14 Aralık 2009 Pazartesi

Hamburg

Bayramda yolumuz Hamburg'a düşmüştü. Postun birinin sonunda bahsetmiştim, yakalayanlar St. Pauli atkılarını aldılar (Gökhan senin atkın aklımda)...

Yazmaya bir türlü fırsat bulamamıştım. Bugüne kısmetmiş. Gezdik gördük el memleketini; Büyük umutlarla gitmiştim. Her duyan Reeperbahn'dan bahsetmişti gözümüzde büyüttük haliyle...

Hamburg beni büyük tesadüflerle karşıladı; Detayına girmeye gerek yok...

Ben şehirde önce tarih ararım. Tarih kokusunu almıyorsam eksiktir o şehir benim için. Bunu Hamburg'da tadamadım. 2. Dünya savaşı silmiş süpürmüş şehri. Bugünlere kalan Rathaus, Warehouse district, St. Michaelis, St. Nikolai Landungsbrücken. Arkadaşlarınıza hediye etmek için alacağınız hediyelik eşya sayısı 3 bilemedin 4. Turizmden anlamadıklarından değil, ellerindeki 2 paralık şeyi 10 paraya pazarlamasını çok iyi biliyorlar. Olmadığından... Hediye edecek zımbırtı olmadığından. Kupa, Tişört, şapka benim nezdimde hediyelik değildir...

Liman... Şehrin en güzel şeyi bu olsa gerek. En azından öyle olduğunu düşünen onlarca insan biliyorum. Deniz aşığı bir insan değilseniz -ki ben değilim- bir liman ne kadar güzel olabilir ki?

Spor... Almanların bayan profesyonel sporcu sayısı bizim toplam profesyonel sporcu sayımızdan daha fazla. Bu yeterince açıklıyordur sanırım konuyu. Spor deyince ilk akla gelen elbette ki futbol ama diğer sporlarla da araları hiç fena değil açıkçası. Spor mağazasına girdiğinde 5 katlı mağazanın 1 katı futbol için, gerisi bisiklet, jogging başta olmak üzere diğer spor dalları için. Gittik oralara ama şansımıza Hamburg Mainz deplasmanındaydı... St Pauli'nin iç saha maçı vardı sanırım, onu da ben kaçırdım maalesef... Ha bir de St Pauli sevilen takımdır. İşçi takımıdır, emekçi takımıdır... Hamburg da Almanya'nın az sevilenlerindenmiş, genelde dazlaklar severmiş.. Borges'e sormak lazım...

Reeperbahn... İnsanlar öve öve bitiremeyince bir satır açma gereği duydum. Amsterdam'ın yandan yemişi diyelim. Hatta yandan falan değil, bodozlama önden yemişi. Amsterdam'a, Red Light'a ilk gittiğimde ortam çok hoşuma gitmişti ve gerçekten başka bir dünyada olduğumu düşünmüştüm, aynı hisleri, aynı olması zordu ama yakın hisleri dahi yaşamadım. Çok çakma geldi bana... Orjinal havayı solumadım...

Reeperbahn ve Futbolu birleştirip sevgili Alman kardeşlerime bir eleştiri de bulunayım isteyim. Hiçbir barda Real-Barça maçı verilmez mi arkadaş. El Classico deyince hayat durur. Bundesliga özetlerinin bile arkasında kalmamalıydı...

Şehir soğuk, insanın sigara içesi geliyor resmen. Nehir kenarında ama Ankara soğuğu. Ayaz, kuru soğuk... O sıcak şarapları neden bu kadar çok sevdiklerini daha iyi anlıyorum...

Toparlayacak olursak. Almanya'ya haksızlık etmek istemem. Berlin ve Munih'in gerçekten gezilesi yerler olduğunu söylediler. Yine büyük umut bağlamamak gerekir tabi. Hamburg'dan raylı sistemi ve gece hayatını çek Samsun. İkisi de yeşil, şirin, hoş vs. Kız güzel mi sorusuna verilen kaçamak "sempatik" cevabı gibi... İstanbul ile karşılaştırmak bu şehre saygısızlık olur...

Daha önce Roma'ya, Milano'ya ve Paris'e de gitmiştim ve gerçekten büyülenmiştim. Güzel şehirdi hepsi, farklıydı, imzaları vardı, orjinaldi... Hal böyle olunca olumsuzlukları göremiyordum. Oysa ki olmalıydı.. Her şey mükemmel olamazdı. Hamburg'da bunları da görme fırsatım oldu. En önemli gözlemim insanlar. Yaşlıların çok çok büyük kısmı yalnız. Sokakta yaşlı çifte rastlamak zor, ya da tesadüftür ki bana denk gelmedi. Neden yalnızlar? Elbette aralarında eşleri ölmüş olan vs. de vardır ama aile bağlarının zayıf olması ve bu düzensiz hayatın sonu bu... Sonra herkesin köpeği var ne güzel derken düşünmek gereken başka bir şey var aslında. İşte insan böyle yalnız olunca, bir zaman sonra hayat arkadaşı bir köpek oluyor... Vesselam...

P.S. Kardeşim Numan'a ve Mustafa ağabeye benimle ilgilendikleri için, bana zaman ayırdıkları için ve bana kapılarını açtıkları için çok teşekkür ederim...

Hiç yorum yok: