31 Ağustos 2009 Pazartesi

Caner Erkin & Aydın Karabulut


Beşiktaş transferde ne kadar başarısızsa Galatasaray da bir o kadar başarılı. Süregelen savunma problemine rağmen, özellikle kontra atak oynayan takımlara karşı gedik verebilecek bir savunma hattı varken transferde başka mevkilere yönelmesini hatalı buluyorum. Bu Rijkaard’ın seçimidir.

Ancak benim transferde Galatasaray’ın tutumunu ve başarısını methettiğim nokta oyuncu tercihleri. Caner’in bonservisini alamadılar ama bir yıllığına kiraladılar. Galatasaray hem Türk hem yabancı transferlerinde oldukça doğru iş yapıyor. Kaliteli adam alıyor. Bu da takımın kaliteli olmasını sağlıyor.

Caner Erkin, Türk futbolunun gelecekteki büyük oyuncularından olacaktır. Tigana zamanında Beşiktaş’a alınmasını çok istedi ancak alınamadı. Zaten daha sonra CSKA’ya gitti. Sol açık olarak başladı ancak savunma yönünün güçlü olması genç futbolcuyu bekte de oynayabilecek konuma getirdi. Galatasaray, Hakan Balta’ya alternatif olarak aldı.

Benzer değişikliği ben Aydın Karabulut için de düşünmüştüm. Aydın’ın da savunma yönü oldukça güçlü. Özellikle geçen sene sakat olmadığı dönem sol bekte denenebilirdi. Hücum hattındaki bütün futbolcular başka mevkilerde denenirken Aydın hep es geçildi. Tello’yu sol bekte denediğimize göre bu şansı Aydın’a da verebilirdik. Üstelik oldukça genç ve donanımlı bir futbolcuydu. Aydın oynadıkça savunma yönünü güçlendirebilir ve en az Ekrem Dağ kadar sol bek olabilirdi. Üstelik bir gömlek üstü...

30 Ağustos 2009 Pazar

Kezman Zenit'de...


PSV'deyken de Chelsea'deyken de severdim. İşte sevdiğin oyuncu rakibine gelince bir anda duyguların değişiyor. Hele bir de bütün yıl yatıp bir tek senin takımının maçında canlanırsa sevgi nefrete dönüşebiliyor.

Hollanda'da uçan Kezman, İngiltere'de, İspanya'da, Türkiye'de istediği piyasayı yapamadı. Her denemesi bir başka hüsran oldu. Türkiye'ye geldiğinde ligin tozunu attırır dedim ama beklentileri bile karşılayamadı. Saracoglu'nda bir yıldan fazla kalamazdı ya Beşiktaş'a attığı kritik gol 2. yılın formasını hediye etti ona.

2. yıl İspanya'nın gol kralı gelince boynunu büktü şansını Fransa'da denemeye gitti. Kayserispor'a kupada attı, Batman geri dönüyor dedirtti ama Ligue 1'de de atamadı. Önce kiralık alan PSG sene başında bonservisini de aldı almasına ama Mevlüt formda olunca kulübede beklemek zorunda kaldı. Kulübe bekçiliği işine gelmeyince soluğu Rusya'da almış. Kezman 1 yıllığına Zenit'e kiralandı...

Türk basını geçen sene çok yazdı da dinleyen olmadı. Kezman Zenit'e Fatih Fener'e dediler, ilk ayak 1 yıl gecikmeli tuttu, bakalım Tekke ne zaman Fenerbahçe'li olacak...

Notts Country


Bir zamanlar KÇ Grup'u arkasına alan Etimesgut Şekerspor boyunun ölçüsüne bakmadan, bulunduğu ligi umursamadan transfer yapıyordu. . Süper Lig ayarındaki Sergen Yalçın, Ahmet Dursun, Ahmet Yıldırım, Nuri Çolak ve Tamer Tuna gibi oyuncuları alıp 2. lig B klasmanında havasını attı, FM severler için ise zevkli bir konsept haline gelmişti...

Şimdi bir benzerini İngiltere'de Notts Country yapıyor. Sven Goran Eriksson'u futbol direktörlüğüne getiren League Two ekibi kaçıncı ligde olduğunu umursamadan Premier Lig'de alt sıralarda oynayan bir takımın alabileceği ayarda oyuncuyu kadrosuna katıyor. Sol Campbell, Kasper Schmeichel, Lee Hughes Notts Counrtry'de oynayan ama neden orda oldukları konusunda en ufak bir fikrimin dahi olmadığı oyuncular.

Transfer sezonunun başında David Beckham'a da kancayı takmışlardı ama Milli takım için Amerika'da bile oynamaya nazlanan Beck'i ikna etmek kolay olmadı tabi...

League Two ekibi (League Two, Premier ligin 3 altında olan lig) şimdi de Fredrik Ljungberg ve Christian Vieri ile ilgileniyor. Futbolu unutan, Amerikan yaşamına kendini kaptıran Ljungberg adaya dönse de pek verimli olacağını sanmıyorum. Vieri ise 36 yaşında. Adada yaşlı forvet makbuldur, o da bu ülkenin yaşlı kurtlarından biri olabilir...

Peter Trembling, sırf en eski kulüp olduğu için Notts Country ile bu işe girişmiş görünüyor; oysa o saçacağı paraları Premier Lig'de saçsa daha fazla isim yapardı... Belki de sessiz sedasız yürütmek istiyordur işlerini...

8-0 bile bu 8 milyon € kadar üzmedi


Ne Tabata'ymış be. Ardarda on post girsem yine iflah olmayacağım. İçim rahat etmiyor. O para cebimden çıkmış gibi rahatsızım. İnsanın sinirleriyle oynuyor...

Yönetmekten, planlamaktan bu kadar aciz; bırakın transfer stratejisini herhangi bir stratejisi olmayan bir yönetim var şu anda Beşiktaş'ta. Oynanan futbol iyiymiş kötüymüş şu anda umrumda değil. Dün iyiydi Beşiktaş bugün kötü, yarın da kötü olabilir, oynanan futbol ayrı değerlendirilir ama perdenin arkasından koku gelince insanın midesi bulanıyor.

Dün küçük paralarla yaşadığımız fiyaskoyu, bugün büyük paralarla yaşıyoruz. Gordon'a, Diatta'ya, Seriç'e verilen 2,3 milyon € ları aştık artık. Artık büyük oynuyor Beşiktaş, İsmail'e verilen 6.5, Tabata'ya verilen 8 konuşuluyor. Topuz için gözden çıkarılan 8 unutulmuyor...

Para saçmak bu kadar kolay olmamalı. 2 sene önce Sinan Engin'in "Bizim başkanın kafasını bozmasınlar Topuz'a 11 verir, gider alır." demeci daha gerçekçi gelmeye başladı. Zamanında dalga geçtiğim, Sinan Engin basına takılmış dediğim demeç gerçekmiş meğer...

Geçen sene Tabata Gaziantep'e ilk geldiğinde; arkadaşım, Tabata'yı Antep en az 5'e satar dediğinde gülmüştüm ama bugün 8'e gitti... Sinirden gülüyorum bu olaya...

Herşeyi bir kenara bırakıp sakin kafayla düşünelim.

John Carew, Beşiktaş 7.5 milyon €'ya sattı... İyi sattık dediler...

Bobo, 6 milyon € veren olsa direkt verilecek...

Holosko, 5 milyon € + zamanında geleceğin yıldızı diye alınan Burak Yılmaz ve takımın Cisse ile birlikte iki ön liberosundan biri olan Koray Avcı karşılığında alındı...

İsmail Köybaşı, 6.5 milyon € ve gençleştirme faaliyetleri çerçevesinde Tigana'nın prenslerinden, geleceğin milli takım oyuncu Serdar Kurtuluş karşılığında alındı.

Tabata, 8 milyon € karşılığında alındı...

...........................................

Bu hesaba göre Tabata, Carew'den daha kaliteli olmalı ya da eşdeğer kalitede. Yaş konusuna gelince Carew bizden gittiğinde 28 yaşında değildi, daha gençti. Şimdi Premier Ligde oynuyor ve Beşiktaş asla alamaz...

Bu hesaba göre Köybaşı, Bobo'dan çok daha değerli olmalı. Bobo, zamanında Brezilya milli takımına seçilmiş ve Beşiktaş'ın Brezilya'dan almış olduğu ve aşı tutmuş, tarihindeki tek genç futbolcu. Bu kadar değersiz olmamalı...

Bunları düşünebilmek için alim olmaya gerek yok, 2. sınıfa henüz geçmiş kardeşim bile bunları kolaylıkla hesaplayabilir...

Yabancı sorunu


Transferin son günlerinde gelen bir oyuncu bu kadar sorun ile birlikte gelir mi? Tabata'nın gelişi bonservis sorununun yanı sıra bir sorun daha getirdi Beşiktaş'a. Bugün bonservisi Beşiktaş'ta olan yabancı oyuncu sayısı 10. Sivok-Ferrari-Zapotocny-Ernst-Fink-Holosko-Tello-Delgado-Bobo-Tabata.

Delgado'nun sözleşmesi askıya alındı demek Delgado'yu unutun demek. 3 gün önce 2 ay sonra dönüyor denilen Delgado'nun sakatlığının süresi bir anda uzamış olmalı ki yılı kapattırdılar. Delgado bu işe pek yanaşmıyordu ama para her kapıyı açıyor işte...

Zapo, Bursa'da kiralık. Seneye dönecek ya da Gordon misali gidecek...

Bobo gitmek için gelecek seneyi bekler mi bilinmez. Tahminim Delgado'nun sözleşmesinin askıya alınmasında Bobo'nun da etkisi var. Bobo devre arasında gönderilip Delgado tekrar kadroya alınacak. Evdeki hesap çarşıya uymaz. Ben bugünden söyleyeyim...

28 Ağustos 2009 Cuma

Paraları paraları saç saç saç saç...


10 numara ya da 10.5 numara. Gerçek olan bir şey var ki ortada o da Beşiktaş'ın oyun kurucu ihtiyacı. Bunu sürekli tekrarlıyorum ve zaman zaman modern futbolda 10 numaranın ihtiyaç dışı olduğunu söyleyenlerle karşılaşıyorum. Kanatlarınız çok iyi olur, o zaman oyun kurucuya ihtiyaç duymayabilirsiniz, duymazsınız demiyorum, duymayabilirsiniz; Ancak kanat futbolu oynamıyorsanız atak geliştirebilmek için 10 numaranızın olması gerekir. Ben Beşiktaş'ın kesinlikle 10 numaraya ihtiyaç duyduğunu düşünüyorum.

10 numara ihtiyacı bugünün sorunu değil sadece, dün de Beşiktaş'ın 10 numarası yoktu. Kişilik olarak beğendiğim, iyi niyetinden şüphe etmediğim Delgado Beşiktaş'ın adamı değil. Beşiktal kalitesinde değil demiyorum, oyun stili olarak ne Beşiktaş'a ne de Türkiye ligini kaldıracak duruma sahip. Yeteneğinden zerre kadar kuşkum yok ama çıtkırıldım futbolcu; hele hele topla çok oynaması gereken bir futbolcu Türkiye liginde zor yapar. Hatta yapamaz...

Geçen sene Yusuf yarım saat oynayarak, bir devre oynayarak Beşiktaş'ı bir yere kadar taşıdı. Onun olmadığı zamanlarda Tello 10 numarayı giydi. Tello bu işi hakkıyla yaptı mı peki? Elinden geleni yaptı. Şu anda da takımda bu mevkii için en uygun aday o.



Şampiyonluk geldi. 10 numara sorunu unutuldu. Quaresma ile başladı isimler. 10 numara değildi ama Beşiktaş'a da ilaç olurdu. Derken Deco söylentileri çıktı. Chelsea zaten satılığa çıkarmıştı ama o da olmadı. Bu sefer çıkan isin çok uzaklardandı: Buonanotte. River'ın genç yeteneğinden de olumsuz cevap alındı. Gözler dünyayı alan elindekileri saçan Real Madrid'in büyük umutlarla aldığı ama hayal kırıklığına uğradığı Vaart'daydı. Sonuç olarak o da olmadı. Dünya yıldızı alacağız dendi Rodrigo Tabata alındı. Ölümü gösterip sıtmaya razı ettiler...

Gelelim Tabata'ya. Son gün transferi olarak değerlendirmek gerekir. 2 türlü son gün transferi vardır. Birincisi son güne kadar onu almak için uğraşmıssındır, son gün istenilen parayı verip almışsındır. İkincisi kimseyi alamayınca bari o olsun demiş onu almışsındır. Tabata 2. duruma örnek verilebilir. Peki böyle bir oyuncu ne kadar eder?

Son gün kimseyi alamayıp ona razı olduğun oyuncu 8 milyon € ise, almak istediğin oyuncular 20-30 civarında olmalı. Vaart için bugün 10 milyon € konuşuluyor. Beşiktaş Tabata'ya 8 milyon € verdi. Tabata kötü değil, Türkiye liginde belli bir standarda ulaşır. Atar, attırır; Delgado'dan beklediğimizin fazlasını yapar ama 8 milyon € etmez. Oluru 4 milyon €'dur. Tabata Türk olsa, yabancı kantenjanı problemi var o yüzden 8 veriyor diyeceğim ama o da değil. Burada amacım Tabata'yı küçümsemek değil. Geçmişte keşfedilmemiş olması benim için kıstas değil. Daha önce Brezilya dışında büyük takımda oynamamış olması da umrumda değil ancak 8 milyon € etmez. Hiç bir türlü etmez. Elano- Keita geliyor o paraya. Beşiktaş'ın da bu tip oyunculara o kadar vermesi gerekir, Tabata'ya değil...

Ben transferi yanlış bulmuyorum ama verilen para çok uçuk. Kızıl'ın bu paraya bile nazlanmasının tek sebebi Demirören. Yıldırım Demirören'in bu parayı Tabata için vermeye hakkı yok. Tabata için ödenen bonservislerin toplamı 8 milyon € etmez...

Chelsea transfer sezonunda Deco ve Carvalho'nun ikisini birden satışa çıkardı ve 15 milyon € istedi. Beşiktaş Antep'e İsmail ve Tabata için 8+6.5 = 14.5 milyon € para ödedi. Üstüne bir de Serdar Kurtuluş'u verdi ki; Serdar 500.000 €'dan fazla eder. Fark bu kadar bariz olmamalı...



İsmail transferini de eleştiriyorum bu noktada. İsmail'i beğeniyorum, gelecek vaadeden bir oyuncu olabilir. Kaliteli bir sol bek de olabilir. Ama Serdar'ın üstüne 6.5 milyon € etmez. Serdar da zamanında aynı sebepten alınmadı mı? Geleceğe yatırım diye almadık mı? Bugün verilen Aydın da aynı sebepten gelmedi mi? Beşiktaş'ın geleceği değil miydi onlar? Tigana ne düşünüyordur şimdi çok merak ediyorum...

Rakiplerimiz her yıl transfer yapmayı biraz daha öğrenirken biz geriye gidiyoruz. Eskiden 2-3 milyon € saçarken şimdi 5'ten aşağı vermiyoruz...

Ernst ve Yusuf transferleri umutlandırmıştı ama bu transferler balık baştan kokar dedirtiyor insana...

Beşiktaş nereye?


Beşiktaş yine 10 numaranın eksikliğini hissetti ve yine puan kaybetti...

Savunmada gedik yok denecek kadar az ama orta sahanın diğer tarafından işler hiç de iyi gitmiyor...

Denizli 4 hafta sonunda görebildi ya da yönetim Tabata için bu kadar bekledi, tıpkı Real Madrid'in Ronaldo için 1 yıl beklediği gibi (!)...

Maça kötü başlayan Beşiktaş maçı oyuncu değişiklikleriyle çevirmeye alışkın; neden çünkü kötü kadro ile başlıyor, sonrasında oyuncu değişiklikleriyle sonuca gidiyor. Temennimiz ligin de bu hali alması...

Geçen sene Denizli'nin nasıl arkasında durduysak yanlış yaptıkça karşısında da durmayı bilmeliyiz... Geçen sene iyiyken överdik, şimdi kötüyken yermeyi de biliriz...

Maç hakkında yazılabilecek pek bir şey yok... Geçen haftaya göre daha derli topluydu ama gol olmayınca olmaz. Futbolun meyvesi olmayınca işler kötü gider...

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Gençlerbirliği-Beşiktaş


Süper Kupa maçında Fenerbahçe'ye yenilmesine rağmen oynadığı futbol umut vermişti bana. Özellikle yeni transferleri beğenmiştim. Mustafa Denizli'nin klasik karışık hücum hattı o maçta göze hoş gelmişti. Oyun kurucu eksiğini Tello doldurmaya çalışıyordu, takımın diğer kısımları da iyi işleyince çok da sırıtmıyordu.

Ardından ligin ilk maçı İBB. Bol pozisyon bulmasına rağmen bir türlü golü atamayan bir Beşiktaş. Bobo'nun aklı transferde, Nihat henüz takıma alışamamış, Holosko başka mevkilerde oynamanın sıkıntısında... 1-1 biten maçın tek olumlu yanı oyun kurucu ihtiyacının bariz bir şekilde görülmüş olmasıydı.

Geçen hafta Antalya maçındaki futbol bu haftakinden farksızdı, 70 dakika hücum yapmak için ortasahada top çeviren ama ceza sahası içine bir türlü topu götüremeyen bir takım. Oyun kurucu eksiği yine göze battı. Tello'nun sazı eline alması maçı getirdi ama işte Tello bu hafta piyasaya çıkmayınca gol de çıkmadı...

Mustafa Denizli'nin kafasında ne olduğunu çok anlayabilmiş değilim. Oyuncu bazında bakarsak geçen hafta Üzülmez'in oynamasını Ali Zitouni'nin sağ kanatta olması sebebiyle mantıklı bulmuştum. Daha çok hücumcu İsmail Köybaşı'nın Zitouni ile savunmada savaşamayacağı düşüncesiyle yerine Üzülmez'in oynaması mantıklıydı. Ancak bu hafta kadroda İbrahim Üzülmez'in olmasına bir anlam veremedim.

Savunmanın sağında oynayan Erhan Güven, Ali Güneş'i hatırlattı bana. Eğer Nobre ilk 11 başlamış olsaydı, Erhan'ın ortaları anlam kazanabilirdi ancak forvet hattının boş olması bütün ortaları rakibin almasına sebep oldu.

Beklerin özelinde başladım değerlendirmeye çünkü Beşiktaş'ın bu oyun sisteminde en önemli iki elemanı sağ ve sol bek. Eğer yeni bir oyun kurucu alınmayacaksa, Beşiktaş'ın Tello dışında ilk 11 oynayabilecek kanat oyuncusu olmadığı da göz önünde bulundurulursa beklerin hücuma katkısı çok önemli.

Hücum hattına göz atalım... Ernst-Uğur-Fink-Holosko-Tello-Nihat ... Kağıt üstünde 4-3-3.. Bu 6'lıdan 3-3 dizilişi olmaz ama Denizli zoraki deniyor. Ernst ile Fink beğendiğim oyuncular, bugün de çok ekstra oynamasalar da vasatın üstündeydiler. Önlerinde düşünülen Uğur takımın en kötülerindendi. 6' lı arasında en kritik mevkide oynayan İnceman takımın en çok top kaybeden oyuncusuydu. Üstelik 90 dakika sahada kaldı. İkinci yarıda Fink yerine Uğur çıkmış olsaydı takım için daha iyi olurdu. Zira Fink hem savunmada hem hücumda etkili ve Ernst ile uyumu Uğur ile karşılaştırılmayacak kadar iyi.

Tello hücumda sola geçiyor, savunmada ortaya kayıyor. Eğer Tello bu şekilde oynatılacaksa Beşiktaş'ın bir de sol kanat oyuncusuna ihtiyacı olacaktır. Holosko kanat forvet havasında oynadı ama kapalı ve çok adamla oynayan Gençlerbirliği savunması arasında kayboldu. Bu maça Holosko ile başlamak da büyük bir hataydı. Nihat için söylenebilecek tek şey ilk gol stresi var.

Maça Nobresiz ve Köybaşısız başlamak ve ikinci yarıda Uğur yerine Fink'i oyundan almak bu maçta Denizli'nin hatalarıydı. Ancak bu değişiklikler yapılmış olsa bile bugün kazanabilecek Beşiktaş 2 hafta sonra Galatasaray'a puan kaybedecektir. Çünkü kanat organizasyonu olmayan Beşiktaş'ın acilen bir oyun kurucuya ihtiyacı var. Üstelik bu oyuncu sıradan olmamalı, kendini kanıtlamış ve oynamaya hazır olmalı...

Gençlerbirliği hakkında bir paragraf açarsak, hocaları iyi, İlhan Cavcav doğru iş yapmış. Takım çok dinç ve 90 dakika koşuyor; üstelik Doll oldukça karizma. Kapalı savunma ve kontra atak futbol. Beşiktaş karşısında yapılabilecek en iyi işi yaptılar. Gol de bulabilirlerdi, bulsalardı maç 1-0 biterdi. Bu arada maçta dikkatimi çekti Cavcav gözlerini mi kaybetti?

21 Ağustos 2009 Cuma

Sabri ile Milan aynı cümlede


Milan, Bonera, Oddo ve Zambrotta'nın alternatif olabileceği bir bölgeye oyuncu arıyor. Diğer bölgeleri kusursuz olur sağ bekini güçlendirmek ister anlarım ama hücum hattı bu kadar zayıflamışken, Kaka'nın boşluğunu nasıl dordururum diye düşünmek yerine istenmeyen adam haline getirilen Oddo'nun mevkisine oyuncu bakmayı anlamam...

Türk basınına göre bu boşluğu dolduracak isim belli. Kendi boşluğunu bile doldurmaktan aciz Sabri Sarıoğlu. Milan için yazılmış çizilmiş. Milan'ın scoutları onu izleyecekmiş. Milan böyle bir hata yapar mı bilmiyorum. İzleme hatası yapabilir ama daha fazlasını asla. İzlerse bir şey kaybeder mi peki? Asla. Sabri izlenir, Arda beğenilir...

Sabri'yi sağ bekte yalnız bırakıp transferin gerçek yüzüne gelelim. Milan, Lazio'nun genç sağ beki Lorenzo De Silvestri'nin peşinde. Genç oyuncuyu Lazio'dan koparmak zor olmaz diye düşünüyorum. Zamanında Nesta'yı, Nedved'i, Veron'u, Crespo'yu veren Lazio, De Silvestri'nin üstüne bir de Pandev'i önerir. Onlar için önemli olan gelecek paradır...Bu arada Pandev demişken. Kaka'nın boşluğu dolmaz ama Pandev de hiç yoktan iyidir. Neden olmasın?

Leonardo, Oddo'yu gelecek yıl takımda istemiyor ve kiralama ya da satma çabasındalar. Yapılacak transfer de biraz Oddo'nun durumuna bağlı. Milan, Sabri'yi değil de; Galatasaray, Oddo'yu alsa daha büyük iş yapmış olur..

Elano ve Dos Santos Kadroda


Dunga, Arjantin ve Şili maçlarının aday kadrosunu açıkladı. Kadroda tanıdık isimler var. Henüz ülkemizde boyunu göremesek de Elano ve Fenerbahçe taraftarının fazlasıyla memnun olduğu Dos Santos. 4-2-3-1 sistemiyle oynaması beklenen Brezilya'da her ikisi de ilk 11'de olacak muhtemelen.

Goalkeepers : J.Cesar (Inter Milan), Victor (Gremio).
Defenders : Maicon and Lucio (Inter Milan), Juan (AS Roma), A.Santos (Fenerbahce), D.Alves (Barcelona), J.Miranda (Sao Paulo), Luisao (Benfica), Filipe (Deportivo La Coruna).
Midfielders : Kaka (Real Madrid), G.Silva (Panathinaikos), F.Melo (Juventus), Elano (Galatasaray), Ramires (Benfica), J.Baptista (AS Roma), Josue' (Wolfsburg), Lucas (Liverpool).
Forwards : L.Fabiano (FC Seville), Robinho (Manchester City), Adriano (Flamengo), Nilmar (Villarreal).

(4-2-3-1) : J.Cesar - Maicon, Lucio, Luisao, A.Santos - G.Silva, F.Melo - Elano, Kaka, Robinho - L.Fabiano.

Defansta sakatlıktan yeni kurtulan Juan yedek. Kadroda görmeye alışık olduğumuz Pato, Ronaldinho ve Marcelo dinlendiriliyor. Eksiklerden dolayı kadroda yer bulan Kleberson görevini tamamladı. Kadronun en büyük sürprizi ise elbette ki Adriano. Flamengolu oyuncu Dunga'nın gözüne girmiş görünüyor.
Wagner Love nerde diye de sormak istiyorum. Ne istiyor garibimden bu Dunga? Aslan gibi golcü...

Dayaklık Dinamo Bükreş taraftarları




Dinamo Bükreş taraftarları 3 dakika daha dayanamayıp maçın 87. dakikasında sahaya dalmışlar. Hakem maçı tatil etti. 2-0 yenik durumu içinde giriyorlarsa saha içine artık o taraftardan ne köy olur ne kasaba. Sağlam bir ceza gelir Uefa'dan. Steaulular da kıs kıs gülüyorlardır muhtemelen.

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Yeter artık Doug Ellin!!


Entourage 6. sezonun yarısına geldi ama dizi hala eski sezonları aratıyor. Vince bir kenara itilmiş abartalı bir biçimde Eric üzerinden gidiyor dizi. Ashley "cıvık babam afedersin" denen kızın yüzünü görmekten bıktık artık. Taş gibi Sloan varken 6 bölümdür bu kıza yazan E tam dayaklık durumda. Ari'nin de Andrew Klein ile uğraşması kabak tadı verdi. Drama'da olmasa dizinin tadı hepten kaçıcak. Doug Ellin'in kendine gelmesi lazım yoksa Tom Brady, Marky Mark ve Steve Nash'lerde bu diziyi kurtarmaz.

16 Ağustos 2009 Pazar

Çanlar Liverpool için çalıyor.


Belki sezon başı olduğundan konuşmak için erken ancak Liverpool'un durumu çok vahim geldi bana. Babel inanılmaz kötü bir durumda. Benitez'in mutlaka Benayoun ile başlaması gerekirdi oyuna. Galatasaray iyi ki almamış Babel'i . Onun dışında defansta da inanılmaz bir form düşüklüğü var. Carragher zaten geçen sene bir düşüş yaşamıştı ve bu düşüş durmamış gözüküyor. Skrtel'ın durumuda çok farklı değil. O bölgeye Agger'ın monte edilmesi gerekiyor kesinlikle. Ayrıca 4-3-3 te Xabi nin yerinde oynayan Lucas ofansif anlamda takımına hiç katkı veremiyor. Aquilani gelene kadar Benitez 4-4-2 ye dönüp orta ikiliyi Mascherano ve Gerrard ile oluşturmalı. Takıma ofansif anlamda mutlaka bir takviye gerekiyor. Maxi Rodrigez veya Sneijder cazip gözüken oyuncular. Glen Johnson'ı ise beğendim çok iyi bir transfer. Spurs de ise Defans ikilisi ve Modric çok iyi oynadılar. Keane gününde olsaydı Liverpool için maç bir kabusa dönebilirdi.

Lugano'nun dönüşü


Dün İtalyanlar Lazio'nun Lugano ile anlaşamadığını yazdı, ardından da Uruguaylı Fenerbahçe ile yeniden anlaştı. Alacağı parayı, Lugano'nun para beğenmeyip, kendisine uygun kulüp bulamadıktan sonra kürkçü dükkanına dönmesini bir kenara bırakıp değerlendirelim.

Eminim ki Fenerbahçe yönetimi Lugano gittikten sonra boşluğunu Bilica ile doldurmayı denemesinin pişmanlığını yaşıyordu. Bilica, Lugano ile karşılaştırılmayacak kadar yetersizdi. Kapalı savunma oynayan Sivasspor'da bile çok hata yapan Bilica, daha açık oynayan Fenerbahçe'de çok daha fazlasını yapacak potansiyeldeydi. Lugano-Edu ikilisinin çok uzağında kalacaktı Bilica-Edu ikilisi. Göbeğin kalitesi bariz bir şekilde bir gömlek düşecekti.

Neyse ki imdada Edu'nun geçmeyen sakatlığı yetişti. Edu'nun durumu Fenerbahçe için hayırlı oldu. Kalite yine geçen seneyi aratacaktır ama yine de Lugano-Bilica ikilisi, Edu-Bilica ikilisinden iyi olacaktır.

Lugano benim gözümde Türkiye'deki en iyi stoper. Hem savunma da hem de hücumda etkili. Özellikle kaleciden seken hücum ribauntlarında Fenerbahçe için çok yararlı olacaktır. Kağıt üzerinde Fenerhabçe'nin görünen en zayıf bölgesi daha derli toplu oldu. Lugano'nun dönüşü şampiyonluk açısından Fenerbahçe için büyük bir avantaj olacaktır.

Şampiyon olmasaydık; Topuz çıkmazı sonrası Demirören kızar, basar parayı giydirirdi siyah beyaz formayı... Şampiyonluk Demirören'i de dindirdi...

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Hayırlı teskereler


Deepman askere gitti. Ocak ayına kadar 1 kişi eksiğiz. Babyface'imize şimdiden hayırlı teskereler diliyorum...

Deepman, sana balıkçı diye diye bahriyeli yaptık...

9 Ağustos 2009 Pazar

Aquilani - Huntelaar


Birkaç gündür yoktum buralarda; İnternet bağlantım da olmayınca gurbet ellerde, bilgisayarı FM oynama aracı olarak kullanabildim sadece...

İnternetim olmayınca yabancı basını takip edemedim; gelir gelmez açtım okudum neler olmuş neler . Xabi'yi veren Liverpool haftalardır adının birlikte anıldığı Aquilani ile imzalamış. Çok da iyi etmiş. Aquilani de De Rossi'nin gölgesinde yıllarını geçireceğine Mascherano ile yanyana oynamayı tercih etmiş; o da iyi yapmış...

Yılın bombalarını patlatan Real Madrid, ara transferde kurtarıcı diye aldığı Huntelaar'ı yollamış. Milan'da sonunda paraya kıyıp adam aldı çok şükür. Huntelaar, AC Milan'a şampiyonluk getirir mi? Sanmam. Dikkatimi çeken bir başka nokta da Huntelaar'ın vatandaşı Seedorf'un izinde gitmesi. Ajax-Real Madrid-Milan...Sonu da Seedorf kadar olsun yeter... Hollandalı yeni kulübü hakkında ilk demecini Milan Channel'a vermiş:

I am very happy to be here at AC Milan now and I hope to have a great season. .... If I would describe myself, I would say that I am a team player and I enjoy scoring .... One reason I am pleased to join AC Milan is that I will be Pippo Inzaghi's team mate. He's an amazing goal scorer and a great player, we have a lot in common".

Huntelaar, Inzaghi'nin takım arkadaşı olmaktan mutlu ama Leonardo, Pato'yu keserse Berlusconi de Leonardo'yu keser...

Pirlo, Gattuso, Ronaldinho, Seedorf, Pato, Huntelaar... Kağıt üstünde çok da kötü durmuyor ama nerde o eski Milan...

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Ahmed Barusso


2007 yılında Beşiktaş da ilgilenmişti ama Barusso Roma'yı tercih etti. O, Roma'yı tercih etti etmesine ama Spaletti onu bir türlü tercih etmedi. Ganalıya çok da haksızlık yapmak istemem, Colosseum'da kapışması gereken isimler De Rossi, Aquilani, Brighi, Pizarro olunca, kadroya girebilme işi hayal oluyor.

Roma'da yarım sezon geçirebildi Ahmed Barusso. Sonrasında Galatasaray'a kiralandı. Galatasaray'da bekleneni verdi mi? Tabi ki hayır. Ne Galatasaray'ı ne de Roma'yı memnun edebildi. Ganalı geçtiğimiz sezonu da Siena'da kiralık geçirdi. Bu yıl da Brescia'ya kiralandı.

Yaş 24 oldu. Barusso bu gidişle, benzetildiği Appiah'ın çok uzağında kalacak...

2 Ağustos 2009 Pazar

Süper Kupa


Hala futbol havasına giremedim. Liglerin başlaması gerekiyor benim için...

Maça 5. dakikada yetişebildim. Yine Olimpiyat Stadı ve yine boş tribünler. O stad bana futbol keyfi vermiyor...

Kupa'nın alınması Beşiktaş açısından önemli bir prestij olabilirdi; şans kaçtı. Daum iyi başlamış oldu. Maçın hakkı 0-0'dı. Hakem engelledi. Hakem oyuna müdahale etmemiş olsa iki takım da 0-0'a bağlardı; uzatmalarda büyük ihtimalle Guiza atardı...

İşin şakası bir yana, 5 dakika önce Nihat'ın kullandığı serbest vuruşta topu eliyle kesen Bilica'yı es geçip; Sivok'un pozisyonuna penaltı çalınınca insanın gönlü rahat etmiyor. Keşke o pozisyon olmadan kazansaydı Fenerbahçe.

Maçın kritiğini bir kenara bırakıp maçı Beşiktaş açısından inceleyelim. İncelenecek ilk şey elbette ki transferler, uyum ve takım oyunu. Ferrari ile başlayalım. Beklentilerimin altında kaldı. Daha hızlı olduğunu sanıyordum; en azından öyle biliyordum. Sivok ile olan uyumunu ya da uyumsuzluğunu kanıtlayacak bir pozisyon olmadı. Bir iki kez ağır kalması sebebiyle, Beşiktaş kalesinde pozisyon gördü.

Erhan, bu takımda yedek olur. Acilen Toraman veya Ekrem'in dönmesi lazım. Erhan iyi bir yedek olabilir ama sağ beki ona emanet edip yola çıkılmaz. Aynı şeyler Köybaşı için geçerli değil. Ciddi bir pozisyon hatası yapmasına rağmen ileri çıkışları iyi. Savunmada da çok sırıtmadı. Denizli'nin ona güven vermesi lazım. Bir zamanlar Tigana'nın Burak ve Baki için verdiği forma garantisini Denizli İsmail'e vermeli. Korkmadan oynamalı. İkinci bir Gökhan Gönül olmalı Beşiktaş için...

Fink, Cisse ayarında. Bir laf da medyaya gelsin. Cisse'nin büyük oyuncu olduğunu ve Beşiktaş'ın kaybı olduğunu Marsilya'ya gidince mi anladınız? Ben Cisse'nin gidişine üzülmedim. Bu performansta oynarsa Fink onu aratmaz. Ernst ile uyumu daha iyi noktalara bile varabilir...

Nihat'ı değerlendirmek dahi istemem. Bugün verimli olmamış olabilir ama Beşiktaş için büyük kazançtır. Form tuttuğunda hem Avrupa'da hem ligde büyük işler yapacaktır.

Oyuna sonradan giren Rıdvan için yorum yapmak doğru olmaz. Çok kısa süre aldı, Erhan'dan daha hücumcu diye oyuna alındı. Erhan'dan çok farklı görünmedi ama beklemek lazım...

Yeni transferlerin dışında Bobo için de bir parantez açalım. Bobo'yu bugün beğendim. Biraz sola mahkum oynadı. Taktik gereği olduğunu düşünüyorum. Ortaya daha yakın oynasaydı Nobre ile daha verimli olurdu kanısındayım.

Genel taktik anlayışına gelince. Denizli, her zamanki gibi dörtlü savunma ile oynadı. Geçen sene de dörtlü oynamasına rağmen üçlü olduğu iddia ediliyordu, bu sene bu ısrarı bırakırlar umarım. Ernst-Fink çift önlibero gibi ama çok da geriye yaslanmış oynamıyor. Onların önünde Tello-Yusuf ve ilerde Nobre-Bobo. Tello'nun sol kanat olduğu düşünülürse sağ kanattaki boşluğu forvetlerin o bölgeye yakın oynamasıyla kapattığını söyleyebiliriz. Kapatabiliyor mu peki? Pek değil...

Nihat girince, Tello sağa geçti. Bobo biraz sola kaçtı. Nihat Nobre hücuma en yakın ikiliydi.

Sonuç olarak ben oynanan futboldan çok memnuniyetsiz değilim. Maçın kazanılıp kaybedilmesi prestij ve moral açısından önemliydi; onun dışında çok da önemli değil. Bugün varolan 3 yıl sonra sponsor bulamazsa geleceği belli olmayan bir kupa. Emre, Şampiyonluktan sonra en önemli kupa demiş. Fenerbahçe'nin Türkiye Kupasını alamıyor oluşuyla ilişkili bir demeç gibi...

Neden Sivasspor Değil?


Bir zamanların Cumhurbaşkanlığı kupası modeli. Adı daha modern hale getirilmiş, Avrupa'da örneklerine benzetilmiş bir kupa: Türkiye Süper Kupası...

Bana bu kupanın finalini Beşiktaş ile Fenerbahçe'nin oynaması çok mantıklı gelmiyor açıkçası. Levent Erdoğan gibi Beşiktaş ile PAF takımı maç yapsın demiyorum ama neden Sivasspor değil de Fenerbahçe?

Beşiktaş, Lig Şampiyonu ünvanıyla katılıyor ve Türkiye Kupası finalisti Fenerbahçe rakibi oluyor. Lig şampiyonluğu, Türkiye Kupasından daha önemli olduğu için Beşiktaş'ın bu ünvan ile katılması ilk etapta mantıklı gibi dursa da; bu ünvanı Beşiktaş'a avantaj getirmediği için çok da mantıklı olmadığı görülüyor. Örneğin maç Lig Şampiyonunun evinde oynanacaktır gibi bir durum olsa Beşiktaş'ın bu ünvanı kullanmasını anlayabilirim ama şampiyonluk herhangi bir avantaj sağlamıyor.

Bu sebeple Beşiktaş'ın Türkiye Kupası finalinde eşleştiği Fenerbahçe ile tekrar oynaması tuhaf geliyor. Oysa ki ligi beraber götürdüğü Sivasspor ile oynayacak olması daha güzel durabilirdi. Üstelik Sivasspor'un kazanmış olduğu ünvan Fenerbahçe'ninkinden çok daha kıymetliyken...

Burada takımın adını akla getirmeden düşünmek lazım. Sivasspor yerine Fenerbahçe; Fenerbahçe yerine de Sivasspor olabilirdi. Takım bazına indirgemeden, tarafsız bir gözle bakmak gerekir diye düşünüyorum...
Bülent onca şeye ağlayacağına, bu duruma ağlasa ya...