1 Ağustos 2011 Pazartesi

Paul Scholes

15 Eylül 2009 Salı gününün bende ayrı bir yeri var. Beşiktaş Man Utd maçı, o dönemlerde beni derinden etkileyen bir olay ile aynı güne denk gelmişti. Bu tarihi maç vesilesiyle mi hatırlıyorum, yoksa o olay mı beni daha fazla etkilemişti bilmiyorum. Tarih aklımda. Net. Ve unutacağımı da sanmıyorum.

O gün Manchester'a kaybetmiştik. Scholes'un bitime 13 dakika kala gelen golü İnönü eşrafını üzmüştü. Sessizliğe bürünmemişti tabi. Desteklemek için daha 13 dakika vardı ve destek devam etmişti. Kırmızı Şeytanlar'ı yıkmaya taraftarın da gücü yetmemişti. Stattan boynu bükük ayrılıyorduk. Kırmızı saçlı adam hepimizi üzmüştü. Oysa yıllarca beni mutlu etmişti bu güzel insan. Asistleriyle ayağa kaldırmış, golleriyle coşturmuştu. Bir kez üzdü beni. Çok mu? Canı sağolsun.

Sokak arasında top koştururken Del Piero, Beckham, Ronaldo, Scholes olurduk. Scholes'u diğerlerinden ayıran futbol stilinin, farkında olduğumuzdan değil ya. Kırmızı saçlarıydı, bize onu farklı kılan. Kırmızı şeytanla özdeşleşen adamdı bir nevi. Manchester United'dı o.

Biraz daha büyüdüğümüzde, daha 4-4-2 ile 4-3-3'ün farkını yeni anlamaya başladığımızda Scholes'a bir adım daha farklı bakar olduk. Oyun stilini, farklı oluşunu biraz olsun farkediyorduk. Ya da farkettiğimiz düşünüyorduk. Forvete yakın oynayan İngiliz çocuk artık daha geride oynuyordu. Sebebi Roy Keane'in geçirdiği sakatlıktı. Belki de artık farklı bir Scholes oluyordu o.

2000'li yıllara girerken Man Utd'da da ufak çaplı değişiklikler oluyordu. Keane'in yanına Veron'u alan Sir Alex, önlerine Scholes'u koyup, tek forvet van Nistelrooy'u bu şekilde besliyordu. 4-4-1-1'in forvet arkasıydı Paul. Hem forvet, hem de ortasaha tecrübeli bir adam için bu görev zor olmasa gerek.

Paul kariyerinin geri kalanını da bu bölgelerde mekik dokuyarak geçirdi. Değişen futbola bir şekilde adapte olmayı becerdi. Bunu becerecek zekası vardı. Farkettiriyordu. Sahada farklı olduğunu hissettiriyordu. Beyninin ayaklarına hükmettiğini gösteriyordu. Top ayağına yakışıyordu. Oyunun gereğini yapıyordu. Sade, gösterişsiz ama kusursuzdu. Messi'nin söylemiyle: "Adı La Masia'da çok kez telaffuz edilen biriydi. O bir hocadır".


Xavi için örnek alınacak bir insandı. Zidane, Guardiola, Nani, Cristiano Ronaldo, Sam Allardyce için gördükleri en iyi orta saha oyuncusuydu. Blanc'a göre İngilitere'nin en iyi oyuncusuydu. Sir Alex'e göre Man Utd'ın sahip olduğu futbol zekası en yüksek oyunculardan biriydi. Rooney, Robben, Capello, Mourinho, Bobby Charlton, Wenger, Giggs ve daha birçokları için farklı biriydi. Hatta birilerini övmeyi çok sevmeyen Pele bile, kendine de pay çıkarmış olsa da "Benim dönemimde oynasaydı, daha fazla atardım" diyebiliyordu onun için.

Bir güzel insan daha ayrıldı yeşil sahalardan. Gözümüzden çok uzak olmayacak. Man Utd'da antrenör olarak devam edecek ama top peşinde koşarken göremeyeceğiz artık onu. Teşekkürler güzel insan.

Hiç yorum yok: