4 Ekim 2008 Cumartesi

1 haftanın ardından



1 hafta kendime tatil verdim, bilgisayarı hiç açmadım, TV'yi dünyadan kopmayacak kadar izledim. Nerede o eski bayramlar dediler, ben de nasılmış o eski baramlar dedim; teknolojiden biraz uzaklaştım...
Yazacak çok şey var elbette; koskoca, dopdolu bir hafta geçti futbol adına. Lig maçları, şampiyonlar ligi ve ne yazık ki UEFA kupası.

Ankara bana uğursuz geliyor. Yine bir Ankara gecesi, yine Beşiktaş yine hüsran.. Ankara'dayken Beşiktaş'ın maç kazandığını neredeyse hatırlamıyorum. Bir Konya maçı vardı kazanılan; gerisi hep hüsran...

Beşiktaş'la başladım; bir iki satır yazıp kapatayım bu konuyu. Gömeyim şuraya ve bir daha da açmayayım... Maç boyu Gökhan Zan'ı andım. Ağzımdan çıkan her cümleden nasibini aldı maşallah. Zapo onun pisliğini temizlemekten bıktı, bizim mağdur pisletmekten bıkmadı. Elbette mağlubiyeti Zan'a maledemeyiz ama bir günah keçisi aranacaksa o da Gökhan Zan...

Ertuğrul'a gelince. Peşin söyleyeyim; arkasındayım. Yollanmasın, hatta bu yollanma muhabbeti bile hiç açılmasın -ki çoktan açılmış-. O kadar hoca denendi olmadı, içinden bir Ferguson çıkarmaya çalışsın bari. Tamam 6 yıl vermeyelim ama 3 yıl da Ertuğrul'a feda olsun. Maça gelince, kötü bir kadro seçimi. Zan'ı sil. Toraman'dan sağ bek yapmaya kasma. İnceman nerelerde. Seriç korkutuyor. Zanzi, Hakan için az söylemiş...

Bu arada Kadıköy'de final bekleyen Beşiktaş'lı koca kafalara selam olsun...

Hiç yorum yok: