26 Ağustos 2011 Cuma

Beşiktaş'ın UEFA Grubu

Inter'in hocası Gasperini Trabzonspor'u tanımlarken. Çok iyi tanımıyorum ancak Türk futbolunun geliştiğini biliyorum demişti. Gasperini, Türk futbolunu hiç tanımadığını yakında anlayacaktır. Türk futbolu için hep gelişiyor diyorduk, bir bağlamda doğru bir tespitti de. Ancak artık o kadar iyimser bakamıyorum. Türk futbolu tepetaklak dibe gidiyor.


Bu hengamenin içinde Trabzonspor ile Şampiyonlar Ligi, Beşiktaş ile de UEFA Avrupa Ligi heyecanı yaşamayı umuyoruz. Trabzonspor'un grup değerlendirmesini bir başka yazıya saklayıp Beşiktaş ile başlayalım.


Beşiktaş kura çekimine 2. torbadan girdi. Hatta 1. torbaya da oldukça yakındı. Kura öncesi İngiliz, Rus, Yunan ve İsrail takımlarından uzak duralım dedim. Olmadı. İngilizler sağlam, Rusya soğuk ve Yunanistan ile İsrail takımlarının maçları da futbol dışı gündem sebebiyle gereksiz stresli geçtiği için istemiyordum bu takımları.



İlk torbadan, geçen sezon Beşiktaş'ı eleyen Dinamo Kiev geldi. Yuri Semin'in Kiev'inin ne denli "takım" olduğunu ve Semin ile birlikte kimyasını nasıl bulduğunu geçtiğimiz yıl yazmıştım. Semin iyi hoca ama Kievli Semin çok iyi hoca. Shevchenko'dan bu yıl birşeyler beklemek zor ancak özellikle Milevkiy sonuçlanan atakları kesmek güç olacak. 1. torbadan ortalama bir takım çekti diyebiliriz. Kiev, Tottenham, Atletico Madrid ayarında değil ama Beşiktaş'tan daha kötü diyemeyiz. Üstelik geçtiğimiz yılın büyük moraliyle sahada olacaklar.

3. torbadan çok zor bir kura çekti Beşiktaş. Stoke City 3. torbanın en güçlü takımıydı. İngiliz oyun tarzının, oyun stilimize ters geldiği de hesaba katılırsa çok zor iki maç izleyeceğimizi söyleyebiliriz. Stoke City özellikle savunmasıyla dikkat çekiyor. Begoviç gibi çok sağlam bir kalecinin önünde Shawcross, Huth, Woodgate gibi üç sağlam stoper alternatifleri var. Bu yıl takıma gelen Woodgate büyük bir kumardı ancak şu ana dek oldukça başarılı bir performans sergiledi. Oyunu Etherington'ın üzerinden oynayan İngiliz ekibinin hücum hattında Jones ve Fuller var. Son olarak özellikle taç atışlarında Delap ve Shotton'a dikkat etmek gerekir. Bunun geyiği bizim basında oldukça fazla dönecektir.


Son torbadan Maccabi Tel Aviv geldi. Basketbol eşleşmesi olsa çekinirdim. Bugün itibariyle kadrolarında Medunjanin dışında çok da ciddiye alınabilecek bir adam yok. Çoğunluğu İsrailli oyunculardan oluşan kadrodan çok İsrail ile olan siyasi ilişkiler beni düşündürüyor.


Özellikle 3. torbadan gelen Stoke işleri karıştıracaktır. Maccabi grup sonuncusu gibi görünüyor. İlk 3 belli ama nasıl şekillenir kestirmek güç. Özetle: Zor kura.

23 Ağustos 2011 Salı

Play-off saçmalığı



TFF ile kulüplerin toplantısı sonrası basın açıklamasını kulüpler adına Yıldırım Demirören'in yapmasından anlaşılmalıydı saçma bir sonucun çıktığı. Saçma kelimesi seçebildiğim kelimelerin en hafifi.



Öncelikle Demirören'in anlamsız ve bir o kadar da içler acısı cümlesiyle başlayalım. "Yere düşmüş futbolu ayağa kaldırmalıyız". Doğru olduğunu farzedelim. Peki bu futbolu bu duruma ben mi düşürdüm? Kim düşürdü? Sen düşürmedin mi? Yanındaki Serdal Adalı düşürmedi mi? Bunun altına imza atan Fenerbahçe kulübünün eski başkanı Aziz Yıldırım düşümedi mi? Şekip Mosturoğlu düşürmedi mi? Yine bunun altına imza atan takımların eski yöneticileri, oyuncuları, şunları, bunları şimdi tutuklu değil mi? O halde bu yere düşmüş futbolu yere düşürenlerin bir kısmı hala bu tezgahtaysa neden bahsediyoruz?


Peki neden böyle bir sistem getirilmek isteniyor. Ben, bu sistemin şikeyi önlemeye aday olduğunu düşünmüyorum. Zaten futbolla uzaktan yakından alakası olmayan birine dahi bunu sorsanız, neden şikeyi önlesin ki sorusuyla karşılaşırsınız. Haklı bir sorudur ve tek kelimelik cevabı yoktur.


Bu sistemin getirilme amacı Digiturk'e para kazandırmaktır. Futbolun lanet olası endüstrileşmesine açık bir örnektir. Ligin sonuna maç ekleyelim. Şampiyonluk yarışındakiler birbirleriyle daha fazla maç yapsın, onlar da para kazansın. Adaletli olup olmadığı, mantıklı olup olmadığı, Avrupa'da kimin kullanıp kullanmadığı kimsenin umrunda değil. Bunu bir kez olsun araştırdıklarını da sanmıyorum. Bu saçma sapan uygulama için daha fazla yazmak istemiyorum.

Bugün bunu şiddetle savunanların yarın bundan muzdarip olmasını diliyorum. Beşiktaş'ın ligi lider bitirip, play-off sonunda şampiyonluğu bir başka takıma kaptırması durumunda Demirören'in ne diyeceğini çok merak ediyorum.


Sevdiğimiz bir top vardı, önce kirlettiler sonra hiç ettiler.

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Hayır biz kazandık!

Man City, Community Shield maçını 3-2 kaybettiklerine yönelik haberleri resmi siteden yalanladı.


7 Ağustos 2011 Pazar

Chelsea hareketlendi

Chelsea'nin yaşlı kadrosundan ve Villas Boas'ın işinin ne kadar zor olduğundan daha önce çok kez bahsetmiştim. Transfer sezonunun sonlarına yaklaşırken Maviler de atağa kalktı. Oriol Romeu'dan sonra şimdi de Lukaku'yu renklerine bağladılar. Lukaku, geleceğe yatırım gibi görünse de bugün için de büyük bir yatırım olduğunu gözardı etmemek gerekir. Lukaku, bugünün Chelsea'sinde oynayabilecek kapasitede ve düzeyde. En azından bugüne kadar sergilediği performans bunu gösteriyor. Uyum problemi çekmediği takdirde, Chelsea için çok doğru bir transfer olduğunu gösterecektir. Ayrıca Lukaku'nun gidişinin Bursaspor açısından da oldukça olumlu olduğunu söylemekte fayda var.


Chelsea'de gelenlerin yanında bir de giden var. 2 sezon önce büyük umutlarla transfer edilen Yuri Zhirkov ile yollar ayrıldı. Rus oyuncu ülkesine, Anzhi'ye döndü. Anzhi para saçmaya devam ediyor. Rusya'da futbola bakış açısı iyice enteresan olmaya başladı. Parayı bulan, sağlam transferlerle çıkıyor piyasaya. Bir yerden sonra lig patronların ligine dönecek.

5 Ağustos 2011 Cuma

Alania Vladikavkaz

UEFA Avrupa Ligi kura çekimi bugün yapıldı. Beşiktaş, seri başı olarak katıldığı kurada Rusya'nın Alania takımıyla eşleşti. Takım hakkında internet sitelerinin çoğunda bilgi var. Bilgilerin çoğu takımın künye bilgileri. Daha önce bu takımın bir maçını izleyen biri var mıdır bilmiyorum. Varsa da CSKA maçını izlerken rakip sıfatıyla Alania'yı izlemiştir muhtemelen.

Alania Vladikavkaz Rusya 2. lig takımı. Kupa finalisti sıfatıylaUEFA Avrupa Ligi'nde Rusya'yı temsil ediyorlar. Hani finale de söke söke gelmiş de değiller. İlk golünü finalde atan bir takımdan bahsediyoruz. Son 32'de KAMAZ ile 0-0 berabere kalıyorlar ve penaltılarda son 16'ya kalıyorlar. Bu turda da Gornyak takımıyla 0-0 berabere kalıp rakibini yine penaltılarda deviriyor. Çeyrek finalde eşleştiği Saturn Moskow iflasını açıklıyor ve bu turu bay geçiyorlar. Yarı finalde Rostov ile 0-0 berabere kalıyor ve yine penaltılarda rakibini eliyor. Finalde bu kez rakip sağlam. CSKA'ya 2-1 boyun eğiyorlar. Ama CSKA,UCL'ye katıldığı için bunlar da geçtiğimiz sezon küme düşmelerine rağmen UEFA Avrupa Ligi'ne katılmayı başarıyor. Alania'nın en sağlam yanı çok net olarak: "Adalar penaltı kaçırmıyor". Penaltı söz konusu oldu mu, hepsi Alex kesiliyor.

Şu anda Rusya 2. ligindeler ve 19. hafta sonunda, liderle aynı puanda olup 2. sıradalar. Hayır 1. olsalar da 15. olsalar da referans olmadığı için çok ciddiye alınacak bir durum değil. Rusya 2. liginden bahsediyoruz.

Öne çıkan oyuncuları şunlar diyemeyeceğim. Oyuncularından çokbaşkanı öne çıkıyor. Bizim bıyıklı Gazzaev, takımın başkanı ve takımın teknik direktörü de Gazzaev'in oğlu Vladimiz Gazzaev. Oğluna kıyak geçmiş anlaşılan. 31 yaşındaki Vladimir'in kariyerinde Alania dışında başka takım yok. Bir zamanlar futbolcusuymuş, 2009-2010 sezonunda yardımcı hocalık yapmış, şimdi de teknik direktör.

Kulübün formasını giymiş ünlü denebilecek oyuncular da Omai Tetradze, Viktor Onopko, Levan Kobiasvili, Gocha Jamarauli, Giorgi Demetradze, Isaac Okoronkwo. Bunların da ne kadar ünlü oldukları tartışılır.

3. ön eleme turunda Kazakistan'ın Aktobe takımı elediler ve Play-off'da rakipleri Beşiktaş. Favori elbette Beşiktaş. Rus cephesinin maça umutla baktığını da düşünmüyorum. Beşiktaş'ın da işi sıkı tutup İnönü'deki maçta umutları kırması gerekiyor. Rakip sezon ortasında ve zinde, Rusya'da hava nasıl olur bilinmez. Burda iş bitrmek gerekir. Geçmişte bu tip maçlarda canımızçok yandı, maçı ciddiye alıp, o anılara benzerini eklememek gerekir.

O kupa öyle mi tutulur?



Fotoğraf 1956 Mayıs'ına ait. Man City kaptanı Roy Paul ve elindeki de FA Cup. Finalde Birmingham'ı yenip kupayı almayı başarmışlar. Ama keşke başarmamış olsalardı. Abicim o kupa öyle mi tutulur Allah aşkına? Alttakilere gelince hepsi Nazi ordusundan kaçmış gibi...

4 Ağustos 2011 Perşembe

Fon öcü müdür?

Geçen sene Almeida transferinde gündemi uzun süre meşgul eden fon, dün Beşiktaş'ın resmi siteden verdiği bilgilendirme haberinden sonra yine gündemde. Bir önceki yazıda Beşiktaş'ın Muhammed, Atınç ve Necip'in ekonomik haklarının br bölümünün fona devredilmesi ile ilgili görüşmelere başlaması üzerine bir değerlendirme yazmıştım. Şartları bilmediğimiz için sonu güdük kalmış bir değerlendirme oldu. Şartları bilene kadar dabu şekilde kalacaktır.
İşin ilginç yanı sözleşme şartları bilinmediği halde bir çok yerde Beşiktaş yönetimini eleştiren yazı okudum. Sonunda haklı çıkabilirler ancak bugün bu şekilde eleştirmek mantıksız.

Almeida transferiyle başlamakta fayda var. Almeida transferinde görünen o ki her halükarda fon bu işten karlı çıkacaktır. Beşiktaş'ın karlı çıkması da söz konusu, zararlı çıkması da.En fazla ne kadar zarar görür. Beşiktaş fona 3.5 milyon € ödemek zorunda kalır. Yani Almeida'yı 3.5 milyon € bonservis bedeliyle almış olur. Zarar mı? Bence değil. Almeida ayarında bir oyuncuyu bugün alayım deseniz yaklaşık bu civarda bir bonservis bedeli ödersiniz zaten.

"Ama gelirken Bremen'e 2 milyon € ödendi." yani Beşiktaş 2 milyon €'ya da alırdı önermesi tamamen hatalı. Bu fonla birlikte geliş fiyatı. Bu şirketişin içinde olduğu için bu fiyata geldi, dahası belki debu şirketişin içinde olduğu için geldi. Fon olmasa Beşiktaş Almeida'yı alamayabilirdi. Bu önemli bir noktadır ve göz ardı etmemek gerekir. Ben Almeida transferinde Beşiktaş'ın zarar gördüğünü düşünmüyorum. Karlı çıkamayabilir ama zarar görecek demek yanlış.
Gelelim fonla olması muhtemel ikinci ortaklığa. Şu an duygularımızdan arınmış halde, işlerin ekonomik boyutunu konuştuğumuzu unutmayalım. Olaya biraz farklı bir açıdan bakalım. Bugün Arda Turan'ın ederi nedir? Benim tahminim Arda için 12-13 milyon € bonservis bedelini gözden çıkaracak kulüp bulunur.Rusya & Katar gibi ülkeleregiderse bu fiyat artar. Ancak biz Avrupa için düşünelim. Arda Hırvat olsaydı fiyatı 20-22 olurdu. Oysa aynı futbolcu. Neden fiyatı değişsin ki? Değişir, değişiyor işte. O kadar yetenekli oyunumuzun olduğunu söylüyoruz. Kimi kaç paraya satmışız? Gökdeniz Karadeniz, Hakan Şükür, Fatih Tekke, Nihat Kahveci. Gökdeniz ve Fatih'i geç, onlar Rusya pazarına satıldı. Hakan Şükür'ü ele alalım. O dönemde Hakan, Belçika vatandaşı olsaydı ederinin en az 2 katını öderlerdi. Bunu Türk'ü sevmediklerinden yapıyor değiller. Pazarımız yok. Bu kadar basit. Bir şekilde oluşmamış ve yeni yeni olmaya başlıyor.

Dünyanın en iyi yumurtasını sizin tavuklar yumurtluyor olsa pazarınız yoksa hakettiği paraya satamazsınız. Olması gereken değerinin çok çok altında bir paraya satarsınız. Neden? Çünkü iyi para verecek biri sizin yumurtalardan haberdar değildir. Bilmiyordur. Ama pazarınız varsa, istediğiniz paraya okutursunuz.

Bugün Beşiktaş'ın pazarı yok. Türkiye'nin pazarı yok ki Beşiktaş'ın olsun. Beşiktaş'ın bugüne kadar elle tutulur bir paraya Avrupa'ya sattığı oyuncular Nihat, Carew... Yok işte 3. isim gelmiyor aklımıza. Pazarın yok işte. Boca'da it yetişse Villarreal 1 milyon € verir alır ama sen Beşiktaş patentiyle satamazsın. En azından bugün satamazsın. Yarın pazarın oluşur sen de köşeyi dönersin.

Fon için bir paragraf açalım. Ticari bir şirket. Detayları çok mühim değil. Şirkete, tapınak şövalyelerinin kurduğu gizli bir tarikat muamelesi yapılıyor. Adamlar parakazanmak istiyor. Bu kadar basit. Genç yetenekli gördükleri oyuncuların ekonomik haklarınaortak olup, sonra pazarlamasında yardımcı olarak, para kazanmak istiyorlar. Bugün Muhammed, Atınç ve Necip için Beşiktaş ile görüşmem sebepleri de yarın para kazanmak. Dünyada bir çok oyuncuyla benzer anlaşma yapmışlardır. Burda korkacak birşey yok. Anlaşma şartları Beşiktaş'ın aleyhinde değilse bu işten ikisi de karlı çıkar.

Peki iki farklı senaryo ortaya koyalım. Bu şirketlere hiç bulaşılmasa ne olur bu çocuklar. Satılacakları zaman Arda Turan örneğinde olduğu gibi değerinin altında fiyat önerilirdi. Bir şekilde satılırdı. Peki şimdi ne olur? Mendes -ki şirketin ortağı- bu adamları pazarlar. Beşiktaş için değil, çocukların kara kaşları için de değil. Kendi cebini doldurmak için. Mendes patentiyle gittiği zaman da alıcısı olur. Çünkü tüccar tanıdık. Daha önce Cristiano'yu, Nani'yi getirmiş bu adam. Referansı sağlam.

Eğer anlaşma şartları çok ağır değilse ben bu işten Beşiktaş'ın zararlı çıkacağını düşünmüyorum. En azından ön yargılı davranılmasını mantıklı bulmuyorum.

Beşiktaş'ın geleceği satılıyor mu?

Bu dönemde resmi sitede en az görmek istediğim haber bu olabilirdi: "Beşiktaş Futbol Yatırımları Sanayi ve Ticaret A.Ş'den İstanbul Menkul Kıymetler Borsasına (İMKB) gönderilen ve Kamuyu Aydınlatma Platformunda yer alan açıklamada, ''Profesyonel futbolcularımız Necip Uysal, Atınç Nukan ve Muhammed Demirci'nin ekonomik haklarının belli bir kısmının değerlendirilmesi ile ilgili olarak fon (Quality Football Ireland Limited) ile görüşmelere başlanmıştır'' .

Ama ne yazık ki sabah Beşiktaş'ın resmi sitesinde bu haberi gördüm. Şu an göremiyorum. Şu an haberi bir kaç tık ötede bulabilmem; Doğrudan habere ulaşamamam içime kurt düşürmedi değil hani. Gerekli gereksiz bir sürü haberle ana sayfa doldurulmuş. Haberler bölümüne girdiğimde de 2 ay öncenin haberleriyle karşılaşıyorum. Site beş para etmez bunu biliyorum ama en azından şu önemli haber bir süre daha dursaydı.

Mesela Beşiktaş Romelu Lukaku'yu transfer etse haber aynı gün ana sayfadan bir şekilde düşer miydi? Net cevap veriyorum: Beşiktaş Bankasya'ya düşerdi, o haber düşmezdi. Neden? Çünkü iyi haber. Güzel haber. Başarı var ortada. Peki bu fona devretme haberi neden düştü? Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Bilmiyoruz. İyi mi kötü mü bilmiyoruz. Çünkü detayına inemiyoruz.

Bu habere ben kişisel olarak çok üzüldüm. Bana kalsa Muhammed, Necip, Atınç, Cumali yıllarca Beşiktaş'ta oynasın. Futbolu burda bıraksınlar. Varsın çok iyi olmasınlar ama bugünkü gibi istekli, arzulu, hevesli, temiz kalsınlar. Necip'i gördüğümde mutlu olayım. Yarın Necip büyüsün başka Necip'ler gelsin. Beşiktaş'ın yüzü bunlar olsun. Bu yıl Beşiktaş'ın oynadığı her maçı izlemişimdir ama Muhammed'in oynadığı kupa maçının heyecanını hiç bir maçta duymadım. O çocuğu Beşiktaş formasıyla görmenin tarifi yok. Bedeli de yok.

"Bu yaklaşım iyi güzel de, gerçekçi değil ki. Yarın bu adamlar iyi olduğunda Man City, Necip'e 20 milyon verse Beşiktaş satmayacak mı?" Haklısınız satacak, belki çok daha ucuza gidecek ama bunlar beni ikinci planda ilgilendirir. Ben taraftarım, işin parası umrumda olmaz. Ben duygusal bakarım arkadaş. Sadece ben değil çoğumuz öyle bakarız. Bundan 20 yıl sonra Beşiktaş için hala Metin Ali Feyyaz'lar konuşulacaktır. Quaresma-Guti-Simao güzel bir hatıra olarak kalacaktır. Düşündüğümüzde içimiz ürperecektir ama Metin, Ali, Feyyaz, Rıza, Şifo Mehmet kalbimizin bambaşka yerinde olacaktır.

Şimdi olaya mantık çerçevesinden bakalım. Haklar fona devredildiğinde ne oluyor? Bilen var mı? % kaçı devrediliyor? Kaç paraya devrediliyor? Sonrasında ne oluyor? Neden devrediliyor? Tarafların hakları ne oluyor? Kulübün menfaati ne, fonun menfaati ne? Bunları ben bilmiyorum. Bir cümlelik açıklamada ben bunların hepsini çözdüm diyen varsa buyursun açıklasın biz de aydınlanalım. Bence bu aşamada kulüp zarar ediyor, Beşiktaş'ın geleceği satılıyor çıkışı yanlış. Bunu diyen haklı çıkabilir. Ancak şu aşamada haklı diyemeyiz.

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Paul Scholes

15 Eylül 2009 Salı gününün bende ayrı bir yeri var. Beşiktaş Man Utd maçı, o dönemlerde beni derinden etkileyen bir olay ile aynı güne denk gelmişti. Bu tarihi maç vesilesiyle mi hatırlıyorum, yoksa o olay mı beni daha fazla etkilemişti bilmiyorum. Tarih aklımda. Net. Ve unutacağımı da sanmıyorum.

O gün Manchester'a kaybetmiştik. Scholes'un bitime 13 dakika kala gelen golü İnönü eşrafını üzmüştü. Sessizliğe bürünmemişti tabi. Desteklemek için daha 13 dakika vardı ve destek devam etmişti. Kırmızı Şeytanlar'ı yıkmaya taraftarın da gücü yetmemişti. Stattan boynu bükük ayrılıyorduk. Kırmızı saçlı adam hepimizi üzmüştü. Oysa yıllarca beni mutlu etmişti bu güzel insan. Asistleriyle ayağa kaldırmış, golleriyle coşturmuştu. Bir kez üzdü beni. Çok mu? Canı sağolsun.

Sokak arasında top koştururken Del Piero, Beckham, Ronaldo, Scholes olurduk. Scholes'u diğerlerinden ayıran futbol stilinin, farkında olduğumuzdan değil ya. Kırmızı saçlarıydı, bize onu farklı kılan. Kırmızı şeytanla özdeşleşen adamdı bir nevi. Manchester United'dı o.

Biraz daha büyüdüğümüzde, daha 4-4-2 ile 4-3-3'ün farkını yeni anlamaya başladığımızda Scholes'a bir adım daha farklı bakar olduk. Oyun stilini, farklı oluşunu biraz olsun farkediyorduk. Ya da farkettiğimiz düşünüyorduk. Forvete yakın oynayan İngiliz çocuk artık daha geride oynuyordu. Sebebi Roy Keane'in geçirdiği sakatlıktı. Belki de artık farklı bir Scholes oluyordu o.

2000'li yıllara girerken Man Utd'da da ufak çaplı değişiklikler oluyordu. Keane'in yanına Veron'u alan Sir Alex, önlerine Scholes'u koyup, tek forvet van Nistelrooy'u bu şekilde besliyordu. 4-4-1-1'in forvet arkasıydı Paul. Hem forvet, hem de ortasaha tecrübeli bir adam için bu görev zor olmasa gerek.

Paul kariyerinin geri kalanını da bu bölgelerde mekik dokuyarak geçirdi. Değişen futbola bir şekilde adapte olmayı becerdi. Bunu becerecek zekası vardı. Farkettiriyordu. Sahada farklı olduğunu hissettiriyordu. Beyninin ayaklarına hükmettiğini gösteriyordu. Top ayağına yakışıyordu. Oyunun gereğini yapıyordu. Sade, gösterişsiz ama kusursuzdu. Messi'nin söylemiyle: "Adı La Masia'da çok kez telaffuz edilen biriydi. O bir hocadır".


Xavi için örnek alınacak bir insandı. Zidane, Guardiola, Nani, Cristiano Ronaldo, Sam Allardyce için gördükleri en iyi orta saha oyuncusuydu. Blanc'a göre İngilitere'nin en iyi oyuncusuydu. Sir Alex'e göre Man Utd'ın sahip olduğu futbol zekası en yüksek oyunculardan biriydi. Rooney, Robben, Capello, Mourinho, Bobby Charlton, Wenger, Giggs ve daha birçokları için farklı biriydi. Hatta birilerini övmeyi çok sevmeyen Pele bile, kendine de pay çıkarmış olsa da "Benim dönemimde oynasaydı, daha fazla atardım" diyebiliyordu onun için.

Bir güzel insan daha ayrıldı yeşil sahalardan. Gözümüzden çok uzak olmayacak. Man Utd'da antrenör olarak devam edecek ama top peşinde koşarken göremeyeceğiz artık onu. Teşekkürler güzel insan.

Daniel Sturridge



Chelsea'nin yaşlanan kadrosundan daha önce bahsetmiştim. Chelsea'nin kadrosunun isim olarak iyi olduğuna şüphe yok ancak EPL gibi ağır bir ligde tüm sezonu kaldırıp kaldıramayacakları meçhul. Mavilerin gol yollarındaki umutları Drogba, Anelka, Kalou, Kakuta, Torres, Sturridge.



Bu yıl Kakuta'dan birşeyler beklemek doğru olmaz. Henüz Chelsea forvetinde oynayacak kadar tecrübeli değil. Kulübede bekletmek için bile düşünmek gerekir. Anelka 32, Drogba 33 yaşında. Oynamaz mı? Oynar ama performansı geçtiğimiz yılların altında olması kuvvetli muhtemel. Torres aşısı geçen yıl tutmadı gibi göründü ancak yeni sezon İspanyol oyuncuyu eski kimliğine kavuşturabilir. Kalou da 11'e koyduğunda yüzünü buruşturacağın adamlardan. İnsanın içine sinmiyor işte. Kulübeye daha çok yakışıyor.



Bu yıl Chelsea için sürpriz Sturridge olacaktır. 21 yaşındaki İngiliz oyuncu Chelsea'nin bugünü ve yarını olabilir. Geçtiğimiz yıl Bolton'da sergilediği performans büyüleyiciydi. Kiralık gittiği Bolton'dan sezon sonu döndü ve şu anda Londra ekibiyle antrenmanlara çıkıyor. Bolton, İngiliz golcüyü bir sezon daha kiralamak istiyor. Boas'ın eldekileri de hesaba kattığı zaman buna izin vereceğini düşünmüyorum. İzin verirse, sezon ortasında yeni forvet arayışına girer.

Francisco Javier Arce Rolon

Paraguay denince akla kim gelir? Oscar Cardozo? Roque Santa Cruz? Lucas Barrios? Nelson Valdez? Edgar Barreto? Justo Villar? Acuna, Chilavert, Paredes, Gamarra... Yok, hiç biri değil. Paraguay denince benim aklıma ilk olarak Francisco Arce geliyor.


"Bir an" dır ismi insanın aklına kazıyan. Arce'nin gelişine vurduğu ve ağlarla buluşan bir top benim aklıma bu ismi kazımıştı. Paraguay formasıyla attığı golün ne maçını, ne kalecisini hatırlıyorum. Sol çaprazdan gelişine vuruşu ve topun ağlara gidişi hafızamda. Peki gecenin bir vakti nerden çıktı bu Arce. Bizim Arce büyümüş de hoca olmuş. Paraguay milli takımının yeni hocası: Francisco Javier Arce Rolon.