5 Temmuz 2012 Perşembe

Hırvatistan günlüğü #1 - Zagreb


Farkındayım burası spor blogu... Hatta daha çok futbol... Yine de tatilden bahsetmeyeceğiz anlamına gelmez... Hem sıkıntı da yok, yazının içinde ara ara futbol da olacaktır elbet.

Geçen hafta Hırvatistan'daydım. Twitter'dan takip edenler biliyordur. Hırvatistan - İspanya maçında Oliç kadar, Suker kadar, Stimaç kadar üzülmüşümdür. Hırvatlarla çeyrek final izleme heyecanı yaşayacaktım. Olmadı... İspanyollar yoluma taş koydu...

Hırvatlarla başka maç izleriz, belki maç bile izlemeyiz diye koyulduk yola. İlk durak Zagreb'di. Atladık uçağa, geyik, goy goy derken hemen geçti bir buçuk saat. İndik, baktık, saat yarım saat bile ilerleyememiş...

Zagreb'den beklentimiz azdı. Ne de olsa Split, Dubrovnik daha popüler şehirlerdi. Bunun da etkisiyle şehre 1 gün ayırdık. Ertesi gün yolumuz Split'e doğru uzanacaktı. Önce paraları Kuna'ya çevirdik, zengin olduk. Veriyorsun 100 €, alıyorsun 750 Kuna. Paramızı cebimize koyduk, şehre gittik. Tramvay'a binerken bilet olayını sorduk ama yarım yamalak İngilizce'yle içeride hallediyorsunuz dedi bir abla. İçeride de kimse halletmiyordu. 60 yaş üstü bilet okutuyordu, gerisi beleştepeciydi. Biz de beleştepede yerimizi aldık tabi. Tramvay'dan inmeye az kalmışken Hırvat olması muhtemel, Türk olmadığı kesin biri "Türk müsünüz?" dedi. An itibariyle kaçış yoktu. O da Türk'tü, biz de. Yurtdışında Türkle karşılaşmayı pek sevmem, sebebini çok bilmiyorum ama çok hoşlanmıyorum bu durumdan. Mümkün mertebe kaçıyorum açıkçası.

Normalde kaçıyorum ama bu sefer kaçış yoktu. Adam bizi yakaladı bir kere. Neyse ki sıkıntılı biri değildi, hatta bize oldukça da faydası dokundu. Bu yazıyı denk gelir de okur diye kötü şeylerden bahsetmeyeceğim.
Bize Zagreb'i anlattı. 4 aydır orada kalıyormuş. Hayatından memnundu. Müzik işine girmiş, stüdyoları varmış falan. Bizi kalacağımız yere götürdü. Taban Hostel'a yani. Giderseniz tavsiye ederim. Konumu iyi, içi fena değil. En azından temiz görünüyor. Hostel'de çalışanlar da iyi. İyi..Bildiğin iyi işte... Bu arada Hırvatça taban, taban demek... Bildiğin Türkçe'den almışlar...
Biraz erken gitmişiz, haliyle bir tur atın da öyle gelin dediler. Gidip, aç karnımızı doyuralım dedik. Bir şeyler atıştırıp tekrar döndük. Bu sefer aldılar. Soluklandık, tekrar çıktık. Bu arada o Türk arkadaştan da ayrıldık. Bize maliyeti çok olmadı. Rehber tutsak daha pahalıya gelirdi.
Zagreb'in Eminönü'sünü gezdik. Gündüz şehrin yaş ortalaması 40, gece 25. Erkek nüfusu az, kız gani gani. Kızları güzel. Dilencisi bile fena değildi yani. Bir iki şehir turu, bir iki Katedral derken akşamı ettik. Akşamı ederken de forma forma diye yanıp tutuştuk tabi. Gönüllerde Suker, Prosinecki ya da Boban forması vardı. Fena mı olurdu Boban formamı alıp gelsem? Fena olmazdı ama olmadı. Eski Hırvatlara, bizim kadar saygıları yok yeminle. Suker dediğimizde satıcı Hırvat aksanıyla "Suker is dead man" dedi. Satıcının Türk olmasından kıllandık tabi. Bildiğin Türkçe cümle kurdu amca. Bize Modric forması kakalamaya çalıştı. "Modric is going Manchester" dedi ama yemedik. Ya eskilerden biri ya da isimsiz istiyorduk. Ben isimsiz bulabildim, arkadaşa da Suker çaktılar. Çaktılar diyorum zira 190 Kuna bayıldı. Ben de 150... Orijinal falan değil formalar. Orijinal kassam girer internetten alırım. Sahte formanın güzelliği başka...
Hava kararmasa da akşam oldu bir yerde. Sokaklar şenlendi haliyle. Bu kısma çok girmeyeceğim... Akşamı çok kötü, berbat, hiç güzel değil... Immm leş gibi... İğrenç, iğrenç ötesi...
Ertesi gün... Bunu da ikinci yazıya saklayayım...

(Sonraki yazılarda fotoğraf da paylaşırım)

Hiç yorum yok: