31 Aralık 2009 Perşembe

Mutlu Yıllar


2008'in Temmuz ayında bir hevesle başlamıştık bu işe... O günden bugüne toplam 732 post olmuş. Bu da 733. sü...

Ben bugün Eskişehir yolcusuyum, dönüşte 2000li yıllarda neler olduğunu yazacağım. Deepman yakında askerden dönüyor. At yarışı ve voleybol konularında bizleri aydınlatır, tabi askerde takip etmeye fırsat bulabildiyse. Turiaf, buralar sana emanet dostum...

Hepinizin yeni yılını en içten dileklerimle kutlarım. 2010'da sağlıklı, sıhhatli, başarılı bir yıl geçirmeniz dileğiyle...

P.S. "Yenilsen de Yensen de" Bugün 16.00'da NTVSpor'da. Gece 01.00'de tekrarı var. Ben hafta içi olması sebebiyle katılamayacağım; iş güç işte... Konular çok eğlenceli, kaçırmayın derim...

3. kaleci?


3. kaleci ilk 2 kalecinin sakat, cezalı ya da formsuz olduğu bir dönemde forma şansı bulur. Ortasahada mevkiinin 3. oyuncusu gibi değildir, rotasyonda yer bulamaz veya son 10 dakika şans bulamaz. Önündeki kaleciler bir sorun yaşamadığı sürece 3. kaleci olarak kalır. En fazla 2. kaleci olur. Bazen sezonu tek maça çıkmadan bitirir...

Rüstü ve Hakan'ın sakatlıkları Korcan'ı birinci kaleciliği taşıdı. Sakatlıklar bir müddet daha sürecekti ve Korcan önümüzdeki 3-4 maça ilk 11 çıkacaktı ama olmadı. Beşiktaş Hoffenheim'dan Ramazan'ı kiraladı...

Olaya Korcan açısından bakmayacağım. O yönden de bakmak gerekebilir ama biraz duygusallıktan arınıp mantıklı düşünelim...

Korcan bildiğim kadarıyla 4 yıldır Beşiktaş'ın alt takımlarında forma giyiyor. Bu sene 3. kaleci olarak gördük hep. Madem Korcan'a 3. kaleci olarak güvenmeyeceğiz neden bu adamı kadroda tutuyoruz? Yol verelim gitsin... Boşa masraf yapmayalım. Korcan değil başka biri olsun onun yerine. 3. kaleci olarak güvenebileceğimiz biri...

Altyapıya yatırım yapmak güzel ama bunları zamanı geldiğinde kullanmak da gerekli. Yoksa boşa masraf yapmaya gerek yok...

30 Aralık 2009 Çarşamba

Tanıdık isimler


Teknik Direktörler için Dünya Kupası vizesi alamamanın cezası büyük ihtimalle takımdan ayrılmaktır. Çok azdır herhangi büyük bir turnuvaya katılamamış ama hala takımın başında olan Hoca. Bosna bile Hoca'sının ipini çekti. Bile diyorum daha önce büyük turnuvalarda görmeye pek alışık olmadığımız için ancak elbette tarihinin en iyi jenerasyonunu yakalamış bir ülke için katılamamak acı ve hayal kırıklığı... Hazır Bosna'ya gelmişken söz, yeni Hocalarını takdim edelim. Safet Susiç. Türk futboluna çok uzak değil, hatta bizden biri denebilecek kadar yakın. Değerini bilemedik demeyeceğim, zaten bu muhabbet de beni fazlasıyla sıkıyor...

Ukrayna kanadına geçelim. Play-Offlarda Yunanistan'a elenen takımın yeni Hocası çok büyük ihtimalle Mircea Lucescu olacak. Resmi açıklama yapıldıysa kaçırdım. Yine tanıdık bir isim bizim için. Luce, Milli takım için Dünya'daki en akılcı isimlerden biriydi. Türk Milli takımı olarak kesinlikle peşinde koşulması gereken bir isimdi, olmadı...

Son olarak geçen haftaya gidelim. İskoçya'nın da Milli takım Hocası olarak Dundee Utd. 'dan ayrılan Craig Levein ile anlaştığını hatırlatalım. Çok şükür tanımadık bir isim...

Biz neyi bekliyoruz peki... Tahminim Dünya Kupası sonrasını bekliyoruz...

29 Aralık 2009 Salı

The Expendables ve Machete



İki filmde 2010'da gösterime giricek. Expendables yazın Machete ise bahara doğru beyaz perdeye düşecek. İki filminde ortak yönü enterason oyuncu kadroları.

Machete'de De Niro'ya eşlik edecek isimler; Jessica Alba, Lindsay Lohan ve Steven Seagal. Bunların yanında Lost'dan tanıdınık yüzler; Michelle Rodriguez (Ana Lucia) ve Cheech Marin (David Reyes) kadroda bulunmakta.

Sylvester Stallone'nin yazdığı, yönettiği ve oynadığı The Expendables'da ise ona şöyle bir kadro eşilk edecek ; Jason Statham, Jet Li, Bruce Willis, Arnold Schwarzenegger, Mickey Rourke, Eric Roberts ve son olarak geçen hafta bu hayata veda etmiş Brittany Murphy (RIP).

Açıkcası iki filmin kadrosuda çok renkli ama bu renkler filmlerin kalitesine nasıl yansıyacak açıkcası hiç bilemiyorum.

Petrescu Rusya'da


Dan Petrescu'nun Unirea'ın başından ayrılmasının bir sebebi olmalıydı zaten. Unirea, UCL'de son 16'ya kalmayı son maçta elinden kaçırdı; Yola Europa Cup'ta devam ediyor. Eyvallah zor bir kura çektiler Liverpool geldi, buna diyecek lafım yok. Lige baktığımızda da tablo yine kötü değil. Lider Cluj ile aynı puandalar. E o zaman neden?

Olayın iç yüzünü çok iyi bilmiyorum ama görünen tablodan para nelere kadir demek zor değil. Eski Chelseali Petrescu, Unirea'dan ayrılıp Rusya'da bu yıl küme düşen Kuban Krasnodar takımıyla anlaştı. Alacağı para yıllık 1.5 milyon €. Romanya'da kazandığının 3 katı.

Para mı kariyer mi konusunda seçimi net olmuş Romen Hoca'nın. Hedefi artık Liverpool'u elemek değil, Kuban'ı Rusya Premier Ligi'ne taşımak. Kolay gelsin, ne diyelim...

Kendini Unirea taraftarının yerine koydum. Hocam beni sezon ortasında bu şekilde bırakacak. Ağzını burnunu kırarım, sonra yollarım Rusya'ya...

28 Aralık 2009 Pazartesi

Kundakta transfer


Özellikle son bir kaç yıldır bonservis bedellerinin hatırı sayılır rakamlara ulaşmış olması kulüpleri kundakta transfere zorluyor. Avrupa'nın önde gelen kulüpleri oyuncuları genç yaşta keşfedip renklerine bağlama işini daha sıkı tutuyorlar. Brezilya ve Arjantin kökenli oyuncuları Porto'dan önce, Afrika ve Fransa kökenlileri Lyon'dan önce keşfetme telaşındalar. Haklı telaşlarına diyecek lafımız yok...

Diğer taraftan son dönemlerde gelişme içinde olan Doğu Avrupa futbolu meyvelerini vermeye başladı. Slovenya, Slovakya, Hırvatistan, Sırbistan son dönemlerde daha fazla genç oyuncu çıkarmaya başladılar.

Juve ve Milan, bir adım geride kalan İtalya futbolunu yeniden canlandırmak için yöneldiği altyapı ve genç oyuncu bulma çalışmalarında sık sık birbiriyle karşılaşır oldu. Adiyah ve Hottor'dan sonra iki dev şimdi de Triglav Kranji, Zan Benedidic için karşı karşıya geldi... Benedidic henüz 14 yaşında, bıyıkları terlememiş bir Sloven...

Çocuktaki egoyu siz tahmin edin...

24 Aralık 2009 Perşembe

FM 2010 Tüyoları


Chao Grey'in verdiği tüyolara bende bir kaç ekleme yapayım dedim.

Şimdi öncelikle sistem ile başalyalım;

Savunma: Savunmada kritik nokta kesinlikle bekler. Bekleri 2-0 yada 2 farklı skorlarla yenik durumda olmadığınız sürece atak yapmayın. Maça support olarak başalsınlar ve siz 2 farkı yakaladığınızda yada son 10 dakikada istediğiniz skorda iseniz savunma olarak değiştirin.

Ortasaha: Bakalava yada diamond ortasaha denemedim şimdiye kadar ama ortanın boş kalması veya kanatsız sistemin pek verimli olacağını düşünmüyorum. Kanatların ilerde olmasıda pek bir yarar sağlamıyor. Klasik dörtlü ortasaha düzeninde kanatlar winger attack modunda, tackling özelliği yüksek bir oyuncu ball wining midfelder modunda,Onun yanındaki MC özellikli oyuncunun eğer playmaker özellikleri iyi ise Advanced Playmaker ve support modunda yada Central Midfielder ve support modunda olmalı. DMC ve MC pozisyonlarındaki oyuncuların heading ve jumping özellikleri bu oyunda önemli kılınmış. Skor avantajı yakalandığında kanatlar wide midfielder ve support moduna getirilmesi yararlı olur. Onun dışında daha çok savunma yapmak isterseniz forvetlerden birini çıkarıp defansın önüne bir dm koyup onu anchor man modunda oynatmakda önemli katkılar sağlıyor.

Forvet: Forvetler arasında Complete ve poacherlar ön plana çıkıyorlar. Determination özelliği bu oyun için önemli o yüzden finishing,off the ball, heading ,jumping, pace ve acceleration'ın yanında bu özelliği de filtreye eklemek gerekiyor. Ayrıca bu oyunda tek forvetli sistemler pek işe yaramıyor. 4-3-3 de merkez forvetin yanındaki kanat forvetler yeteri kadar destek olamıyorlar. Bu yüzden çift forvetli sistemler tercih edilmeli.

Taktik ayrıntıları; Ben genellikle attack ve fluid modunda maça başlıyorum. Defans çizgisi ortada. Narrow ve düşük tempoda oynuyorum. Tackling more cautious. Öne geçincede Control moduna geçiyorum.

Oyuncu Önerileri;

Kaleci; Danut Coman(çok yönlü bir kaleci zaten siz almazsanız City kapıyor hemen) Federico Vilar (Coman'ın bir alt versiyonu o da oyun başında alınmazsa Barça'ya gidiyor)
Bek; Masilela (Sol bek için gayet makul bir fiyata (max 1.5 milyon) alınabilecek iyi bir oyuncu)
Stoper; Sergiy Krystov (ucuz (max 2.5 milyon) genç ve harika bir defans oyuncusu), Michael Turner, Brede Hangeland
DM; Annan (gerçekten harika tam bir ball wining midfielder)
MC: Tim Cahill (tam bir advanced playmaker), Papa Bouba Diop (FM 2007'de inanılmaz oyunuyordu bizim Papa ve bu oyunda ona benzer bir performans gösteriyor. Yine uygun fiyata alınabiliyor. Heading,tackling ve long shot özelliklerinin hakkını sonuna kadar veriyor)
MR; Barnetta ( oyunda ciddi biçimde sağ kanat eksikliği var ve Barnetta'yı kapmak önemli. Çok pahalı değil ve çift kanattada oynaması çok büyük avantaj. Bol bol kewell tarzı gollerinide görmek mümkün)
ML; Di Maria (4 milyona alabileceğiniz bargain bir topçu. Avrupa passaportu olmasıda önemli bir avantaj)
Forvet: Artem Milevskiy (Oyunun neredeyse en iyi forvetlerinden biri. Güçlü,hızlı ve bitirici. Aradığınız her özellik bu elemanda var. 7-9 milyon arası bir fiyatı var) Ronaldo (Gerçek Ronaldo'nun finishingi 19 ve bunun hakkını ilk sezon için oldukça veriyor. max 2 milyona alınır. 2008'in Zampagnası gibi tek sezonluk harika bir performans gösteriyor)

Ayıptır!


Dün gecenin en çok konuşulan maçı Ajax'ın 14-1 aldığı maç olsa gerek. 14 çok hocam. Rakip amatör. Bırak bir yerde. 6-7 olsun... Çek takımını geriye hoca. İlla taban mı göstermek lazım?

22 Aralık 2009 Salı

Conan Out Seinfeld In?


Bildiğiniz üzere Conan O'Brien Jay Leno yerine Tonight Show'u sunmaya başlamıştı 6-7 ay önce. Leno 22:30 saatinde yeni showuna başladı bu sezon yine NBC'de. Conan'ın boşalttığı 00:30'daki Late night show'u ise Jimmy Fallon sunmaya başlamıştı.

Bu üçlü arasında favorim kesinlikle Conan'dır. Jimmy Fallon'ı kaale almam tamamen bir hayal kırıklığı. Leno ise Conan ve Kimmel'dan sonra en çok sevdiğim talk show sunucusudur.

Amerikan izleyici ise ilgin bir biçimde Conan'ı yeteri kadar seyretmiyor. Tonight Show'un Leno'dan Conan'a geçmesi ile reytingler ciddi bir biçimde düşmüş. Late Night Show için durum daha da kötü. Leno'nun yeni show'u da beklenen ilgiyi görmemiş. Açıkcası 22:30 izleyicisi talk show izlemek istemiyor. 23:30 izleyicisi için Conan biraz uygunsuz kaçıyor. Fallon'u nereye koysan bişi olmaz zaten.

Aslında Conan neden izlenmediğini pek anlamıyorum ama heralde Conan'ın espirileri daha çok gençlere yönelik olduğundan kendisi için 00:30 saati daha uygun gözüküyor.

Reytingler yerlerde sürününce herkes NBC'den bir hamle yapmasını bekliyor ve en son çıkan dedikoduda NBC'nin favori yüzlerinden biri olan Jerry Seinfeld'in ismi ön plana çıkmış. Kendisini ne kadar çok sevsek de açıkcası Seinfeld'in bir late night show'u tarzına pek uyacağını sanmıyorum. Ancak Amerikada yapılan ankette Seinfeld %73 gibi büyük bir yüzde ile Conan'a tercih ediliyor.

Aslında Fallon kovulup yerine Conan getirilse Leno eski saatine dönse Seinfeld'de Leno'nun saatinde bir program yapsa işte o zaman nbc tadından yenmez.

21 Aralık 2009 Pazartesi

Çay kupam var, onu da vereyim mi?


Barcelona'yı günahım kadar sevmem. Kraldan çok kralcıyımdır İspanya'da.

Barça'yı sevmediğim gibi oyuncusunu da sevmedim. Yıllarca yüzümü ekşiterek baktım Ronaldinho'ya, Milan'a gitti kanım ısındı. Zaragoza taraftarı kadar net olmasam da Eto'o için bir gün olsun iyi şey söylemedim. Henry gitti, sildim. Irlanda maçındaki hareketini bile Barça ile bağdaştırdım içten içe. Son olarak Messi mi Ronaldo mu tercihim zor olmadı açıkçası. Messi'ye de bir gün kötü demiş de değilim ama. O kadar da değil yani...

Herneyse. Puyol'un kolları kupa kaldırmaktan kas yaptı ama bu takım kazanmaktan bıkmadı...

ManU zamanında ıskalamıştı ama bu sefer Barça 12'den vurdu. Alayını süpürdüler...

Elimde, çayımı yudumladığım kupam var; Guardiola görse kupa için PES'te maç teklif eder.
Neyse bize düşen tebrik etmektir. Darısı başımıza diyelim...

Aşağıdaki kare tören sonrasından. Hazır Messi'yi yakalamışken bağlamışlar...

19 Aralık 2009 Cumartesi

Mutlu yıllar Dortmund


Alman futbolu bazılarına büyük zevk verir. Benim için pek öyle değildir. Şampiyonluğa oynayan takım sayısı 5'ten az olmaz, kalite olarak çok takım birbirine eşittir. Bu yıl şampiyon olanın gelecek yılı garanti değildir, 2. ligden gelen şampiyonluğa oynayabilir vs. Her şey olumlu, her şey tatlı ama sevmiyorum o ligi işte. Yıldızının olmaması benim için en büyük etkendir.

Alman futboluna, Alman milli takımına, Bundesliga'ya mesafeli olsam da Borussia Dortmund'u severim. Sevgimin temelinde ateşli tribünleri yatar. Aralarında en sempatik gelendir bana. Her ne kadar aldıkları tek UCL'yi Juve'nin elinden almış olsalar da...

Dortmund bugün 100. yılını kutladı.
Mutlu yıllar Borussia Dortmund...
6 Bundesliga titles,
2 DFB German Cups,
3 German Supercups,
1 European Cup Winners' Cup,
1 Champions League
1 Intercontinental Cup

Lemerre Ankaragücü'nde


Ankaragücü benim için Ankara'nın sevilen takımıydı. Ankaraspor-Ankaragücü münasebeti tiksindirdi. Hikmet Karaman olayı midemi bulandırdı. Yönetimi tamamen antipatik...

Ankaragücü, Hoca olarak kimi alsın diye sorsalar. Bülent Uygun derdim. Sevmediklerim bir alana toplansın isterdim. Olmadı, gittiler Fransa'dan sevmediğim bir adam buldular... Domenech olmadı ama Lemerre oldu... Teşekkürler Gökçek...

Oğlum sana söyleyeyim babam sen anla...

Lemerre'in kariyerine laf edecek değilim. Ancak kulüp takımlarıyla arasının da pek iyi olduğu söylenemez. Tıpkı medyayla olduğu gibi...

17 Aralık 2009 Perşembe

Açmış ağzını yummuş gözünü


Nicolas Anelka. Yüzü pek gülmez, içinde fırtınalar kopuyorsa da belli etmez. Sessiz, sakin biliriz onu. Türkiye'de kaldığı dönemde öyle sivri açıklamalar yapmışlığı yoktur, varsa da ben hatırlamıyorum.

Chelseali forvet Fransa hakkında konuşmuş. Biraz da ağır konuşmuş. Bizde herhangi bir oyuncu benzer demeç verse Kuvayi Milliye sınırlarından içeri zor girer.

"I am fine in England. I will never return to France. The taxation system is foolish there - I am not going to lose 50% of my income. .... I do not appreciate football fans in France. They do not welcome French players who play abroad like me. They did not even support the French national team when we faced Ireland last month. .... France is full of hypocrites".

Fransa'daki saçma vergi sisteminden dolayı kazancımı yarı yarıya düşüremem demiş. Fransız futbolseverlerin de Fransa dışında oynayan Fransızlara karşı olumsuz tavırlarından bahsetmiş. Son olarak da tüm Fransa'ya gitmiş laf. Irlanda karşısında desteklemediler, Fransa iki yüzlü insanla dolu...

Sert olmuş biraz Nicolas...

Hoca maç seçiyor


ManU'nun haftasonu Chelsea maçı olsa ve bunu düşünerek Wolves maçına yedek oyuncularla çıkma; Ardından Fergie "Haftasonunu düşünerek bazı oyuncularımı dinlendirdim" dese hiç birimiz şaşırmayız. Ancak Wolves haftasonu Burnley maçını düşünerek ManU maçına yedeklerle çıkınca algılayamıyor insan. McCarthy'nin açıklaması çok mantıksız değil ama tuhaf. Mick McCarthy "Bizim rakibimiz ManU değil, asıl rakibimizle haftasonu oynayacağız" mantığıyla 10 oyuncusu dinlendirdi. Yani bir nevi mağlubiyeti peşinen kabullendi...

Uzun vadeli plan için bu çok eleştirilecek bir durum değildir aslında. McCarhy çıkardığı tabloda Manchester maçının karşısına "0" yazmıştır zaten, hal böyle olunca "Ulan zaten yenileceğiz, bari haftasonu kazanalım" diye düşünmesini çok yadırgamıyorum. Tabi olaya taraftar açısından baktığımızda aynı şeyleri söylememiz pek mümknü değil. Takımını desteklemek için gelen taraftar hocanın mağlubiyeti kabullendiğini görürse çıkdırır. Parasını da ister fazlasını da. ManU maçına giden taraftara bir kıyak yaparlar heralde...

14 Aralık 2009 Pazartesi

Hamburg

Bayramda yolumuz Hamburg'a düşmüştü. Postun birinin sonunda bahsetmiştim, yakalayanlar St. Pauli atkılarını aldılar (Gökhan senin atkın aklımda)...

Yazmaya bir türlü fırsat bulamamıştım. Bugüne kısmetmiş. Gezdik gördük el memleketini; Büyük umutlarla gitmiştim. Her duyan Reeperbahn'dan bahsetmişti gözümüzde büyüttük haliyle...

Hamburg beni büyük tesadüflerle karşıladı; Detayına girmeye gerek yok...

Ben şehirde önce tarih ararım. Tarih kokusunu almıyorsam eksiktir o şehir benim için. Bunu Hamburg'da tadamadım. 2. Dünya savaşı silmiş süpürmüş şehri. Bugünlere kalan Rathaus, Warehouse district, St. Michaelis, St. Nikolai Landungsbrücken. Arkadaşlarınıza hediye etmek için alacağınız hediyelik eşya sayısı 3 bilemedin 4. Turizmden anlamadıklarından değil, ellerindeki 2 paralık şeyi 10 paraya pazarlamasını çok iyi biliyorlar. Olmadığından... Hediye edecek zımbırtı olmadığından. Kupa, Tişört, şapka benim nezdimde hediyelik değildir...

Liman... Şehrin en güzel şeyi bu olsa gerek. En azından öyle olduğunu düşünen onlarca insan biliyorum. Deniz aşığı bir insan değilseniz -ki ben değilim- bir liman ne kadar güzel olabilir ki?

Spor... Almanların bayan profesyonel sporcu sayısı bizim toplam profesyonel sporcu sayımızdan daha fazla. Bu yeterince açıklıyordur sanırım konuyu. Spor deyince ilk akla gelen elbette ki futbol ama diğer sporlarla da araları hiç fena değil açıkçası. Spor mağazasına girdiğinde 5 katlı mağazanın 1 katı futbol için, gerisi bisiklet, jogging başta olmak üzere diğer spor dalları için. Gittik oralara ama şansımıza Hamburg Mainz deplasmanındaydı... St Pauli'nin iç saha maçı vardı sanırım, onu da ben kaçırdım maalesef... Ha bir de St Pauli sevilen takımdır. İşçi takımıdır, emekçi takımıdır... Hamburg da Almanya'nın az sevilenlerindenmiş, genelde dazlaklar severmiş.. Borges'e sormak lazım...

Reeperbahn... İnsanlar öve öve bitiremeyince bir satır açma gereği duydum. Amsterdam'ın yandan yemişi diyelim. Hatta yandan falan değil, bodozlama önden yemişi. Amsterdam'a, Red Light'a ilk gittiğimde ortam çok hoşuma gitmişti ve gerçekten başka bir dünyada olduğumu düşünmüştüm, aynı hisleri, aynı olması zordu ama yakın hisleri dahi yaşamadım. Çok çakma geldi bana... Orjinal havayı solumadım...

Reeperbahn ve Futbolu birleştirip sevgili Alman kardeşlerime bir eleştiri de bulunayım isteyim. Hiçbir barda Real-Barça maçı verilmez mi arkadaş. El Classico deyince hayat durur. Bundesliga özetlerinin bile arkasında kalmamalıydı...

Şehir soğuk, insanın sigara içesi geliyor resmen. Nehir kenarında ama Ankara soğuğu. Ayaz, kuru soğuk... O sıcak şarapları neden bu kadar çok sevdiklerini daha iyi anlıyorum...

Toparlayacak olursak. Almanya'ya haksızlık etmek istemem. Berlin ve Munih'in gerçekten gezilesi yerler olduğunu söylediler. Yine büyük umut bağlamamak gerekir tabi. Hamburg'dan raylı sistemi ve gece hayatını çek Samsun. İkisi de yeşil, şirin, hoş vs. Kız güzel mi sorusuna verilen kaçamak "sempatik" cevabı gibi... İstanbul ile karşılaştırmak bu şehre saygısızlık olur...

Daha önce Roma'ya, Milano'ya ve Paris'e de gitmiştim ve gerçekten büyülenmiştim. Güzel şehirdi hepsi, farklıydı, imzaları vardı, orjinaldi... Hal böyle olunca olumsuzlukları göremiyordum. Oysa ki olmalıydı.. Her şey mükemmel olamazdı. Hamburg'da bunları da görme fırsatım oldu. En önemli gözlemim insanlar. Yaşlıların çok çok büyük kısmı yalnız. Sokakta yaşlı çifte rastlamak zor, ya da tesadüftür ki bana denk gelmedi. Neden yalnızlar? Elbette aralarında eşleri ölmüş olan vs. de vardır ama aile bağlarının zayıf olması ve bu düzensiz hayatın sonu bu... Sonra herkesin köpeği var ne güzel derken düşünmek gereken başka bir şey var aslında. İşte insan böyle yalnız olunca, bir zaman sonra hayat arkadaşı bir köpek oluyor... Vesselam...

P.S. Kardeşim Numan'a ve Mustafa ağabeye benimle ilgilendikleri için, bana zaman ayırdıkları için ve bana kapılarını açtıkları için çok teşekkür ederim...

13 Aralık 2009 Pazar

Manisaspor:1 - Beşiktaş:1


Galip gelsen üçüncüsün, fark atsan lidersin, berabere kalınca 5. sıradasın. İki yıldır, Bundesliga tadında bir TSL izliyoruz. Geçen sene üç büyüklere Trabzon ve Sivas katılmıştı, bu sene Kayserispor ve Bursaspor eşlik ediyor. Trabzonspor arkadan ışıkları yakmadan yanaşıyor ama çok fazla yanaşabileceğini de düşünmüyorum...

Rakiplerinin kazandığı haftada, haftanın kapanış maçına eyvallah dedirten bir kadro ile çıktı Denizli. En ideal dörtlü savunma, Fink-Ernst çok şükür bir arada, Bobo da en uçta, Ekrem, Tello, Nihat hücuma dönük ortasahanın üçlüsü. Kadro iyiydi. İyi de başladı maça Beşiktaş. Çok baskılı olmasa da topu ayakta tutan taraftı, ilk yarım saatlik dilimde bir direkten dönen top ve bir Bobo golü. Rüstü haftalardır ağlardan top çıkarmamıştı bu hafta tılsım bozuldu. İyi de oldu aslında, gol yememe bir yerden sonra takımda motivasyon mu oluşturuyor baskı mı oluşturuyor bilemiyorum. Bazı oyuncularda baskı oluşturuyor gibi hissediyorum. Profesyonel futbolculara sormak lazım...

Nihat'ın kaçırdığı 3 net pozisyon var. Nihat yerine daha adam akıllı biri olmuş olsaydı maçı rahat bir şekilde almış olacaktı Beşiktaş. Ancak işte hücum kalitesi herşeyi bir anda değiştirebiliyor. Nihat'a yeteneksiz demek cesaret ister ama Nihat da kariyerine laf söyletecek kadar kötü oynamamalı...

Nihat 90 dakika oynuyorsa bu biraz da hocanın ayıbı. Nihat'ı bir şekilde kazanmak lazım, katılıyorum ama Nihat kendini kazanmak istemedikçe bizim isteklerimiz nafile. İkinci yarıda oyuna Tabata ya da Yusuf girmeliydi. Kenarda iki tane forvet arkası oyuncu beklerken, kağıt üstünde Nihat, çim üstünde Ernst o mevkide oynuyor. Hoca şapkasını önüne koyup düşünmeli bunları. Devre arasında Delgado dönünce kulübede oturacaksa, varsın hiç dönmesin...

Bu hafta şanssızlık da vardı biraz ama yine de kazanmak gerekiyordu. Bu maçta bırakılan 2 puan lüks kaçtı. Bursaspor maçında kimi son kez izleyeceğiz acaba?

Juve'de işler yolunda gitmiyor


Hafta arası grubun kritik maçında evinde Bayern'den 4 yedikten sonra UCL'ye veda eden Juve, şimdi de Bari mağlubiyetiyle sarsıldı. Torino ekibinde işler yolunda değil. Ferrara geldiği günden beri diken üstündeydi, ardarda alınan kötü sonuçlar iyiden iyiye eleştirilerin odak noktasına çekti genç hocayı...

Ferrara şanssız oldukları konusunda ısrarcı. 3-1'lik mağlubiyetin faturasına şanssızlık yazmış. Bari 3 kez geldi 3 gol attı, penaltı kaçırdık da savunmasının detayları. Elbette ki haklılık payı var ama herşeye rağmen, özellikle Bayern maçı sonrası Juve'nin bu maçı alması gerekiyordu, olmadı...

Ferrara sonucu şanssızlığa bağlarken Başkan Blanc motivasyon eksikliğinden bahsediyor. Inter maçında takımın motive olduğunu hissediyordum ama bu maçta hissedemedim demiş.Sonra da Ferrara ve penaltıyı kaçıran Diego özelinde konuşmuş. Diego için şampiyonlar bazen kötü başlarlar derken; Ferrara için yola birlikte devam edeceğiz demiş. Juve, sezon ortasında hoca değişikliğine pek alışık bir takım değildir. Kolay kolay değişiklik yapacaklarını sanmıyorum. Gelecek yıl takımın başında Ferrara'nın olmama ihtimali kuvvetli ama bu yıl yola birlikte devam edileceğini düşünüyorum. İtalyan basınına göre Gaperini ve Mancini ocak ayında yapılacak muhtemel hoca değişikliğinde ilk iki aday.

Komplo teorilerine gelince, Ferrara'nın takımda kalmama ihtimaline karşı gelecek yıl yapılacak yapılanma da Lippi hocanın da üstünde bir mevkide olacak, takımın herşeyinden sorumlu olacak kısacası. Secco görevine devam edecek. Lippi gibi Bettega da takıma geri dönecek...

Juve'ye hoca konusunda Guus Hiddink'te ısrarlıyım...

11 Aralık 2009 Cuma

Sportif Direktör


Yarın "Yenilsen de Yensen de" Programında daha detaylı konuşacağımız "Sportif Direktörler" konusuna burdan bir giriş yapayım...

Öncelikle sportif direktörü tanımlayalım. Sportif direktör temel görev itibariyle takım ile yönetim arasındaki köprüdür. Olup bitenlerin hesabını yönetime veren kişidir. Bu bağlamda hem futboldan hem de yöneticilikten ziyadesiyle anlaması gerekmektedir aslında. Takımın altyapısından, medikal işlerine kadar; yaz kampından transferlere kadar herşeyden sorumludur...

Dünya'da bu işi en iyi yapan elbette ki futbolu en kurumsal hale getirmiş olan İngilizlerdir. Zamanında ilk olarak Man Utd Busby ile denemiş ancak çok olumlu sonuç alamamış; ardından Southampton ilk örneğini Dünya'ya sunmuş. Sonraki yıllarda İngiliz takımlarının bir çoğu bu işe el atmıştır. İngilizlerin dışında Bayern Munih Uli Hoeness ile bu işi 1979'dan bugüne getirmiştir.

Notts Country, Sven Goran Eriksson ile 2. ligde bu işi deneyenler arasında. Eriksson'u bu göreve getirmelerindeki temel etken takıma kimlik kazandırması ve özellikle olası transferlerdeki Ericksson nufuzu...

Dünya'da bu işi en iyi yapanlardan birisi de Chelsea'de. Franck Arnesen Abramovich döneminden beri Chelsea'de bu görevi yerine getiriyor. Piet de Visser'in referansıyla Londra ekibine gelen Arnesen'in Hollanda-Abramovich eksenli geliş hikayesine hiç girmeyelim. Arnesen zamanında PSV'de bu işi yaparken Ronaldo başta olmak üzere Nistelrooy, Robben, Stam gibi oyuncuları keşfedip Hollanda'ya getirmesiyle ün yapmış...

Real Madrid'de Mijatoviç'ten alınan görev şu anda Zidane'da. Ezeli rakip Barça da bir çok takım gibi eski oyuncusuna bu görevi verenlerden; Beguiristain şu anda Katalan ekibinin sportif direktörlüğünü yürütüyor. Sevilla'da ise görev Ramon Rodriguez'de...


İtalya'da Juve'nin sportif direktörlüğünü yıllarca yürüten Luciano Moggi'den sonra bu işe Alessio Secco getirildi. Amauri, Mellberg, Poulsen Secco'nun kulübe kazandırdıkları. Lucky Luciano ise görevini ziyadesiyle yapanlardan diyelim...

Türkiye'de bu işe profesyonel adımı Fenerbahçe atmış görünüyor. Daha önceleri de benzer denemeler olmuştu, Galatasaray Tulun ile Beşiktaş Arpacı ile bu işi denedi ama istenilen sonuç alınamadı. Ancak Fenerbahçe bu sefer Avrupalı muadillerine benzer bir uygulama yaptı. Yine de sonunu beklemek gerekir diye düşünüyorum...

10 Aralık 2009 Perşembe

Kupasız Kaptan Steven Gerrard


Liverpool... İngiltere Ligi, Premier League adını aldı alalı şampiyonluğu yok. Son şampiyonluğu 89-90 sezonunda. Sonrasındaki yaklaşık 20 yılda ligde kayda değer başarısı yok. 4 büyüklerin ligdeki en formsuzu...

Ligdeki kötü gidişe rağmen Avrupa Kupalarındaki başarısı bir nebze de olsa taraftarını mutlu ediyordu. Özellikle Benitez ile birlikte ligi tamamen 2. plana atıp Avrupa'ya konsantre bir takım görünümündeydi. 2001 UEFA Kupası, 2005 UCL Kupası ve 2006 UCL Finali her babayiğidin harcı değildir...

Bu sene ligde şimdiden kopmuş durumdalar. Lider Chelsea'nin 12 puan gerisinde 7. sıradalar. Man City'nin geçtiğimiz yıllara nazaran daha formda olduğu düşünülürse bu sene ilk 4 de zor görünüyor Kırmızılılar için. Hali hazırda UCL'den elenmiş olmaları da bir diğer handikap. Bu yapıyla devam ederse Liverpool Şampiyonlar Ligi değil de Europa Cup temsilcisi bir takıma dönüşecektir...

Kaptan Steven Gerrard bu gidişle İngiltere'de şampiyonluk göremeden futbolu bırakacak. Stan Collymore da buna dikkati çekerek söylenmiş zaten. Collymore, Gerrard'ın duyguları bir kenara bırakıp şampiyonluk görme ihtimalinin olduğu bir takıma gitmesinden yana, aksi takdirde bu yıldız Premier Lig şampiyonluğu göremeden futbola veda edecektir. Duygusallığı bir kenara bırakıp takımdan ayrılması kısmında Collymore'a katılmıyorum ama 2. tezinin ben de arkasındayım. Liverpool bu yapıyla EPL'de zirveye konamayacaktır. En azından bu yakın bir zamanda olmayacaktır. ManU, Chelsea, Arsenal ve Man City her gün üzerine biraz daha eklerken Liverpool dibe doğru gitmektedir...


Blackburn karşısında 500. maçına çıkacak olan kaptan Gerrard yine umut dağıtmış. Sezona kötü başladıklarını ve istedikleri sonuçları alamadıklarını ancak tekrar ilk 4'e girebilecek güçte olduklarını söylemiş. Gerrard'a katılmamak elde değil. Ancak Liverpool'un hedefi ilk 4 değil, şampiyonluk olmalı... Kaptan takımdan ayrılmasının da sözkonusu olmadığını, çocukluk hayalinin Liverpool forması giymek olduğunu ve şu anda L'Pool için mücadele ettiği için gurur duyduğunu söylemiş. Kaptan'a da bu yakışırdı...

Xabi Alonso - Aquilani ile ilgili yazıyı da sonraya bırakalım...

Entourage'ın filmi

En az 2 sezon daha yayında olacak HBO dizisi Entourage'ın filminin çekilmesi gündemde. Yapımcı Mark Wahlberg son filmi "The Lovely Bones'' un galasında dizi bittikten sonra bir film çekebileceklerini söylemiş. HBO yetkilileri de bu projeye sıcak bakıyorlarmış. Zaten yine bir HBO dizisi olan ''Sex and the City'' için bir film çekilmişti yani HBO bu tarz projelere pek uzak değil.

Rusya'da alkol krizi


Rusya'da 32 yıldır yayınlanan "Man and the Law" programında Rus milli takımı oyuncuları maç öncesi nargile ve alkol almakla suçlanmış. Maç herhangi bir maç değil, Dünya Kupası öncesi son viraj olan Slovenya maçı...

Programda, 2-1 kazanılan Slovenya maçı öncesi bir çok oyuncunun nargile kullandığı ve aşırı alkol aldığı iddia edilmiş. Oyuncular ve milli takım yöneticileri iddiaları reddetse de programın güvenilir olması akıllarda soru işareti bırakıyor...

Rusya, soğuk memleket... İçmeyince insanın içi ısınmıyor olsa gerek...

9 Aralık 2009 Çarşamba

Campbell United'a mı ?


Wolfsburg maçında Michael Carrick ve Darren Fletcher'ı defansta oynatmak zorunda kalan Ferguson defans için arayış içerisinde. Notts County ile karşılıklı olarak sözleşmesini fesh etme durumunda olan eski Arsenalli Sol Campbell'ın adı United ile birlikte anılıyormuş. En son Arsenal'in tesislerinde çalışmalarına devam eden Campbell ile Newcastle'da ilgileniyor. 2007'de artık yaşlanmış olan Larsson'u getiren Ferguson'un Campbell'ı da getirmesi süpriz olmaz.

8 Aralık 2009 Salı

Beşiktaş 1 - CSKA Moskova 2


Kötü bir akşamdı... Ne dediysem tersi çıktı. İddaa'da bana güvenip Wolfsburg, Beşiktaş oynayanlar hakkımda iyi şeyler düşünmüyordur sanırım. Bir güzellik yapacağız artık onlara...

UEFA için gol yememek lazımdı. Denizli'nin hedefi de öncelikle yememekti ama Krasic'in kişisel golü çok şeyi değiştirdi. Tello atsaydıya girmeyeceğim, girersek çıkamayız oralardan...

Dzagoev'i Toraman ile durdurmayı denedi. Mustafa Denizli vezirleri değişerek başladı maça, alan savunmasıyla durdurabilmek çok daha iyi olurdu ama buna gözünüz kesmiyorsa da yapacak çok fazla şey kalmıyor. Tercihi yanlış bulmuyorum. Tercihin kötü yanı takımın çok savunmacı kalmasıydı. Bu da olumsuz etkiledi elbette...

Denizli hatayı ikinci yarıda yaptı. Yenmemesi gereken gol yenmişti ve artık atılması gerekiyordu. Buna rağmen gol atmak adına hiçbir şey yapılmadı. Yusuf ya da Tabata'dan biri girmeliydi. Tercihim Yusuf olurdu ama mevkii itibariyle Tabata da olabilirdi; en azından takım ileri çıkardı. Adam markajından vazgeçilip normal sisteme dönülebilirdi, dönülmeliydi. Değişiklik çok geç yapıldı. Çok şey bitmişti oysa ki...

Nihat için söylenecek tek şey bencil... Ayağına geleni vuruyor. Vuran adam iyidir ama çok vuran ve isabetsiz vuran kötüdür. Bobo sürekli yalnız kaldı. Takım hücuma çıkamadı. Kanatlar çalışmadı... Bunlar olmayınca gol atmak zor tabi. Duran toptan 2 fırsat buldu Ferrari, birincisi eyvallah ama ikincisi kaçmamalı. En azından kaleyi tutmalı...

Yenmemiz anlamlı olmayacaktı, bu durumda 1-1'e razıydım artık. 2-1 tadımı hepten kaçırdı...

Sahada işi bitiremedik. 17 Aralık'ta Beşiktaş'ı mutlu edecek bir kararın çıkacağını sanmıyorum...

Maçı izleyemedim ama Wolfsburg'u gerçekten tebrik etmek istiyorum. Defansı olmayan Manu'yu evlerinde yenemediler. Manu her zaman Manu'dur ama defansta hiç yoktu be kardeşim...

Son olarak Bianconeri öldürücü hamleyi yaptı. Evimizde Munih'ten 4 yemişiz. Europa Cup yolları taştan. Evinde de 4 yeme be hocam... Kara salı oldu bana...

Maccabi kırılması zor bir rekora imza attı gol atamadan 0 çektiler. Maşallah diyelim. Real lider çıktı Ronaldo 2 tane daha attı.

En iyisi uyuyalım, yarın yeni bir güne merhaba diyelim...

Doping & Denizli şansı


CSKA Moskova'dan Alexei Berezutsky ve Sergei Ignashevich Man Utd maçında doping içerikli madde kullandığı gerekçesiyle bugün Beşiktaş'a karşı oynayamayacak...

Bugün oynayıp oynamamasından çok CSKA'nın diskalifiye edilip edilmemesi merak konusu aslında. UEFA kuralları :

If more than two players from the same team are found to have committed an anti-doping rule violation in relation to a prohibited (non-specified) substance or method, the team in question may be disqualified from the competition in progress and/or future competitions in accordance with the UEFA Disciplinary Regulations.

Aynı takımdan iki oyuncudan fazlası doping kuralını ihlal ederse diskalifiye sözkonusu diyor. Bu maddeye göre diskalifiye sözkonusu değil ancak oyuncuların oynatılmış olması Man Utd maçını etkilemiştir gibi bir değerlendirme yapılırsa puan düşürme de söz konusu olabilir. Bununla ilgili net bir bilgiye rastlamadım.

UEFA kesin kararını 17 Aralıkta vereceğini resmi sitesinden duyurdu.

Mustafa Denizli hep şanslı olarak nitelendirilmiştir, CSKA diskalifiye edilirse harbiden şanslı adam diyeceğim...

Kararı dört gözle bekliyoruz, tabi önce bugün kazanmamız lazım.

Son olarak bugünkü tahminlerimi söyleyeyim. Beşiktaş kazanır, Wolfsburg puan alır...

Nijerya'nın hoca arayışı


Nijerya, Dünya Kupası finallerine katıldı katılmasına ama hala hoca bulmuş değiller. El attıkları kurudu. Fırsattan istifade uzun vadeli başarı için isimli bir hoca arayışındalar ama Avrupalılar Dünya Kupası vizesine rağmen pek sıcak bakmıyor.

Mancini ile uzun süre ilgilendiler ama sonuç hüsran. Ardından Claude Le Roy söylentileri çıktı ama o konuda da somut bir adım yok henüz. Son olarak gündeme Irlanda ile Dünya Kupası hayalleri hakem kararıyla suya düşen Trapattoni geldi. La Repubblica'ya göre Nijerya, 2010'da takımın başında İtalyan Hoca'yı görmek istiyor.

Trapattoni için büyük şans olur. Belki de hakettiği bir şans olur. Benzer şansı İrlandalı tüm futbolcular haketmişti aslında. Onlar da birer Tufan Ersöz forması giyip çıksınlar...

7 Aralık 2009 Pazartesi

İlk yarıyı kim lider tamamlar?

Fenerbahçe ve Galatasaray kaybettikçe; Beşiktaş, Bursaspor ve Kayserispor kazandı. Hepsi ligin zirvesine yığıldı. Bir hafta önce 5. olan bir anda lider olabiliyor. Lige Bundesliga tadı geldi. İlk yarının bitimine son 2 hafta kala ilk 5 sırada 2 puan oynuyor. Ligin ilk yarısını kim lider kapatır?Fikri olanları sağ tarafa alalım...

6 Aralık 2009 Pazar

Juventus - Inter


Küçükken bir formaya kandım, Juventus'lu oldum. Beşiktaş forması için gitmiştik annemle, mağazada Tayfur'un forması kalmıştı sadece, Del Piero ile Tayfur arasında seçim yapmakta çok zorlanmadım...

Derken yıllarca içimdeki Juve sevgisi de büyüdü. Del Piero, Trezeguet, Buffon, Nedved benim için hepsi bambaşkadır. Bir adım daha geçmişe gidip aynı şeyleri Zidane, Roberto Baggio, Ravanelli, Conte ve Peruzzi için de söylemek mümkün...

Bu yazının sebebine gelince dünkü Juve-Inter maçı. Mourinho da toz konduramayacağım hocalardan biridir, haliyle benim için zor geçen maçlardır bunlar. Inter gol attığında ya da kazandığında seviniyor değilim ama Juve'nin golüne sevinirken de Mourinho'yu görmek içimi burkuyor tabi. Duygusal insanız ne de olsa...

Küme düştükten sonra her geçen yıl biraz daha toparlanan Juve hala Avrupa'da söz sahibi olacak düzeyde değil. Kadroya baktığımızda Serie A'da da söz sahibi olabilecek bir takım değil ama işte Inter bu monarşi dönemini bile iyi değerlendiremeyince Milan ile Juve de şampiyonluğa oynuyor..

Dün yine mücadele vardı sahada. Serie A yıldızdan çok mücadeleye bakan bir ligdir. Seven de bu mücadeleden ötürü sever. Kemik sesi çıkar maçlarda, bir nevi Arjantin derbilerinin ünlülerle olanı...
Juve kazandı, Milan'da halihazırda 5'te 5 yapmıştı lige biraz olsun tat geldi. Bundan sonrası daha tatlı olacaktır diye umuyorum. Tabi Juve ligin orta sıralarına puan bırakmazsa...

5 Aralık 2009 Cumartesi

Beşiktaş: 0 - 0 :Diyarbakırspor


Dünya'da kaç takım taraftarı sakat olan bazı oyuncularının mümkün olduğunca geç iyileşmesini ister? Ve bunu neden ister?

Söz konusu takımın hocası Mustafa Denizli olursa ister. Denizli'yi gözü kapalı eleştirip yerden yere vuracak değilim, zaten çevremde benden daha çok savunan da yoktur. Ancak hep dediğimiz bir şey vardı ya. Denizli takımla minimum dozda oynadığı zaman Beşiktaş kazanır, işte o yüzden dün kazanamadık... Dün Beşiktaş'ın rakibi Diyarbakırspor değil, Mustafa Denizli'ydi... Bu düne özel değildi elbette, yarın da öyle olacak ligin 33. haftası da...

Dün çıkan kadro maçı ya pis bir golle kazanacak ya da gol atamayıp beraberliğe razı olacaktı. 2. si oldu. 1. si olsa da çok şaşırmazdım. Kadro ile çok çok fazla oynanmamış ama hücum hattı biraz sirkelenmiş gibiydi. Bobo Nobre değişikliği gol atamamak için en büyük etkendi. Nobre'nin kötü olduğundan değil; savunmaya fazla yardım ettiğinden. Topu alan Yusuf'un en uçtaki eleman olduğundan. Yoksa Nobre iyi savunma yapan, top kazanan, mücadele eden, fizik gücü ortalamanın üstünde bir futbolcu ama bu kadar geriye dönünce gol atamayan takım atamaz oluyor işte.

Maçın kaderini etkileyen bir diğer hamle ise Tello ve Nihat'ın ters kanatta oynaması. Hadi Tello kanat orijinli -ki bek orijinli aslında- ya Nihat? Nihat'ı yıllarca sağda oynattık ve sonrasında Sociedad'da Villarreal'de forvet oynayınca ve başarılı olunca biz ne yapmışız ya, adamın kıymetini bilememişiz demedik mi? Belli ki dememişiz. Hatta az yapmışız biraz da sol kanat da oynatalım demişiz. Tello'nun sağ kanatta oynamasını açıklayamayız, Nihat'ın sol kanatta oynamasını kesinlikle açıklayamayız. Hadi yine Denizli'nin penceresinden bakıp Tello ters ayakla orta yapar diye ters kanatta oynatıldığını düşünelim, peki ya Nihat? Nihat zaten öyle ters ayakla, bırakın tersi düz ayakla orta yapacak biri değil ki...
İkinci yarıya Yusuf-Tabata değişikliği ile başladık. Takımı 1 adım geriye götüren bir değişiklikti. Yusuf, her ne kadar ayağında fazla top tutsa da, araya iyi adam kaçıran ve pas yüzdesi yüksek bir oyuncu. Ben Tabata'nın henüz bir esprisini göremedim. Adam bilmediğimiz bir adam değil, Gaziantep'ten tanıyoruz, biliyoruz ama Beşiktaş aşısı henüz tutmadı. Eleştirmek için erken diyelim, zamanla toparlanır diyelim, ağzımızdan kötü kelime çıkmadan Tabata mevzuunu kapatalım...

Maçın çalışkan adamı Ernst'in yorgunluğunun da etkisiyle ikinci yarıda ortasahada Diyarbakırspor top kazanmaya başladı. Bu da ilk yarıda nerdeyse hiç olmayan Diyarbakırspor ataklarına sebep oldu. Son 20'ye girilirken taraftarın istediği Bobo oyuna girdi, yabancı kontenjanına Fink takıldı. Fink aman aman mı oynuyordu? Tabi ki hayır ama orta ikiliyi bozman çok mantıklı değildi o anda. Bobo girdi bir şey değişti mi? Yine hayır, sebebi Bobo'nun kötü oluşu değil; Nobre'nin oyunda kalışı. Çünkü ikili forvet hattı kurmak yasak olduğu için (!) Bobo sol kanat oynadı...

Maçın genel profili bu beniz gözümde. Ters ayaklı kanat yerleşimi, Tabata, Bobo'nun sol kanat oynaması Beşiktaş'ın bugün 2 puanını götürdü. Bu durumun herkes farkında, bence Denizli de farkında ama....
Her hafta yazmaktan bıktığımız klişe: Ferrari, Ernst maçın iki yıldızıydı. Beşiktaş zor da olsa kazanabilirdi ama olmadı. Gelecek haftalar için umudumuzu yitirmiş değiliz. Başımızda motivasyon aşılayıcısı Mustafa Hoca'mız da varken bu hiç olmaz. Dakika 90'ken bu maçı alırız diyen bir taraftar kitlemiz var. Umudumuz çok...

Maç öncesi yaşananlara değinmeden geçmek olmaz. Diyarbakırspor ile Beşiktaş'ın kucaklaşması, özellikle taraftarın kucaklaşması görülmeye değerdi. Doğru olanı yaptı Beşiktaş...

Lig uzun bir maraton. Takım maç öncesi biraz gevşekti, sonucuna beraber katlandık. Arada böyle kayıplar oluyor, olacaktır da. Denizli gibi hayırlısı olsun diyelim...

P.S. Biri bana İbrahim Kaş ne iş yapar söylesin lütfen...

1 Aralık 2009 Salı

Juve Hiddink'i istiyor


Hafta içi Bordo'ya yenilen Juventus haftasonuda Cagliari'ye yenilip lider İnter ile puan farkının 8'e çıkması ve Milan'a geçilip üçüncülüğe gerilemesi ile bir krizin içine girmiş durumda. Krizin baş sorumlusuda genç hoca Ferrara olarak görülüyor.

Rusya'nın dünya kupasına gidememesi sonucunda görevinden ayrılacağını açıklayan Hiddink'in Juventus'un bir numaralı tercihi olduğu konuşuluyor. Hiddink için Chelsea'den ayrılan Peter Kanyon'ın yerine geçeceği dedikodularıda vardı. Ben kendisinin arka planda kalmaktansa hocalık yapmasını isterim. Hiddink'in hiç İtalya macerası olmadı ve Türk milli takımı olmaz ise Juventus'ta hocalık yapsın birde İtalya'da boy göstersin isterim.

Yaya Toure piyasayı yokluyor.


El Clasico'da yedek başlamak Yaya Toure için son nokta olmuş anlaşılan. Barçanın Yaya yerine Busquets ile başlaması benimde garibime gitmişti ve açıkcası Busquets Katalan olmasaydı yine Toure'yi kesermiydi hiç emin değilim. Menajeride bu durumun değişmediği takdirde Toure'nin Ocak ayında Barca'dan ayrılacağını söylemiş.

Toure'nin ismi iki Manchester takımı ve Arsenal ile birlikte geçiyor. Açıkcası üç takımada cuk oturur Yaya. Özellikle Arsenal'de Song dışında önlibero yok gibi ve Song'da afrika kupasına gideceği için Arsenal'in kış transfer döneminde bir hamle yapması bekleniyor.

Gönlümden Arsenal'e gelmesi geçiyor ama Manchester'a da gitse üzülmem ve kendisi içinde Barça'da kalmaktan daha iyi olur.

Premier Ligdeki futbolcuların menajerlerinin bu yılki kazançları.


EPL takımları 1 ekim 2008- 30 eylül 2009 arası transfer ettikleri oyuncuların menajerlerine 70 milyon poundın üzerinde komisyon vermişler. En çok komisyon veren takım 12.9 milyon pound ile tabi ki Manchester City. Onların ardından 9.6 milyon pound ile Chelsea gelmekte. Doğru düzgün transfer yapmayan Liverpool ise 6.7 milyon pound ile menajerlere sağlam kıyak geçmiş.