Eczacıbaşı Zentiva'nın 4.lüğü bize hiç tat vermedi. En kötü finali beklediğimiz hatta hakettiğimiz bir turnuvada, 4. olmak ve oyuncularımızdan hiçbirisinin de ödül almadan turnuvadan ayrılması üzdü. Her ne akdar her turnuva takıma bir tecrübe katsa da, şampiyonluğa bu akdar yaklaşıp kaçırmak üzüyor insanı.
İlk maçta Dinamo Moskova karşısında hiç bir üstünlük gösteremedik. Moskova uzun oyuncuları ile adeta bir duvar ödrü karşımızda. Turnuvanın belki de en iyi oyununu çıkardılar. O kadar motiveydiler maça. Bizde ise sanki bir motivasyon eksikliği vardı. Kendinden o kadar emin gözüken oyuncularımızın, oyun başladıktan hemen sonra moralmen çöküşe geçmeleri 3-0 ile kaybetmemize sebep oldu. Moskova'da Gamova'nın ('Elf'lerin voleyboldaki kraliçesi:) inanılmaz oyununa -ki tek başına aldığı 24 sayı ile bir set kazandırdı takımına- takım arkadaşları Kirillova -yaşına rağmen-, Gioli ve Goncharova da ayak uydurunca rahat bir galibiyet alıp finale yükseldiler. Bizde oyuna tutuk başlayan Nancy ve bir türlü gerçek oyununu yansıtamayan Naz ise bekleneni veremeyen isimler oldular. Özellikle Nancy'nin 3.lük maçında da yetersiz oyunu oynaması takımda sıkıntı yarattı. Nancy'nin yerine Neriman'ın oyuna girmesi ile biraz daha etkili olduk diyebilirim. Neriman'ın daha fazla oyunda aktif değerlendirilmesi her zaman Eczacı'ya artı olmuştur ama yarı finalde iyi oyanayan Neriman her ne hikmetse 3.lük maçında ancak son sette oyuna dahil olabildi. Ben de bunu anlayamadım ve anlayışla da karşılamıyorum. Dinamo gibi bir takım 7-8 kişiyle turnuva kapatabilir ama Eczacı'da 40 yaşında ve hala milli takımın en iyi pasörü oynamıyor. Bu yüzden genç yeteneklerini de oynatıp onların azmi, hırsı ve heyecanını değerlendireceksin.
3.lük maçında da istenilen oyunun oynanmadığı açık. Nancy'nin biraz daha toparlanmış olması dışında, Dinamo maçından hiç bir farkı yoktu takımın. Gamova gibi bir dev olmayınca karşı takımda, blokları daha kolay geçtik doğal olarak ve bir set alabildik. Oyunda bir türlü hakimiyeti elimize alamadık ve bu sebeple Perugia'ya 3.lüğü kaptırdık.
Final maçında ise İtalyan Volley Bergamo ile Dinamo Moskova'nın nefes kesen maçı vardı. Dev kuleleri ile Moskova ekibine, bu senenin kanımca final süprizi olan Bergamo'nun oyunu tam bir final havasındaydı. 5. sete kadar herkesin Dinamo'nun kazanacağına inandığı maçı, Bergamo hakederek kazandı. Özellikle 4.sette maç bitti şampiyon belli derken 2 kere maç sayısını çevirmeyi başaran Bergamo, o andan itibaren Dinamo'yu moralmen yenmeye başlamıştı bile. Gamova yine etkili oynadı, Gioli muhteşemdi, Kirillova ise maç uzadıkça yaşının getirdiği yorgunluktan hatalar yapmaya başladı. Bergamo'aa ise Serena Ortolani muhteşem oyunuyla MVP seçilerek takımına şampiyonluğu getirdi. Piccinini, Merlo, Lo Bianco ve Del Core'nin de Bergamo'nun şanpiyonluğunda büyük etkileri oldu. Son 5 senede 3. şampiyonluğunu elde eden Bergamo da ise böylece gelenek devam etmiş oldu.





Öncelikle söylenmesi gereken, Turkcell Süper Ligi'nde her takımın kendine göre büyük olmasıdır. Taraftarıyla, camiasıyla bir varlık gösterebilyorsa eğer bir kulüp, büyüklüğüne diyecek bir lafımız olamaz. Ben Eskişehirsporlu olarak Eskişehirspor'dan daha büyük bür takım olmadığına inandığım gibi, Ankaragücülü arkadaşlar da aynı duyguyu Ankaragücü için yaşıyorlardır. Buraya kadar zaten kimsenin zıt fikirde olmadığına eminim. Peki asıl problem nerede?



Neyse yaşananları kafamıza bile takmadık. Maçın ilk dakikasından, son dakikasına kadar takımımıza desteğimizi gösterdik. Golü görmedim, kırmızı kartı fark etmedim, oyundan kimler çıktı kimler girdi haberim bile olmadı. Yağmur altında, nefesimizin sonuna kadar destekledik. Kırmızı karta rağmen, susmadık. Çünkü biz inanmıştık, inandırılmıştık. Bir gün önce antrenmanda izlediğimiz futbolcularımızın inancı, hırsı ve morali galip geleceğimize inandırmıştı bizi. Öyle de oldu. Takımımızı alkışladık, kendimizi alkışladık. Eve gittiğimde Galatasaray'ı destekleyen ve maçı evde izleyen annemin ilk sözü; "Mücadele eden kazanıyor işte oğlum." oldu.


















