12 Temmuz 2012 Perşembe

Hırvatistan günlüğü #4 Split


Split'in ikinci gününde, önce uyandık yüzümüzü yıkadık falan...

Kahvaltı için dışarı çıktık. Keyifli, mümkünse kokmayan, otorup iki sohbet edebileceğimiz, manzarası da kötü olmayan bir yer aradık. Aradık, aradık, aradık ve sonunda burnumuzun dibindeki yere gittik. Manzarası pek yoktu, kokmuyordu, muhabbet için fena sayılmazdı. Domuz yemediğimiz için vejeteryan takıldık. Yoksa şöyle köy kahvaltısı olsa ballı kaymaklı yenmez miydi?

Şehri bir de gün gözüyle gezip adalardan birine gidelim dedik. Ada çok gitmek için ama zaman yok. O yüzden bir tanesini tercih etmek durumundaydık. Hvar'dı niyetimiz ama baş havlusunu aldık... Öğlene doğru gittik ve kadın bize kibarca Hvar'a sabah gidilir, siz geç kalmışsınız gençler dedi... Hvar yok Brac verelime geldi muhabbet. Eyvallah dedik...

Yaklaşık bir saat süren yolculuktan sonra Brac'taydık. Gazete bayiindeki ada haritasına 40 Kuna kaptırmayacak kadar çok okumuştuk. Gittik, babalar gidi Information'dan beleşe aldık haritamızı. Abla bize adayı da anlattı, yol iz de gösterdi. Biz de "Vira Bismillah" dedik çıktık...

Gezerken nedense Yunan adalarını geziyormuş gibi hissettim. Bu hisse nasıl kapıldım bilmiyorum. Halk bana hep Yunan gibi geldi. Benzer hisse yıllar önce de kapılmıştım. Yunanistan sınırındayken, ülke bana Bulgaristan gibi gelmişti. Bilinçaltıyla alakalı olsa gerek...


Ada her yerde ada işte. Halk rahat, hayatın goy goyunda... Tam yorulduk derken bir kafe gördük. Girip girmemekte tereddüt etmedik değil. Muhtemelen son 3 yıldaki ilk müşterileri bizdik. İngilizce falan bildiği yoktu. Hatta arkadaşıyla konuşurken Hırvatçasından da şüphe ettik. Fotoğrafını çekecektik ama adam biraz güçlüydü açıkçası. Hani sağı solu belli olmaz. Aramızda Türkçe konuşurken bile kıllana kıllana konuştuk. Malum ortak kelimeler falan. Dayağa sebebiyet vermesin yaban ellerde...

Soluğumuzu aldık, koyulduk yola. 2-3 hediyelik eşyadır, hatıradır baktık. Arkadaşlar için çok uygun hediyeler aldık. Öyle bir hediye aldık ki... 2012 yazına damgasını vurur. Net!

Sonra döndük işte. Denize girmedik. Zamanımız olmaz diye mayo getirmedik. Çok olmadı da zaten. Dönüşte feribot daha kalabalıktı. Kalabalıkta dikkatimi çeken yeni moda küpeli çocuk oldu. Afrikada kabilelerin kulanlarına taktıkları, kulak memesini memelikten soğutan zımbırtının modern (plastik olsa gerek) halini kulağına takmış. Hayır 10 yıl sonra adam olmaya karar verse geçmiş olsun. Kulak memesinin ortasında 10 santimlik boşluk... Yeni nesil dedik geçtik...

Akşamı önceki akşam gibiydi. Yemek yediğimiz yerdeki görevli teyze hariç. Teyze ile fotoğraf çektiren oluyordu ama fotoğrafı çekenin en az 10-15 adım geri gitmesi gerekiyordu. İnsanların fiziksel özellikleriyle dalga geçmek doğru değil ama... Çok fiziksel biriydi yahu... Az ye be kadın demek istedim.

Ara ara tur kıvamına dönen yolculukta 5. gün Dubrovnik vardı. Dubrovnik sağlamdı...

Hiç yorum yok: