At, avrat ve silahın günümüze uyarlanmış hali futbol, kadın ve otomobildir. Bir çok erkeğin tutukusudur bunlar. Ancak maalesef kadın ile futbolun ortak paydası bundan ibarettir. Bir araya getirilmekten çekinilen iki unsurdur futbol ve kadın. Kadın hep futbolun karşısındadır. Kadın futboldan anlamaz. Futbolla ilgilenecek olsa elinin hamuruyla... deyip geçilir...
Bu konuda sağlam önyargılar vardır. Kolay kolay kırılmaz da. Futbolla ilgilenen kız hep yadırganır. Bana bir çok kişi, bizim program hakkında Elif'i kastederek "O kız ne ayak yahu" diye sordu. Sorunun sebebi ne yorumlardı, ne tuttuğu takımdı, ne de başka bir şey. Tek sebebi vardı: Bayan oluşu...
İlginçtir futbol çok daha popüler spor olmasına rağmen bayan futbolcumuz nerdeyse yok ama daha az popüler olan basketbol ve voleybolda bayan takımlarımız oldukça fazla. Basketbol ile voleybolun futboldan farkı nedir? Biraz daha çocukluk dönemine doğru inelim. Küçükken kızlar voleybol oynardı, biz futbol... Aslı abla ve kardeşi Berfin bizimle futbol oynardı ama hep yadırganırdı. Kız futbol mu oynarmışmış... Orda kalıplaşmaya, ezberlemeye başlıyoruz işte. İşi ordan çözmemiz lazım...
Neyse ben lafı fazla uzatmayayım. Bugünün anlam ve önemine dair futbolla haşır neşir olan bir kaç arkadaşımdan bir şeyler yazmasını rica ettim. Onlar da sağolsunlar, kırmadılar beni. Programımızın sevecen sunucusu Sevgili Banu Yelkovan'a, yine programımızın sarı kanaryası Elif Durgun'a, Adana'nın radyodaki sesi Fethiye Altındiş'e, Gaziantep'in kartalı Nazlı Tatar'a ve Sevgili Ceren Akköse'ye teşekkür ederim.
..........................................................................
Bir zamanlar, “Gayler arasında ‘vücut geliştirmeci’ tadında amma çok adam var” dediğim bir gay arkadaşım, “Ee kızım, kadınlar kasların değerini bilmiyor. Tricepsin, bicepsin hakkını veremiyor. O kasların ne zorluklarla, ne kadar uzun sürede geliştirildiğini anlayamıyor.. Biz de anlayanı buluyoruz..” demişti cevaben. Futbolla erkekler arasındaki kadınların anlayamayacağı türden ilişki de bu mu acaba? Erkekler o canım pasların, taçların, kornerlerin, direkt ve endirekt serbest vuruşların değerini bilir, hakkını verirken, kadınlar kifayetsiz bir geri pasa, defansın arkasına, derinlemesine sızdırılmış bir Xavi şahaserine baktıkları aynı boş gözlerle baktıkları için mi bu dışarıya kapalı örgütlenmenin sırrı.
Derler ki kadınlar futboldan anlamaz. Futboldan anlasalar ofsayttan anlamazlar. Ofsayttan anlasalar.. Ofsayttan anlasalaaar.. Ne vardı ya, ofsayttan daha zor bişi var mıydı futbolda? Hah!.. Pasif ofsayttan anlamazlar.. Oysa erkekler her pozisyonda “Ofsayt!” diye ayağa fırladıkları için, anlayıp anlamadıklarını değerlendirmek daha zordur haliyle. Pozisyon ofsayt değilse bile ikna olmaz çoğu, “Ofsayt değil miydi abi?” diye ısrarla üç kere sormadan oturmazlar yerlerine. Hele ki akşam, onların ofsayt dediği, hakemin vermediği o pozisyon, bir de ofsayt çıkarsa kanallardan birinde (ki çıkar... ki çıkar...) post-maç, “Ben demiştim” ofsayt evresi başlar. Oysa kadınlar, “Ben demiştim” haklarını hiçbir zaman futbol için harcamazlar. Asla.
Kadınların anlayamadığı bir diğer mesele, faraza 1987 yılında, Galatasaray’ın Fenerbahçe’yle oynadığı maçta 1-1 berabere kaldığını hatırlamanın neden ‘futbolu bilmek’ anlamına geldiğidir: Hani Galatasaray’ın golünü İlyas Tüfekçi’nin, Fenerbahçe’ninkini Şenol Çorlu’nun attığı maç? Hatta Erdi de yüzüne aldığı darbeyle maçı kanlar içinde bitirmişti ya? O sezonun sonunda Ali Gültiken gol kralı olmuştu... Erkekler dünyasında kesin olan bir şey vardır; ne kadar detay hatırlarsan, o kadar çok futbolu bilir kabul edilirsin: “ Hatta Simoviç tribünlere hareket çekmişti...”, “Sonraki hafta Galatasaray, Beşiktaş’la oynamış ve 2-2 berabere kalmıştı...”, “Beşiktaş’ı da Gordon Milne çalıştırıyordu”. Aslında ‘gerçekten’ bilenler, öyle uzun uzun cümleler de kurmazlar: “1987?.. 1-1, İlyas-Şenol..”.. Bu kadar.
Erkeklerin arasında yıllar önceki pozisyonlar üzerinden tartışmalar çıktığı, ‘sen yanlış hatırlıyorsun-yok sen yanlış hatırlıyorsun’ diye saatlerce konuşulduğu da olur. Bir kez daha söylemek gerekirse, futbolu bilmek, ‘hatırlamak’ anlamına gelir erkekler evreninde. Bu durumda futbolu en iyi ‘bilen’ google demektir, gel gör ki o da futbol oynamamış olduğu için anlamaz bu işten!
Erkeklerin çoğu bunu sesli dile getirmeseler de, kadınları aslında tribünde istemezler. Kimileri yeni çıkmaya başladığı kız arkadaşını, bir testten geçirirmişçesine getirir bazen tribüne. Hem kız ‘gerçek halini’ görsün, hem o kızın futbola karşı olan tavrını. Bir taşla iki kuş. Ama öyle uzun süredir evli olup da karı-koca maça gelen de pek görülmemiştir yani.
Dün, tribünde kadın görmek, uzaylı görmek gibiydi. Bugün, kameralar ‘futbolun güzellikleri’ diye tribündeki kadınları gösteriyor. ‘Futbolun güzellikleri’ göreceli bir kavram, yönetmenden yönetmene değişiyor; kimi ‘futbolun’ esmer güzelliklerini seviyor, kimi sarışın olanları.. Adına neden ‘futbolun’ diyorlar, orası halen esrarını koruyor.
Kadın taraftarların arasında kendi halinde maça gelip döneni de var, kendini kabul ettirmek için ‘erkekleşmeye’ çalışanı da.. Ama bir küfret, iki deplasmana git, hadi abartıp üç kavgaya karış... Kendi tribününün Zeyna’sı bile olsan, bil ki karşı tribündeki adam için hala ‘futbolun güzelliği’ olarak kalacaksın. Ve ne yaparsan yap, stadın tuvaletinde tuvalet kağıdı bulamayacaksın.
BANU YELKOVAN
Derler ki kadınlar futboldan anlamaz. Futboldan anlasalar ofsayttan anlamazlar. Ofsayttan anlasalar.. Ofsayttan anlasalaaar.. Ne vardı ya, ofsayttan daha zor bişi var mıydı futbolda? Hah!.. Pasif ofsayttan anlamazlar.. Oysa erkekler her pozisyonda “Ofsayt!” diye ayağa fırladıkları için, anlayıp anlamadıklarını değerlendirmek daha zordur haliyle. Pozisyon ofsayt değilse bile ikna olmaz çoğu, “Ofsayt değil miydi abi?” diye ısrarla üç kere sormadan oturmazlar yerlerine. Hele ki akşam, onların ofsayt dediği, hakemin vermediği o pozisyon, bir de ofsayt çıkarsa kanallardan birinde (ki çıkar... ki çıkar...) post-maç, “Ben demiştim” ofsayt evresi başlar. Oysa kadınlar, “Ben demiştim” haklarını hiçbir zaman futbol için harcamazlar. Asla.
Kadınların anlayamadığı bir diğer mesele, faraza 1987 yılında, Galatasaray’ın Fenerbahçe’yle oynadığı maçta 1-1 berabere kaldığını hatırlamanın neden ‘futbolu bilmek’ anlamına geldiğidir: Hani Galatasaray’ın golünü İlyas Tüfekçi’nin, Fenerbahçe’ninkini Şenol Çorlu’nun attığı maç? Hatta Erdi de yüzüne aldığı darbeyle maçı kanlar içinde bitirmişti ya? O sezonun sonunda Ali Gültiken gol kralı olmuştu... Erkekler dünyasında kesin olan bir şey vardır; ne kadar detay hatırlarsan, o kadar çok futbolu bilir kabul edilirsin: “ Hatta Simoviç tribünlere hareket çekmişti...”, “Sonraki hafta Galatasaray, Beşiktaş’la oynamış ve 2-2 berabere kalmıştı...”, “Beşiktaş’ı da Gordon Milne çalıştırıyordu”. Aslında ‘gerçekten’ bilenler, öyle uzun uzun cümleler de kurmazlar: “1987?.. 1-1, İlyas-Şenol..”.. Bu kadar.
Erkeklerin arasında yıllar önceki pozisyonlar üzerinden tartışmalar çıktığı, ‘sen yanlış hatırlıyorsun-yok sen yanlış hatırlıyorsun’ diye saatlerce konuşulduğu da olur. Bir kez daha söylemek gerekirse, futbolu bilmek, ‘hatırlamak’ anlamına gelir erkekler evreninde. Bu durumda futbolu en iyi ‘bilen’ google demektir, gel gör ki o da futbol oynamamış olduğu için anlamaz bu işten!
Erkeklerin çoğu bunu sesli dile getirmeseler de, kadınları aslında tribünde istemezler. Kimileri yeni çıkmaya başladığı kız arkadaşını, bir testten geçirirmişçesine getirir bazen tribüne. Hem kız ‘gerçek halini’ görsün, hem o kızın futbola karşı olan tavrını. Bir taşla iki kuş. Ama öyle uzun süredir evli olup da karı-koca maça gelen de pek görülmemiştir yani.
Dün, tribünde kadın görmek, uzaylı görmek gibiydi. Bugün, kameralar ‘futbolun güzellikleri’ diye tribündeki kadınları gösteriyor. ‘Futbolun güzellikleri’ göreceli bir kavram, yönetmenden yönetmene değişiyor; kimi ‘futbolun’ esmer güzelliklerini seviyor, kimi sarışın olanları.. Adına neden ‘futbolun’ diyorlar, orası halen esrarını koruyor.
Kadın taraftarların arasında kendi halinde maça gelip döneni de var, kendini kabul ettirmek için ‘erkekleşmeye’ çalışanı da.. Ama bir küfret, iki deplasmana git, hadi abartıp üç kavgaya karış... Kendi tribününün Zeyna’sı bile olsan, bil ki karşı tribündeki adam için hala ‘futbolun güzelliği’ olarak kalacaksın. Ve ne yaparsan yap, stadın tuvaletinde tuvalet kağıdı bulamayacaksın.
BANU YELKOVAN
...................................................
Kadınlar da futbolu sever. Hem de çok sever...
Spor zaten din, dil, ırk ayırmaksızın insanları birleştirebilen bir güçtür. Futbol ise bunu hakkıyla başaran en güzel spor dalı...
Politik görüş, hayata bakış hatta cinsel tercih bile önemsizdir. Hayattaki bu dengeler sporda ve çoğunlukla futbolda çoğu zaman süistimal edilir. Bu ayrı konu, böyle şeyler zaten ‘çirkin’ insan işidir. Ama zaten futbolu sevmek de gerçekte ‘insan’ olmakla alakalıdır. Yani kadın – erkek olmaksızın.
Ve aynı anda en basit ve en görkemli olmayı başarabilen bir oyundur, futbol.
Basketbolu da severim, severek izlerim. Voleybolu da, hele tenisi… Ama hiçbiri futbolda yaşadığım haz kadarını yaşatmaz bana. Bilmiyorum neden belki hayata karşı sert büyütüldüğüm, belki babamın kızı olduğum, belki de tanrının bana yükledikleri için futbolu en küçükten beri severim. Seviyorum, hatta bağımlıyım.
Sadece tuttuğum takıma değil, vurgunluğum; oyunun ta kendisine. Zaten sadece tuttuğum takıma olsa bu sevgi ben gerçekte futbolu seviyor olmazdım. Ama şuna da katılmıyorum; “ben oyunun kendisini seviyorum o yüzden takımcılık yapmıyorum.” Futbolu gerçekten seviyorsan bir takım tutmaman, onu deliler gibi tutmaman mümkün değildir.
Neyse… Önce tabii ki babayla gidilen Fenerbahçe maçlarıyla başladı bu aşk ve 8 numarayla… Sonra ezeli rakibi tutan dayıyla kafa karıştı, muhabbete daha haiz olundu. Mahallemizde bir de amatör takım olunca… Spor totonun en cincinli zamanlarını yaşadım çocukken; babayla doldurulan kuponlar. Sonra TRT’nin etkin olduğu zamanların sonuna da yetişince… İtalya 90, Amerika 94 derken…
Sokaktaki kız nüfusunun azlığından maçlara da dahil olmaya başlayınca ufaktan, bendeki futbol sevgisinin geçici olmadığını hissetmiştim. Ortaokulda, lisede, ilk paramı kazanmaya başladığım yerlerde, ilk ciddi mesleki adımımda… Yani hayatımın en önemli evrelerinde yanımda olan insanlar da bendeki hep bu futbol sevgisini görür, bilir ve ciddiye alırlardı.
Sonra kariyerimi ta kendisi üzerine kurmak istediğime karar verdim. Tabii bu arada amatör küme maçlarını yerinde izlemeler, liglerdeki play-offları takip etmeler falan hep oldu.
Çevremdekiler, beni tanıyanlar bendeki futbol sevgisini biliyorlardı ama beni yeni tanımayanlara anlatmak ve inandırmak zor olabilirdi. Sırf bu yüzden hakemlik kursuna katılmak istedim, futbolu ilimiyle de bildiğimi kanıtlamak için, ama hayat başka kapılar açınca buna gerek kalmadı.
Her neyse… İtiraf etmeliyim ki ben de bazen etrafımdaki futbolla ilgilenen, ilgilenmeye çalışan kadınlara ‘buna yeltenme ya da yapacaksan layığıyla yap’ gözüyle bakıyorum. Niye yalan söyleyeyim ki?
Kadınlar, kadın taraftarlar, kadın yazar ve yorumcular özellikle Türk futbolunda bir yandan nadide, korunması gereken bir çiçek olarak görülse de bir yandan da eksik etek muamelesine maruz kalıyor.
Bir yandan “şişşşşt beyler bayan var” duyuyorum, küfürün gırla gittiği zamanlarda. Ama bilmiyorlar ki biz de savurabiliyoruz bazen küfürleri pervasızca. Bir de şu ‘bayan’ var tabii, neredeyse ‘lanet gelsin’ denecek türden.
Bir yandan da stat kapılarında “beyler açılın bayan var” duyuyorum. Ki bu durum başlı başına komiktir zaten çünkü stat kapılarında yaşanan o rezaleti hatta insanlık dışı durumları değil bir kadının hiçbir erkeğin dahi yaşamaması gerekmektedir.
Ben Kadınlar Günü’ne de karşı kadınlardanım zaten. Bize 1 gün de, geriye kalan 364 gün kimin peki?
Neyse uzun lafın kısası işin özünde insan olmak var, futbolu sevmek ve hayatı doyasıya yaşamak için. En çok üzüldüğüm konuyu da sona sakladım, paylaşmadan geçemeyeceğim. Futbolun kitabını da okurum, filmine de bayılırım ama ah bir de şu kulüp ürünlerinin en güzel tasarımlarını sadece erkekler için yapmasalar!
ELİF DURGUN
.....................................................
Hepimiz biliyoruz ki futbol erkeklerin tutkusu, takım tutmayan erkek az sayıdadır ama değişen dünyada her platformda sesini duymaya alıştığımız kadınları tribünlerde görmek nasıl sevindiriyor beni anlatamam…
Ben de iyi bir futbol seyircisi bayan olarak bu durumdan çok memnunum.
Kalmadı artık sen futboldan anlamazsın muhabbeti, futbolu saha içiyle saha dışıyla değerlendirebilecek farklı bakış açısıyla futbolu konuşacabilecek kadınlar var. Kadın spor yazarları, kadın fanatikler, kadınların oluşturduğu taraftar grupları…Erkekler kadar teknik taktik işlerine karışmasalar bile ‘’Ofsaytı’’biliyor artık kadınlar.
Ben BEŞİKTAŞLIYIM. Beşiktaşlı olmayı ruhumda yaşayan, mümkün olduğunca da o ruhu yansıtmaya çalışan bir taraftarım. Beşiktaşlı duruşu, Beşiktaşlı ruhu bizlerin dilinden düşmeyen ama sözde değil özde hissettiğimiz duygulardır. Beşiktaş Aşktır diyebilecek kadar…
Aşk müthiş bir heyecandır, âşık olmayı bilen Beşiktaş aşkını da ancak öyle anlar. Tribünlerdeki ‘’Beşiktaş’ım benim, biricik sevgilim, söyle senden başka kimim var benim?’’sloganı hissederek söylenir. Ya da:
Sen benim Her Gece Efkârım,
Gözümdeki Yaşım,
Sigara Dumanım!
Sen Benim Damardaki Kanım,
Alnımdaki Yazım, Şanlı Beşiktaş’ım!
Kalbimin En Orta Yerinde,
Büyük Bir Yangın Var Alevler İçinde!
BEŞİKTAŞ Sana Yemin Olsun,
Bitmeyecek Sevdam Mezarımda Bile
Böyle bir aşktır Beşiktaş. Beşiktaşlı kadın taraftar olmak sadece futbolcuların yakışıklılığına bağlı değil o Siyah-Beyaz formayı terinin son damlasına kadar ıslatan futbolcuyu tanımaktır. Beşiktaşlı kadın ağlar, isyan eder, acı çeker, asileşir, Beşiktaş için adalet arar, Beşiktaşlı kadın cesurdur, güçlüdür çünkü Beşiktaşlı olmak bunu gerektirir…
Yağmurda çamurda saçlarını savurarak siyah beyaz formasını sırtına geçirip atkısını boynuna dolayıp çarşının içinden geçip,Dolmabahçe’den yürüyerek ağaçlı yoldan Şeref stadımıza gelen, tribünde rimelli gözlerle maçı izleyen, ojeli ellerle alkış tutan dişi kartallar…Ve Beşiktaşlı olmasa bile tribünlere güzellikler getiren diğer takım taraftarları hemcinslerim, futbolu güzelleştirenler 8 Mart Dünya Kadınlar gününüz kutlu olsun, futbolumuzu güzelleştiren kadınlar İYİ Kİ VARIZ
FETHİYE ALTINDİŞ
Dünya kadınlar gününde belki de en son bahsi geçecek konu, futbol… Özellikle de Türkiye’de bu böyle maalesef. Gerçekten de kadınların büyük çoğunluğu bırakın futbolu sevmeyi, eşlerinin – sevgililerinin maç izlemesinden bile hoşlanmazlar. Ancak bunun asıl nedeni, futbolu sevmiyor olmamaları değil; futbolun getirdiği çirkin sonuçları sevmemeleridir ki bunlara örnek olarak eşlerinin kendilerine ilgi göstermemesi, bu konuyu her şeyden üstün tutup bu yüzden can dostuyla bile tersleşebileceğini görmesini verebilirim. Bence bunlar sadece futbola ve diğer sporlara karşı toplumun dayattığı önyargılar... Futbol izlemek ve takip etmek, bir takımı desteklemek, o takımın galibiyetiyle sevinip yenilgilerine üzülmek… Bunların hepsinin ayrı birer keyfi var. Tabi ki bir derbide galip gelmenin keyfi başka; ama futbol başlı başına bir olgu olarak keyif içeriyor. Ben neden futbolu seviyorum? İşte bu yüzden… Bir maç, aslında tüm duyguları içeriyor. Sonra da tartışma programlarında herkesin hangi duygular hissettiği öğreniyor, kendinizle yorumluyorsunuz. Ertesi gün gazetede, daha sonra diğer yayın organlarında takip ediyorsunuz, kime ne hissettirmiş bu maç diye. İşte böyle bir duygu harmanı aslında futbol maçları…
Peki, neden Beşiktaşlıyım? Bir kere herkes gibi aileden gelen bir Beşiktaşlılığım yok maalesef. Benim ailemin büyük çoğunluğu Fenerbahçeli idi. Doğal olarak ben de çocukken öyle idim; daha takımların tam olarak neyi temsil ettiğini anlamazken… Büyüdükçe, futbolla ilgilenmeye, içeriğini öğrenmeye başladıkça kafamdaki ayrımlar da başladı. Fenerbahçe benim kişiliğimi, ideolojimi, benliğimi yansıtmıyordu; eğreti duruyordu ben de. Hiçbir zaman içten olamıyordum takımıma karşı. Çünkü Fenerbahçe daha çok burjuva takımı, iktidar takımı; kısacası benim tüm savunduklarımın karşısında olan bir takımdı. Bunun yazılı bir kanıtı olmasa da böyle idi… Beni yansıtmadıktan sonra da tuttuğum takımın benim için bir manası kalmazdı elbette. Ve baktım ki Beşiktaş, Çarşı bunlar hep beni çağırıyor sanki gizliden gizliye. Çünkü orda toplum bilinci, orda direniş, orda bir asi ruh vardı; tıpkı bende olduğu gibi… Evet, Beşiktaş öyledir; susmaz, susturamazsınız Beşiktaşlıyı. Yanlışı yüzünüze vurur tokat gibi. Eleştiriden asla kaçınmaz, gerektiğinde özeleştirisini de yapar, gerektiğinde karşı takımı da alkışlar. Tüm bu karakteriyle Beşiktaş, insanı kendine âşık eder ve her Beşiktaşlı, bu aşkı taşımaktan müthiş bir gurur duyar.
Bu yazıyı okumuş olan tüm kadınlar, zaten futbolla ilgili olanlardır. Ben işte bu kadınlara söylüyorum; çevrenizdeki futboldan nefret eden kadınlara bu sevgiyi yayın. Yayın ki, bu keyfi tatsınlar; yayın ki artık eşleriyle – sevgilileriyle futbol yüzünden kavga etmesinler; yayın ki futbol sadece erkek sporu olmaktan çıksın. Beraber maç izlemenin keyfi, kavga dövüş dizi izlemekten çok daha iyidir ;)
NAZLI TATAR
..............................................................
Bayanlar! Erkekler kadar siz de fanatiği olduğunuz futbol takımının her maçını izleyip, haberlerini ve yorumlarını takip ediyorsunuzdur.Hatta erkek arkadaşlarınız maç sonrasında tartıştıkları zaman siz de onlarla konuşup düşüncelerinizi paylaşmak istiyorsunuz ama sizin fikirlerinizi erkekler pek kaileye almıyorlar, çünkü futboldan bir tek onların anladığını düşünüyorlar değil mi?Bu çok eskilerden süre gelen, erkeklerin kafasındaki sabit bir düşünce.Oysa biz bayanların da onlardan hiçbir farkımızın olmadığını onlara göstermeliyiz.Ben kendi adıma bir bayan olarak bu problemi aştığımı düşünüyorum.Neden mi?Çünkü küçüklüğümden beri evde sürekli futbol maçı izleyen 2 tane abiyle büyüdüm.Haliyle ben de maç izlemeye ve bundan zevk almaya başladım.Artık ben de en az onlar kadar fanatiğim.Ayrıca sadece Turkcell Superligi değil tüm Avrupa liglerindeki maçları da izlemeye başladım.Hal böyle olunca iddaa bile oynuyorum.Önceleri bunu duyan erkekler bana çok şaşırıyorlardı ama onlarda bir zaman sonra bana maçları sormaya başladılar.Artık ben de toplumda futbol hakkındaki düşüncelerimi, yorumlarımı rahatlıkla söyleyebiliyorum ve hiçbir erkek de beni yadırgamıyor.Bence bu tüm bayanlar için de geçerli olmalı diye düşünüyorum.Çünkü bayanlar da takımlarını desteklemek,stadlarda rahatça maçları izlemek istiyorlar.Ancak herkesin bildiği gibi insanlar stadlara maç izlemeye değil, hususi küfür etmeye geliyorlar sanki.Bunun bir son bulması lazım ki bizler yani bayanlar daha çok stadlara gidip maçları seyredebilelim.Hatta biraz feminist bir yaklaşım olacak ama maç biletlerinde de bayanlara özel bir indirim uygulansa ne güzel olurdu değil mi?Belki o zaman tribündeki bayan nüfusu artar ve insanlar küfür ederken çekinirler.Bayanlar benim futbol hakkındaki düşüncelerim bunlar.Eğer siz de benim gibi düşünüyorsanız erkeklerin kafasındaki bizlerin ‘futboldan anlamazlar’ imajını kaldıralım.Maçları onlarla beraber izleyelim,fikirlerimizi paylaşalım ve bizlerinde bu konuda onlardan bir farkımızın olmadığını gösterelim.
CEREN AKKÖSE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder