21 Mayıs 2009 Perşembe

UEFA Finali


Biletlerimizi çok önceden almıştık. Başvuru sonucu bilet çıkması mutluluk vericiydi, üstelik bir çok kişiye çıkmamıştı. Milan, Valencia, Sevilla, Man City ve Tottenham gibi takımların varlığı heyecanımızı bir nebze daha arttırmıştı. Ancak turlar geçtikçe yıldızlarla dolu takımlar azalıyor, takım oyunu benimseyenler kalıyordu. Biraz da Milan, City gibi takımlar için kupanın önem sırası performansı olumsuz etkiliyordu...

Final Shakhtar Bremen olduğunda kaç kişinin yüzü gülmüştür bilmiyorum. Üstelik Diego'suz bir final. Bırakın Türkleri Ukraynalılar ve Almanlar da kupaya çok ilgi göstermiyordu. Talep edilen bilet beklenenin altında olunca biletler tekrar satışa çıktı. Türkler için 2. fırsattı...

Maç öncesi Kadıköy'de atmosfer beklediğim gibi değildi. Ateşli taraftar grupları yoktu. Almanlar çok ateşli olmasa da fena sayılmazdı ama Ukraynalılar tepkisizdi. Onlar için sıradan bir maçtı sanki...

Maça, kız arkadaşımla gitmiştim. Stada da erken girdik, maç öncesi şov beklentimiz vardı. Stad dışındaki hayal kırıklığına bir yenisi daha eklendi. Stad tamamez buz gibiydi. Gerçek manasında da soğuk bir hava vardı ama bu soğuk havayı ateşleyecek ne taraftar, ne gösteri ne de atmosfer vardı...

Maç başlangıcına 1 saat kala ortalık biraz biraz hareketlenmeye başladı. Yanımızda Ukraynalılar karşımızda Almanlar vardı. Bizim gönlümüz de Shakhtar'dan yanaydı elbet. Lucescu sevgisi bitmemişti. Özil de iyi oynasın istedim tabi ama hoca futbolcudan ağır basıyor...


Lucescu, eski günlerinden zerre kaybetmemiş. Maç öncesi yine saha kenarında fiskiyeler çalıştı. Eski günleri hatırladım. Luce'li günleri...Neyse bunun üzerine ayrıca yazacağım...

Maç başladı, heyecan biraz daha arttı. Herşey hayal kırıklığı da olsa sonuçta UEFA Finaliydi. Shakhtar daha diri bir takımdı, bunu maç öncesinde de söylerdi. Üstelik Bremen çok önemli üç oyuncusundan yoksundu. Hele hele Diego'suz Bremen çok eksikti...

Gollü geçsin istiyordum ama bu isteğim aklıma geldiğinde saha kenarına bakıyor ve heveslerimi unutuyordum. Lucescu varsa gol beklemeyeceksin. 1-0 olunca Shakhtarlılar kadar sevindim. 1-1 olunca da Bremenliler kadar sevindim. Gol istiyordum...

İkinci yarı gol göremedik, 75'e kadar gol olsaydı çok iyi bir 15 dakika izleyebilirdik. Ancak 75'e kadar gol olmayınca iki takım da önce yememeyi düşündü. Bu da 1-1 bitirdi maçı. Uzatmalarda Ukraynalılar turnuvanın yıldızlarından Jadson ile öne geçti, biraz da hakemin iteklemesiyle maçı 2-1 aldı. Oysa son dakikadaki golü verse, temiz penaltı izleyecektik...

Maça dair bir iki not düşeyim. Srna, Shakhtar'ın yıldızı...Öyle böyle değil. Sağ bek ama oyun kurucu...Önünde oynayan Ilsimho'yu alıcı gözüyle izledim. Malum adı Beşiktaş ile anılıyor. Ekstra değil. Daha çok sistem oyuncusu. Beşiktaş'ın daha iyi sağ kanadı var mı? Yok tabi ki...

Maçın en iyisi ortasahadan iki şut denemesine rağmen Naldo'ydu bence. O fiziğe rağmen çok atletik. Jadson'u da unutmamak lazım tabi...Kritik gol kupa getirdi...

Her iki taraftar grubunu da zerre kadar beğenmedim. Ukraynalıların yaş ortalaması 35-40'tı. Almanlar daha genç ama onlar da etkisiz. Shakhtar shakhtar demekten başka tezahürat yok mu? Maçtan sıkılar Türkler Gençlik marşıyla seslerini duyurdular, hatta Shakhtar gol gol gol bile dendi. Araya sızan Türkler amigoluk görevlerini üslenmişler anlaşılan. Kız arkadaşım, bunların amigoları nerde diye sordu? Amigo gelenekleri var mı bilmiyorum ama Alen lazım 40 yaş ortalamalı bir gruba amigoluk yapmazdı.

Arkamda oturan birisi maça eşi ve çocuğuyla gelmiş. Çocuk meraklı...Baba, orta saha neden var? Ofsayt nedir? ve en önemlisi de Biz neden Shakhtar'ı tutuyoruz? Soru zor cevap saçma. Biza daha yakın...Tek sebep bu olmamalı...

Hiç yorum yok: