12 Mayıs 2014 Pazartesi

Güney Kore'nin 23 Kişilik Kadrosu

 
 
Öncelikle sizi sağdaki anketimize alalım. Sonra konuya girelim...

Brezilya'dan sonra 23 kişilik kadroyu açıklayan bir başka ülke Güney Kore oldu. Kore'de sadece 5 oyuncu bir önceki Dünya Kupası'nda da milli formayı terletiyordu. Bunlar: Jung Sung-ryeong, Kim Bo-kyoung, Park Chu-young, Ki Seung-yeung and Lee Chung-yong.

Kadronun gerisi ilk kez Dünya Kupası deneyimi yaşayacak.

Goalkeepers:
Jung Sung-ryeong (Suwon Bluewings)
Kim Seung-gyu (Ulsan Horang-i)
Lee Bom-young (Busan I’Park)

Defenders:
Kim Jin-soo (Albirex Niigata)
Yun Suk-young (Queens Park Rangers)
Kim Young-kwon (Guangzhou Evergrande)
Hwang Seok-ho (Sanfrecce Hiroshima)
Hong Jeong-ho (Augsburg)
Kwak Tae-hwi (Al Hilal)
Lee Yong (Ulsan Horang-i)
Kim Chang-soo (Kashiwa Reysol)

Midfielders:
Ki Seung-yeung (Sunderland)
Ha Dae-sung (Beijing Guoan)
Han Kook-young (Kashiwa Reysol)
Park Jung-woo (Guangzhou R&F)
Son Heung-min (Bayer Leverkusen)
Kim Bo-kyoung (Cardiff City)
Lee Chung-yong (Bolton Wanderers)
Ji Dong-won (Augusburg)

Forwards:
Koo Ja-cheol (Mainz)
Lee Keun-ho (Sangju Sangmu)
Park Chu-young (Watford)
Kim Shin-wook (Ulsan Horang-i)

Uzakdoğu pazarını iyi kullanan Bundesliga ekipleri oyuncularıyla dikkat çekiyor. İngiliz takımlar da oyuncularıyla isimlerini duyurmuş. Pek izlediğim söylenemez ama ismini sık duyduğum Heung-min'i merak ediyorum.

Kamerun - Akılda kalanlar

 
Dünya Kupası A grubunda Brezilya'yı sona bırakarak devam edelim demiştik. Hırvatlar ve Meksikalılardan sonra şimdi sıra Kamerun'da.

Çoğunluğu bilmem ama benim için Dünya Kupası'nı güzel kılan biraz da Afrika takımlarıdır. Belki pek alışık olmadığımız futbol anlayışından, belki de samimi ve sıcak gelmelerinden. Bir Kuzeyli soğukluğu yoktur mesela Kamerun'da.

Kamerun adına hatırladığım ilk şey kolsuz formaları. Eto'o da o formaya en çok yakışan adamdır.

Eto'o ve Songo'o'dur bir de. İsmini yazarken ek geldiğinde iki kesme işareti art arda gelince insanın bir kıllanmasıdır mesela. Ulan yanlış mı yazdım diye sordurur.

Charles Itandje'dir. Ligdeki tüm Fransızca isimli oyuncuları Türk aksanıyla söylerken ona Şarl İtanj denmesidir.

Bıyık'tır. Bugünkü Kana Bıyık değil. Omam Bıyık'tır. Adamın soyadı bıyık. İşinize gelirse.

Ve Kamerun diğer Afrika ülkelerinde olduğu gibi aynı soyadı taşıyan, aynı aileden bir çok ünlü futbolcu memleketidir.

Bir de tabi ki Umut Sarıkaya'nın Dünya Kupası, Kamerun ve Djemba Djemba konulu karikatürüdür. Gece gece bulamadım. Bulan yorum kısmında paylaşsa ne güzel olur.


 

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Anne

Sevgisini çok gösterebilen biri değilim. Aşırı duyguları genellikle yalnız yaşarım. Hatırlarım, iş yerinde çok sevdiğim biri ayrılırken ben poker face'imi takınmışken dünyanın en alakasız insanları göz yaşı döküyordu. Samimi gelmiyordu bana o güz yaşları ama insanın içini de bilemem doğrusu. Belki de duygu eşiği düşüktü. Sonrasında ben eve geldiğimde yaşamıştım o duygu selini...

Muhtemelen çocukluktan kalma bir şeydir. Mutsuzluk gibi mutluluğu da dışa vurmam. İnsanların fazla duygusal bulmadığı konularda daha rahatım ama duygu yüklü konularda daha durgun yaşıyorum. Kendi içimde yaşıyorum.

Bu psikolojim sadece arkadaşlarıma karşı da değil. Aileme karşı da böyleyim esasında. Anneme karşı da... Sevgimi çok belli edemem. Etmeye çok ihtiyaç da duymuyorum sanırım. Herhalde seviyorum ailemi, bunu ispatlamam mı gerekiyor? Annemi de öyle. Seviyorum onu ama pek söyleyemem. İçimden gelmediğinden değil. Neden olduğunu bilmiyorum...

Bundan 11 yıl önce İstanbul'a geliyordum. Gaziantep'ten otobüse bindim. O ana kadar her şey yolundaydı ama aşağıda annemin ağladığını gördüğümde kendimi tutamadım. Yine kısık kısık ağladım ama çok ağladım. O sahne aklımdan çıkmaz mesela. İyi resim çiziyor olsam ilk onu çizerim. Yüzünü buruşturan ve evladından ayrıldığı için ağlayan anne. Dünyanın en samimi duygusu insanın evladına karşı hissettiğidir sanırım.

Aslında evvelinde de annem sinyali vermişti. Eşyalarımı valize koyarken de tutamamıştı kendini. O an uzak bir yere gidecek olmanın etkisini çok fazla hissetmediğimden, benzer duygular yaşamadım. Ancak otobüste artık uzaklaşıyordum. O yüzden otobüsleri sevmem. Bana ayrılığı hatırlatırlar. Küçükken de aynı hisleri yaşamışlardı hep. Babaannem ve dedemden ayırıyorlardı beni, amcamdan ayırıyorlardı...

Kimi zaman oturur bunları düşünürüm. Bunları ve anneme ilgili başka şeyleri. Düşünürken vicdan azabı çekerim bazen de. Kendimi sorgularım. Duygularımdan şüphe ettiğimden değil. Çocukluğumu yargılarım mesela. İlkokula giderken çarşamba günleri beslenmede meyve suyu vardı. Annem bana evde meyve suyu hazırlamak isterdi. Ben istemezdim. Gidip o bakkaldan kutu meyve suyu almak isterdim. Bir çarşamba sabahı yine aynı şeyi yaşıyorduk. Annem, evde sıkayım sana dedi. Ben istemedim. Kutu olsun istiyorum, kutuya koy o zaman dedim. O incecik delikten kutuya koymaya çalışıyordu kadıncağız. Sırf benim aptalca inadım yüzünden. Memnun kalmadım. Kutuya da büyük ölçüde koymuştu aslında. Ben bunu istemem dedim. Annem mutfakta yokken onu üst komşumuzun çocuğuna verdim. Annemin hazırladığı ve emek emek kutuya koyduğu meyve suyunu içti. Daha fazlasını da istedi üstelik. Annem geldi. Meyve suyunu üst komşumuzun çocuğuna verdiğimi söyledim. Bana kızdı. Bir insanın bir şeye emek verdikten sonra, emeğinin boşa gittiğini görmesi ağır yaralar beni. Elime parayı tutuşturdu ve bakkala yolladı meyve suyu almaya.

Evet çocuktum, daha 1. ya da 2. sınıfa gidiyordum. Aklım da, vicdanım da o kadardı. Duyarlı olmamı, olgun davranış göstermemi beklemek tuhaf olurdu ama ben bugün hala çok üzülürüm bu olaya. Şu an yazarken bile bir tuhaf oldum.

Annem bu olayı hatırlamıyordur bile. Unutmuştur, belki unutacak kadar bile aklına kazımamıştır. Ama benim içimde yaralayıcı olarak kalmış. Belki de beni ben yapan şeylerin içinde bunlar da var. Yaşanması gerekiyormuş ve yaşanmış.

Annenizi, babanızı çok sevin. Sevgiyi en fazla hak edenler onlar.

9 Mayıs 2014 Cuma

Meksika - Akılda kalanlar

 
Hırvatistan için akılda kalan notları kısaca yazmıştım. Grubun bir başka takımı Meksika için de kısa notlar düşelim.

Meksika deyince benim aklıma Hugo Sanchez gelir.Hugo Sanchez deyince aklıma Meksika gelmez ama... Real Madrid gelir.

Topu ayaklarının arasına sıkıştırıp 2-3 oyuncunun arasından ceylan gibi zıplayan Blanco da plasem.

Forvetleri tamamlayalım. Borgetti ve Manchester'ın bezelyesi Hernandez.

Meksika kupaların olmazsa olmazıdır. Salcido, Torrado, Aspe gibi isimler olacak turnuvada. Aspe'nin uzaktan volesi hatırlanacak mesela.

Tutar mıyım? Pek sanmam ama yeşil formalarıyla orada görmek isterim. Golcü izleri en kötü ihtimalle.

8 Mayıs 2014 Perşembe

Brezilya'nın 2014 kadrosu

 
Dünya Kupası kadroları açıklanmaya başlandıysa, kupaya hazırlıklarına başlamak gerekir. Scolari dün Brezilya'nın 23 kişilik kadrosunu açıkladı. Sürpriz elbette var. Eleştiri muhakkak yapılıyor. Zaten kimi seçse dışarıdakiler için olumsuz, seçilmesi kritikler arasında seçilenler için olumlu eleştiri yapılacaktır. Yarın Hollanda için de, Meksika için de, Bosna için de benzer şeyleri yazabiliriz.

Brazil squad
Goalkeepers:
 Julio Cesar (Toronto FC/CAN), Jefferson (Botafogo), Victor (Atletico Mineiro)

Defenders: Dante (Bayern Munich/GER), David Luiz (Chelsea/ENG), Henrique (Napoli/ITA), Thiago Silva (PSG), Daniel Alves (Barcelona/ESP), Maicon (Roma/ITA), Marcelo (Real Madrid/ESP), Maxwell (Paris St Germain/FRA)

Midfielders: Fernandinho (Manchester City/ENG), Hernanes (Inter Milan/ITA), Luiz Gustavo (Wolfsburg/GER), Oscar (Chelsea/ENG), Paulinho (Tottenham/ENG), Ramires (Chelsea/ENG), Willian (Chelsea/ENG)

Forwards: Bernard (Shakhtar Donetsk/UKR), Fred (Fluminense), Hulk (Zenit Saint-Petersburg/RUS), Jo (Atletico Mineiro), Neymar (Barcelona/ESP)

Kale çok sağlam sayılmaz. Kötü demiyorum ama bir Belçika değil mesela. Savunma hattı iyi diyebiliriz. Bekler muazzam zaten. Stoperler de üst düzey. Yedekleri de var üstelik. Orta saha savunma açısından sorun çıkarmaz. Göbekten bahsediyorsak, hücum açısından da iyi. En uçtaki adam hariç atak oyuncuları da kaliteli.

Tabi bu yorumlar tamamen oyuncu kalitesi odaklı. Sahaya 11 kişi değil bir takım çıkacak. Oyuncuları alışveriş merkezine gönderseniz, imza vermekten adım atamazlar ama saha farklı. Brezilya'nın en büyük avantajı ise hala ev sahibi oluşu.

Biraz da alınmayanlardan bahsedelim. Beşiktaş'a transferinde Brezilya Ligi tercihi Milli takım odaklıydı ya da medyanın bize yansıttığı buydu. Olmadı. Milan'ın Brezilyalıları da olmadı. Kaka da Robinho da kadroda yok.

Sol bek tercihi ise şaşırtıcıydı. Filipe beklenen adamdı ama Maxwell kadroda yer buldu.

Melo'yu son paragrafa bıraktık. Bu yılki muazzam performansına rağmen alınmayacağı belliydi. Türkiye'yi şaşırttı mı bilmiyorum ama beni tersi şaşırtırdı.

 

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Dünya Kupası Hatıraları - Hırvatistan

 
2014 Dünya Kupası'na az kaldı. Sağ tarafa sayacı attık. Gün saymaya başladık bir bakıma. Kupaya yavaştan da ısınalım. A grubundan başlayarak her takım için bana anımsattıklarını, hatırlattıklarını yazacağım. Yorum kısmına siz de size anımsattıklarını, hatırlattıklarını karalarsanız hepimiz için güzel bir hatıra olur. Yorumlarınızı beklerim.

A grubu ile başlayalım. Brezilya ile başlamak daha münasip olabilir elbette ama acemilik yazısıyla Brezilya'yı yalan etmeyelim. Deneme sürümünü Hırvatistan'dan yana kullanmak istiyorum.

Hırvatistan'ın bende hikayesi çok. Vlaoviç'i düşürmeyen Alpaylı turnuvada yani Euro 96'da tanıştım onlarla. Konya'ya amcamların yanına gittiğimde tanımadığım çocuklarla yaptığım maçta Prosinecki olmuştum.

 
Fransa 98'de de sürpriz aday olarak göstermiştim onları. Henüz 13 yaşındaydım, neyin analizini yaptıysam artık. Mrmiç'in hatırına tutmuşumdur muhtemelen. Onun hatırına sürpriz aday ilan etmişimdir.

Son hikayem ise daha yakın bir zamana ait. 2 yıl önce Hırvatistan'a gitmiştim, 2 arkadaşımla beraber. Birer forma çakarız. Boban, Suker ve Prosinecki olur diye de niyet etmiştik. Forma satan dayıya bunların isimleri olan forma istediğimizi söyledik. Dayı: "Ohhh... Suker iz ded men. it iz modric, modric iz going tu mençıstır." dedi çat pat İngilizcesiyle... O gün boynumuz büküldü ve bunları bizim yücelttiğimizi, Hırvatların bile sildiğini anladık.

Bizim oğlan Biliç'in ellerinden öper, çocukluk kahramanlarımdan Boban'a selam eder,

 Hırvat defterini kapatırım.

Turnuvada da tutulur takımdır benim için.

5 Mayıs 2014 Pazartesi

Samuel Holmen

Sezon öncesi sana gel demedik mi?
Her türlü yerdin Sezer'i, Necip'i
İlk 11'de yerin garantiydi
İkimizi de yaktın Holmenler'in Samuel'i

3 Mayıs 2014 Cumartesi

Newcastle'ın yeni forması

Newcastle United, İngiltere'de sevdiğim takımlardandır. Gerçi EPL'de 1-2 takım hariç hepsini severim ama Newcastle ortalamanın üzerindedir. Siyah beyazlı takımın formalarını da severim. Klasik çizgili formaları onlarla özdeşleşmiştir. O renkler ve model futbol takipçisine Newcastle'ı hatırlatır. Les Ferdinand'ı, Alan Shearer'ı...

Önümüzdeki sezon gri formaları da olacak. Siyah beyazın yerini tutmaz ama fena da sayılmaz. Daha çok kaleci forması gibi olmuş.

2 Mayıs 2014 Cuma

EPL'de sözleşmesi bitenler

 
Bu yazın popüleri elbette Dünya Kupası olacak ama transfer heyecanı da şimdiden taraftarları sardı. Ülkemizde de Avrupa'da da transferler konuşulmaya başlandı bile. Özellikle bu yıl istediğini alamayan takımlar için her gün yeni isimler yazılıyor. Onların muhabirleri sezonu erken açtı bir bakıma.



İngiltere'de de Avrupa'nın diğer ülkelerinde olduğu gibi transfer haberleri çoğalmaya başlandı. Özellikle Chelsea  ve Manchester United için bir çok oyuncunun adı geçiyor. İngiltere pazarı için listeye bakalım. Belki ülkemiz için de kelepir oyuncular çıkabilir.


Fabianski, Friedel ve Gomes bu yaz adı anılabilecek kaleciler. Özellikle Friedel başta olmak üzere, yaşları geldi artık. Kalecinin yaşlısı makbuldür dersek Gomes transfer yapabilir. Brezilya'ya transfer yapması olası. Hoş ona da transfer denmez, köye dönüş denir.

Savunma opsiyonları kaleye göre çok daha fazla. Beşiktaş ile adı geçen Lescott, Galatasaray ile adı geçen Heitinga ve PSG'nin transfer listesindeki Evra. Üçünün de takımından ayrılması bekleniyor. ManU Evra'nın yerine Shaw'ı istiyor ve Fransız oyuncuyu önümüzdeki yıl kadroda düşünmüyorlar. Öte yandan Terry, Ferdinand, Sagna ve Ashley Cole gibi sembol isimlerin de sözleşmesi sona eriyor. Kulüplerinde yedek kontenjanında kalabilirler. Amerika ya da Avrupa'yı da deneyebilirler. Mesela Rio'nun ABD'ye gitmesi çok normal geliyor bana. Hayatın algoritması onu oraya götürmeli. Sagna'nın adının Fenerbahçe ile geçmesi ise oldukça tuhaf geliyor bana. Listede çok da popüler olmayan isimler de var: Ridgewell, Wilson, Bardsley.


Orta sahanın tanınmışlığı defansın gerisinde. Larsson, Colback ve Albrighton gibi ligin kalburüstü oyuncuları var. Üstelik yaşları da çok ilerlemiş değil. Açıkçası Sebastian Larsson'u bu topraklarda izlemek isterim. Bbrunt, Gardner ve Pilkington da diğer plaseler. Özellikle Brunt beğendiğim oyunculardan ve EPL'de kalma ihtimali yüksek. Tecrübeliler kontenjanında ise Lampard, Joe Cole ve Bellamy var. Lampard ve Bellamy'nin de ABD'ye gitmesi gerekiyor. Lampard kesin gitmeli ama Bellamy, Doğa Kaya'ya bağlayıp bir şekilde Premier Lig'de kalabilir. Son cümleler de Sidwell için gelsin. Ömer Üründül'ün tabiriyle, Çok enteresan bir oyuncu.

Hücum hattında ise bizim basını meşgul eden Eto'o var. 33'lük yıldız futbolda sonbaharını yaşıyor artık. Gerçi belli de olmaz 37'sinde Çin Ligi özetlerinde adını duyabiliriz. Diğer forvet ise Arsenal'in isteneni veremeyen oyuncusu Bendtner. Gunners'lar Beşiktaş'a yakıştırıyor olabilir. Ben istemem, not düşeyim şuraya. Son yıldız da Chamakh. 30 yaşındaki Faslı oyuncunun sözleşmesi sonra eriyor.

1 Mayıs 2014 Perşembe

Casablanca 2

 
Casablanca'nın ilk bölümünü daha önce yazmıştık. İkinci bölümle bitirelim. Bir sonraki yazı da Marakesh için olacak.

Ülke bize nazaran yoksul. Bu yoksulluk her köşesinde, her sokağında, her insanında kendini gösteriyor. Pazar yeri ise onu daha da gözüne sokuyor. O yoksul sokakların sonunda okyanusa çıkıyor yollar. Uçsuz bucaksız okyanusun yanında, göğe doğru yükselen bir uçsuz bucaksız yapı. Hassan II camii. Şehrin her yerinden görünen, şu binanın arkasında dedirten ama ulaşmanız için uzunca bir süre yürümeniz gereken cami.

Müslüman olmanın avantajını yaşadık. İkindi vaktiydi. Camiye girmek istedik, görevliye sorduk. Turistik giriş şu an yok dediler. "Elhamdülillah Müslümanız" dedik. İkna etmekte biraz zorlansak da, girdik. Ülke genelinde çok kez Fransız, İspanyol, Portekizli sanıldık. Yeri geldi Arap mısınız diye soran bile oldu ama Türk olduğumuzu tahmin edene pek rastlamadık. Yine Fransız sanıldığımız bir vakitti işte.

Cami hayatımda gördüğüm en devasa yapılardan biri. Buradan mimar gibi ahkam kesmeyeyim ama estetik olarak da göze hoş gelen bir yapısı var. Duvarlar ince işlemeli. Endülüs mimarisi esintisi var. Renk seçimlerinde de, işlemelerde de bunun ayırdına varmak zor değil. Büyüklüğü ise anlatılmaz. Camiye girdiğimizde ikinci rekat kılınıyordu, saflara ulaştığımızda namazın sonuna yetiştik. Üstelik kat ettiğimiz mesafe yatay mesafeydi.

Cami okyanusun kıyısında, hatta okyanus doldurularak yapılmış. Caminin bahçesinde oturup okyanusu seyretmek ise muazzam. Müthiş dalgalar kıyıya çarpıyordu. Sesi ayrı güzel, görüntüsü ayrı. Üzerinde sörf yapan Faslılar ise apayrı bir renk katıyorlardı.

Okyanus boyu yürüdük. Yer yer görece sakin, hatta kuytu yerlerden de geçtik. Yabancı bakışlara da maruz kaldık. Neyse ki pek bir problem yaşamadık. Yolun sonu fenerdi. Restaurant'ların önünde BMW'leri görünce girmedik tabi. Girsek girerdik ama el memleketinde, beklenmedik bir tablo ile karşılaşmayı pek tercih etmedik.


Akşam da olmak üzereydi. İyi de acıkmıştık. Otele doğru yürüyelim, akşam yemeği için çıkarız dedik. Yürü yürü yol bitmedi. Yeni yerler keşfetme arzusu taksiye de bindirmedi. Yol boyu en çok gördüğümüz şey ise "Hürrem" di. Kuaföründen, çorapçısına Hürrem de Hürrem diye ölmüşler.

Şehrin en keyifli yanlarından biri de 4 dirhemlik yarım litrelik sıkma portakal suyu. O mango senin bu ananas benim, o portakal senin bu bilmediğim bitki benim içtik. Satıcı dükkanda çektiğimiz fotoları istedi ama mail adresini kaybettim valla. Bu satırları okuyorsa "J'ai perdu l'adresse email monsieur."

Akşam yemeğimiz balıktı. Okyanus kıyısını gidip de balık yememek olmazdı. Buradayken balık gurmelerinden tavsiyeleri önerileri aldım. Hedefim farklı tatlara erişmekti. Aklınızda bulunsun diye adını yazayım. St. Pierre balığın adı. Sanırım bizde dülger balığı diye geçiyor. Garsona sordum. Akdeniz balığı olsun, tipi balığa benzesin dedim. Gittik baktık, kafama yattı. Mis gibi de balıktı valla.

Ertesi sabah Marakesh için yola çıkacaktık...



 

13 Nisan 2014 Pazar

Casablanca - 1


Kışın dönen bir muhabbette çıkmıştı Fas'ın adı. Daha önce Fas'a gitmiş bir arkadaşım bahsedince oryantalist damarım kabardı ve Fas'a gitmeye karar verdim. Planı da Mart ayına yaptım.

Tur ile seyahat etmekten hoşlanmam. "Sabah 10'da kahvaltıda görüşürüz" diyen birine dayanamam. Ertesi gün kaçta kalkmak istiyorsam o saatte kalkarım. İster 6'da kalkarım, istersem de saati dahi kurmam. "Tatil dediğin, biraz yoracak" diyene de iyi yolculuklar dilerim.

Kendim araştırdım, kendim plan yaptım. İncelerken turların programına da baktım elbette. Yılların tecrübesi var, inkar edemem. 5 günlük Fas seyahati. 2 gün Casablanca, 3 gün de Marrakesh. Agadir, Fes de gidilebilir şehirler ama 5 güne sığdırmak zor olurdu. O yüzden biz plan dışı bıraktık.

Fas ile Türkiye arasında 2 saatlik saat farkı var. Gece 12 gibi buradan bindik, yaklaşık 5 saatlik yolculuk ile gece 3 gibi oradaydık. Ülkeye giderken pasaportunuzu unutsanız sizi alırlar ama tükenmez kaleminiz yoksa, ilk uçak ile geri dönün. Vizesiz olduğu için küçük bir kağıt doldurmanız gerekiyor ama yanınızda kalem yoksa vay halinize. Uçakta yanımızdaki Arap dolma kalemiyle doldurdu ama uçağa binerken kendisiyle yer problemi yaşadığımız için kalemini rica edemedik. İsteseydik, muhtemelen "mikrofona konuş" diye elini uzatırdı bize.

Polis de, güvenlik görevlisi de pek yardımsever değildi. Sonra çok şükür kalem bulduk da girebildik ülkeye. Hemen paramızı Dirhem'e çevirdik. 1 TL'nin kabaca 4 Dirhem olmasının büyük hazzını yaşadık. Cebimiz, cüzdanımız para doldu. 300 €'ya dünyanın parasını aldık.

Havaalanı şehir merkezine 30 km mesafede. Gecenin 4'ünde vasıta kasmayalım dedik, taksiye binmeye karar verdik. Gitmeden önce ülkenin inciğini cinciğini okudum. Dünyanın belgeselini izledim. Fas için kural netti: Pazarlık.


Etiket fiyatı diye bir şey yok. Esnaf ne koparabilirse deniyor. İlk duyduğunuz fiyat, bilin ki gerçek fiyatın en az 2 katı. Taksici bize 300 Dirhem çekti. Buradayken tarifeye bakmıştım. Hesaplatmıştım 150 Dirhem tutuyordu. Olmaz dedik. Pazarlığa tutuştuk. 200 civarında anlaştık ama aracı abimize komisyonunu vermedik. Bana bir kahve parası abi dedi ama salağa yattık. O da kızdı gitti. Bizim taksiciye de bir şeyler dedi. Bir kıllandık tabi. Uçakta Arap ile, ülkede ilk tanıştığımız adam ile hasım olduk.

Taksi, tüm yolları tersten giderek karanlığın ortasında ağaçların arasında durdu. Şoför arabadan indi ve bir yere gitti. Bizdeki kıllanma, korkuya dönüştü. Biz de indik arabadan. Sonra dayı geldi. Çat pat Fransızcamla sorun olmadığı konusunda mutabık kaldık. Otele sağ salim gittik, at gibi yattık, sabah dinç bir şekilde kalktık.

Benim arkadaşın (tanıyanlar için Selman) özlü bir sözü var: "Palmiye olan yer kötü olmaz" Arada istisnalar olsa da güzel bir genellemedir. Casablanca'nın da popüler ağacı Palmiye'ydi. Ülkenin popüler ağacı Argan'a daha sonra değineceğim.

Otelden çıktık. "Ancienne Medina" dedikleri şehrin Eminönü'süne doğru yol koyulduk. Yolda turist gören bir yardımcı oluyor, bir yardımcı oluyor sormayın. İki kelime ettikten sonra Türk'üm derseniz hemen "Arkadaş" diye başlıyorlar. Ben "arkadaş" kelimesini o kadar kullanmıyorum.

Yardımcı olan hemen yardımı abartıp sizi bir yere götürüyor. Muhtemelen o yer arkadaşının dükkanı oluyor. Ordan çıkıyorsunuz, bir başkası yakalıyor sizi, bir başka dükkana götürüyor. Bir bakmışsınız 1 saat geçmiş, istediğiniz tek şeyi yapmamışsınız. İlk 1 saatimizi böyle geçirdik biz de. Sonra sallamamaya başladık, mümkün olduğunca.

İlk kahvaltımızı öyle bir yerde yaptık ki, normal şartlarda önünden geçmem. Zaten, tezgahında yumurta kartonunda haşlanmış yumurta  olan dükkana girmem ben. Bir şekilde yedik işte. Çok şükür hayattayız hala.

Oranın şöyle güzel bir fotoğrafını size göstermek isterdim ama hem müşteriler, hem de dükkan sahibi buna razı olmadı. Halk genel olarak fotoğraftan hoşlanmıyor. Bunda, turistlerin fotoğrafı art niyetli kullanma isteği de etkilidir.

Şehri özetleyip, devamını ikini yazıya bırakayım. Eminönü'nün daha karışık hali. Kaos kelimesi birbir örtüşüyor. Halk bize nazaran fakir ve klişe ile 20 yıl gerimizde. İzlenimim bu ama biliyorum ki şehrin Eminönü'sündeydim ve eminim ki oranın da Caddebostan'ı, Etiler'i, Nişantaşı'sı var.

 

1 Nisan 2014 Salı

Yedigün kapaklarından Porsche çıkar mı?


Gazlı içecekleri severiz. Otomobilleri de... Bu ikisinin bir araya geldiği işleriyse çok severiz.
Yedigün, Nisan-Mayıs aylarında yapacağı Porsche hediyeli kampanyasına eğlenceli ve zekice bir teaser’la başlıyor. ‘‘Yedigün kapaklarından Porsche çıkar mı?’’ sorusunun cevabını incelikle düşünülüp özenle hazırlanmış bir videoda veriyorlar.
Teaser filminin çekimleri 1.5 gün sürmüş. Küçük ama işinin uzmanı bir ekip, yüzlerce Yedigün kapağının gölgesinden bir Porsche yaratmak için 3D modelleme ve ince mühendislik hesaplarından yararlanmış. Kapaklar belli bir sisteme göre dizilerek, gölgesi projeksiyonla duvara yansıtılmış. Tüm bu çalışmaları ve sonucunu da kısa bir videoda anlatmışlar.
Yedigün'lerden gerçekten Porsche çıkabiliyormuş biz ikna olduk. İzleyin bakalım siz de ikna olacak mısınız?


Bu arada Porsche'nin gölgesini değil kendisini isterim diyenler, kampanya boyunca Yedigün'ün siyah kapaklarının altındaki şifreyi meyvenisec.com'a gönderebilir :)
Bir boomads advertorial içeriğidir.
-->

26 Şubat 2014 Çarşamba

Yaş sorunu


Jose Mourinho'nun Eto'o hakkında söyledikleri sonrası, Minala tekrar gündeme gelir. Lazio'lu oyuncu hakkında iddia sert. 23 yaşında ama 17 olduğunu iddia ediyor değil, ya da 22 yaşında ama 32 olduğu iddia ediliyor da değil.

Minala 17 yaşındayım diyor ama 41 yaşında olduğu iddia ediliyor. Fotoğrafta da Januzaj var. O 19 yaşında.

Normalde Afrika kökenli oyuncu için yapılan bu çirkinlikten rahatsız olurum ama Minala konusunda kafam karışık. 17 yaşına kadar dünyanın çilesini çektiyse bilmiyorum. Günahını almayıp, yorumu size bırakayım.

24 Şubat 2014 Pazartesi

Doya doya eleştirilen adam: Dany

 
Dany, Beşiktaş için istenmeyen adamdı. Devre arası Galatasaray'dan kiralandı, Galatasaray maçında penaltıya sebep oldu. O penaltı maçın skorunu belirledi ve Beşiktaş ikinci sırayı ezeli rakibine bıraktı. O maç aslında fena da oynamamış olması taraftar gözünde bir şeyi değiştirmiyor maalesef. Hatta "maçı sattı"ya kadar götürenler var.

Dany'nin transferini hatalı bulmuştum. Bunu teknik açıdan değil, taraftar gözüyle değerlendirmiştim. Teknik açıdan bakıldığında pek de hatalı diyemem zaten. Dany'nin bu kadar eleştirilir olması da rakibin istenmeyen adamının transferiydi. Burada farklı bakış açıları da yok değil. Haklılık payları da var üstelik. Bırak Galatasaray düşünsün yarın ne yapacağını, ben işime yarayacak adam aldım görüşünde de bir çok kişi var.

Öncelikle şunu söylemek gerekir. Galatasaray maçında Dany olmasaydı. Necip stoperde olacak, Serdar sağ beke gelecekti. Açık söyleyeyim, çok daha büyük risk taşıyor bu. Serdar Kurtuluş Galatasaray maçında sahada görmek isteyeceğim son kişi. Bu bağlamda Dany'nin sahada olmasının fazla eleştirildiğini düşünüyorum. Üstelik Dany, bence Galatasaray'ın sahadaki 3 stoperinden de iyidir. Semih'ten iyi olup olmadığı tartışmaya açık ama Hakan Balta ve Ceyhun'dan kesinlikle daha iyi stoper. Bu Galatasaray'ın Dany transferindeki hatasını gösteriyor aslında. Evet sahadakiler yerliydi ama bir önceki maç sahada izlediğimiz Burdisso da Rıdvan Dilmen'in tabiriyle "Bankasya'da bunun gibisi çok" betimlemesine birebir uyuyor.

Dany olmasaydı, Toraman affedilseydi diyenlere teşekkür eder, aynı takımı tutup tutmadığımı sorgularım. Toraman defteri Beşiktaş için çoktan kapatılmış olmalı. Artık affı söz konusu olmamalı. Evet, tam da bu maçın adamıydı ama eskiden. Takımda sürekli sorun çıkaran adamı artık ben bu takımda görmek istemem. Severdim, Beşiktaşlılığından şüphem yok ama artık takıma zarar veriyor.

Dany sebebiyle Önder Hoca eleştiriliyor sürekli. Üstelik yöneticiler de eleştiriyor. Eleştirilmesi gereken nokta adı çokça geçen adamlardan ses çıkmayıp buna sarılması olabilir. Eğer baştan beri hoca Dany'i istediyse -ki Öönder Hoca bu minvalde bir açıklama yapmıştı- bu daha uygun bir dille eleştirilebilir ancak.

Dany maçta büyük bir hata yapmış ve penaltıya sebebiyet vermiştir. Dany'i ben de istemiyordum ama Beşiktaş'ın şu an bir stopere ihtiyacı var ve eldeki adam da o. Biri bir yerlerde zor günler için Hummels, Thiago Silva falan sakladıysa çıkarsın ortaya.

23 Şubat 2014 Pazar

Samsung, Hayalinin Peşinden Gidenleri Arıyor

Samsung,dünya çapında ses getiren “Hayalinin Peşinden Git” kampanyası ile  tutkusunun peşinden koşanları başvuruya davet ediyor.
İstanbul, 07 Şubat 2014 - Samsung Electronics, tüm dünyada hayallerini ve tutkularını hayata geçirmek için teknolojiyi kullanan insanların sahip oldukları potansiyeli keşfetmeyi, paylaşmayı ve desteklemeyi hedefleyen “Hayalinin Peşinden Git” kampanyasını Türkiye’de başlattı. Başarılı mesleki kariyerleriyle tanınan ünlü mentorların da, başvuranlara fikir önderliği yapacağı kampanyaya başvuru için  www.hayalininpesindengit.com adresi ziyaret edilebilir. Kampanyaya başvurular 28 Şubat 2014 tarihine kadar devam ediyor.

“Hayalinin Peşinden Git” kampanyasının kazananları, Samsung ve mentor desteğiyle potansiyellerini açığa çıkararak, hayallerini gerçeğe dönüştürme fırsatını yakalıyor.
Her gün, heyecan verici şeyler yapmak için Samsung ürünlerini kullanan insanlardan ilham alan kampanya; tutkulu kullanıcıları hayallerini ve fikirlerini paylaşmaya davet ediyor. Fotoğrafçılık, mutfak sanatları, spor ve girişimcilik alanlarında başvuruların kabul edildiği kampanyanın kazananları  projelerini hayata geçirme evresinde Samsung’un teknoloji desteğinin yanı sıra, aralarında Fotoğrafçı ve eğitmen Muammer Yanmaz, Kantin’in sahibi ve şefi Şemsa Denizsel, Spor spikeri ve yazarı Caner Eler ve B-Fit’in kurucu ortağı, girişimci ve Schwab Vakfı tarafından “2013 Yılının Sosyal Girişimcisi” seçilen Bedriye Hülya’nın da bulunduğu mentorlerin tecrübelerinden faydalanma fırsatı da bulacak.  
Samsung Electronics Türkiye Başkanı Yoonie Joung projeyle ilgili olarak;  “Samsung olarak teknolojinin, hayal gücüyle bir araya geldiğinde insanların hayatına anlam kazandırdığına inanıyoruz. Dünyanın dört bir yanında insanlar, Samsung teknolojisini kullanarak farklı ve yenilikçi başarılara imza atıyor. Ortaya çıkan hikayelerin yarattığı ilham doğrultusunda geliştirdiğimiz “Hayalinin Peşinden Git”  kampanyasını Türkiye’de hayata geçirmekten mutluluk duyuyoruz. Diliyoruz ki bu proje ile, Türkiye’deki tüketicilerimizin sadece kişisel tutkularını keşfetmelerine değil, aynı zamanda dünya üzerindeki diğer tüketicilere de ilham vermelerine yardımcı olacağız” dedi.
Katılım koşulları
“Hayalinin Peşinden Git” kampanyasına  www.hayalininpesindengit.com adresinden ya da Samsung Türkiye Facebook sayfasındaki “Launching People” uygulamasından başvurmak mümkün. Başvurular, 28 Şubat 2014 tarihine kadar gerçekleştirilebilecek.
Bir boomads advertorial içeriğidir.
-->