gösterebilir bize. Sivasspor'da hedef önce gol yememek ve fırsat bulunursa en iyi şekilde değerlendirmek. Mesela 1-0 yenik duruma düşseler ortaya koyabilecekleri bir oyun anlayışı olmayacaktı.

Beşiktaş ilk yarıda biri Almeida, diğeri Quaresma ile iki ciddi pozisyon buldu. Q7'nin şutu direkten döndü, Almeida ise kendisinden beklenen vuruşu yaptı. Peki 45 dakika pozisyon vermeden, ancak iki pozisyonla devreyi kapayan Beşiktaş'tan memnun olmak mümkün mü?


İkinci yarı ilk yarıyı arattı. Sivasspor ilk yarıya nazaran daha çok topa sahip oldu. Maçın kırılma anı ise dakika 64'tü. Sivok ikinci sarıdan kırmızıyı gördü. Kırmızı maç standartlarında oldukça ağırdı. Maç içinde birçok benzer pozisyonda hakem Bünyamin Gezer kartını kullanmadı. Bu pozisyon, aslında bir birikimse, yani Sivok'un yaptığı küçük faullerin birikimiyse Sivasspor'un maçı 11 hatta 10 kişi tamamlaması büyük sürpriz. Maç içinde futbolun tüm çirkin yüzünü gösteren Sivasspor'u, maç sonunda alkışlayamam. Sivassporlu oyuncular çok sert oynuyor ve futbol oynatmamak için çalışıyor. Gönül böyle takımlardan arınmış bir ligde oynamak istiyor.

Beşiktaş 10 kişi kalınca Aurelio, Toraman'ın yanına çekildi. Bu dakikadan sonra Sivasspor biraz daha baskılı oynamaya başladı. Özellikle Kadir ve Cihan ile ciddi iki pozisyona girdi ancak faydalanamadı. Bu pozisyonlarda Cenk'in de hakkını vermek gerekir. Genç kaleci özellikle Kadir'in pozisyonunda başarılıydı.

90. dakikadaki gol pozisyonunda Mehmet Yıldız'ın el ensesine yenilen Ekrem'e kızamıyorum, zira aynı sıklette değiller. Ancak bunu göremeyen hakemlere kızıyorum. Muhtemelen bu pozisyon çok fazla tartışılmayacaktır. Ancak Beşiktaş kafaya oynuyor olsaydı, bu pozisyonda bu kadar duyarsız kalamazdı. Golün ofsayt olup olmadığına gelirsek: Yorum yapamam. Çünkü yayıncı kanal golü 3 kez gösterdi toplamda.

4 muhteşem dakika daha?


Görüntü, Thai League'den... Durex ile 4 muhteşem dakika daha mı demek istemişler acaba?