30 Kasım 2010 Salı
Soykırım!
Ben böyle bir derbi hayatımda görmedim. Barcelona Hitler'in yaptığını yapıp resmen Real'in kökünü kazımaya çalıştı. Allahtan maç 90 dakikaydı.
Öncelikle Mourinho'nun sahaya sürdüğü onbir doğru bir onbir değildi. Dünya kupasında Almanların Khedira, Mesut ve Schweinsteiger üçlüsünün İniesta, Xavi ve Busquets'e karşı nasıl ezildiğini unutmuş sanırım Mou. Schweinsteiger yerindeki Xabi de farzla bir sertlik katacak oyuncu değil. Ancak bunun bir eleme maçından ziyade lig maçı olması ve üstelik son haftalarda olunmamasından ve Real'in haftalardır kazanan takımını bozmamak için Mou aynı onbirle devam etti. Telafisi olmayan bir maç değil tabi ki ama sonuçlarıda çok kırıcı oldu.
Ancak Barcelona'da dün Pep ile birlikteki zamanlarının en iyi futbolunu oynadı. Yani Hiddink de gelip Mourinho'ya yardım etse ve ellerinde Barcelona dışındaki tüm oyuncu havuzu olsada yine barca bu oyunla kazanırdı sanki.
Real de kimseyi ayırmadan herkes kötüydü demek istiyorum ancak savunma ve artık bir el classico klasiği olmaya başlayan kötü casillas sonucun bu noktaya gelmesinde önemli bir faktördü. Ayrıca cüceler takım barca'ya karşı hava toplarında etkili birçok oyuncusu olan Real'in kornerleri bu kadar kötü kullanması da büyük bir avantaj sağladı barca'ya.
Şimdi biraz da çirkinikler hakkında konuşalım. Pep'in Ronaldo'ya karşı 2-0 galipken yaptığı hareketi Levante'nin hocası bile yapmaz. Ronaldo'nun yaptığı belki yanlıştı ancak proveke edeni unutmamak lazım. Pep de sütten çıkan ak kaşık değil demek ki. Bu arada o pozisyonda kalesinden deli dana gibi kopup gelen Valdez'de geçen sene Mourinho Nou Camp da sevinirken onu ittirmemiş miydi ?
Messi'nin yaptığı artistliğide es geçmemek lazım. Busquets'den öğreniyor sanırıım bunları
Ramos'un yaptığı da tam bir kendi kurtarma ve kahraman olma çabası. Puyol'a yaptığı da çok çirkin. Barça'lı bir oyuncunun aynısını Casillas'a yapmasını nasıl karşılardı acaba ?
28 Kasım 2010 Pazar
Galatasaray 1-2 Beşiktaş
Ali Sami Yen'deki son maçta alınan galibiyet moral açısından önemlidir. Şampiyonluk çok büyük ihtimalle kaçtı zaten. Trabzon ile arasındaki puan farkı kapanabilir. Mesela sene başında fırtına gibi esen Chelsea bugün ligde 2. sıraya düştü. Trabzon'un da bu gidişi bir yerde durabilir ancak tek rakip Trabzon değil. Fenerbahçe, Bursaspor ve Kayserispor da bu yolda ilerliyor. Beşiktaş'ın potaya ciddi anlamda girebilmesi için tüm hepsinin tökezlemesi lazım. Bu da çok muhtemel görünmüyor ama imkansız da değil...
Maç dengeli başladı. Daha takımlar birbirini tartarken Ali Turan Holosko'yu indirdi ve Guti penaltıdan attığı golle Beşiktaş'ı öne geçirdi. Penaltı pozisyonu özelinde birşey söylemek gerekirse açıkçası Ali Turan, Holosko'yu indirmese o pozisyon en iyi ihtimalle aut olurdu. Bu dakikadan sonra ikinci yarının ortalarına kadar Galatasaray atak oynadı. Savunmada Ersan, Toraman ve Köybaşı çok hata yaptı. Bireysel hatalardan çok pozisyon buldu Galatasaray. Pino birkaç pozisyonda forvet orjinli olmamasının cezasını ödedi. Yanlış pozisyon tercihleri Beşiktaş'ın işine yaradı. Pino'nun yanı sıra hücumda Kewell da bildiğimiz Kewell'dan uzaktı...
Beşiktaş ortasahasının Galatasaray ortasahasına üstünlük kuracağını düşünüyordum ama bu öngörümde yanıldım. Ernst ve Aurelio oldukça etkisizdi. 60. dakikadan sonra Beşiktaş biraz daha çıkmaya başladı. Pozisyonlar Holosko'nun kontrasından değil Guti'nin pasıyla hareketlenen Hilbert ile geldi. Bu dönemde Nobre'nin attığı bir gol de sayılmadı. Pozisyon net goldü.
Holosko'nun şutunu da yazmadan geçmemek gerekir. Çataldan dönen top Beşiktaş adına bu yılın en güzel gollerinden biri olabilirdi. Nobre maç boyu en çok eleştirdiğim oyuncuydu. Hiç bir kontrada yoktu. Hep topun gerisinde kaldı. Çift forvet için eyvallah denebilir ama Nobre kesinlikle tek forvet değil...
Cenk'in son dakikada yediği gol nazar boncuğu olsun. Cenk'te iyi kaleci kumaşı var. Israrla oynatılmalı. Maç sonu yaptığı açıklama da mantalite olarak da iyi olduğunu gösterdi. Hilbert bugün takımın en iyisiydi. Özellikle hücumda Beşiktaş'ın en etkili ismiydi. Bunun dışında adını anabileceğim bir başka oyuncu da 1 gol ve 1 asistle oynayan Guti'ydi...
Bursaspor maçı ligin gidişatı bakımından Beşiktaş için büyük önem taşıyor...
Newcastle United 1-1 Chelsea
Ligin ilk haftalarında dolu dizgin giden Chelsea son 5 EPL maçında 11 puan bıraktı. Bugünkü NU maçı öncesi son 4 lig maçında 3 mağlubiyet alan Londra ekibi, bugün 2 puan daha kaybetti...
Chelsea'de kötü gidiş sürüyor. Hatta bu hafta itibariyle liderliği ManU'ya teslim ettiler. Üstelik 3. Arsenal ile de aynı puana sahipler...
Kötü gidişe dur demek için çıktığı maçta, daha maçın başında Alex'in hatasıyla yenik duruma düştüler. Hatayı affetmeyen Carrol'dı. Terry, Essien ve Lampard'ın yokluğunda Maviler'in sıkıntı yaşayabilecekleri anormal değil. Savunmayı toparlayan kaptan Terry, ortasahadaki dinamo ve savunmadan top çıkaran Essien ve oyun kurucu Lampard... Eksikler ciddi. Bunlar olmayınca sene başındaki rakibi ezen oyun da olmuyordu.
Chelsea bugün Ramires-Obi Mikel ikilisinin önünde Malouda, Anelka, Kalou ve Drogba ile çıktı. Kalou golü atmasına rağmen oldukça etkisizdi. Malouda da sene başındaki formundan çok uzaktı. Anelka Drogba ikilisinin de formsuzluğu devam etti. Chelsea topa sahip görünse de oyunu koparacak futbolu oynayamadı. Bunda Essien'in yokluğu büyük etkendir...
NU'da Nolan ve Barton'suz ortasahanın Chelsea'ye karşı direnemeyeceğini düşünüyordum ama beklediğimden daha direnli çıktı. İlerde Carroll ve Ameobi ile gol aradı. Golü bulduktan sonra Carroll'u çok defa savunmaya yardım ederken izledik. Maçın en iyi adamı Jonas'dı. Bitmek bilmeyen enerjisiyle bugün Bosingwa'yı harcadı. Bosingwa hem hücumda hem de savunmada rakibine ezildi...
Chelsea için sıkıntılı günler devam ediyor. Sakatlar dönmeden de bugünler geçeceğe benzemiyor. Newcastle ise lige renk katmaya devam ediyor...
25 Kasım 2010 Perşembe
Valencia 6 - 1 Bursaspor
Bursaspor'un maç başındaki motivasyonunun UEFA Avrupa Ligi'ne katılma fırsatı olduğunu düşünmüyorum. Bence, futbolcuların aklında, Avrupa Ligi'ne katılma fırsatı için İspanya deplasmanında alınacak bir galibiyetten çok, atılacak ilk gol ve alınabilecek ilk puan vardı.
Maç dengeli başladı. Hatta Bursaspor ilk bölümlerde net pozisyonlar da buldu. Beklenen oldu ve Sercan harcadı. Sercan için düşüncelerim değişmedi. Bundan çok önce Sercan'ın kapasitesinin belli olduğunu ve uzun süredir tek adım ilerlemediğini yazmıştım. Sercan'ın abartılacak hiç bir yanı yok. Gol yeteneği çok zayıf. Herhangi bir defans oyuncusu kadar. Takımın savunmasında görev alan Ömer Erdoğan, Sercan'dan daha golcü. Sercan sıradan bir oyuncu...
Penaltı pozisyonunu tartışmaya gerek yok. Net penaltıydı. Golden sonra Valencia rahatladı ve 5 dakika içinde 2. golü buldu. Rakip yarı alanda çok etkili oynuyor, üçgenleri çok iyi kuruyorlardı. Bu da ilk yarım saatte 3. golü getirdi. Oyunun sonraki bölümlerinde de değişen birşey yoktu. Ayağa iyi pas yapan İspanyollar rahat aldı maçı. Bursa'nın UCL'de attığı ilk golün skoru 5-0'dan 5-1'e getiren gol olması ise acıydı. Bursaspor şu anda UCL'nin en etkisiz takımı görüntüsünde...
Ertuğrul Sağlam, Beşiktaş'tan sonra Bursa ile de Avrupa'da hüsran yaşıyor. Ertuğrul Sağlam, oyuna müdahale konusunda çok yetersiz. Dün 60'da Ricardinho oyuna girseydi filmin sonunu size anlatırdım...
22 Kasım 2010 Pazartesi
Gelişen Türk Futbolu (!) - Kayserispor
Schuster'in Konyaspor maçı sonrası yaptığı açıklamada Alman Hoca'yı haklı buluyorum. Ülkemizde çok takım 60'ların futbolunu oynuyor. Ancak bu Schuster için bir bahane olamaz. Schuster işine bakmalı ve eğer 60'ların futbolu oynanıyorsa onu yenecek bir oyun oynatmalı takıma...
Türk futbolunun ilerlediğini, geliştiğini söylemek yersiz olur. Ülke futbolumuz gelişmiş falan değil, gelişiyor da demek için çok nedenimiz yok. Biz kendimizi 5. büyük lig sayarken, Avrupa'dan durum hiç de öyle görünmüyor. Bunu da bilelim...
Diğer taraftar Kayserispor'a gelelim. Ligin üst sıralarında üç Anadolu takımının oluşu ligi gelişmiş kılmaz. Sebebini anlayamadığım bir şekilde Kayserispor'un da her hafta kayırılması ve Kayserispor hakkında olumsuz haber yapılmaması da Kayserispor'u yüceltmez...
İki hafta önce Kasımpaşa maçında, bu hafta Galatasaray maçında bariz biçimde kollandı Kayserispor. Galatasaray'ın çok net iki penaltısının es geçilmesi gözardı edilebilecek bir durum değil. Bunlar Kayserispor'un başarısına gölge düşürmekten başka bir işe yaramaz. Patates tarlasından farksız saha zeminini kimse görmezken her hafta Kadir Has Stadının yüceltilmesi komik. O zemin futbol oynamak için uygun değil. Bu çok net... Sene başında İnönü'nün zemini de kötüydü ve eleştirildi -ki eleştirilmeli, ben de eleştirdim- ancak Kayserispor için ağzını açan yok. Beşiktaş zemini nasıl düzelttiyse, Kayserispor da düzeltmek zorunda... Tribün yapmayla gelişmez futbolumuz...
21 Kasım 2010 Pazar
Beşiktaş 2-2 Konyaspor
Geçen hafta tatilde olduğum için Gençlerbirliği maçının değerlendirmesini yapamamıştım. Yağsaydım muhtemelen yazıyı Konyaspor maçının önemine dikkat çekerek bitirirdim. Ligde kolay maç yoktur, her maç zor safsatasından dolayı değil, Beşiktaş'ın bu dönemde morale ihtiyacı olduğundan... Sivasspor galibiyeti sonrası Kasımpaşa'ya kaybedilen puan ve şimdi de Gençlerbirliği galibiyeti sonrası Konyaspor'a bırakılan 2 puan. Bir türlü düzlüğe çıkılamıyor ve bu da durumu gittikçe daha vahim hale sokuyor...
Beşiktaş'ın şampiyon olma ihtimali düşük. Bunu söylemek zor değil maalesef. Trabzonspor ve Bursaspor bu zorlu maratonda çok puan kaybedecektir, bundan şüphem yok lakin Beşiktaş istenilen seriyi yakalamakta zorlanıyor ve bu da bu yıl sonuna dair ümitleri azaltıyor...
Maç özeline gelecek olursak. Çıkan kadro iyiydi ancak saha dizilişinde ciddi problemler vardı. Mustafa Denizli'nin sık sık yaptığı mevkii dışı oyuncu oynatma geleneğini Schuster'in de yapması bilgilerimi tazelemem gerektiği kanaati uyandırdı bende. Ernst ve Aurelio'nun önündeki dörtlü Holosko-Tabata-Quaresma ve Nobre idi ancak Nobre forvet arkasında, Holosko solda, Tabata sağda ve Quaresma forvetteydi. Yani hiç biri mevkiinde değildi. Hiç biri alternatif mevkiinde de değildi...
Quaresma'yı en uçta düşünmek yersiz. Q7 golcü bir oyuncu değil. Daha çok topu ceza sahasına taşıyan nitelikte biri. Real Madrid'den örnek verecek olursak, Mourinho'ya sene başında Higuain'in ve Benzema'nın formsuz olduğu bir dönemde Ronaldo'yu forvette neden tercih etmediğinin sorulması üzerine, Portekizli ben onu daha fazla verim alabileceğim bir yerde oynatıyorum cevabını vermişti. Doğrusu da buydu. Quaresma maçın başından beri ilk kez kaçabildiği sol kanatta Beşiktaş'a golü kazandıran ortayı yaptı...
Maç 1-0 olduğunda da Beşiktaş'ın kazanacağını düşünüyorudum. Q7 çıktığında durum 2-1'di ve bu skorun korunacağını düşünüyordum. İkinci yarıda Tabata ve Holosko net pozisyonlardan yararlanamadı ve sonrasında Konyaspor'un ikinci yarıdaki ilk atağında skor 2-2 oldu. Golde Erhan'ın hatası yadsınamaz. Zayıf halka maçta kendini bir şekilde gösteriyor maalesef. 2 metreye pas atmaktan, orta yapmaktan aciz bir adamın skoru Beşiktaş lehine çevirmesi beklenemez...
2-2'den sonra ümitlerim biraz azalmıştı, çünkü sahada gole yakın ya da golü getirebilecek bir adam yoktu. Bobo-Guti-Quaresmasız gol bulmak oldukça zor...
Quaresma'nın kaybedilmesi, bırakılan 2 puan gece adına oldukça üzücüydü. Tek tesellim Ersan'ın güzel futbolu. Lucio gibi, Pepe gibi topu alıp gidebiliyor. Bonservisi 4 milyon € civarında. Çok ama alınması gereken bir oyuncu...
Galatasaray maçı hem moral açısından önem taşıyor, hem de kaybedilecek derbi 3 puandan fazlasını götürebileceğinden...
18 Kasım 2010 Perşembe
14 Kasım 2010 Pazar
Juventus 1-1 Roma
Spormax'a teşekkür ederim. Serie A heyecanını bize sunacak. Üstelik HD kalitesinde. Hoş ben o güzellikten yararlanamayacağım ama olsun. Onun tadına varacak insanların da olması güzel...
Spormax dükkanı da sağlam bir haftayla açtı. İtalya'da ilk 6 sıra birbiriyle oynuyor bu hafta. Bu maçlardan biri de Milano derbisi. Derbi bugün oynanacak. Dün Juve-Roma vardı. Ranieri sonrası soğuduğum Roma ile çocukluk aşkım Juve. Eğer-10 12 yaşlarındaysanız Del Piero'yu sevmeme lüksünüz yok...
Juve eski Juve değil. Belki çok uzun bir süre de olamayacak. Bunu böyle kabullenmek gerekiyor. Eldeki yağ, un, şeker ile yapılabilecek helva bu. Bazı rötüşlerle takım daha iyi hale gelebilir ama eskisi gibi olamaz. Roma daha oturmuş bir takım. Hatta geçen seneki performansın üstüne bu yıl daha yukarılarda olmalarını beklerdim. Maçın genel hakimi Roma'ydı. Bunu pozisyon sayılarına bakarak söylemiyorum, topa sahip olma, oyuna hükmedebilme yaklaşımına gidiyorum. Roma'nın ortasahasındaki Greco, De Rossi, Simplicio üçlüsü Aquilani, Marchisio, Melo'ya göre ağır bastı. Bu bölgeye hakim olan Roma daha çok top yapan taraf oldu. Roma'nın ileri üçlüsündeki Menez, Vucinic ve Totti'den hiç biri target striker değil. Hiç biri tam bir santrfor değil. Adriano bu bölge için daha doğru bir adam. Roma kalabalık ortasahasıyla daha çok top kazandı ama gol yollarında bu verimliliği gösteremedi.
Juve'de ise ileri üçlüde Pepe, Quagliarella ve Iaquinta vardı. Roma'ya göre daha gole yakın bir hücum hattı. Krasic'in yokluğu bu maçta fazlasıyla hissedildi. Sene başındaki Krasic bu maçta Juve'yi bir adım öne taşıyabilirdi. Iaquinta ise kesinlikle bu takımın santrforu değil. Çok pozisyon harcıyor ve ofsayta fazla düşüyor. Satılan Trezeguet çok daha verimli olurdu diye düşünüyorum. Quagliarella ise tam aranan kan. Akıllı, iyi koşu yapan ve iyi şut çeken bir adam...
Iaquinta'nın muhteşem golüne, Totti'nin penaltısı ile karşılık geldi. Penaltının penaltılılığı tartışılır. Bence penaltıdan biraz önce Mexes'in indirildiği pozisyon daha penaltıydı. Maçın en güzel yanı ise uzatmaların son dakikasında Juventus'un kazandığı frikikte, yarası kanayıp yüzü kan içinde kalan Chiellini'nin sahada kalmak istemesi ve hakemin onu çıkarmak istemesiydi. Chiellini bir ara çıkmak istemediği için "Madem çıkıyorum, ahan da yürüyemiyorum" deyip sahaya yatması ve sağlık ekiplerinin onu sahada tedavi etmesi amcak sonrasında sağlık ekibiyle birlikte çıkmak zorunda kalışı da görülmeye değerdi.
Maç sonu hakem Rizzoli, Chiellini ile sohbet ederken muhtemele o pozisyonu değerlendiriyorlardı. İkisi de eğlenerek o anki psikolojilerini paylaşıyordu. Aklıma Bünyamin Gezer geldi o an. Sonra kabus gördüğümü anladım, gözlerimi kapadım ve yattım.
13 Kasım 2010 Cumartesi
Conan
Conan 9 ay sonra geri döndü nihayet. Geri dönüşü de harika oldu. İlk gün bütün reytingleri alt üst etti . Daha sonraki günlerde reytingin düşmesi bekleniyordu ama yine de çok iyi bir seviyede kaldı reytingler.
Bazı kesimler için ise hayal kırıklığı oldu zira şovun haklarının sahibi olması ve kablolu yayın kanalında olması dolayısıyla daha sıradışı şeyler beklendi ama önceki late night show formatından pek birşey değişmemişti. Açıkcası bu eleştirilere bir yere kadar katılıyorum ancak bu geçişi daha yavaş bir şekilde yapması daha doğru olacaktır.
Programı geliştirmesi için Conan'ın öncelikle diğer talk showlardan bir farklılık göstermesi gerekir. Bunun en kolay yolu ise diğer talk showların da sorunu olan 2. konuğu almaması. 2. konuk genelde birinciye göre sönük olur ve izleyiciyi sıkar. Boşa vakittir yani. Bunun yerine Conan en kuvvetli olduğu alan olan skeçlerinin sayısını ve süresini arttırabilir.
Bu arada Türkiye de Conan cnbce de 22 kasım da karşımıza çıkacak. Açıkcası ben Doğan yayın gurubunun yerinde olsam Tnt kaynaklı ilişkilerimin olduğu Time Warner'ın sahip olduğu Tbs'de yayınlanan Conan'ı alır ve tnt'nin cnbce ile rekabetinde bir adım öne geçmesini sağlardım
12 Kasım 2010 Cuma
İyi kaleci
Kaleci mühimdir. Hatta 11 oyuncu bireysel değerlendirildiğinde en mühimidir. Bugün Arsenal bunun sıkıntısını ziyadesiyle yaşıyor. İyi bir kalecileri yok ve bu şampiyonluk için büyük bir handikap. Örneğin son dönemlerde Şampiyonlar Ligi'ni alan takımların hep kalecileri çok iyi olmuştur. Bir tek Barça'nın kalecisi üst düzey değildi. Onun dışında Julio Cesar, van der Sar, Reina, Dida hepsi iyi kaleciydi...
Bir süredir İngiliz basını Reina'nın ayrılmak istediğini yazıyor. İş ciddi gibi görünüyor. Sözü edilen zaman sezon sonu bile değil. Ocak ayında gitmek için izin istediği yazılıyor. ManU ve Arsenal kapıda. Arsenal'in çok ihtiyacı var, ManU'da yıl sonunda van der Sar'dan boşalacak yeri doldurmayı planlıyor. Liverpool, Reina'yı ikna edemezse onlar da listesinde üç isim barındırıyor. Neuer, Stekelenburg ve Shay Given...
Son olarak bir ricam var, Schwarzer'ı da biri düşünsün artık...
11 Kasım 2010 Perşembe
Gaziantep BB 1-0 Beşiktaş
Dibe iniş devam ediyor. Gaziantep BB'nin evinde bilmem kaç maçtır gol yememesi, bilmem kaç maçtır puan kaybetmemesi hikaye. Beşiktaş, Gaziantep BB'yi yenmek zorundadır. Bu maçın bahanesi olamaz...
Çıkan kadroyu çok eleştirmek doğru olmaz. Türkiye Kupası maçlarına yedek ağırlıklı bir kadro ile çıkmak mantıklı. Ernst'i dinlendirmek bu noktada zaruret. Tüm maçlarda top koşturan adamın da bir hafta arası da olsa dinlenmeye ihtiyacı var. Guti'nin ve Aurelio'nun da olmayışını eleştirmiyorum. Hatta daha yedek bile çıkılabilirdi...
Quaresma'nın formsuzluğunu da isteksizliğe değil, uzun süredir futbol oynamamasına bağlıyorum. Quaresma'nın takımdan farklı bir isteksizliği yok. Diğer oyuncular kadar istekli. Bu noktada aslında problemin kaynağını göreibliyoruz. Takım genel olarak sene başındaki istekli futbolu oynamıyor. Bunda moral bozukluğu baskın faktör. Takımı eski moralini getirecek olan da galibiyettir. Bu bağlamda Kasımpaşa maçı önemliydi...
Schuster mutsuz. Bazı şeylerden ümidi kesmiş görünüyor. Takımın, onun istediği oyunu sahaya koyamaması canını sıkıyor. Schuster'in takıma bir an önce moral aşılaması lazım. Beşiktaş'ın sorunu moralsizlik...
Beşiktaş
Oyunun iki yönünü oynayan Gerrard ile Oyunun iki yönünü de oynayamayan Erhan Güven'den sonrasına devam edelim...
Sahada ayakta duramayan adam...
Hatadan ders çıkaran adamlar...
Sahada dönmekten yönünü bulamayan adam...
Sahada ayakta duramayan adam...
Sahaya çıkamayan adam...
Hatalı çıkan adam...
Hatadan ders çıkaran adamlar...
Performansını üst seviyeye çıkaramayan adam...
Üst seviye adamlar...
Üst seviye adamlar...
Üstüne çok şey koyması beklenen, beklentilerin yüksek olduğu adam...
Birşeyler beklenen adam...
Bekleyen taraftar...
9 Kasım 2010 Salı
Beşiktaş 1-1 Kasımpaşa
Yazacak çok birşey yok aslında. Gün geçtikçe kötüye giden bir takım. Son iki maç yazımda bahsetmiştim, telafisi olmayan maçlar bunlar. Sivas maçı moral açısından önemliydi kazanıldı ama gelecek adına umut vermedi, Porto maçı önemliydi berabere bitti, iyi sonuçtu. Bu maçta Kasımpaşa'ya puan kaybedildi.
Kasımpaşa'nın şimdiye dek 2 puan alabildiğini bilmek acı. Ligin santra yapma konusunda en tecrübeli takımı olduğunu bilmek acı. 85 dakika o takıma gol atamamak, atamamayı geçtim ciddi pozisyon bulamamak ayıp.
Tek tek oyuncu değerlendirmesi bu aşamada anlamsızlaşıyor. Rüştü'ye yediği gol için kızsam ne kızmasam ne. Hadi o bir tane yedi, at iki tane, ne ikisi dört tane, beş tane at...
Bu yılın en kötü futbolunu izledim desem, bu kaçıncı baskı olacak bilmiyorum. Gün geçtikçe kötüye gidiyoruz. Yakalabileceğimiz bir seriyi Kasımpaşa maçıyla bozuyoruz. Dibi görmek istiyorum artık.
Kasımpaşa'nın şimdiye dek 2 puan alabildiğini bilmek acı. Ligin santra yapma konusunda en tecrübeli takımı olduğunu bilmek acı. 85 dakika o takıma gol atamamak, atamamayı geçtim ciddi pozisyon bulamamak ayıp.
Tek tek oyuncu değerlendirmesi bu aşamada anlamsızlaşıyor. Rüştü'ye yediği gol için kızsam ne kızmasam ne. Hadi o bir tane yedi, at iki tane, ne ikisi dört tane, beş tane at...
Bu yılın en kötü futbolunu izledim desem, bu kaçıncı baskı olacak bilmiyorum. Gün geçtikçe kötüye gidiyoruz. Yakalabileceğimiz bir seriyi Kasımpaşa maçıyla bozuyoruz. Dibi görmek istiyorum artık.
7 Kasım 2010 Pazar
Trabzonspor 2-0 Galatasaray
Yeni teknik direktör için zor fikstür şanssızlıktır. Bu bağlamda Hagi oldukça şanssız diyebiliriz. Fenerbahçe maçıyla geldi, hem Galatasaray'a ters gelen hem de formda Antalya ile oynadı ve şimdi de Trabzon deplasmanındaydı. Zor maçtı hepsi...
Galatasaray'ın Trabzon'a kaybetmesi beklenmedik bir sonuç değil. Galatasaray'ın galibiyeti sürpriz olurdu. Bu yüzden öncelikle Hagi'yi eleştirmek doğru olmaz. Kendi kurmadığı bir kadro var elinde, önemli oyuncuları sakat ve fikstürü zor. En masum insan Hagi'dir...
Trabzon, form düzeyi yüksek ve Glowacki dışında ciddi eksiği olmayan bir takım. Kadro olarak da bugün rakibinden daha iyiydi. Maça da iyi başladı. Daha maçın başında önemli pozisyonlar buldular ama değerlendiremediler. İlerleyen bölümlerde maça denge geldi. Maç seyir açısından sıkıcı bir hal aldı...
İkinci yarıda da maça Trabzon iyi başladı ve Umut ile önemli bir pozisyon buldu. Sonrasında Galatasaray oyunda tekrar dengeyi kurdu. Son 15'e girilirken spikerin Giray'dan beklediği bombayı Servet bıraktı ve Engin',n pasında Umut topu ağlara gönderdi. Bu pozisyondan sonra Galatasaray'ın baskısı arttı. Son dakikalarda önce Pino çok rahat bir pozisyonda topu ıskaladı, sonrasında Insua efsane bir gol atacakken direğe takıldı. Maçın son saniyesinde ise Umut farkı 2'ye çıkardı.
Galatasaray'ın bu kadro ile kazanması çok kolay olmazdı. Bugün sarı kırmızılıların kurtaraileceği tek şey 1 puandı. Galatasaray maçın hiç bir anında galibiyeti düşündüğünü göstermedi. Beraberlik üzerine kurulu bir sistem vardı. Diğer taraftan bu sonuçla Trabzonspor liderliğe yükseldi. Bugünkü formu itibariyle şampiyonluğun en güçlü adayı...
Fenerbahçe 4-2 Eskişehirspor
Fenerbahçe Eskişehirspor maçının daha çekişmeli geçeceğini düşünüyordum. Özellikle Niang'ın yokluğunda Fenerbahçe'ye karşı, Eskişehirspor'un katı savunma yaparak gol arayacağını öngörmüştüm. Ancak erken gelen gol Eskişehirspor adına tüm planları alt üst etti...
Fenerbahçe bu sezon geçtiğimiz yıllara göre çok daha kolay gol atabiliyor. Bunda geçen yılı Guiza ile geçirmiş olmanın etkisi var, bunun yanı sıra Fenerbahçe'nin Stoch, Topuz, Alex, Dia, Emre gibi hücuma katkısı yüksek oyuncularla oynuyor olması da etkili. Bu maçta Baroni savunmaya dönük sayılabilecek tek ortasaha oyuncusuydu, o olmadığında ise savunmaya dönük ortasaha oyuncusu olmaksızın oynuyor Fenerbahçe. Bu sistem çok pozisyon ürettireceği gibi, rakibin de fazla pozisyona girmesine imkan verir ancak Yobo Lugano ikilisi bu noktada çok etkili oluyor...
Fenerbahçe dün bu yılki klasik futbolunu oynadı. Rahat gol buldu. Kalesinde de pozisyon gördü. Lugano kırmızı kartla çıkınca Bilica'yı stopere çekti Kocaman. Bilica için ilk geldiği günden beri şunu söylüyorum. Hem kalite olarak, hem de izellikle kişilik olarak Fenerbahçe'ye yakışmayan bir oyuncu. Kadıköy'de barınabiliyor oluşu ilginç geliyor bana. Bilica'nın bıraktığı bomba maçı Eskişehirspor lehine çevirebilirdi belki ama kalesinde Ivesa gibi bir oyuncu olunca bu pek mümkün olmadı. Ayrıca dün Lugano'nun da en az Bilica kadar hatalı olduğu unutulmamalı. Biri saha içinde hata yaptı, diğeri takımını sebepsiz yere 10 kişi bıraktı...
Ivesa'yı bu sezon bir kaç maç izledim. Ben beğenmiyorum. Çok kalitesiz diyemem ama daha kalitelisinin de bulunabileceğini düşünüyorum. Alçak toplarda zayıf, en güçlü olduğu yer yüksek toplar. Dün, tıpkı geçen seneki Fenerbahçe maçında olduğu gibi yine çok hatalı goller yedi. Eskişehir adına sahanın en kötüsüydü. Boyundan utan sözü bugünler için söylenmiş olmalı...
Bursaspor ve Kayserispor'un puan kaybettiği, Galatasaray ve Trabzon'dan birinin daha kaybedeceği haftada alınan 3 puan Fenerbahçe için oldukça değerli. Maç için tek olumsuz nokta Lugano'nun kırmızı kart cezalısı olması.
Dünkü maçın benim için duygusal bir noktası vardı. Kadıköy'deki sis bana Della Alpi'yi hatırlattı.. Ne güzel günlerdi...
6 Kasım 2010 Cumartesi
5 Kasım 2010 Cuma
Langırt oynuyoruz
Porto-Beşiktaş maçında en çok dikkatimi çeken olay Guti'nin rakip yarı sahadayken, etrafında 4 Beşiktaşlı olmasına rağmen top verecek adam bulamaması. Sebebi Guti'nin kabiliyetsizliği ya da takım arkadaşlarını görememesi değil. Sebebi diğerlerinin stabil oyun anlayışı.
Bu sadece Beşiktaş'ın sorunu değil. Bu, küçük büyük tüm takımlarımız yaşadığı bir problem. Avrupa'daki başarısızlıklarımızda da etkili bir problem.
Biz yerleşik düzenli futbol oynuyoruz. Düzenli oynadığımız tartışılır ama yerleşik oynadığımız kesin. Pas veren, tekrar almak için hareketlenmiyor, topsuz alanda çok az koşu yapılıyor. Pas alışverişleri için dahi hareketlenen oyuncu çok az.
Ülkemize gelen futbolcuların bir sonraki yıl, ilk yılki performanslarını gösterememe sebebi de bu. Alışıyorlar, yeni düzene alışıyorlar, çünkü bu daha kolay, daha az yorucu. İlk yılında net olarak diğer oyunculardan ayırabiliyoruz, bu adam iyi diyoruz, top alıyor, veriyor diyoruz ama bir sonraki sene fark atan bu özelliklerini kullanmayınca bizleşiyor...
Üstelik bu düzenle, bu mentaliteyle başarı bekliyoruz...
Porto 1-1 Beşiktaş
Dün internetimdeki problemden dolayı yazamadım, bugün de çorba parası peşinde koşunca Porto maçı değerlendirmesi bu saate kaldı.
Kısa notlarla değerlendirelim maçı:
İlk yarı berbat bir futbol. Savunmada çok sık hata yaptık. Artık beklenmedik hata diyemiyorum çünkü çok hata yapıyoruz. Bunda savunma oyuncularının belli olmamasının da sebebi var. Rotasyonun defosu böyle durumlarda ortaya çıkıyor.
İkinci yarı da iyi oynadık diyemem. Maçın 10 dakikalık süresi haricinde oyuna hükmeden Porto'ydu. Rakibin 10 kişi kaldığı bölümde etkili olabildi Beşiktaş. Bu bölümde çok ciddi pozisyonlar bulmamız olumlu bakılabilecek bir nokta. Kısa süre içinde iki direkten dönen top ve bir gol vardı. Üstelik çok da son topa kadar getirilmiş atak organizasyonu.
Ersan savunmada iyiydi. Bir hata yaptı, bir topu çizgiden aldı, bir topa da son anda araya girdi. 2 maçtır iyi. Bence oynatılmalı. Uzun vadeli düşünüp Ersan'ı sisteme uydurma yoluna gidilmeli. 2 maçla göklere çıkarmıyorum. 3-4 maç daha iyi performans göstersin bu adam bu takımın stoperi olur diyelim.
Nihat dün önceki maçlara göre biraz daha iyiydi. Golü çok güzeldi. En son Sociedad'da atıyordu böyle golleri. Villarreal'de azaltı, Beşiktaş'ta dükkanı kapadı. Arşivden güzel bir gol sundu bize. Nihat'ı da bir maçla abartmayalım. Oynasın, alsın gönlümüzü...
Bobo'nun golü girse efsane olacaktı. Hayır, Bobo zaten efsane oldu şimdiden ama golü de hatırlanacaktı...
Stoper bu kadar kolay sarı görmemeli. Toraman şu müdahaleleri hafifletmeli...
Guti bir pozisyonda etrafında 4 adam Beşiktaşlı olmasına rağmen pas verecek adam bulamadı. İsim Guti olmasa ona sallarım ama adama bu saatten sonra pas vermeyi bilmiyor deersen futbol bilgin sorgulanır. Durarak oynuyoruz.. Bu bambaşka bir yazının konusu olsun.
Bence aleyhimize verilen penaltı, penaltı değildi. Görünen o ki hakem iyi olmadığı sürece 40 hakemle oynasan fayda etmez.
Bu galibiyet 1 puandan çok daha öteydi. Takımın morale ihtiyacı var. Tekrar kazanan bir takım olmalı. Özgüven gelmeli. Bu bağlamda Kasımpaşa maçı da 3 puancan çok fazlasını barındırıyor...
Rapid-CSKA maçı bize yaradı. Komşi sağolsun...
4 Kasım 2010 Perşembe
Beşiktaş'ın Avrupa karnesi ve Porto maçı
Porto sınavı öncesi Beşiktaş'ın bu sezonki Avrupa karnesine farklı bir açıdan bakalım. Sezon başından beri hem ligde hem de Avrupa'da çeşitli istatistikler tutuyorum. İstatistikler tek başına bir anlam ifade etmez ama bazı olaylara da farklı açıdan yaklaşabilmemize imkan sağlar...
Beşiktaş'ın Avrupa karnesi şöyle yorumlanabilir. Matematik ve Fizik dersleri zayıf ama onun dışında Beden Eğitimi, Resim, Müzik, Coğrafya gibi az kredili derslerinin hepsi 5 maşallah.
Bu sezon Beşiktaş Avrupa kupası maçlarında öne geçtiği tüm maçları kazandı. İlk golü rakibin attığı maçlarda ise bir galibiyet, bir beraberlik ve bir de mağlubiyet aldı.
Avrupa'daki maçların tamamında oynayan tek futbolcu Ernst. Ernst aynı zamanda ligdeki tüm maçlarda da ilk 11 başlayan tek futbolcu. Bu sene Avrupa kupalarında puan kaybı yazamayan futbolcular ise şöyle: Cenk (2), Ferrari (4+2), Onur Bayramoğlu (0+1), Ekrem Dağ (4+1), Guti (4), Holosko (2+3) ve Aurelio (1). Parantez içindekiler sırasıyla ilk 11 başladığı ve yedekten girdiği maç sayısı. Aurelio, Cenk ve Onur referans olamaz. En sağlam referanslar Ekrem ve Ferrari görünüyor. Bunlar da sezon başındaki şaaşalı dönemde forma giymişlerdi. Sonraki maçlarda sakatlıkları sebebiyle forma giyemediler. Holosko'nun istatistiği de kötü görünmüyor. Onun olması Nihat'ın olmaması manasına geldiğinden böyle bir istatistik çıkmış olabilir.
En golcü oyuncumuz Bobo. En çok asist yapan oyuncumuz da Quaresma. Q7'nin 4, Guti ve Tabata'nın da 3'er asisti var. Q7 ve Guti kendini belli ediyor ama Tabata aradan iyi sıyrılmış.
Yabancı oyuncu tercihlerine bakılırsa. Schuster defansta ortalama 1.44 yabancı ile oynamış. Yani bir maçta tek, bir maçta çift defans oyuncusu tercih etmiş. Ortasahayı ise yabancılardan kurmuş genelde. Ortalama 3.89 görünüyor. Necip dışında zaten bu bölgede Türk yok. Forvette ise ortalama 1 yabancı ile oynamış. Bu da çoğu zaman Bobo.
Bugün için de bir paragraf yazalım. Porto UCL ayarında bir takım. İlk maçtan önce küçümseyenler, tanınmış tek oyuncusu yok diyenler bu maçta artık çok oyuncu tanıyorlar. Maçın mutlak favorisidir, aslarını saklasa da öyledir. Porto net olarak Beşiktaş'tan üstün bir takımdır. Beraberlik iyi sonuç. Rapid- CSKA maçı da ayrı bir öneme sahip. Gönlümüz Bulgarlarla...
3 Kasım 2010 Çarşamba
Dün gecenin güzelleri
Gareth Bale... Geçtiğimiz UCL haftasında hat-trick yapmıştı. Dün Inter'e karşı yine muhteşem bir performans sergiledi. Özetleri izlerken ağzım açık izledim Bale'i... İngilizler maçın skorundan çok Bale'i konuşuyor bugün... Dün tribündeki Spurs taraftarı "Taxi for Maicon!" diye inletti White Hart Lane'i... Bu güzel insanı izleyebilmek güzel...
Dün gecenin bir başka güzeli Bursa'daydı. Sahadaki 11 değildi. Tribündeki onbinlerdi. Peki izleyebildik mi? Hayır... Şampiyonlar Ligi kanalıyız diye övünen Star dün gecenin en güzelini göstermedi bize. Üstelik spikerin dünyadan haberi yoktu. Bursa taraftarının şov yaparken sahaya arkasını dönmesini "Evet kale arkası seyircisi sahaya arkasını döndü, hah şimdi tekrar döndüler" diye aktardı...
2 Kasım 2010 Salı
Bursaspor 0-3 Man Utd
Burda Man Utd'ı anlatmaya gerek yok, hepimiz az çok biliyoruz. Man Utd maçı içerde de olsa dışarda da olsa zordur... Burda alınabilecek 1 puan olabilirdi, olmadı. Bugünü kötü kılan aslında bugünkü sonuç değil. Öncesinde kazanılamayan puanlar bugünü kötü kıldı...
Maçın hiç bir anında Bursaspor oyuna hikmeden taraf değildi. Man Utd oyunu istediği gibi kontrol etti. Manchester tek kale mi oynadı? Hayır. Kazanacak kadar oynadı. Ortasahada da olsa oyuna hakim olarak oynadı. Tempoyu ayarlayarak, top yaparak...
Bursa bulduğu bir kaç pozisyonu değerlendirseydi belki de en azından bugün hala gol atamadı demeyecektik.
Diğer taraftan Valencia, Rangers'ı Soldado'nun 2 ve Costa'nın golleriyle 3-0 yendi ve büyük bir avantaj yakaladı. Bursaspor'un en yakın rakibi 5 puanlı Rangers. Matematiksel olarak şans devam ediyor demek istemiyorum...
1 Kasım 2010 Pazartesi
Wohlfahrt & Ribery-Robben-Oliç
Türkiye'de bir oyuncu ciddi sakatlansa adres Munih'in doktoru Wohlfahrt. Ahmet Dursun'un yıllardır gittiğini bilirim. 10 yaşındaki çocuğa sorsanız bilir onu. Wohlfahrt öyle bir nam salmıştır ki Gerrard, Klinsmann, Ronaldo, Owen, Kewell gibi isimlerin tedavisinde de yardımcı olmuştur. Hatta futbol sınırlarını da aşıp Maurice Green, Usain Bolt ve U2'nun solisti Bono'yu bile tedavi etmiştir. Özetle bu adam tıp camiasının bugünkü Hipokratı...
Galatasaray'da özellikle geçtiğimiz sene sık yaşanan sakatlıklardan Galatasaray'ın sağlık ekibi de sorumlu tutulmuş ve hatta bu sene başında değiştirilmişti.
Münih'te geçtiğimiz yıl Ribery uzun süreli bir sakatlık yaşamıştı. Sonrasında Robben gitti ve hala yok. Şimdi de Oliç gitti. 6 ay yok. Ulan o meşhur Wohlfahrt değil miydi bunların doktoru?
Ya mum dibine ışık vermiyor ya da Galatasaray'ın sağlık ekibine fena patlamış...
Vurun Kasımpaşa'ya...
Dün LigTV'de günün maçları yorumlanıyor ve değerlendiriliyordu. Kasımpaşa - Kayserispor maçında (maçın özeti linkte) özellikle Yılmaz Vural'ın maç sonrası Markus Merk'den gol pozisyonlarını değerlendirme ricası üzerine gol pozisyonları değerlendirmeye alındı...
Bu olayın biraz öncesinde Kasımpaşa'nın taraftarına sitem edildi programda. Tribünler boştu, gerçekten de haklı bir sitemdi. Taraftar kötü performansa sert tepki vermişti. Maçı izlerken bir ara İBB ile dahi karşılaştırıldı İstanbul'un göbeğindeki yeni stadın hali. Programda Kayserispor ise aşırı bir ilgi gördü. Şota'ya, Kayserispor'a övgüler bitmek bilmedi. Kadir Has stadı yüceltildi ama zemininden hiç bahsedilmedi...
Pozisyonlar değerlendirilmeye başladı. İlk pozisyon topun dışarı çıktığına yönelikti, net olarak top dışarı çıkmıyordu ve Kayserispor lehine verilen karar doğruydu... (58. saniye)
İkinci pozisyon Kayserispor'un 2. gol pozisyonuydu. Pozisyonun özeti şu: Kayserili oyuncu uçan tekmeyle topa girdi. (2. dakika) Markus Merk şu yorumu yaptı: "Kayserili oyuncu rakibe doğru yükselmiyor, havaya doğru yükseliyor" Şok oldum. Nasıl yani. Abi zıplarken zaten havaya doğru zıplarsın. Adamın burnunun dibinde ayağını kaldırırsan faul değil midir? Yıllarca bize bunu böyle öğretmediler mi? Yarın benzer pozisyona faul dersen ne olacak!? Mustafa Denizli'nin yorumu işi bir kademe daha abarttı. "Kasımpaşalı topa kafasını uzatmıyor, uzatsa dahi faul olmaz." Yuh!!
Sonra bir pozisyon daha değerlendirildi. Kayserili oyuncu vuruyor, Kasımpaşalıya değdi mi değmedi mi tartışmaları var ;Çünkü o pozisyona verilen kornerden geliyor gol. (51. saniye) Şansal Büyüka şunları söyledi: "Burda bunu tartışmaya gerek yok bile, aradan 10 tane pozisyon geçmiş onra gol olmuş." Nasıl yani? O pozisyona verilen kornerden geliyor gol. Tekrar söylüyorum o pozisyona verilen kornerden geliyor gol. Mustafa Denizli ise son kontayı koyuyor : "Biz bile buradan anlayamıyoruz değdi mi değmedi mi. Hakemin açısı daha kötü nasıl anlasın?" Hakem pozisyonu net olarak görebilecek bir açıda. Tabiri caizse kabak gibi görebilir...
Kasımpaşa'ya kızmış olabilirsiniz, Kayseri'yi o gün çok sevmiş olabilirsiniz. Ancak bu sizi objektiflikten uzaklaştırmamalı. Biz sizi bu yüzden izliyor, ciddiye alıyoruz. Ha biz de insanız, kızarsak saçmalarız diyorsanız bilelim...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)