Bir tarafta Brezilya, diğer tarafta Fildişi ve Portekiz. Üçünden de vazgeçemiyorum açıkçası. Dünya Kupası başlamadan önce kim çıkamasın sorusuna cevap veremedim. Ne yardan ne serden vazgeçebiliyorum...
Dünkü Brezilya-Fildişi maçı da çelişkiyle başladı benim için. Maç sabahı ikilemdeydim. Brezilya'nın elenmesine gönlüm elvermiyordu ama Fildişi de bir üst tur görsün istiyordum. Kimi tutacağıma karar vermemde etkili olan zayıf takım psikolojisi oldu. Drogba ve arkadaşlarını gönlüm kaydı...
İlk yarısı çok tatlı geçmese de ikinci yarısı harikaydı. Luis Fabiano o golü elle atınca sildim. Henry'nin yanına koydum onu da. İki kez elle aldı, o da yetmiyormuş gibi gol sonrası hakemle diyaloğu midemi bulandırdı...
Derken 3-0'dan itibaren Fildişi taban göstermeye, çirkinleşmeye başladı. Önce Elano sakatlandı ve sonrasında sert müdahalelerin ardı arkası kesilmedi. Bunlardan birinde de başrolde Keita vardı. Dunga kenarda çıldırıyordu...
Sonra maçın bitimine bir kaç dakika kala sahneye tanıdık bir isim çıktı. Kader Keita. Galatasaray'da, 1 yıl içinde kişiliğini analiz etme fırsatına nail olduk. Dirsek atan; Kendisine dokunulduğu zaman kanlar içinde kalmışçasına yerlere yatan; Ayağına su döküldüğünde topu taça atıp sedye isteyen aşağılık adam... Dün de benzer bir hareketle Kaka'yı attırdı. Evet Kaka dokundu ama o kadar da sert değildi, üstelik suratına vurmadı...
Keita'nın karşısına bir gün Pascal Nouma gibi bir adamın çıkmasını diliyorum... Pascal seni o hareketten sonra yerden kaldırıp, suratını dağıtmaz değil mi?
1 yorum:
Abartmayın yahu!!!Tecavüzcü coşkun mübarek,öldürseydiniz bari.
Tamam ben de hareketlerinden haz etmiyorum,ancak gülü seven dikenine katlanırmış.
Yorum Gönder