7 Kasım 2009 Cumartesi

Trabzonspor:0 - Beşiktaş:2

Neden her yazıya çıkan takımı eleştirerek başlıyorum? Kendimi skor yazarı gibi hissetmeye başladım açıkçası. Gerçi maç öncesi bu neden yok dediğim adamlar hep 2. yarıda oyuna dahil oldu ve hep olumlu katkısı oldu. Bir sonraki maç yine o adamlar kenarda, yine aynı hisler ve yine aynı sonuç. Daha sonraki maçın da öncekilerden farklı olduğunu söyleyemem. Sadece ben değil, bir çok arkadaşım da benimle büyük ölçüde aynı fikirde. Düşüncelerimiz teferruatlarda farklılık gösteriyor; O kadar da olsun...

Çıkan ilk 11 gol yemeyeyim ilk 11'iydi. Maça 1-0 önde başlıyor olsaydık bunu savunma yapıp kontra ile vurmaya çalışacak Beşiktaş diye bir kılıfa sokabilirdik ama 0-0'da savunmayı düşünmek ne denli mantıklı? Çıkan 11'i kime göstersen Nobre ilerde yalnız kalır derdi. Maçta yanımda oturan kişi Beşiktaş'tan 11 oyuncu sayamaz ama Nobre'nin bu sistemde tek kalacağını biliyordu. Bunu bilmek için herhangi birşey bilmeye gerek yok. Daha önce 10 dakika Beşiktaş maçına denk gelmiş olsanız bilirsiniz.

Deli'nin biri kuyuya taş atmış 40 akıllı çıkaramamış misali Mustafa Denizli'nin her oyuncusuna bir açıklama yapma ihtiyacı duyuyorum kendi kendime. Bir bildiği vardır diyorum iyi niyetimle ama görünen tablo beni bu konuda karamsarlaştırıyor gitgide. Dörtlü denfası kabullendim -ki bugün üç stoper vardı, biraz üçlüye dönüş tadındaydı kurgu-. Fink ile Ernst orta ikili, önlerinde Tabata; Nobre forvet... Buraya kadar tamam ama Uğur ile Ekrem hangi mevkiinin adamları. Ekrem'i sağ bekte de gördük sol açıkta da. Hep sağbekte görsem 3lü defans diyeceğim ama sol açıkta ne işi vardı? Tamam zoraki de olsa her iki mevkiide de oynuyor ama bari maç içinde değiştirme hocam. Uğur ise yardıma ihtiyacı olana koş, onun dışında da ortasahada takıl denmiş gibi oynadı. Bobo ile Yusuf neden yedekti?

Henüz ne ideal dizilişi ne de ideal forveti var. Ben artık böyle bir beklentide değilim. Zira eğer hoca istiyor olsaydı şimdiye kadar bunu çoktan yapardı, bu olay yapamama olayı değil bilinçli olarak yapmama olayı. Mustafa Denizli ideal bir 11 ve ideal bir diziliş istemiyor. Ben buna bugün karar verebildim, siz belki çok önceden bunu kestirmişsinizdir...

Rakibe göre oyun sistemi. Hayatta uygulamayacağım bir sistemdir. Ben de FM'de kendi çapında bir hocayım. Çok küçük takım ile çok büyük bir takıma karşı oynamıyorsam rakibe göre sistem kurmam. Ben Beşiktaş isem Trabzonspor'un oyun sistemine göre sistemimi güncellemem. Trabzonspor'u küçümsediğimden değil; Bunu TSL'de hiçbir takıma karşı yapmam. Ben ona göre değil, o bana göre oynasın. Benim imzam olsun maçta. Kanatları sağlam çalışan Trabzon'u engellemek için açıkta oynaması gereke oyuncularını savunmacı seçmek doğru değil. Bu baskıyı kabullenmek demektir. Bugün de böyle oldu. Allah korusun Rüştü sakat olmasa 7-1'in acısını almıştı Trabzonspor...

Rakibin hücum hattını çökerterek en fazla 1 puan alınır. Bugün alınan +2 hatta +3 puan Hakan'ın ellerinde, biraz da Ferrari'nin ayaklarındaydı. Beşiktaş'ın alacağı puanlar bu kadar ucuz olmamalı. Maç başlar başlamaz kime sorsanız ikinci yarıda Bobo ve Yusuf oyuna girecek derdi. Bobo biraz geç de olsa girdi, Yusuf zaten 10 dakika oynayan Beşiktaş'ı oynatan adamdı. Denizli'nin bu hamlesini şuna benzetiyorum. Hani maçta bir oyuncu kanatta gelen topa kafa vurmaya niyetlenir, sonra top bel hizasından gelir ama o şartlandırmıştır kendini ve topa eğilerek saçma sapan bir kafa vuruşu yapar. Neden? Çünkü o topa kafa vurmayı aklına koymuştur. Denizli de kendini şartlandırmıştır. Takım bu 11 ile çıkacak ve ikinci yarıda bunlar girecek. Ben bu değişikliklerin oyun sistemine göre yapılan değişiklikler olduğunu sanmıyorum. Buna benim futbol bilgim yetmiyor da olabilir ama bildiğim bu. Bu değişiklikler Lucescu'nun Ahmed Hassan değişikliği değil...

Maça çıkan 11 skoru korumaya yönelikti. Umut çok kaçırdı; bugünkü kaçırdıkları yeteneksizliğinden değil de biraz da hakan'ın devleşmesindendi. Trabzon prtasahası mental olarak oldukça değerli. Alanzinho, Colman, Gabric, Engin biraz da Selçuk mental ve teknik kapasite olarak oldukça yüksek futbolcular ancak savunma yönleri zayıf. Beşiktaş'ın Ernst-Fink ve Tabatalı ortasahaile ortaalanın hakimi olacağını düşünmüştüm maç öncesi ama biraz Ernst'in hala tam sağlığına kavuşamamış olması biraz da teknik kapasite olarak Beşiktaş'ın düşük kalması buna imkan vermedi. Ortasahada hep Trabzon kazandı. Beşiktaş ortaalanı geçtikten sonraki dilimde de etkili pas dağıtımı yapamadı. Bunda kanat oyuncusu olmamasının %100 etkisi var. Tabata, Nobre'yi de göremedi çünkü Nobre çoğu zaman onun arkasındaydı, çünkü Nobre defansa yardıma gelmişti, çünkü Nobre işini yapmaktan çok defansa yardım etmeyi seviyor...

İkinci yarıda durum farklı değildi. Yusuf girince takım biraz ateşlendi. Yusuf, daha iyi top dağıttı, bunun verdiği cesaretle ileri çıktı Beşiktaş ve Ernst'in düzgün vuruşu kaleyi bulan ilk topu gol yaptı. Sonra değişen birşey olmadı, yine Trabzon bastırdı, yine Trabzon oynadı. Hakan Çanakkale'yi geçilmez kıldı, Ferrari yardım etti. İsmail de teşekkür edilmesi gereken bir kaç oyuncudan biriydi. Bobo son dakika golünden önce atmalıydı. Bugün için sağlık olsun diyebiliyoruz ama yarın diyemeyebiliriz...

Eğer bu UCL maçı olsaydı ve Trabzon da iyi bir Avrupa takımı olsaydı -ki bugün çok iyi oynadı- Beşiktaş için bugün 2.Stamford Bridge zaferi diyebilirdik. Ancak bu korkak futbola bu güzel yakıştırmayı yapmak içime sinmiyor. Yine de bana o güzel günü hatırlattıkları için hepsine çok teşekkür ederim...

Hiç yorum yok: