18 Şubat 2013 Pazartesi

Kırmızı Alarm: Sergio Ramos

 
La Liga'da bu hafta oynanan Real Madrid - Rayo Vallecano mücadelesinde Ramos tek başına maça damga vuran isim oldu. İlk gol Morata'dan geldi, sonra Rramos 2-0 yaptı. 5 dakika sonra Ramos sarı kart gördü, üzerinen 1 dakika geçmeden ikinci sarıyı gördü ve kırmızı kart ile oyun dışında kaldı. Bu olayın üzerinden 10 dakika geçmemişti ki Jose Mourinho önlem pakaeti olarak ilk golü atan Morata'yı çıkarıp Albiol'ü savunmaya aldı. Maçın özeti bu...

Sergio Ramos 1 dakika içinde iki sarı kart görerek bu ülke sınırlarında sadece Batuhan'ın kırabileceği, zor bir rekora da imza atmış oldu. Üstelik bu kartların sonunda gördüğü kırmızı ile de adını Real Madrid tarihine yazdırmayı başardı. İspanyon oyuncu, kulüp tarihinin en fazla kırmızı kart gören oyuncusu artık. Bununla birlikte kart sayısı 12 oldu.

Geçtiğimiz yıl 11. kartını görerek, formasını giydiği Hierro'yu geride bırakmıştı. Üstelik 26 yaşındaki oyuncu, eski kaptandan 264 maç daha az oynayarak bu rekoru elinden almıştı. Durmak yok, yola devam ediyor Ramos. 12. kartıyla artık hedefi İspanya rekoru. Şu anda rekora Carboni, Marchena ve Luccin'in de aralarında bulunduğu 12 kartlı 9 oyuncudan biri. Tek kırmızı daha gelirse artık rekorun tek sahibi olacak.

İşin enteresan tarafı da 99 kez milli takım formasını giyen Ramos'un, İspanya forması altında hiç kırmızı kart görmemiş olması.

Neuer'in 4 parmaklı eldiveni

Şampiyonlar Ligi'nde Bayern Münih ile Arsenal arasında oynanacak maçta Neuer, Wolfsburg maçında olduğu gibi yine 4 parmaklı eldivenlerle sahada olacak. Alman kaleci antrenmanda elinden sakatlandıktan sonra özel üretim bir eldiven ile ilk kez Wolfsburg maçında sahadaydı. Eldiven işaret parmağı ile orta parmağın aynı bölmeye gireceği şekilde tasarlanmış bir eldiven.
 
Bu sene kalesini büyük oranda gole kapayan Neuer, geride kalan 22 haftalık periyotta kalesinde 7 gol gördü. 2013 yılında ise henüz ağlardan top çıkarmadı. Cech'in maskesi gibi daimi olur mu bilmiyorum ama Neuer için de bir imza niteliği taşıyacaktır bu eldivenler.
 
Almanlar, yıl sonunda bu eldivenleri şampiyonluk hatırası olarak satar.

17 Şubat 2013 Pazar

Ronaldo'nun kaymaklı ekmek kadayıfı

 
Gerçek Ronaldo, ona "şişman" diyenleri utandıracak bir fotoğraf ile karşımızda. Umarım Mesut'a nazire yapmak için yayınlamamıştır ama fotoğraflardaki benzerlik de dikkatlerden kaçmıyor. Mesut'un baklavalarına karşı, Ronaldo'nun kaymaklı ekmek kadayıfı.


 

Beşiktaş 1-1 Gaziantepspor / Korkulan Başa Gelir


Beşiktaş bu sezon ikinci kez Gaziantepspor’dan son dakikalarda gol yedi. İlk yarıda oynanan maçta, Beşiktaş altyapısının ürünü Orhan Gülle’nin attığı golle 1 puan bırakan Beşiktaş, dün de son dakikalarda yediği golle 2 puandan oldu.

Üstelik Gaziantepspor 10 kişi kalmıştı mı demek gerekir yoksa Gaziantepspor 10 kişi kaldığı için mi demek gerekir emin değilim. Maçın sonlarında skorun korunamaması problemi bir kenarda dursun, eksik kalan takımlara karşı kaybedilen puanlar daha fazla can sıkıyor.

Öncelikle şunu yazmak gerekir. Sene başında bu takımın şampiyonluk hedefi öncelikli değildi. Öncelikleri farklıydı, bugün de farklı. En azından farklı olması gerekiyor. Eleştirirken, “FEDA yılı dediniz, takımı eleştiriyorsunuz” argümanıyla karşılaşıyoruz. Bu, oldukça anlamsız. Elbette eleştireceğiz, daha iyi olacağını düşündüğümüz şeyi söylüyoruz. Doğruluğu yanlışlığı tartışılır. Tartışıyoruz da zaten.

Zaten dar olan kadroya bir de sakatlıklar eklenince hepten kısırlaştı 11. Savunmada eksik çok yoktu ama ortasaha bambaşkaydı. İdealde Necip, Oğuzhan beklerken Veli, Mehmet Akgün ile sahadaydı Beşiktaş. Akgün’ün orijinal mevkiisi orta saha ancak Beşiktaş forması altında ilk kez böyle bir tecrübe yaşadı. Forvette ise Almeida ve Pektemek olmayınca henüz hazır olmadığı bilinen Niang ilk 11’deydi.

Beşiktaş her zamanki gibi oynuyordu. İyi hücum ediyordu ama son vuruş yok, kötü savunma yapıyordu ama Gaziantep çok iyi gelemiyordu. Beşiktaş’ın bu sene bitirici bir forveti olsaydı şu anda krallıkta açık ara liderdi. Topu kalenin ağzına kadar getiriyor takım ama orada hesabı kesecek adam yok. Almeida da bu adam değil, Niang da. En yakını Pektemek, o da çok yakın sayılmaz.

Skor 1-0’ken Beşiktaş yine çok kaçırdı. İkinci golü bulamadı ve son 15 dakika o korku sardı yine takımı. Yemeyelim 1-0 bitsin derdine düştüler. Öyle ki topu kaleden uzak tutmamız gerekirken savunmada top çeviriyorduk. Sürekli kaleciye geri pas yapıyorduk. Biraz da gözüme battığı için yazıyorum, Olcay yine 50 metre geriye oynuyordu. Bu sezon iki kez bu yüzden gol yedik ama yine aynısını yapıyor takım. Bunun sorumlusu sahada Olcay’dır, Ahmet’tir, Mehmet’tir ama aslında kenardaki Samet’tir. Samet Hoca’nın bunları önlemesi lazım ama olmuyor.

Skor 1-0, rakip 10 kişi, 90’da gol yiyeceğimizi ben bekliyordum. Gidişat öyleydi zaten. Korkudan kornerde bile çıkmıyordu takım. Bunun sonu: “Korkulan başa gelir”. Öyle de oldu. Henüz hangi ismini kullanacağımıza karar veremediğimiz Rostand’ın 89’da attığı golle Beşiktaş 1 puana razı oldu. O içten içe hesaplanan şampiyonluklar İnönü’ye gömüldü. Bekli de böylesi daha iyi oldu.

Maç sonu bu kez kabak McGregor’a patlamış. Medya zaten adamın peşindeydi hedefine ulaşmış. Bir de Samet Aybaba, skoru ve yenilen golleri ona bağlarsa tam olur. Haftaya da Cenk oynasın. İskoç kalecinin neden eleştirildiğini de anlayabilmiş değilim aslında. Hani yedekte Casillas da beklemiyor. Cenk’i severim ama ilk geldiği günden beri üzerine tek şey koymadı. Kendini geliştiremiyor. Potansiyelinin gerisinde kalıyor. McGregor bugün Cenk’ten daha iyi. Çok gol yediğinde kötü kaleci olmazsın. Çok gol yer tabi adam, çünkü inanılmaz kötü savunma yapıyor takım. Bunu ayrıca yazmak gerekir. Hadi günah keçiniz o olsun.

Son olarak yazmakta fayda var, kırmızı kart bence ağır bir karardı. Hilbert hakemi aldatmadı. Yüzüne dirsek geldi ancak Binya’nın amacı dirsek atmak ya da zarar vermek değildi. Alman oyuncunun geçmesini engellemek istiyordu, omuz koyacaktı ama kolunu çok kaldırdı. Teorik olarak dirsek var ama her dirsek kırmızı olmamalı.

Beşiktaş’a gelince. Bugün son sıradaki Akhisar’dan daha fazla gol yemiş bir takım. Gollerin sebebi biraz bireysel hata, biraz da savunma kurgusu. Takım çok geç yerleşiyor. Problemi çözebilecek insan Samet Aybaba. O da şu ana dek bir şey yapmadı.

10 Şubat 2013 Pazar

Elazığspor 1 - 3 Beşiktaş / Domino Taşları


İlk yarıyı Kayserispor galibiyetiyle kapatan Beşiktaş, ikinci yarının 3 haftalık periyodunda henüz galibiyetle tanışamamıştı. İiçeride oynadığı İBB maçında 2 puan, Galatasaray deplasmanında 3 puan ve son olarak geçtiğimiz hafta içeride oynadığı Karabük maçında da 2 puan bırakmıştı. 3 maçta kaybedilen 7 puan. Asıl önemlisi kendine güven problemi.

Elazığspor maçı bu bakımdan çok daha önemliydi. 3 puan 5 puan derdinden çok güvenin tekrar aşılanması için, en azından güven kaybının olmaması için kritikti. Samet Hoca’nın kadrosunda sürpriz yoktu. Almeida ve Pektemek’in yokluğunda Sinan’a şans verilmişti, ortada da Necip’in yokluğunda Veli oynuyordu. Performansı sene başına nazaran düşen ve geçen hata da yaptığı hata ile bunu taçlandıran Ersan’ın yerine savunmada Toraman vardı.

Sırf bu değişiklikler bile takımı çok etkiliyordu. Çünkü Beşiktaş’ın ilk 11’i ile yedekleri arasında uçurum var. Almeida olmayınca yerinde Sinan oynuyor mesela. Sinan’a kızmıyorum, henüz 18 yaşında ve daha geleli 1 ay oldu. Ancak durum tespiti açısından örneklendiriyorum. Diğer taraftan sağ bekte Hilbert olmadığında Mehmet Akgün oynuyor. Mehmet Akgün zaten sağ bek te değil üstelik. Hoş Hilbert’in sağ bekliği bile tartışılır. Alman oyuncu da özünde 3’lü defansın sağı. Bir nevi Lucescu’nun Kaan Dobra’sı gibi. Buna benzer örnekleri çoğaltabiliriz. Kadro da yeterli olmayınca, genelde yedek tercihi yerine ilk 11’e daha yakın bir adamı kadroda tutmayı yeğliyor hoca. Mesela Galatasaray maçında yaptığı gibi. Forvet yoksa, forvete Holosko’yu kaydırıyor, Hilbert’i öne çekiyor, geriye Akgün’ü koyuyor. Yani bir mevkii için 2 kişinin yeri değişiyor.

Bu istenmeyen bir durum aslında, ancak hocanın da bir savunması var elbette.  Kadroya direkt koyacağı isim kaliteyi çok düşürüyor ve o da böyle bir yok izliyor. Elazığ maçına ise bu yolla çıkmadı. Sinan’ı direkt 11’e koydu. Sinan, onun için henüz erken olduğunu daha maçın ilk 10 dakikasında gösterdi ama hoca yarım saatten fazla şans verdi ona. Zaten 15. Dakikadan itibaren de Holosko’yu ileri atarak, Sinan’ı sağa çekti. Genç oyuncu orada da çok etkili değildi. Çıkarken de yerini Escude’ye bıraktı. Ve yine domino taşı etkisi: Escude, Toraman’ın yerine, Toraman öne, Oğuzhan sağa, Holosko en uçta.

Kazanılan 3 puan olunca var olan hatalar da görünmüyor, sebebi de araştırılmıyor. Mesela Galatasaray maçında Holosko önde oynar mı diyenler bugün neden susuyor? Holosko Elazığ maçında öndeydi ve kötü de değildi. Galatasaray maçında ise yoktu. Çünkü baskılı oyunda Holosko araya kaçarak önde iş yapabilir ama rakip size baskı yapıyorsa Holosko orada top tutarak sizin çoğalmanızı sağlayamaz. Uzun topları indirerek yanındakilere servis yapamaz. Yapacağı en iyi şey, savunmanın arkasına kaçmak ve kaleye gitmek ya da çizgiye inmektir. Elazığ maçında da bunu bolca yaptı. Çünkü baskılı oynayan Beşiktaş’tı. Bu kumar bu maçta tuttu ama Trabzonspor maçında tutmayabilir. Slovak oyuncu savunmanın arasında ezilebilir.

Öte yandan maçın Beşiktaş’a gelmesinde bir başka etkili faktör de Toraman’ın öne geçmesiydi. Toraman stoperde çok hata yapıyor. Önde bunu yapınca sorun o kadar büyük olmuyor ama son adam bu hatayı yapınca McGgregor’un adı çıkıyor. Bu sebeple en iyi mevkii onun için ön libero. Tabi bu, onun ideal ön libero olduğunu göstermez. Zira pas yüzdesinin çok da yüksek olduğunu söyleyemeyiz. O öne çıkınca Oğuzhan da sağa geçti. Oğuzhan için ideal görünen yer orta sahanın merkezi ama bu da sorgulanmalı. Hatta bugün kadroda olan herkes için bu sorgulanmalı. Bu sene sorgulama senesi. Seneye bu şans olmayabilir.

Elazığ maçında alınan 3 puana rağmen her şey tozpembe değil. Savunmada ciddi problem var. Takım çok kolay gol yiyor. Sebebi çokça savunma oyuncuları. Daha da özelinde yerleşim problemi. Elazığ maçında yine savunma yerleşmeden bir sürü atak yedi takım. Bu kronikleşen problemi çözebilecek tek kişi: Samet Aybaba. Kalecinin kötü olduğunu düşünmüyorum. Sivok, Ersan, Escude ve Toraman da isim olarak kötü sayılmazlar. Bekler de şu an iyi, tek handikapları fazla hücumcu olmaları. Asıl problem yerleşim. Hem duran toplarda, hem de top rakipteyken. Bu hemen çözülecek bir şey değil ama bu çözülmedikçe canımız sıkılır.

9 Şubat 2013 Cumartesi

Beklenmeyen Golcü: Michu

 
Michu şu andaki görüntüsüyle İngiltere'de sezonun en iyi transferi. Sezon sonuna kadar biri muazzam bir çıkış yapmazsa, yıl sonunda da bu kategoride Michu'nun adını görürüz. 2 milyona Vallecano'dan alındı ve bugün satmak istese İngiltere piyasasında fiyatı çift hanelerden başlar.

Bir orta saha oyuncusu olmasına rağmen gole yakın olması, Michu'ya hiç ummadığı bir rol de verdi. İspanyol oyuncu daha ilk 3 maçında 4 gol atmayı başarmıştı. Golcü kimliğini sonraki maçlarda da sürdürdü. Bugün attığı 2 golle, toplam gol sayısını 15'e çıkardı ve krallıkta 3. sırada yer aldı.

Michu sezona golle başlayınca golsüz geçen maçlar izleyenlerin burun kıvırmasına sebep oldu. 6 haftadır golden uzak kalan İspanyol oyuncu için formu düştü söylentileri bile yayılmıştı. Bu hafta 2 gol 1 asistlik performansı onu tekrar vitrine çıkardı.

Laudrup ise oyuncusundan memnun. Laudrup'a göre; o, gol atmasa da değerli. Hocasının ondan gol beklentisi yok. Danimarkalı hoca, "gol atsa da atmasa da o çok değerli bir oyuncu. Onun atıp atmaması benim çok da umrumda değil. Zaten o forvet değil, sadece bir hücumcu orta saha. O ileride top beklemekten çok daha fazlasını yapıyor. Gol atmadığı dönemlerde de bizim için çok fazla çalışıyor."

Laudrup, Michu'yu müthiş özetlemiş. Daha fazla yazmaya gerek yok.

Kagawa'nın Dönüşü

 
Manchester United'ın bu sezon başında yaptığı transferlerden biri de Shinji Kagawa'ydı. Japon oyuncu Dortmund'dan koparabildiği tek yıldızdı. Sir Alex Hummels ve Lewandowski'ye de kırmızı ormayı giydirmek istemişti ama Klopp bu transferlere izin vermemişti. Japon oyuncunun kopuşunda da sözleşmesinin bitmek üzere olması etkiliydi.

Kagawa'nın Manchester'ın oyun sistemine uygun olup olmadığı çok tartışıldı. Scholes'un bölgesi için fazla hücumcu, Rooney'in bölgesi için de daha savunmacıydı. Kagawa'nın Dortmund'daki rolünün Manchester'da karşılığı yoktu. Ancak oyuncuları bambaşka oyunculara dönüştüren hoca oradaydı: Sir Alex.

Kagawa ilk geldiği zamanlar Ferguson'un sahadaki 11'inde yer buldu. Sarı siyah forma altında yaptıklarını yapamıyordu ama dişlilerden biri olarak sırıtmıyordu. Sakatlanıncaya kadar da çoğunlukla 11'de yer buldu. Ancak sakatlık onu kadrodan uzaklaştırdı.

Shinji sakatlıktan kurtuldu ancak eski formundan uzak. Japon oyuncu da bunun farkında. Kulübün resmi internet sitesine yaptığı açıklamada son zamanlardaki formundan memnun olmadığını kendisi de söylüyor. Sakatlık öncesi formuna kavuşamdığını ancak ileride kavuşacağını belirtiyor. Bugünden sonra da çalışmaya devam edeceğini ve kaybettiklerini tekrar kazanacağını ekliyor.

Kagawa gelecekten umutlu. Aslında taraftar da umutlu. Kadro derinliği açısından Japon oyuncu değerli bir eleman. Sir Alex onun etinden sütünden faydalanacaktır.

5 Şubat 2013 Salı

Puanları Sinan İçin FEDA Edelim

Beşiktaş Karabükspor maçında Almeida'nın sakatlanması sonrası oyuna Sinan Kurumuş girdi. Almeida 3 hafta sakat dendikten bir hafta sonra oyundaydı ve tekrar sakatlandı. Bu da aslında başlı başına ciddi bir konu. Ancak bunu bir başka yazıya bırakalım ve Sinan üzerinden devam edelim.
 
Sinan, Beşiktaş'ın devre arası transferlerinden. Bugünden ziyade yarının futbolcusu. Henüz 18 yaşında. Babadan Beşiktaşlı. Öyle ki adını Sinan Engin'den alıyor. Maçta 2-3 tane çok net topu harcadı ve bugün eleştirenler var maalesef.
 
18 yaşındasınız, Beşiktaşlısınız ve belki de hayallerini kurduğunuz stattasınız. Hoca size görev veriyor. Ayaklarınız titrer. Çok net söylüyorum, ayaklarınız titrer. Messi olsanız, yeteneğinizi gösteremeyebilirsiniz. Sinan için durum budur. Eleştirilmesin mi? Eleştirilsin ama bu maçla yargılanmasın. Önümüzdeki maçla da yargılanmasın. Uzun vadeli şans verilsin. Forvet yokluğunda, gerekirse Elazığ maçına da o çıksın. Yine kaçırsın, canı sağolsun. FEDA dediğimiz paketin içinde bu da yok mu zaten? Gençleri yarına hazırlayacağız demiyor muyuz? Hata yapa yapa öğrensinler. Hoca potansiyel görmezse ısrar etmesin ama var olduğuna inanıyorsa puanları Sinan için FEDA edelim...

3 Şubat 2013 Pazar

Arshavin'in Yolu

Andrei Arshavin, 2008'deki patlaması sonrası Barcelona'da oynayabilmek için elinden geleni yaptı. Ruslar da bir oyuncularının bu rüya takımda oynamasını istiyordu ve reklamı esirgemiyordu. Ancak olmadı. Andrei, kendini Katalanlara beğendiremedi ve Arsenal'in yolunu tuttu.
 
Arsenal'de geçen 2 sezon çok verimliydi ama sonrasında düştü. Bir dönem Zenit'e kiralanan oyuncu bugün Wenger'in planlarının bir parçası değil artık.
 
O da bunun farkında ve kendine yeni bir rota çizmek üzere. Rus oyuncu, futboldan soğumuş ve kendini modaya vermiş. Tavırları da Arda gibi itici değil, oldukça sempatik görünüyor.

Rafael mi Fabio mu?

Fulham - Manchester United maçı sadece ışıkların sönmesiyle değil, aynı zamanda Rafael'in ayakkabılarıyla da hatıralarda kalacak. Rafael'in dedim ama çok da emin değilim.
 
Manchester'ın ikizlerinden Rafael bugün takımın sağ bekinde. İkizi Fabio ise QPR'da kiralık oynuyor. Dün oynanan maçta kameralara takılan detay Rafael'in ayakkabılarıydı. Ayakkabıların üzerinde Fabio yazması, "acaba?" dedirtti. İlk geldiklerinden beri geyiği döner. Birbirlerinin yerine oynadıkları söylenir. Özellikle Rafael'in cezalı olduğu dönemde, Brezilyalı'nın Fabio formasıyla sahaya çıktığı muhabbete malzeme edilir.
 
Dün de Fabio yazılı ayakkabılarla sahadaki Rafael yine geyiğe malzeme oldu. Allahtan sabah da onların maçı vardı da İngiltere'nin Rasim Ozan'larının diline düşmedi.