8 Kasım 1986. Alex Ferguson, Manchester United'ın başında ilk maçında. Oxford United deplasmanındalar ve 2-0 kazanıyorlar.Mutlu yıllar Alex Ferguson. İyi ki varsın...
Bir önceki postta Premier Lig'de ilk yarının göze batanlarından bahsettim. Öncelikle o postta adını anmayı unuttuğum Johan Cabaye'den özür dileyeyim. Cabaye de ilk yarıda oldukça başarılı bir performans sergilemişti. Cabaye, NU savunmasını hücumuna bağladığı gibi, bir önceki yazıyı buna bağlayan adam oldu.
Savunmanın sağında Rafael var. Geçen sene övgüyle bahsettiğimiz, her geçen gün üzerine biraz daha koyuyor dediğimiz Brezilyalı adını unutturdu. Bu sezon forma şansı bulmakta çok zorlanıyor. Sir Alex stoper Smalling'i sağa çekti. İkizi Fabio, Rafael'in kardeşi diye anılıyordu ama roller değişti. Stoperlerin birinde yine Man Utd'lı bir oyuncu var: Evans. Çok mu kötü? Felaket bir performans sergilediğini söyleyemem ama zayıf. Rio'nun boşluğunu dolduracak denilen adam bu adam değil. Az gol yiyen ManU savunmasının en zayıf halkası. Evans'ın yanında da Chelsea'nin stoperi David Luiz var. Büyük umutlarla gelmişti ama sıkıntı büyük. Çok hata yapıyor. Beklentilerin çok altında. Öyle ki Chelsea stoper arayışına girdi bile. İkinci yarı onu kulübede görme ihtimalimiz çok yüksek. Sol bek ise iyice kulübeye hapsolan Kolarov. Bu adam Lazio'daki Kolarov değil. Geçtiğimiz yıl Real Madrid'e son anda transferi gerçekleşmeyen ve İngiltere yolunu tutan Sırp oyuncu kulübede. City onun yerine Clichy'i aldı -ki Clichy bile çok tartışılan bir oyuncudur-. Bunların dışında kadroda yer bulamayan isimlerden biri de Chelsea'nin kulübeye alışan oyuncusu Alex. Brezilyalının kulüpten ayrılma ihtimali yüksek. Everton'un stoperi Distin de düşüşteki oyunculardan bir diğeri.
Forvet ikilisi geçen sezonun devre arasında büyük paralar harcanan ikili. Liverpool'dan Chelsea'ye giden "The Kid" ve onun yerine transfer edilen Andy Carroll. İkisi de yok. Haklarında söylenecek çok fazla şey de yok. Chamakh da gözden kaçmış değil. Bütün gol yükünü RVP'nin çektiği yerde benden daha fazla katkı sağlamadı. Şu anda EPL gol krallığında benim 1 gol üzerimde. Son hafta attığı goller Berbatov'u kurtarmaz. Bulgar oyuncu çok az katkı sağladı. Ruiz, Anelka ve A.Johnson da beklentilerin çok aşağısında kalan diğer isimler.
Ben Beşiktaşlıyım. 85 doğumluyum ve 90'ların başında beni bu renklere aşık eden Metin Ali Feyyaz'dır. Recep'i de, Gökhan'ı da, Madida'yı da çok severdim. Odamın duvarındaki Beşiktaş posteri, annemin duvara yapıştırmama izin verdiği tek şeydi. O posteri hala saklarım. Amokachi, Metin, Mrmiç, Alpay, Yankov olan o posteri hala çok severim.
Buenos Aires'te bu aralar büyük heyecan var. Hatta büyük bir rüya. Eski günlerin hasretiyle yaşayan iki efsane kulüp taraftarı da heyecanlı. Birinin heyecanı Trezeguet için, diğerinin Carlos Tevez. River taraftarı özlemine ulaştı. Trezeguet kısa bir süre sonra kırmızı - beyaz formayı giyecek. Üstelik o da en az taraftar kadar heyecanlı:
Bugünkü Newcastle United - Swansea maçında gol olmayacağını tahmin etmek çok zor değildi. İyi savunma yapan iki takım ve daha da önemlisi savunmaya öncelik veren iki takım. Maç 0-0 bitti. Maçta ikili mücadeleler de boldu. Fotoğrafta Coloccini'nin lüle saçları rakibe saç olmuş. Kız arkadaşının saçını kendine saç yapıp fotoğraf çektiren arkadaşlarımı hatırladım.


Beşiktaş ile aynı grupta olması sebebiyle biz de Stoke City ve meşhur taç organizasyonlarına aşinayız. Oysa bu organizasyon İngiliz ekibi için yeni değil. Bugünlerde Shotton'ı da gördüğümüz taç çizgisinde yıllarca Delap'ı izledik.
Manisaspor galibiyetiyle seri 3 maça çıkarılmıştı, haftalar sonra 4 maçlık seri için rakip zorlu İBB'ydi. Şu an Galatasaray ya da Fenerbahçe için yazıyor olsam bu yazıyı, "zorlu İBB" demezdim. Hatta Eskişehirspor, Bursaspor için de demezdim. Ligin sıradan maçlarından olması gereken maç, Beşiktaş için en sıkıntılı maçlardan biri haline geliyor. Bu hafta da durum değişmedi. Şeytanın baçağı yine kırılamadı.
Geçen sezon bir kez 3 maçlık seri yakalayan takım bu sezon ikinci kez galibiyet serisini 3 maça çıkardı. İlk seri Ankaragücü, Bursa, Antalya karşısında yakalanmıştı ancak o maçlarda takım iyi oynayarak kazanmamıştı. Bu bir gerçek. Bugün durum farklı. Beşiktaş, iyi oynayarak kazanıyor. Üstelik çok yoğun bir maç programıyla.
Kadro sıkıntısı yaşanan dönemde Beşiktaş'ın doğru taktiği bulmasına "her işte bir hayır var" diyorum. Trabzonspor, Maccabi ve şimdi de Orduspor galibiyeti. İyi bir seri yakalandı ve daha da önemlisi Beşiktaş "takım" oluyor.

Sezon başında Chelsea için güzel şeyler söylendi. Rus patron da taraftar da genç hocaları Villas Boas'dan çok umutluydu. İkinci bir Mourinho devrimi bekleniyordu. Boas'ın da Portekizli oluşu ve Porto'dan büyük başarılar sonrası gelişi buna masalsı bir dokunuş dahi ekledi.
